14 Ağu 2014

TOROSLARDA TEMMUZ AĞUSTOS GÜNLERİ...


Güneyde Temmuz- Ağustos Ayları yılın en sıcak günlerini içerir. Sadece hava değil, deniz suyu bile çok sıcaktır. Serinlik yaratan, harareti azaltan her yer, her şey cankurtaran yeleği gibidir. Yaylalar, su başları, ağaç altları, ormanlık alanlar serinlemek için kaçış yerleridir. Gölgede 32-35 dereceyi bulan sıcak, güneşte 40 derecenin üstüne çıkar. Hissedilen sıcaklık daha da yüksektir. Ancak güneyde şehir merkezinden 30-60 km. uzaklıktaki yaylalar yazın boğucu sıcaklarından kurtuluşu sağlar. Bir zamanlar ulaşılması çok daha güç iken yollar yenilendikçe virajlar azaldı, ulaşım kolaylaştı. Henüz yok olmayan ormanların arasından yol almak öyle iyi gelir ki insana.Yükseklere çıkıldıkça ağaçlar tür değiştirir. 1500m. den yukarıda sedir(katran) ağaçları başlar.


Beldeler artık Büyükşehire bağlı mahalleler haline dönüştü. Belediye Başkanı yok, muhtar var. Oysa eskiden burada 5 muhtar  vardı.Güvenliği sağlayan bir birim yok. Yazın nüfus 10.000'in üzerine çıkıyor. 3 fırın, 2 cami, 3 berber, 4 lokanta, 3 kasap, 1 butik otel tarzı pansiyon var. Yaylada hayat daha sakin, sade ve yavaş geçiyor. Her şey daha doğal ve katkısız. Her şey ana kaynağından elinize geçiyor. Meyveyi dalından, sebzeyi tarladan toplamak insana farklı bir mutluluk duygusu veriyor.


Şehirde yaz tüm ateşiyle hüküm sürerken yaylalarda henüz yeni açmış bahar çiçeklerini görmek nasıl da şaşırtır insanı. Artık açılmayan bir kapının yanında tüm güzelliğiyle açmış papatyalar, hemen yakınında hatmi çiçekleri, biraz ötede ısırganlar adeta gecikmiş bir baharın son müjdecileri gibidirler. 
Ülkemizin her yöresi bir başka güzel gerçekten. Dört mevsim aynı anda bir başka güzellikte yaşanabiliyor. 
Ama bazı güzellikleri yaşarken bazı olanaklardan da vazgeçmek gerekiyor. Burada düzenli gazete bulmak her zaman mümkün değil. Kesintisiz internet hizmeti de öyle.


Gece pırıl pırıl gökyüzünde yıldızları sayabilirsiniz. Neden şehirde bu kadar yıldız aynı anda görülmez? 
Bir Temmuz gecesi, sırtınızda yelek ya da ceket, ayaklarınızda çoraplarla hafif ürpererek gökyüzünde yıldız saydığınıza insanları zor inandırırsınız. Mehtap denizde ne kadar güzelse 1500 m. yükseklikte dağ başında bir beldede de o kadar muhteşemdir. Dünyaya ışık saçar. 


Son yıllarda ekonomik kaygılarla elma ağaçları yerine kiraz, ceviz, şeftali ağaçları dikildi. Ancak bu yıl dolunun izin verdiği kadar meyve üreticinin elinde kaldı. Doğa, doğal afetlerle verdiğini büyük ölçüde geri aldı. Kirazlar toplanırken seyretmeye doyamazsınız. Kirazdan küpeler genç kızlara nasıl da yakışıyor. Günlük yevmiye 40 lira. Bu yıl işleri biraz daha zordu. Dolu vurmuş kirazları iyilerinden ayırmak gerekiyor. Dış piyasa veya iç piyasa kirazları kalite olarak değişiyor. Bu yıl burada kiraz 2 ile 4 lira arasında toptan olarak satıldı. Aynı kirazları hatta belki daha kötüsünü şehir merkezinde pazarda 5-6 lira, manavlarda 12 liradan almak mümkün.Üretici daima zararda. Aradaki tüccar kısa sürede çok daha net kar sağlıyor.


Torosların yazı başka, baharı başka, sonbaharı, kışı bir başka güzel. Ancak geçmişe göre yaylalar bile sıcak olabiliyor artık. Doğanın dengesini bozduk. Sanki mevsimler değişti. Doğa kendisine hoyratça davranan, hor kullanan insanoğlundan intikam alıyor adeta. Sıcaklar çok sıcak, soğuklar çok soğuk... Her şey uçlarda yaşanıyor. Aşırı yağışlar, hortumlar, fırtınalar, seller... 21. yüzyılda doğaya yenik mi düşüyoruz yoksa?

6 Ağu 2014

KUŞLARIN DAYANIŞMASI


Yaylada 40 gündür internet hizmetinden yararlanamadık. Oysa sadece iki aylığına telefonumuzu naklettirmek istemiştik.Kuşların inanılmaz bir biçimde kilometrelerce öteden yuvalarını buldukları bir dünyada insanoğlu bilinmezleri oynuyor, teknolojiyle boğuşuyor. Belki zaman zaman uygarlığın getirilerinden  vazgeçip  sakin bir yaşamı seçmek lazım.

Geçen yaz yayladaki evin balkonunda, tavanda küçük bir kuş yuvası inşa edilmişti. Balkonun en  uç köşesinde, insanlarca rahatsız edilmek istemeden bir tatlı huzur arayışı.. Yuva öylesine özenle hazırlanmıştı ki kullanılan malzeme farklılığını hemen belli ediyordu. Nasıl oldu bilinmez, o yuvayı bir gün bozulmuş bulduk.Kim, nasıl, neden bozmuştu, anlaşılamadı. Kısa sürede büyük bir çabayla yenisi yapıldı. Yaz boyu kuş sesleri ve uçuşlar, yavrulara ikramlar hep devam etti. Sonra birden gittiler. Bizi bırakıp gidişlerine üzüldük doğrusu. Evin neşesi, uğuru gibiydiler sanki.

Bu yıl geldiğimizde eski yuvadan 3 m. uzağa eskisinden daha büyük ikinci bir yuva yapıldığını gördük. Bu kez serçeler ev sahibi idi. İki büyük serçe gün boyu yavrulara yem taşıdılar. Hepsi o küçücük yuvaya nasıl sığıyorlardı? Kuş sesleri bir koro gibi hep sürdü. Gün başlarken hareketlilik başlıyor, gün biterken telaşla sürüyor ve sonlanıyordu. Bir gün sanırım yuvanın asıl sahibi kırlangıçlar geldiler. Yuvanın etrafında 4-5 uçuş denemesinden sonra geri döndüler, uçup gittiler.Birbirlerine saldırmadılar, savaşmadılar. Birkaç uçuş denemesinden sonra vazgeçtiler. Güzel bir yardımlaşma örneği sergilediler. Belki o yuvayı önce onlar yapmış olsa bile ısrarcı davranmadılar. 

Onları tedirgin etmemek, kaçırmamak için biz de çok hassas davrandık. Onların gidiş geliş saatlerinde uzun süre balkonda oturmadık. Rüzgar gülünden ürkmesinler diye bir süre asmadım. Çamaşırları farklı yere serdim. Balkonu hiç kirletmediler. Ancak ilginçtir, sadece kırlangıçların geldiği gün balkon tam kirlendi. Serçeler mi, kırlangıçlar mı bu durumu yarattılar bilmiyorum. Korktular mı, öfkelendiler mi, bu bir "tepki" miydi onu da bilmiyorum.

Ama sonra her şey eskisi gibi devam etti. Onlar yuvalarından, biz onlardan memnunduk. Kimse birbirine zarar vermeden yaşamını sürdürdü. Aslında kuşlardan alacağımız ne çok ders var. 15 Günlük bir yokluktan sonra geri döndüğümüzde baktık, yuvanın yeni sahipleri gelmişler. Bir "kuş pansiyonu" veya motel gibi eski yuva kullanılmaya başlandı. Öyle bir ortam ki, kira derdi yok, hava kirliliği yok. Sadece yan taraftaki görkemli ceviz ağacı bu yıl dolu vurmuş yapraklarıyla biraz hüzünlü, her zamanki gibi ev sahipliği yapamıyor. Ama her şeye rağmen kuşlar mutlu. Yuvaya bıraktıkları yeni yumurtalarla dünyaya gelecek yeni yavruları sabırsızlıkla bekliyorlar...