Bu Blogda Ara

25 Şub 2013

KIYAMADIKLARIMIZ...

Belki şimdilerde de vardır;eskiden daha çok Anadolu'da, yeni alınan, değer verilen eşyalarla ilgili kökleşmiş bir adet vardı. Eşyaların zarar görmesinden, yıpranmasından, ya da bir daha alınamayacağından korkulduğu için üstleri örtülür, adeta korumaya alınırdı. Güzelim nakışlı örtüler, rengarenk işlenmiş peçeteler, televizyonların, buzdolabı ve fırınların üstünde, baş köşede yer alırlardı. 

Eşyaların yıpranmasından ya da bir daha alınamayacağından korkulduğu için; salon (misafir odası) sadece misafir geldiği zaman açılır, varsa porselen yemek takımları, önemli konuklara saklanırdı. En güzel şeyler daima konuklara sunulurdu. Kızların çeyizindeki en önemli parçalar sandıklarda, çekmecelerde hiç el değmeden yıllara meydan okur, sadece üstlerindeki sandık lekeleri eskiliğin, yılların belgesi sayılırdı.

Eşyanın eskimesinden korkar insan... Oysa giden yılların ardından kendi de eskimektedir. Aslında eşyaya kıyamazken ne çok şeye kıyar insanoğlu. Daha güzel yaşamak varken, kendini güzelliklerden mahrum eder; sevgiyi yozlaştırır, dostlukları köreltir, zamanı hor kullanır.... Hayatı kolaylaştırmak, hayatı güzelleştirmek, insana değer vermek; yaşamın da bir akıl süzgecinden geçirilmesini zorunlu kılıyor. Ne yararlı, ne yararsız, ne kullanılabilir, ne kullanılamaz, ne değerli, ne değersiz...?

Bazen atılamayan, hep saklanan, biriktirilen eşyalardan koca bir yığın oluşur. Atılamayan, kıyılamayan, yeniden değerlendirme fırsatı bulunamayan, satılsa para etmeyen onca eşya... Tıpkı eşyalar gibi, yaşanmayan anlar, günler, yıllar yok mu yaşantımızda? Ya da yaşarken değeri bilinemeyen, eşyalar gibi koruma altına alınamayan ne çok zaman dilimi var hepimizin hayatında...

Günümüzde insanlar da daha çabuk eskir ve yıpranır oldu. Demek ki eşyalar kadar koruyamıyorlar kendilerini. Yorgunluk, stres, çeşitli hastalıklar, kazalar yaşam kalitemizi düşürüp, yaşamı sekteye uğratıyor. 

Bu hızlı teknoloji çağında" hayatın yavaşlatılmasından" söz ediyor artık uzmanlar. "Yavaş şehirler" oluşuyor. (Seferihisar gibi) Kendine zaman ayırabilen, hayatı daha sade yaşayabilen, hobilerle uğraşan insanlar daha sağlıklı ve uzun ömürlü oluyorlar. 

Yavaş ya da sakin şehirlerde nüfusun elli binden az olması, trafiğin azaltılması, gürültü kirliliğinin engellenmesi, organik ürün üretilmesi, el sanatlarının korunması, kadınların üretime katkısının desteklenmesi, yerl ürünlerin kullanılması öngörülüyor. 

Ne lüks ne konfor; sakinlik, sadelik, yalınlık ve içtenlik içinde geçecek bir ömrü özlüyor insanoğlu. Zamanla kentten köye, kasabaya, küçük yörelere kaçışın sırrı belki de bundandır. Yaşadığımız yuvaları, alanları yaşanabilir hale getirebilsek, daha yavaş sesle konuşup, birbirimize daha saygılı davranabilsek daha insanca bir yaşam sürdürebiliriz belki.

Kullanmaya kıyamadığımız eşyalar özenle kullanıldığında, yıllarca dayanıklı ve sağlam olarak kalabiliyorlar. Aynı toplum bugün insanına aynı özeni göstermiyor. Keşke insanlarımızı da uygun yaklaşımlarla, hayata karşı "doğal" olarak sigortalasak...

Eşyalarını bile korumaya alan, kullanmaya kıyamayan bir toplumun bireyleri 
neden artık daha farklı davranıyor; gazete haberlerinde birkaç aylıkken dövülen bebeler, bıçaklanan, vurulan eşler, analar, babalar, sokağa bırakılmış yaşlılar yer alıyor? Toplum giderek daha acımasız olup sevdiklerine mi kıyıyor...?






8 yorum:

  1. Çok etkileyici yazınız ,ne güzel tesbitler,çok teşekkürler...Eskilerin deyimi ile yazarsam " kıt olan değerlidir" eskiden bir eşyaya sahip olmak kolay değilmiş .O yüzden korunur ,iyi bakılır uzun yıllar eskimezmiş.Eşyalar çoğaldıkça uçuzladı ,uçuzladıkça değer bilinmez oldu.Kullan at durumu...Benzetmeye dilim varmıyor ama yine de yazayım ,insanlar da çoğaldıkça değerden mi düşüyor acaba...Çok kolay öldürme,cinayetler...Acımasız insanların mazlum insanlara yaptıkları acının acısı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor elde edilen eşyalar çok değerliydi bir zamanlar. Ama İNSAN da önemliydi. Zamanla ne yazık, her şey değer kaybına uğradı sevgili Arzu Hanım. Toplum, cinayetleri,yaralamaları, kazaları kanıksadı artık, yadırgamıyor. Daha bencil, daha umursamaz bir toplum olduk. Hassasiyetinize teşekkürler.

      Sil
  2. öğretmenim tekrar sizi burada görmek çok güzel.
    o kadar yaşanması gereken güzellikler varken bu yaşam koşuşturmacasında , maddiyatın maneviyatı geçtiği günümüzde artık küçük şeylere sevinmek bile boşa zaman kaybı oldu malesef.....
    öğrenciniz Çağrı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Toplum olarak; doğaya, sanat eserlerine, güzel çabalara sırtımızı çevirmez ve gözlerimizi kapamazsak,her şey daha iyiye ve güzele gider belki sevgili Çağrı.Olumsuzluklar öylesine çok ki... Ama gene de karamsar olmamak, yılmamak gerektiğini düşünüyorum. Gelecek kuşaklar sizi izleyecek.
      Teşekkürler.

      Sil
  3. İnşallah biz de yakın bir zamanda kendi yavaş düzenimizi kuracağız. Zaten şimdiden İstanbulda olabildiği kadar yavaş bir yaşam sürmeye çalışıyoruz.

    Tekrar yazmaya başlamanıza çok sevindim.

    Sevgiler,
    Can.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özellikle siz gençlerin hayatı daha düzenli, daha yaşanabilir hale getirme çabalarına çok seviniyorum. Kirlenen dünyayı sizler değiştireceksiniz. Sakin şehirlere başta İtalya, Avusturya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Norveç, Polonya, İspanya, İsveç, İngiltere,Güney Kore, Avustralya olmak üzere 25 ülkeden 150 küçük nüfuslu kent üyeymiş.
      Hızlılığın içinde hayatı yavaşlatabilmek, sakinleştirebilmek ne güzel sevgili Can.
      Teşekkürler.

      Sil
  4. Bu hız çağında giderek yok olan 'insanlık' ve 'sağlık' için çok doğru tespitler ve önerilerde bulunmuşsunuz..Düşüncelerinizle hem fikirim..Daha sade, daha doğal ve daha çok farkındalıklarımızın artacağı, sanatın ön planda olduğu insanca ve sevgiyle dolu bir yaşam modeli ancak insanlığı yeniden ayağa kaldırabilir!.Bu anlamlı yazıyı keyifle okudum...Teşekkür ederim..

    Esenlikler dilerim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı görüş ve düşünceleri paylaşan kişilerin varlığını bilmek; "gelecek" adına insanı nasıl da umutlandırıyor, sevindiriyor. Şairin; "Dünyayı güzellikler Kurtaracak" deyişini hatırlıyorum. Paylaşımınız için teşekkürler.

      Sil