Bu Blogda Ara

9 Ara 2010

Engelleri Aşabilmek...

Hayatın her alanında zaman zaman engel ya da engellemelerle karşılaşabiliyoruz. Kişiye-kişiliğe göre engeller bazen büyük olumsuzluklar yaratırken, bazen de güdüleyici-yönlendirici bir güç haline dönüşebiliyor. Türk Dil Kurumu Sözlüğü "engel" sözcüğünü şöyle tanımlıyor: Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mâni, mahzur, müşkül,mânia... Engelleme karşılığı ise; "engelleme işi". 

Aslında yaşamın kendisi başlı başına bir "engelli koşu" değil mi zaten? Engeller hayatın her alanında karşımıza farklı bir biçimde çıkabiliyor. Bazen önemli bir ülke sorunu, bazen bir düş kırıklığı, bazen sevdiğimiz bir insanın kaybı, bazen bir hastalık, bazen bir organın yeterince  kullanılamaması önümüze çeşitli engeller çıkarabiliyor. 

Yaşamın amaçları arasında "her şeye rağmen engelleri aşmaya çalışmak" da olmalı. Çevremizdeki yanlışlara engel olabilmek, doğruları savunabilmek, "böyle gelmiş ama böyle gitmemeli" diyebilmek de içimizdeki-kafamızdaki engelleri aşabilmek, yaşama daha sıkı tutunabilmek değil midir...? 

Engelli olmak ya da olmamak... Çok yönlü düşününce "asıl engelliler kimler" sorusunu da sormadan edemiyor insan. Bedensel ya da fiziksel, zihinsel  engelli olsa da, tüm çabasıyla  var olan gücünü kullanarak kapasitesini üst sınırda değerlendirebilmek, yeteneklerini geliştirebilmek, kendini (önce kendine) kanıtlayabilmek... 


Diğer yandan bir engeli olmamasına rağmen hiçbir şey yapmamak, hiçbir şeye karışmamak, denememek, sınamamak, sevgisiz-ilgisiz yaşamak... neden yaşadığının bile bilincinde olmamak, her türlü bireysel-toplumsal olayın dışında yaşamak, yaşama konmuş en büyük engel değil midir? 


3 Aralık günü, tüm dünyada Dünya Engelliler Günü olarak anılıyor. Çok yönlü düşünüp değerlendirilmesi gereken bir konuyu bir güne sığdırmak yeterli olabilir mi? Çevremizde, yanımızda, yakınımızda, uzağımızdaki pek çok engelliyi ne kadar tanıyor, ne kadar anladığımızı sanıyoruz? Onların neleri başarabildiğinin ya da hangi alanlarda nasıl zorluklar yaşadıklarının ne kadar farkındayız? 


Dünyanın renklerini göremeyen ama iç dünyası rengârenk nice insan... sesleri hiç duyamayan, ama iç sesleriyle ahenkli bir bütün oluşturabilenler... bedensel engelini bir şekilde aşıp fark yaratabilenler...sanatta, sporda başarı kazananlar... Kaçından haberdar olabiliyoruz? Olması gerektiği gibi davranıp; acımadan, aşağılamadan, sabırla, anlayışla kabullenebiliyor muyuz? 


Ne güzel bir deyiştir: "Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar." Başkalarının neler yaşadığını ancak yaşayarak daha iyi kavrıyor-anlıyoruz. Her kaza, kullanamadığımız bir organın nasıl da iş gördüğünü yeniden hatırlatır bize. Her hastalık sonrası sağlığımıza daha çok dikkat eder oluruz. Başımıza gelmeden, tehlikelerin ya da olumsuzlukların çok uzağında olduğumuzu düşünüyor, o yüzden karşımızdakilerin ne yaşadıklarını da yeterince değerlendiremiyoruz. 


Dış dünyanın dışında, asıl engelleri içinde yaşayan bir kişinin daha alıngan daha kırılgan, daha öfkeli olması doğal sayılabilir çoğu kez. İrade, akıl, bilinç, düş gücü, yaratıcılık, toplumsal ilişkiler de zarar görecektir bu durumdan. Her gün yaşamı engelleyen öyle çok şeyle karşı karşıyayız ki çevremizde... 


Asıl önemli olan, engelleri aşabilmek, aşabilme gücünü bulabilmek...  Yaşadığımız toplumda, yaşadığımız dünyada önce her türlü olumsuzluğa, şiddete, yalana, aşağılamaya, aldatmaya göz yummasak, kafamızdaki engelleri kaldırabilsek, belki o zaman  hep birlikte engelleri daha kolay aşıp, gerçek engellilere de daha güzel bir dünya sağlayabileceğiz.

3 yorum:

  1. Çok güzel bir irdeleme. Kendini sağlıklı hisseden her bireyin yüksek sesle tartışması gerekir. Sadece maç saatleri değil. Sadece rakının kadeten bedene aktığı zamanlar değil. Bir kültür haline gelmeli; çevremize olan duyarlılığımız... Korkmadan,kol kırılır yen içinde kalır sözüne sahip çıkmadan...

    YanıtlaSil
  2. Asıl önemli olan öncelikle içimizdeki engelleri aşmak değil midir zaten. Gün geçtikçe insanların olumsuzluklara, şiddete, yalana, aşağılamaya, aldatmaya karşı bu denli duyarsız olmalarında ki temel nedenlerinden ve en önemlilerinden birinin içimizdeki engelleri aşabilme gücünün tam olarak gelişmemiş olması, tembellik ve kolaya kaçma olduğunu düşünüyorum ben de.
    Oysa ''damdan düşenleri'' henüz kendimiz damdan düşmeden görüp, yanlarında olduğumuzu hissettirebilmek insan olabilmenin en büyük erdemlerinden biridir bence.
    Sonlarken,objektifinizden yansıyanların da yaptığınız her işte olduğu gibi çok profesyonelce ve çok güzel olduklarını irdelemek istiyorum.Gönül gözünüze sağlık.
    Sonsuz sevgi ve saygılar.

    YanıtlaSil
  3. "Tarih tekrardan ibarettir" dense de, olumsuzlukların en aza inmesini, hatta hiç yaşanmamasını arzu ediyor insanoğlu.
    10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde tüm dünyada hâlâ insanla ilgili haksız uygulamalar konuşulup tartışılıyor. Doğuştan engelli olmanın dışında, insanın insanı yaraladığı, engelli kıldığı bir dünyada yaşıyoruz ne yazık.
    Dinlemeden dille yaralıyor, beden gücüyle ezmeye-yok etmeye çalışıyoruz. "Güç gösterisi" toplumun her alanında farklı biçimlerde kullanılabiliyor, "kin ekip öfke biçmek" yılların ötesine taşınıyor. Anlatamamak-anlaşılamamak en büyük sorun olmaya devam ediyor.
    Ortak görüş ve düşüncedeki dostların varlığını ve duyarlılıklarını bilmek ne güzel.

    YanıtlaSil