Bu Blogda Ara

17 Ara 2010

Denge Oluşturabilmek

Çevremizdeki çocukların davranışlarını gözlediğimizde, sözlerine dikkat ettiğimizde; birbirlerine benzer çok yönleri olmasına rağmen her birinin ayrı bir dünya olduğunu hemen fark ediyoruz. Yeterince anlayışlı ve sabırlı davranmazsak o dünyaya girebilmek çok da kolay olmuyor.

Sorularına uygun cevaplar verilmezse, sakin bir çocuk bir anda öfkelenip hırçınlaşabiliyor, davranışlarıyla dünyaya meydan okuyabiliyor. 2 yaşındaysa, çevresindeki her şey onun için merak konusu olabiliyor: Anne babalar iyi bilirler;"Bu ne" sorusu o yılların en güncel sorusu sayılırken 4 yaşına gelen çocuklar her şeyin nedenini bilmek ister, çevresindekilere adeta "sabır testi" uygular.

Uzmanlar 6 yaşına kadar alınan etkilerin çocuk eğitiminde çok önemli bir temel oluşturduğuna dikkat çekiyorlar. Gelecekte sakin, öfkeli, sabırlı, sinirli, yalancı, dürüst, merhametli, hoşgörülü bireyler olabilmek ya da olamamak... Okula başlayınca kuralları öğrenmeye başlayan çocuk, öğretmeninin yaklaşımına göre yeni davranışlar kazanabiliyor elbette. 

Ülkemizde çocuklar; belki evde daha çok anneyle baş başa kaldıkları için, okula başladıklarında genellikle öğretmenlerinin de kadın olmasını bekliyorlar ya da daha çabuk alışıyorlar. Ancak çocuklar okulda veya sokakta arkadaşlarıyla ilk tartışmasında-kavgasında-yenilgisinde öfkeyle sesini yükselterek bağırıyor: "Benim babam senin babanı döver..." Erkek egemen bir toplumda yaşadığımızın en büyük göstergesi belki de, hiçbir çocuk şöyle seslenmiyor: ""Benim annem senin anneni bir güzel pataklar..." Güç göstergesi daima babalar (dolayısıyla erkekler) yenik düşmemek için gereken güç de öncelikle "bedensel güç"...

Kırsal kesimde ya da özellikle yoksul yörelerimizde anneler çocuk eğitiminde yetersiz kaldıkları anlarda güçlerini eşlerinden alıyorlar:"Akşama baban gelsin, sen gününü görürsün..." Aile içinde kardeşler arası sevgi-ilgi paylaşımı adil değilse; otorite yokluğunda çocuk, kendi çözümlerine baş vurarak kardeşini cezalandırabiliyor. Kendini koruma, haksızlığa karşı çıkma, insanın doğasında var.

Öğretmen sınıfta demokratik bir ortam sağlayamamışsa ya da çocuk öyle sanıyorsa, diğer çocuklar gibi olamamanın ezikliğini yaşıyor: Öğretmenin veya sınıfın "gözde" öğrencilerinden biri olamamak, daha çalışkan, daha zeki, daha sevimli, daha uysal, daha akıllı olamamak... anlaşılamamak... anlatamamak... Zamanında yeterli önlem alınmazsa izleri yıllar sonrasına taşınabiliyor. Yıllar önce bir çocuk, bu ezikliği konuşma sırasında şöyle özetlemişti; "Büyümek, çok ama çok büyümek istiyorum... bana tepeden bakan herkesi dövecek kadar büyümek..." Uzmanlar genellikle çocuklarla konuşurken , onun konumunda eğilerek, "göz teması" kurarak konuşmanın yararına değiniyorlar.

İlköğretimden itibaren çocukların okulda tanık oldukları güç gösterileri, dönemlere ve yaşlara göre yıllarca sürüp gidiyor. Büyük sınıfların küçük sınıflara sataşmaları, okuma yarışı, sınavlarda dereceye girme yarışı, en popüler öğrenci sayılma yarışı, lider olabilme yarışı... Bu yarışları, kendini kanıtlama çabalarını uygun biçimde yönlendirebilmek, "ustalık" istiyor elbette. Sınıf içi disiplin; korkuya, sindirmeye, şiddete yönelikse, içten içe bastırılan duygular giderek rahatsız edici olabiliyor, bastırılan sesler zamanla yükseliyor, kuralsız davranışlar artıyor. 

Okullarda disiplin olaylarının üstüne ne denli şiddetle gidilirse çözümsüzlük de o denli artıyor. "Sınırsız özgürlük" değil elbette, ama sınırları belli olmayan haksızlık ve kuralsızlık da umudun giderek tükenmesine yol açıyor, çaresizliği ve güvensizliği artırıyor. Çocuk ve gençlerde haksızlığa uğradığı düşüncesi zamanla, toplumda "otorite" saydığı herkese karşı bir tepki oluşmasına neden olabiliyor, kin ve öfkeye dönüşebiliyor. Duygusal ve toplumsal yaralar insana özgü, yıllar sonrasına farklı boyutlarda taşınabiliyor. 

Gençlik çağı, insanın kendini "güç merkezi" saydığı yaşlar... Anne babasının karşısında olmak pahasına arkadaşlarının görüşleri, fikirleri   değer kazanıyor.  Çevresini, dünyayı değiştirmek istiyor, anlaşılmadığını düşünüyor. Çevresinde uygun rol modelleri bulamazsa, düşüncelerini aktarmada güçlüklerle karşılaşırsa çeşitli sorunlar da yaşayabiliyor. Gençlerin olduğu ortamlarda onları sakince dinleyip anlamaya çalışacak, bir anlamda "denge" oluşturabilecek, öfkesini kontrol edebilen yetişkinlere özellikle ihtiyaç var.  


Bazı alanlarda, bazı mesleklerde  deneyim zamanla  kazanılıyor. Ancak hatalar insanla ilgili ise, kalıcı izleri- ruhsal yaraları çok kolay  silme şansımız yok. Her yaşta- her dönemde; nefretle-öfkeyle değil, anlamaya çalışarak dinleyebilirsek, önce gençleri, sonra birbirimizi daha kolay  tanıyıp yorumlayabileceğiz.





  

4 yorum:

  1. Selam olsun.Çocuk dünyasına,çocukları büyüten büyüklere katkılarınız adına teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler.İnsan yaşamında her dönem, yaşanması gerektiği gibi yaşanabilse keşke... Ve biz yetişkinler-hepimiz; kendi çocukluğumuzu-gençliğimizi unutmadan, ancak zamanın değiştiğini bilerek, bu doğal sürece olumlu katkılarda bulunabilsek, başarabilsek... Ünlü şair-düşünür Halil Cibran bir dizesinde ne güzel der; "Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ileriye atılmış oklar."

    YanıtlaSil
  3. (…)
    “HİÇ BİRBİRİNE ÇARPAN KUŞ GÖRDÜN MÜ
    HAVADA.
    AMA İNSANOĞLUNA GELİNCE ÜSTELİK YERDE
    NELER OLDUĞUNU
    BİLİYORSUN?”
    (…)

    Ece Ayhan
    Morötesi Requiem, YKY,1997

    YanıtlaSil
  4. Ece Ayhan'ın bu dizeleri gerçekten insanoğlu ile ilgili ne çok şey kapsar. Gelecekte şiddetin, olumsuz davranışların, savaşların en aza indiği bir dünya dileyerek... Sevgiyle.

    YanıtlaSil