27 Eki 2015

HAYAT ARKADAŞI...




Arkadaşlık ne güzeldir.Sevdiğiniz arkadaşları hatırlayınca içiniz ısınır, gülümsersiniz. "Arkadaş" kavramı ne çok şeyi içerir; sevgi, vefa, dostluk, anılar... Çeşitleri de ne çoktur; okul arkadaşlığı, sıra arkadaşlığı, iş arkadaşlığı, mahalle arkadaşlığı... 

Hepsi güzeldir, hepsinin yeri ayrıdır ama biri çok farklıdır; Hayat Arkadaşlığı. Çok dikkatli ve titiz bir seçim gerektirir.Bir ömür boyu birlikte yol alınacaktır. Yol arkadaşınızı iyi tanıdıysanız , güven duyuyorsanız elbette daha rahat yol alırsınız.

Televizyonlarda evlilik programlarında 10 dakika içinde ömür boyu  beraber olacağı hayat arkadaşını seçmek, karar vermek ne derece doğru sayılabilir. 
Bir bakışta aşk, bir görüşte karar vermek ne denli kolaydır, tartışılır. Bir dakika içinde "elektrik almak" ya da almamak mümkün olabilir mi?

Bir ömür boyu birlikte yürümeyi göze alanlar elbette karşılıklı fedakarlıklar yapmayı da göze alacaklardır. Kişisel zevkler her zaman uyuşmayabilir. Beklentiler değişebilir. Yıllar güçlü beraberlikleri daha da güçlü kılar veya yanlış ilişkileri sonlandırabilir. 
Benjamin Franklin: "Evlenmeden önce gözünüzü dört açın, evlendikten sonra yarısını kapayın" diyor.

Zamanla yaş almanın doğal sonucu olarak bedende yıpranmalar, yıkıntılar başladığında birbirini ilk zamanlardaki haliyle koruyup kollayan çiftler hayata da daha olumlu, daha güzel bakabiliyorlar. 
Eşlerden birinin ayağı tökezlese diğeri destek olup yardımcı olabiliyor. 

İnsan eski halinde kalmıyor tabii. Değişime uğruyor. Yüzdeki çizgiler yaşla birlikte olgunlaşmanın da belirtisi. Saçlardaki aklar kazanılan deneyimlerin belgesi. Onların çoğalmasıyla güven, vefa, sevgi de artıyor. Bir ömür uzun bir zaman dilimi, zor, dolambaçlı bir yol. Zamanla eşlerin davranışları birbirine benzeyebilir. Hatta bazen fiziksel benzerlik de gözlenebiliyor.

Hayat arkadaşınız, birlikte bir hayatı yüklenebilecek güçte olursa daha kolay yol alıyor,  başarıya daha rahat ulaşıyorsunuz. Hayat ancak iyi bir yol arkadaşıyla "yaşanabilir" oluyor. Dünyanın bu gürültüsü patırtısı içinde hiç olmazsa yuvasında "huzur" bulmak istiyor insanoğlu...

Ünlü yazar ne güzel diyor;

"Gerçekten birbirine bağlı bir çift için, gençliğin elden gidişi bir felaket değildir. Birlikte yaş almanın güzelliği, ihtiyarlamanın acısını unutturur."
                                       Andre Maurois





19 Eki 2015

ÇOCUKLARIN DÜNYASI...



Çocukların ne güzel, ne içten bir dünyaları vardır. Duyguları art niyetsiz, tertemizdir. El ele tutuşur, içlerine ancak sığabildikleri küçücük bir alanda bir oyun düzeni kurarlar; Hilesiz, yalansız, kavgasız, ön yargısız. Oyun oynarken düşse, canı yansa hemen birbirlerinin yardımına koşarlar. Ya da hep birlikte ağlarlar.
Yorulduklarında en rahat yatağa uzanır gibi çimlerin üstüne uzanıverirler. Acıksalar birinin elindeki simidi beş kişi paylaşır. Paylaşımı bilirler, açgözlü değildirler. Azla yetinir, mutlu olurlar.


BİR BAŞKA DÜNYA

Çocukların dünyası burası, bir başka dünya...
Bir çocuk günaydın dedi;
Dünya aydınlandı ansızın,
Güneş bir başka parladı
Kuşlar ağaçlardaki yuvalarından indi,
Gülümsedi insanlar...
Bir çocuk günaydın dedi;
Tüm safiyeti,masumiyetiyle
Bir başka çocuk ses verdi ona,
Bayram coşkusu sardı her yanı;
Çiçekler uçuştu rüzgarda,
Kelebekler havalandı birden.
Dünya huzur buldu,
Dünya rahatladı.
Kavgasız, dövüşsüz, ölümsüz 
Bir zaman dilimi yaşandı
Çocukların güzel dünyasında...

                     Makbule Abalı

11 Eki 2015

BARIŞ VE DEMOKRASİ PARAMPARÇA...



Barış ve Demokrasi Mitingi için oradaydı herkes;
Halaylar çekiliyor,
Türküler, şarkılar söyleniyor,
Giysiler rengarenk,
Çocuklar babalarının omuzlarında...
Çeşitli yörelerden yolcular da geldi tren sesiyle
Müzik sesi tren sesine karıştı.
Tüm sesler coşku ile birbirine karışmışken;
iki farklı ses... Kulakları sağır eden iki patlama sesi...
Dünyası karardı insanların,
Sesler karmakarışık,
Her şey paramparça,
Yerler kan gölü,
Bedenler parçalara bölünmüş,
Kol, ayak,el, parmak... hepsi bir yerde...
Beyinler dumura uğramış,
Duygular altüst, sinirler paramparça
Parça tesirli bomba parçaladı her şeyi ama her şeyi.
Göz dayanmaz, yürek dayanmaz, can dayanmaz...
10 Ekim Günü Ulus Garı'nda tren düdükleri sustu,
Sirenler çaldı acı acı...
Barış bu yangın yerinde savaşa dönüştü,
Demokrasinin kolu kanadı kırılmış, elleri ayakları kopmuş...
Yüzler öfke, korku, nefret içinde...
---------------------------
Oysa barışı, huzuru nasıl da özlemiştik...

                                             Makbule Abalı


8 Eki 2015

İLK GÖREVE GİDİŞ...



Saatin zil sesiyle yatağından fırladı; Salı günü yola çıkmaya söz vermiş, otobüs biletini de almıştı. Önceleri hiçbir işini Salı gününe bırakmazdı. Çocukluğunda Salı sallanır derlerdi. "Her gün aynı" diye düşündü. "Hem ben artık güçlendim. O eski korkak, ürkek küçük kız değilim, küçüklerin yetişkin öğretmeniyim. Belki öğretmenim, belki hocam diyecekler. Öğretmenim demelerini tercih ederim."

Önünde 10 saatlik bir otobüs yolculuğu vardı. Sıcağa gidiyordu. "Ama geceleri serin olur" demişlerdi. Giysilerini ona göre seçmişti.İlk görev yeri çok bilinmeyenli bir denklem gibiydi henüz.Kafasında cevabını bulamamış pek çok soru vardı. "Öğretmen her şeyi bilir" derlerdi hep. "Ama her şeyi değil, çok şeyi bilir" diye konuştu kendi kendine. Düşünecek ne çok şey vardı. "Ama düşünmek için çok zamanım da olacak, sıkılmayacağım" dedi.

KPSS Sınavı ve sonrası geldi aklına. Sonucu bekleme dönemi, atanma dönemi, hazırlanma dönemi... Heyecan, üzüntü, belirsizlikler, sıkıntılar... Atanması belli olunca nasıl da mutlu olmuştu. Ama şimdi neden bu düşünceli hal...? Kafasında bir sorular yumağı...

Gece yolculuğu yapmayı oldum olası severdi. Ama bu gece sanki farklıydı. Gecenin sessiz karanlığı bir bilinmezliği vurguluyor gibiydi. Tepede ay ışığı çam ağaçlarının arasından sanki göz kırpıyordu. Arada yıldızlar pırıltılarıyla sanki dekora eşlik ediyorlardı. 

Camlardaki buğulanmayı eliyle sildi. "İnsan işte" dedi."Dün bu saatlerde neredeydim, yarın nerede olacağım?" Kendini boşluğa, gökyüzüne atılmış gibi hissetti. Sanki dönüp dönüp yerini bulacaktı. Birden ayaklarının yerden kaydığını hissetti. Çok heyecanlı
idi. "Ah bu heyecanımı yenebilsem" dedi. 

Bu arada otobüs de mola yerine gelmişti. Otobüsün tam dolu olduğunu fark etti. "Peki bu insanlar kime, nereye gidiyorlar?" diye söylendi. Yanındaki şişman, yaşlı teyze horlayarak uyuyordu. "Ah keşke ben de o kadar rahat uyuyabilsem" diye geçirdi içinden. 
"Uykularımız huzurumuzun, rahatımızın güvencesi" dedi. "Uyku bölünüyorsa huzur da bölünüyor."

Mola yerindeki lokantada bir sıcak mercimek çorbası onu kendine getirdi. Küçük evlerinde soğuk kış günlerinde annesinin hazırladığı dumanı üstünde mercimek çorbası gibi... Midesi rahatlayınca baş ağrısı da geçti, vücudu gevşedi, bir süre sonrauykuya daldı. İniş yerinde muavinin sesini duydu;"Son durak,
inecekler hazırlansın..."

Her meslekte ilk gün, ilk izlenimler, ilk deneyimler önemlidir. Sayfalarca anlatılabilir. Hele öğretmenlikte
İnsan gözlemleri, ruhsal çözümlemeler yapılabilir. Hayal dünyası kurgulanabilir. Her şey yıllar sonra bile saatlerce anlatılabilir. O ilk sınıf veya sınıflar hiç unutulmaz. Her öğrenci yüzü belki bir roman yazar. 

"Çocuklar sevdiklerini hiç unutmazlar.
 Ya sevmediklerini... Hiç hatırlamak istemezler."
Bagajdan çantasını aldı.Artık bir yol ayrımındaydı.
Önünde bir kapı aralanıyordu. "Unutulmayanlardan olmaya çalışmalıyım" dedi. Günün ilk ışıkları doğayı aydınlatmaya başlamıştı...



3 Eki 2015

ÜNLÜ ŞAİRLERDEN SONBAHAR DEYİŞLERİ...



20 Eylül 1945

Bu geç vakit
bu sonbahar gecesinde
kelimelerinle doluyum;
Zaman gibi, madde gibi ebedi,
göz gibi çıplak
el gibi ağır
ve yıldızlar gibi pırıl pırıl kelimeler.
Kelimelerin geldiler bana,
yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni,
onlar:ana,
onlar:kadın
ve yoldaş olan...
Mahzundular, acıydılar,sevinçli, 
umutlu, kahramandılar,
kelimelerin insandılar.

                    Nazım Hikmet Ran



              HAZAN

Güller ki, bütün mevsim usanmış kanamaktan,
Güller ki, bakıp yollara, bekledi hazanı;
Güller gibi aylarca hayal ettim, uzaktan,
Yaprakların altın gibi savrulduğu anı.

Bir mevsim o yollardan, o yaz bahçelerinden,
Günler vererek el ele, hülya gibi geçti.
Yapraklar uçarken kuru dallar üzerinden,
Ömrün daha bir mevsimi rüya gibi geçti.

                             Munis Faik Ozansoy