Bu Blogda Ara

15 Ağu 2010

HAYAT AKARKEN DÜŞÜNCELER...

  Hayat akarken, zamanı başa almak mümkün olsaydı; kimler nerelerde yavaşlamak veya duraklamak isterdi, kimler geriye dönüşü hiç istemezdi, kimler bambaşka bir yaşam hayal ederdi?

   Çocukların yönettiği bir ülke olsaydı; gelecek nasıl planlanır, paylaşım nasıl sağlanırdı, kim haklı, kim haksız nasıl belirlenir, kimler hangi değerlerle dost ya da düşman sayılırdı?

   Yetişkinler zaman zaman çocukların dünyasına konuk olup; onların içtenliğini, doğallığını, çıkarsız-yalansız sevgilerini, paylaşımlarını izleseler, daha sakin, daha anlayışlı, hoşgörülü ve duyarlı olurlar mıydı acaba?

    Neden çocuklar hep büyümek isterken, bazı büyükler hep çocuk olmayı özler, ya da kimi yetişkin hiç büyümez, hep "çocuk gibi" davranır?

    "Karınca bile ezemem" diyen insanlar, nasıl olur da "trafik canavarı" haline dönüşebilir, başka hangi ülkede bayramlarda "trafik kazası" istatistikleri tutulur?

      Hayatın içinde pek çok olayda, pişmanlıklar ve acılar paylaşılsa sorumluluklar da artar mıydı?

      Dünü unutup, yalnız bugünü yaşayan, gelecekten hiç söz etmeyen insan için mutluluk, nereye kadar sürer, mutsuzluk nerede başlar, sonuçtan kimler, ne kadar payını alır?

      Akıl ve mantık terazisini kullanmadan, düşünce süzgecinden geçirmeden, her sunulanı veya her teklifi onaylayan kişi, sonuçta sorunlarla başa çıkabilir mi?

      Yönetenlerle yönetilenler arasındaki mesafeyi kim belirler, kimler değiştirir, bu mesafe neden giderek açılır, ya da erişilmez olur?

       Seçenler ve seçilenler "çıkarsız" düşünüp; düşüncelerini maskesiz, yalansız dile getirselerdi, neler değişirdi, nelere şaşırırdık?

       Korku sonradan kazanıldığına göre, başlangıçta kimler, nasıl korku yaratır, kimler korkularını yenebilir, ya da yenik düşer?

        Kendinden başkasını hep küçümseyen, değer vermeyen insanların evinde dev büyüteçler, dev aynalar mı bulunur?

         Para en tepedeki değer olursa; kimlerin, nasıl değişime uğradığını kim bilebilir, kimler yargılayabilir?

         Tutkularına tutsak olan insanlarda; beyin ne kadar süre sağlıklı komut verebilir, göz ne kadar görmez, kulak ne kadar duymaz olur?

          "Çok seslilik" neden bazen "çok konuşmak" olarak algılanır, dile hükmetmek çok mu zordur, kendisiyle bile barışık olmayan insanlarla barış nasıl sağlanabilir?

           Umutlar ve hayaller hangi ölçütlerle belirlenir, hangi hayatlara nasıl anlam katar? En güç durumlarda bile, "yaşama sevinci" değil midir insanı hayata bağlayan, hayatın akışını sağlayan...?


  

2 yorum:

  1. Her insanın bu soruların cevabını düşünmesi gerekir Vereceğimiz cevaplar bizim hayata bakışımızı gösterecektir.
    Sevgi ve saygılarımla

    YanıtlaSil
  2. "Bloglardan Seçmeler"i ziyaretiniz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
    Önerilerinizi gerçekleştirmeye çalışacağım. Ancak teknik bilgi ve becerim yetersiz olduğu için kısa zamand bir düzeltme yapamayacağım.
    İki günün birbirine eşit olmamasıiçin sizlerin önerini her zaman beklerim. Saygılarımla.

    YanıtlaSil