Son zamanlarda acaba giderek azalıyor mu diye gazete ve TV haberlerine bakıyorum. Ama hayır, azalmıyor, artıyor. Adeta cinnet geçirmekte olan bir ülke haline geldik. Güpegündüz bir kadın, şehir merkezinde bir arabada saldırıya uğruyor. Saldırgan kendini savunuyor:"Bayılacaktı, düşmesin diye sarıldım." diyor. Olayın içinde yalan, vahşet, öfke, şiddet, her türlü olumsuzluk var.
Pek çok ülkede "suç ve ceza" kavramları tam karşılığını bulamıyor, kafalarda soru işaretleri bırakıyor ama tam yerine oturmuyor. "Kuşku" insanın kafasını kemiren en büyük düşmanlardan biri.O olayda kameralarda o günle ilgili deliller bulunmasına rağmen, saldırgan tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Hak-hukuk pek çoğumuz için önemli kavramlar; Kendimizi güvencede hissetmek istiyoruz, aykırı davranışlar, haksızlıklar son bulsun istiyoruz.
Bir başka olay;Bir baba çocuklarının gözü önünde kaynar su dökerek eşini yakıyor. O çocuklar hayatları boyunca ateşten, sıcak sudan çekinmeyecekler mi ?
İçlerindeki yangını nasıl söndürecekler, belleklerindeki görüntüyü nasıl silecekler? Benzeri kötü olaylara tanık olan çocukların travması bir ömür boyu sürmeyecek mi?
Söz edilmesi gereken o kadar çok olay var ki; "Yolumu kestin" bahanesiyle bir arabanın önünü kesen iki maganda( bu sözcüğü hiç kullanmayan ben bile kullandım.) sürücüyü öldüresiye sopalarla dövüyorlar. Günün aydınlığında oluyor bu olay, gün ışığı karanlığa dönüşüyor. Hayatı kararıyor genç adamın.
Bir büyük kentimizde-kentlerin suçu yok tabii- bir yurtta 7 çocuğa tecavüz ediliyor. Olay halen soruşturuluyor. Acaba bütün görevliler sımsıkı gözlerini kapatıyorlar mı, korku tüm duyguları bastırıyor mu, doğrularla yanlışlar hızla yer mi değiştiriyor...? Sormak belki aydınlanmak olacak ama soran cezalandırılıyor...
Anlatmakla bitmiyor; Otobanda motosiklet üzerinde baş aşağı durup akrobasi hareketleri yapmaya çalışıyorlar. Bir arabaya çarparak durabiliyorlar ancak. Onlar kurtuluyor ama başkalarının canı pahasına. Yaşam bu kadar ucuz muydu...?
Bir köpeği arabanın arkasına bağlayıp kilometrelerce
sürüklüyorlar, hayvanın büyük acı çekmesinden keyif alıyor, kahkahalarla gülüyorlar. Bu tür olayları yazarken bile rahatsız oluyorum; Bir kedinin üstüne benzin dökerek yakıyorlar.Bu insanlık dışı olayı, vahşeti izliyorlar, arsızca gülüyorlar, eğleniyorlar...(!)
Bir kent merkezinde, kalabalıkta, bir zabıta daire başkanı, bir zabıta memurunu arkadaşlarının gözleri önünde defalarca tokatlıyor. Onun görevden alınması
yaraya ilaç olmuyor tabii.Başı eğik gezmek kimilerine yük olurken kimilerine gökyüzünde yeni yıldızlar aratıyor.filmlerde, dizilerde bazen öyle hikayeler işleniyor ki gençler güçlü, yakışıklı, çok paralı olmaya özendiriliyor adeta. Rol model olarak kimi, kimleri benimseyecekler? Sevgi, saygı, akıl,vicdan, insanlık, nezaket mumla aranıyor sanki...
Örnekler çarpıcı, toplum neden bu tür olaylara tanık olsun?Okullarda da şiddet kol geziyor, çocuklar bazı öğretmenlerince aşırı dayakla, kaba şiddetle cezalandırılıyor. Okullar basılıyor, okul müdürleri öldürülüyor,yöneticiler yaralanıyor, okul önlerinde dahi uyuşturucu satışı yapıldığı söyleniyor.
Ve ne yazık, ülkemizde pek çok şey "terör " sözcüğüyle birlikte anılıyor. Bir zamanlar yadırgadığımız şeyleri artık kanıksadık: Trafik terörü, gıda terörü, eğitim terörü, öldürülen kadınlar terörü, inşaat terörü, taşeron terörü, çocuk işçi terörü... İnsanlarımız böylesine acımasız, duyarsız değildi. Ne oldu bize...?
Yolda giderken ya da bir toplu taşıma aracında bazen insanların yüzlerine bakarım; çoğumuzun duyguları yıprandı,yıpratıldı adeta. Daha öfkeli, daha tahammülsüz, daha kırılgan insanlar olduk.Bazen havai fişek patlamalarını bir başka yorumluyoruz. Çok sakin bildiğimiz insanlar birden patlayabiliyorlar. Ya da gerçekte çok sinirli olan insanların kendini kabul ettirmek için farklı davranabildiklerini gözlüyoruz. Güçlü olmayı kaba kuvvetle, kötü sözle, maddi güçle, güzellikle, yakışıklı olmakla eşdeğer tutanlar var.
Zordur İNSAN'ı anlamak, davranışlarının nedenine inmek, ruhsal yapısını çözümlemeye çalışmak...
Kişi iç dünyasında nereye kadar geçiş izni verirse, biz o kadarını görürüz. Çıkar ilişkileri öylesine çoğaldı ki, kim gerçek ben'iyle, kim maskeli, kim maskesiz, bilmek giderek güçleşiyor. Çift kişilikli insanları tanımak ustalık gerektiriyor.
Çevremizde ne olup bittiğinin farkında olmak, sorunlara karşı duyarlı olabilmek, çok geç kalmadan önlemler alabilmek gerekiyor sanırım. Don Kişot gibi öne çıkmak ya da dünyayı tek başına kurtarmak değil tabii; ama bir şeyler yapmak, çorbanın tuzu misali katkıda bulunabilmek... Kötülüklerin çoğalmaması için yardımcı olabilmek... Dünyayı kurtarmak değil, dünyayı yaşanabilir kılmak...
"Durdurun dünyayı inecek var. " demeye henüz zaman var... Ama, şiddetten uzak, daha sakin bir hayatı öylesine özlüyoruz ki.
Pek çok ülkede "suç ve ceza" kavramları tam karşılığını bulamıyor, kafalarda soru işaretleri bırakıyor ama tam yerine oturmuyor. "Kuşku" insanın kafasını kemiren en büyük düşmanlardan biri.O olayda kameralarda o günle ilgili deliller bulunmasına rağmen, saldırgan tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Hak-hukuk pek çoğumuz için önemli kavramlar; Kendimizi güvencede hissetmek istiyoruz, aykırı davranışlar, haksızlıklar son bulsun istiyoruz.
Bir başka olay;Bir baba çocuklarının gözü önünde kaynar su dökerek eşini yakıyor. O çocuklar hayatları boyunca ateşten, sıcak sudan çekinmeyecekler mi ?
İçlerindeki yangını nasıl söndürecekler, belleklerindeki görüntüyü nasıl silecekler? Benzeri kötü olaylara tanık olan çocukların travması bir ömür boyu sürmeyecek mi?
Söz edilmesi gereken o kadar çok olay var ki; "Yolumu kestin" bahanesiyle bir arabanın önünü kesen iki maganda( bu sözcüğü hiç kullanmayan ben bile kullandım.) sürücüyü öldüresiye sopalarla dövüyorlar. Günün aydınlığında oluyor bu olay, gün ışığı karanlığa dönüşüyor. Hayatı kararıyor genç adamın.
Bir büyük kentimizde-kentlerin suçu yok tabii- bir yurtta 7 çocuğa tecavüz ediliyor. Olay halen soruşturuluyor. Acaba bütün görevliler sımsıkı gözlerini kapatıyorlar mı, korku tüm duyguları bastırıyor mu, doğrularla yanlışlar hızla yer mi değiştiriyor...? Sormak belki aydınlanmak olacak ama soran cezalandırılıyor...
Anlatmakla bitmiyor; Otobanda motosiklet üzerinde baş aşağı durup akrobasi hareketleri yapmaya çalışıyorlar. Bir arabaya çarparak durabiliyorlar ancak. Onlar kurtuluyor ama başkalarının canı pahasına. Yaşam bu kadar ucuz muydu...?
Bir köpeği arabanın arkasına bağlayıp kilometrelerce
sürüklüyorlar, hayvanın büyük acı çekmesinden keyif alıyor, kahkahalarla gülüyorlar. Bu tür olayları yazarken bile rahatsız oluyorum; Bir kedinin üstüne benzin dökerek yakıyorlar.Bu insanlık dışı olayı, vahşeti izliyorlar, arsızca gülüyorlar, eğleniyorlar...(!)
Bir kent merkezinde, kalabalıkta, bir zabıta daire başkanı, bir zabıta memurunu arkadaşlarının gözleri önünde defalarca tokatlıyor. Onun görevden alınması
yaraya ilaç olmuyor tabii.Başı eğik gezmek kimilerine yük olurken kimilerine gökyüzünde yeni yıldızlar aratıyor.filmlerde, dizilerde bazen öyle hikayeler işleniyor ki gençler güçlü, yakışıklı, çok paralı olmaya özendiriliyor adeta. Rol model olarak kimi, kimleri benimseyecekler? Sevgi, saygı, akıl,vicdan, insanlık, nezaket mumla aranıyor sanki...
Örnekler çarpıcı, toplum neden bu tür olaylara tanık olsun?Okullarda da şiddet kol geziyor, çocuklar bazı öğretmenlerince aşırı dayakla, kaba şiddetle cezalandırılıyor. Okullar basılıyor, okul müdürleri öldürülüyor,yöneticiler yaralanıyor, okul önlerinde dahi uyuşturucu satışı yapıldığı söyleniyor.
Ve ne yazık, ülkemizde pek çok şey "terör " sözcüğüyle birlikte anılıyor. Bir zamanlar yadırgadığımız şeyleri artık kanıksadık: Trafik terörü, gıda terörü, eğitim terörü, öldürülen kadınlar terörü, inşaat terörü, taşeron terörü, çocuk işçi terörü... İnsanlarımız böylesine acımasız, duyarsız değildi. Ne oldu bize...?
Yolda giderken ya da bir toplu taşıma aracında bazen insanların yüzlerine bakarım; çoğumuzun duyguları yıprandı,yıpratıldı adeta. Daha öfkeli, daha tahammülsüz, daha kırılgan insanlar olduk.Bazen havai fişek patlamalarını bir başka yorumluyoruz. Çok sakin bildiğimiz insanlar birden patlayabiliyorlar. Ya da gerçekte çok sinirli olan insanların kendini kabul ettirmek için farklı davranabildiklerini gözlüyoruz. Güçlü olmayı kaba kuvvetle, kötü sözle, maddi güçle, güzellikle, yakışıklı olmakla eşdeğer tutanlar var.
Zordur İNSAN'ı anlamak, davranışlarının nedenine inmek, ruhsal yapısını çözümlemeye çalışmak...
Kişi iç dünyasında nereye kadar geçiş izni verirse, biz o kadarını görürüz. Çıkar ilişkileri öylesine çoğaldı ki, kim gerçek ben'iyle, kim maskeli, kim maskesiz, bilmek giderek güçleşiyor. Çift kişilikli insanları tanımak ustalık gerektiriyor.
Çevremizde ne olup bittiğinin farkında olmak, sorunlara karşı duyarlı olabilmek, çok geç kalmadan önlemler alabilmek gerekiyor sanırım. Don Kişot gibi öne çıkmak ya da dünyayı tek başına kurtarmak değil tabii; ama bir şeyler yapmak, çorbanın tuzu misali katkıda bulunabilmek... Kötülüklerin çoğalmaması için yardımcı olabilmek... Dünyayı kurtarmak değil, dünyayı yaşanabilir kılmak...
"Durdurun dünyayı inecek var. " demeye henüz zaman var... Ama, şiddetten uzak, daha sakin bir hayatı öylesine özlüyoruz ki.