Bu Blogda Ara

1 Haz 2013

AĞAÇLAR AĞLAR MI ANNE...?


ÖYKÜ
Önce sadece ağlama sesini duydum; Derin iç çekmelerle, hıçkırarak bir ağlama sesi idi bu. Bir çocuk sesi ağlama sesine karışıyordu arada bir: "Ama neden... ama neden..." Sonra onları gördüm; bir anne ile 5-6 yaşlarında tatlı bir kız çocuğu. Beni görünce önce irkildiler, sonra şaşırdıklarını fark ettim. Beklenmedik bir zamanda karşılarına çıkmıştım. Bir yabancı olarak özel konuşmalarının arasına girmiştim. Rahatları kaçmış gibiydi. 

Biraz sonra varlığımı kabullendiler sanırım, konuşmaya devam ettiler. Küçük kız burnunu silip, iç çekerken sorularını sıralamaya devam etti: "Anne, ağaçların da canı yanar mı? Ağaçlar ağlar mı anne" Yavaşça, ürkütmeden konuya karıştım:" Ağaçlar da insanlar, hayvanlar gibi canlıdır elbette. Ama onların dilinden canlılar anlar. Ne kadar iyi korur ve seversek, onlar da bizimle o kadar iyi anlaşırlar." "Peki ağaçlar ağlar mı diye sorusunu yineledi:" Gözyaşlarını biz göremeyiz ama canı yanarsa akar gider sessizce." dedim 

Küçük kızla aramızda köprü kurulmuştu. Yanıma oturdu yavaşça, anlatmaya başladı: Anaokulundan öğretmeni ve arkadaşlarıyla beraber fidan dikmeye gitmişler. Artık herkesin adını verdiği bir fidanı varmış. Kendilerinden büyük sınıfların yıllar önce diktikleri yetişmiş ağaçları da görmüşler. Bu işin çok kolay olmadığını, yıllar aldığını görmüşler. "Çok çok zaman önce küçücükmüş, şimdi kocaman olmuş, senin boyundan büyük" diye anlatıyordu... 

Bugün geldikleri parkta  bıçakla yaralanmış, dalları kesilmiş bazı ağaçları görünce çok çok üzülmüş. Güzel, iri yeşil gözlerini gözlerime dikerek bir kez de bana sordu: "Canı yanınca ağaçlar ağlar mı teyze?" Elini tuttum: "Çok haklısın, hiçbir canlının canını acıtmamak lazım. Büyüklerimiz çok eskiden söylemişler; "Yaş ağaca balta vuran el onmaz" demişler. Anlamadı sanırım, ama akıllı çocuk, yanlış bir iş yapıldığını tahmin etti. 
"Bu ağaçlar şarkı söylerlerdi eskiden, ama bak artık söylemiyorlar" dedi. Annesi yavaşça fısıldayarak açıklama yaptı: "Rüzgarda yaprakların hışırdaması olurdu, onu anlatmak istiyor." Anladım dedim ve çocuğa yöneldim." Peki siz okulda hangi şarkıları öğrendiniz?" 

Bir şarkıyı mırıldanmaya başladı. Şiirler, şarkılar, türküler, ninniler, acılara iyi geliyor gerçekten. Ağlaması durmuştu artık. "Ağacın yaralarını saralım ister misin" dedim." Ama sen doktor değilsin ki" dedi ".Hadi deneyelim" dedim. Yerden biraz toprak alıp su katarak çamur oluşturduk, ağaçların yaralı yerlerine sürdük, kapattık. Yetişemediği üst dallara annesinin kucağında ulaştı. Minicik elleriyle ağacın yaralarını onardı.Yetip yetmeyeceğini düşünmeden küçük pet şişeyle ağacın dibine su döktü. Artık rahatlamıştı. 

Annesiyle el ele tutuştu. "Evde babam bekliyordur" dedi. Belli ki "ağaçların öyküsü" az sonra babaya da anlatılacaktı. Anne kızla vedalaştık. Parktan çıktılar, hızlı hızlı yürüyerek uzaklaştılar... 

Küçük kız düşüncelere yöneltti beni... Küçüklüğümüzde ağaçlara salıncak ya da hamak kurarken ağacın canı yanmasın, zarar görmesin diye ipin bağlantı yerine birkaç kat bez sarıp bağlardık. Dalları kırılmasın diye biriken kar özenle temizlenirdi. Ağaçlar yıllarca can verdi, hayat verdi insanlara, parklara, kentlere, doğaya...
Küçük kızın duyarlılığı haklıydı. Ağaçların da canı vardır. Ve yaşatılma çabası olmazsa ağaçlar ayakta ölür...


BİR ŞİİR                          CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut,
İçim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında,
Budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında
Yapraklarım suda balık gibi kımıl kımıl,
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a
Yapraklarım gözlerimdir.Şaşarak bakarım
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım,

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında,
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Nazım HİKMET



2 yorum:

  1. önce yüz bin eliyle ağaçlar dokundu İstanbul'a,son defaymışçasına... sonra İstanbul dirildi, direndi...Onlar daha yıllarca dokunabilsin diye. Nefes alabilmek için...Sözcükleri boğazına tıkanmasın diye, oksijenle dolsun diye ciğerleri. Rahatça yükseltebilmek için sesini, İstanbul direniyor yaprak yaprak...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünyanın ve ülkemizin dört bir yanında ağaçlar hep dost bildi insanları. Kuşlara barınak oldu, insanlara gölge oluşturdu, ciğerlerimize oksijen tazeledi.
      Genç kuşaklar bir avuç toprağı bile ekerek, dikerek yeşilin çoğalmasına yardımcı olabilseler keşke... Büyük kentlerde bir küçük fidan bile, gelecekte soluk almaya yardımcı olacak.

      Sil