Bu Blogda Ara

28 Oca 2014

EĞİTİMDE ARAYIŞLARIMIZ...


Öğrenciler yarıyıl tatiline girdiler. Farklı duygular yaşıyorlar; mutlu, mutsuz, sakin, heyecanlı, umutlu, umutsuz..." Gelecekten ne bekliyorsunuz?"  gibi zor bir soru sorulsa cevapları neler olurdu acaba? Gelecek kaygıları ne boyutta, gelecekle ilgili planları var mı, bu planların ne kadarı gerçekçi, hayallerinin sınırı nereye kadar...? Çocuklar, gençler kendilerini güvende hissetmek istiyorlar, endişesiz, huzurlu bir gelecek hayal ediyorlar. Değişmeyen, net kararlar bekliyorlar. Büyüklerin dürüst ve inandırıcı olmaları onlar için çok önemli.

Okullar yarıyıl tatiline girdikten hemen sonra Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı öğrencilere ilk seslenişinde şöyle dedi; "Zamanında benim de çok zayıfım vardı." Çocuklar birbirlerine bakındılar; "Bakan Amca ne demek istedi acaba? " diye mi düşündüler...? Biz eski eğitimciler de düşündük: "Neden böyle deme ihtiyacını duydu? Çok zayıfı olan küçük bir gruba hitap ederken onları yüreklendirmek için söylenebilir belki. Onların anne babalarını sakinleştirmek için de vurgulanabilir. Ama büyük bir grupta bu örnek olumsuz çağrışımlara yol açmaz mı? Çocukların somut algılarında olay şöyle yorumlandı: Çok çalışmasan da, çok zayıfın olsa da önemli konumlara gelebilirsin. Bu durumda ideallerin, amaçların, hedeflerin çıtaları aşağılara çekilmez mi...?

Çeşitli aşamalarda sınavlara girecek öğrenciler ve onların velileri haberlerdeki açıklamaları dikkatle izliyorlar. ; "Sınav sisteminde, sınav tarihlerinde yeni bir değişiklik olur mu, yeni bir açıklama yapılır mı?" Her an her şeyin değişebileceğine öylesine alışmışlar ki. Özellikle "eğitim" gibi uzun zamanlı konularda ve alınacak kararlarda veliler de öğrenciler de netlik bekliyor. Çünkü aylar, yıllar sürecek çalışmalar ona göre planlanacaktır.  Uzun soluklu, ciddi çalışmalar daha kalıcı kararlar gerektiriyor. 1920'den itibaren göreve gelen Milli Eğitim Bakanları sadece 1 veya 2 yıl görevde kalmışlar. Farklı olarak yalnız Mustafa Necati 4 yıl ve Hüseyin Çelik 6 yıl görev yapmış.

Bir zamanlar ÖSYM (Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi) Türkiye'nin en saygın kuruluşlarından biri idi. Güvenilirdi. Sonuçları tartışmasız kabul edilirdi. Testlerde iptal edilen hatalı soru sayısı çok nadiren olurdu. Birkaç yıldır sadece sorular değil, sınavlar da iptal ediliyor. Yerleştirmelerden sonra hatta göreve başladıktan sonra sonuçlar iptal edilebiliyor. Neden şimdi tüm sınav sonuçlarına kuşkuyla bakıyor, güvenemiyoruz?  Teknik araçlar gelişse de "insan" faktörü geliştirilemiyor mu acaba?" Makine" insana  yenik mi düşüyor? Sorumluluk verilenler yeterince sorumluluklarını yerine getiremiyorlar mı? Karmakarışık sonuçlar beyinleri de altüst ediyor. Eşitsizlik, haksızlık hep isyanlara neden oluyor. İtiraz edenler giderek çoğalıyor. Çetrefilli bir denklem gibi açıklığa kavuşmayan sorular da kafaları kurcalıyor.

Uzun zamandır dershanelerle ilgili konular tartışılıyor. Dershanelerin kapatılıp bazılarının okula, bazılarının etüt merkezine dönüşeceği söyleniyor. Son günlerde Milli Eğitim Bakanı tüm dershanelerin mercek altına alınacağını söyledi .Belki de en doğrusu buydu. Tüm eğitim kurumlarının aynı kalitede olması elbette beklenemez. Türkiye'de 3830 dershane olduğu, bu dershanelerde 50.000 öğretmenin görev yaptığı söyleniyor. Binlerce dershanenin arasında iyileri de kötüleri de olacaktır elbette. Bunlar birdenbire değil, uzun yıllar içinde ihtiyaç duyulmasından ötürü çoğaldılar. 

Maddi durumu uygun olan öğrenci de, olmayan öğrenci de dershanelerden yararlandı. Bütün imkanlarını seferber edip çocuğunu dershaneye yollayan ana-babalar oldu. Bir dönem pek çok dershane okullardaki en deneyimli öğretmenleri kadrosuna dahil etti. Bazı dershaneler sınavla öğretmenlerini seçti. Okullarda kalabalık sınıflarda öğrenilemeyen birçok bilgi buralarda öğrenildi.Dershaneler okulun tamamlayıcısı oldular. Maddi imkanı "özel ders" almaya uygun olmayan pek çok öğrenci için dershaneler bir imkan sağlıyordu.Okullarda öğrencilerin bilgisi klasik sınavlarla ölçülürken dershaneler test sınavları yaparak onları ölçme sınavlarına hazırladılar. Her alanda olduğu gibi, kötü örnekleri olduğu gibi çok iyi, okullarla işbirliği içinde, çağdaş eğitim-öğretimin amaçları doğrultusunda öğrencileri yönlendirenleri de vardı.

Belki zamanında dershaneler daha iyi araştırılsaydı daha sağlıklı önlemler alınabilirdi. Öğrencileri bundan sonra sınavlara hazırlama konusunda okullarımızın Rehberlik Servislerine, Rehber Öğretmenlere büyük iş düşüyor. Bilgiyi kullanma, zamanı kullanma, heyecanını yenme, okul seçme, alan seçme gibi birçok konuda öğrencilere yardımcı olmak gerekiyor. Bu yıl yeni bir uygulama da olacak. Eskiden olduğu gibi sınavlarda yanlış sorular doğru soruyu götürmeyecek. "Bilgiyi rastlantıyla belirlemek", "işi şansa bırakmak" ne denli doğru sayılabilir? 

Geleceğimiz ve çocuklarımız için asıl sorgulanması gereken eğitim sistemimizin kalitesi değil midir? 
Üniversite öğretim elemanları, fakültelerde 1. sınıflara başlayan öğrencilerin temellerinin çok zayıf olduğunu yıllardır vurguluyorlar. Ezberci eğitim sistemimiz araştırmalarla geliştirilemedi, eksikler giderilemedi. 50 bin aday üniversite sınavında sıfır puan alıyor. 16 net bile yapamayıp barajın altında kalan 350 bin öğrenci var.Yıllardır sınavlarda fen bilgisi en başarısız ders. Sonra matematik, sosyal bilgiler ve Türkçe geliyor. 
Uluslararası eğitim sıralamasında Türkiye matematikte 44. sırada. Okuma-anlamada 42. sırada. Fen bilimlerinde 43. sırada. Bu sonuçlar dikkate alınıp önlemler alınabiliyor mu acaba?

Hepimiz için daha güzel bir dünya oluşturabilmek için eğitimden beklentimiz öyle çok ki... Ancak Eğitimle ilgili kararlarda asıl baş vurulması gereken, uygulamanın içindeki kişiler; öğrenciler, öğretmenler, veliler, okul yöneticileri hep konunun dışında kalıyor. Eskiden Mili Eğitim Şuraları olurdu. Her kademede uygulayıcılarla görüş alışverişi yapılır, kararlar alınırdı.Belli bir plan çerçevesinde uygulamadaki görevlilerin görüşlerine baş vurulsa mutlaka çok yararlı katkıları olacaktır. Asıl sorunların merkezinde olan, sıkıntıyı yaşayan onlar. Genç Türkiye Onların çabalarıyla daha iyiye gidecek. 









4 yorum:

  1. Makbule Hanım, eğitimle ilgili o kadar çok sorunumuz var ki... Üstelik eğitim diğer konular gibi de değil. Her şeyin temeli ve anahtarı olan bir konu. Eğitim sorunlarımızı bir çözebilsek, geri kalan bütün sorunlarımız çözülecektir. Aydınlanma, bilimde ilerleme, tüketen değil üreten bir toplum olma, dünyada söz sahibi olan bir toplum olabilme ancak eğitimle sağlanabilir. Bu kadar yalın olan bir konuda maalesef tam tersi yapılıyor. Kararlar üzerinde tartışılmıyor, düşünülmüyor. Akşam yatılıp, sabah karar alınıyor. O günün akşamımda karar değiştiriliyor. Sorunlar çözüleceğine, yenileri yaratılıyor. Öyle ki bazan kendi kendime:"Keşke hiç bir şeyi düzeltmeye kalkmasalar, ellemeseler...daha iyi olacak." diye düşünüyorum.
    Yukarıdaki yazınızda, eğitimle ilgili nerdeyse her sorunu dile getirip, önerilere de yer vermişsiniz. Kaleminize, yüreğinize sağlık. Ah bir dinleseler, sizi, sizin gibi aydınlık öğretmenleri. Lütfen yazmaya devam edin. Bu karanlıklar elbette bir gün bitecektir. Bu da ancak sizin gibi öğretmenler sayesinde olacaktır. Umudumuzu yiitirmeyelim. Sevgiler, saygılar. Şenay

    YanıtlaSil
  2. "Eğitimde Arayışlarımız" adlı yazımla ilgili değerli yorumunuzu okuyunca öyle mutlu oldum ki. Gerçekten" her şeyin temeli ve anahtarı olan bir konu." Eğitim ve Öğretim diyoruz ama çoğu kez okullarımızda eğitemiyoruz, sadece belli kalıpları öğretmeye çalışıyoruz. O yüzden haftada kaç saat yabancı dil okusa da iletişim kuramıyor, kendi dilinde düşüncesini sözel veya yazılı olarak aktaramıyor.
    Sevgiyi de nefreti de en şiddetli haliyle yaşıyor. Ödül ve cezayı hak edilmemiş biçimde uyguluyoruz. O yüzden bireylerin kişiliğine zarar veriyoruz.İnsan odaklı, sevgi eksenli anlayışlara, uygulamalara nasıl da ihtiyacımız var.
    Sorunları dile getirmek kişiyi rahatlatıyor. Benim de içten dileğim, asıl ülkemiz çocuk ve gençlerinin gelecek kaygısı duymadan rahatlamaları, güven duymaları.Beden, akıl ve ruh sağlıklarının hasar görmemesi.
    Güzel görüşlerinize teşekkürler. Umutla, özlemle aydınlık, güzel günlere...

    YanıtlaSil
  3. " bu sefer inşallah mesajım gider " umuduyla merhaba öğretmenim ,
    Eğitim , egitim , eğitim........Neler neler düşündürür bir insana , bir öğrenciye , bir veliye , bir öğretmene....... birazcık farklı bakış açılarıyla bakılsa eğitime neler neler gelir zihinlere ve de kalplere ..... Meclisin içerisinde bile farklı siyasi görüşte insanlar olsun diye bu kadar uğraşılırken zamanında şimdilerde farklı bakış açıları kabul edilemez oldu ve bunu anlamak gerçekten zor . İnsan gelişiminin temeli eğitimken biz o temeli ne hallere getiriyoruz öğretmenim değil mi ? .......

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her bireyin farklı açılardan konulara bakması çok doğal. Ancak genel doğrular; "görüş alışverişi" yaparak, "neden-sonuç" ilişkilerini araştırarak, uzun zamanlı incelemeler yaparak bulunabiliyor.
      Her ortamda, her konuda farklı görüş ve düşünceleri anlayışla, sakince karşılayabilmek, sabırla dinleyerek gerektiğinde kendi fikrini savunmak da eğitimli olmayı gerektiriyor. Ama bazı şeyler okulda öğrenilmiyor. "Davranış eğitimi" zaman içinde, kişisel çabalarla "hayat okulunda" kazanılıyor.

      Sil