30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZI KUTLUYORUZ.
İyi çocuklara, kahramanlara
---------------
Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum kapama gözlerini..."
Ahmed ARİF
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZI KUTLUYORUZ.
İyi çocuklara, kahramanlara
---------------
Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum kapama gözlerini..."
Ahmed ARİF
Bir süredir bloglar arasında devam eden Ağaç Ev Sohbetlerinin bu haftaki konusunu Derin Arkadaşımız (Deep Tone) belirledi. İsteyen arkadaşlar bu konuda sohbete katılabiliyorlar.
Neden Kitap Okuyoruz?
Okula başlamadan önce kitapları elime alır, uzun uzun resimlerine bakardım. O resimlerde az mı hayali yolculuklar yaptım, öykülerde dağlar aştım, yeni arkadaşlar edindim. Bizim zamanımızda Bütünden Parçaya öğrenirdik. Önce cümle, kelime ve harf. Renkli fişler hazırlardı öğretmenimiz. Şubat ayı gelmeden okurduk. Daha kolay, daha zevkli ve pratik. Eğitsel kollarda Kitaplık kolumuz vardı, her sınıfta bir kitap dolabı bulunurdu. Kitapları okudukça paylaşırdık. Kol başkanı olarak o dolabın anahtarını taşımak ne büyük sorumluluktu.
Daha sonraki yıllarda okuma yarışlarımız, kitap özetlerimiz, münazara ve kompozisyonlarımız bizleri okumayla dost kıldı. Okumak için okuduk, bilgilenmek, öğrenmek, sevdiğimiz, saydığımız büyüklerin gözüne girmek için okuduk.
Bugün bile takvim yapraklarını, birbirimize yazdığımız pusulaları okurum. Küçüklüğümüzde kardeşimle babamın anneme geçmişte yazdığı mektupları nasıl da heyecanla okurduk. Önceleri kitaplar konusunda seçici değildik. Her kitap öğrenmeye açık yeni bir kaynaktı. Polisiye romanlar, duygusal çocuk romanları, haftalık dergiler, macera kitapları... Belki büyüdüğümüzü hissetmek istiyorduk.
Yıllar önce yazdığım günlükleri bugün okumak şimdilerde öyle farklı bir duygu ki. Kendimi tanıyorum, sorguluyorum, belki yargılıyorum. Zamanla seçici olmayı öğreniyor insan. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza, budala. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sait Faik, Nazım Hikmet, Orhan Veli ,Cahit Sıtkı Tarancı, Steinbeck ,Gazap Üzümleri; dost olduklarım. Çalıkuşu, Küçük Kadınlar, can dostlarım, unutamadıklarım...
Çekingen bir çocuktum. İnsan kişiliği çok büyük bir değişime uğramıyor. Kitaplar size kocaman bir dünyanın kapılarını aralıyor, ufkunuzu genişletiyor, güveninizi tazeliyor. Candan bir dost gibi yanınızda, yakınınızda olsun istiyorsunuz. Yemek, içmek gibi olağan bir ihtiyaç, açlık, susuzluk gibi bir duygu. Evliliğimizde yeni eve ilk siparişimiz, bir duvarı boydan boya kaplayan bir kitaplık olmuştu. Ve taşınan eşyalar arasında kutular dolusu kitap; vefalı dostlar gibi kitaplar...
Kitaplara notlar almışım, işaretler koymuşum. Her karıştırışta yeni şeyler buluyorum. Bir arkadaşıma, dostuma doğum günlerinde hep kitap armağan ederim. benim de her zaman aldığım en değerli hediye kitaptır. Bir küçük pusulayla verilen hediye iki kat değer kazanır benim için. Zamanla okuma hızınız düşüyor tabii. Gözlerinizde bozukluklar çıkıyor. beden temponuz yavaşlıyor. Sadece okumak değil, yazmak da bir başka anlam kazanıyor. Hayatı yeniden filme çekiyorsunuz adeta. Ama okumanın kazandırdıklarını kayda alıyorsunuz bu kez. Ve hayat devam ediyor...
Makbule Abalı
Suyun hayatımızda inkar edilmez bir önemi var:
Su gibi temiz, su gibi berrak deriz.
Güzelliği anlatmak isteriz:
Bir içim su gibi deriz,
Olumsuzluğu anlatmak istediğimizde:
Elinden bir yudum su içilmez deriz.
Ucuzluğu, sudan ucuz diyerek anlatırız.
Kolay öğrenmekten söz ederken:
Sular seller gibi öğrendim deriz
Beddua eden insan:
Bir yudum suya muhtaç ol diyebilir.
Çok öfkelenirse:
Bir kaşık suda boğmak ister adeta.
Çok susadığımızda su veren kişiye:
Su gibi aziz ol deriz.
Bir özlemi dile getirmek için :
Suya susamış toprak gibi denir.
Değişik konulardan söz açarken:
Havadan sudan deriz.
Bazen sudan meseleler için
Birbirimizi kırar, ama sonra
Sular seller gibi kaynaşıp barışır,
Geçinip gideriz...
Makbule Abalı
Son yangın ve sel felaketlerinde paylaşma ve yardımlaşmanın ne çok örneklerini gördük; Canla başla var gücüyle koşturanlar, kovalarla su taşıyanlar, yanan hayvanları ağlayarak kurtaranlar ya da bir tarafta seyirci kalanlar. Hatta bazı yardım kolilerinin ihtiyaç sahiplerinin eline ulaşmasına engel olunduğundan bile söz edildi.
Tehlikenin boyutunu anlamayanlar; Onları hiç unutmayacağız. Ama öte yandan yangınlarda yanan bir kaplumbağaya su içiren insanı da, yaşlı insanları sırtına alıp taşıyanları da unutmadık, belleklerimize kazıdık.
Gökyüzü renk değiştirirken, maviden kızıla dönerken kendilerinin yüzleri bile kızarmadan uzaklardan izleyenler de hep utanç köşelerinde kalacaklar. Bizler yardımlaşma ve paylaşmayı bilen insanlardık. Yaşadığımız acı deneyimler bize güvensizliği öğretti. Kim kime nasıl yardım etti, toplanan paralar nereye gitti? Huy değiştirdik, davranış değiştirdik. Sorgulamadan elimiz yardıma varmıyor.
Ne zaman eski halimizi bulacağız, ne zaman yeniden "eski biz" olacağız?
Doğal afetlerde zarar gören, yakınlarını, malını, hayvanlarını kaybeden tüm yurttaşlarımıza geçmiş olsun diyor, acılarını yürekten paylaşıyoruz.
Makbule Abalı
İnsanlık adına öyle merhametli ve vefalılar ki davranışlarıyla şaşırtıyorlar bizi; Karıncalarla, kelebeklerle konuşuyorlar, yanan buzağıların ardından hüngür hüngür ağlıyorlar. Yangında kalan kaplumbağalara su veren yetişkinlere yardım ediyorlar. Yaptıkları resimlerde acıyı, hüznü kapkara boyalarla dile getiriyorlar. Mutlu oldukları anlar canlı renklere bürünüyor.
Çocuklar içten, saf, temiz ve masumlar. Günümüzde pek çok yetişkinde rastladığımız yalan, riya, aldatmaca, acımasızlık , haksızlık onlarda yok. İçleri, dışları bir. Hoşlanmadıkları bir davranışı rahatlıkla eleştiriyorlar. İçimizi acıtan soruları da var. "Kuşların yanan kanatlarının yerine yeni kanat takılabilir mi?" sorusu gibi.
Çocukların dünyasında " çocuklar gibi" oluyor insan...
Makbule ABALI
Alevler yükseldi görkemli ağaçların arasından
Kozalaklar patlıyor gümbür gümbür
Kapkara dumanlar sardı dört bir yanı
Kıyı şeridinde mavi, renk değiştirdi kırmızıyla...
Az sonra yerleşim yerlerindeydi alevler,
Alevler yükseldi, çığlıklar arttı
Yılların birikimi bir anda gitti,
Önce evin damı çöktü,
Sonra duvarlar...
Hayvanlar ağlar mı?
Ağıldaki hayvanlar ağlıyor adeta
Bir çocuk yeni doğmuş buzağıyı kucaklamış,
Bir diğeri çaresiz, otların üzerine su püskürtüyor.
Kuşarın kanatları alev topu gibi,
Uçmak için çırpınıyorlar.
Kaplumbağaların sırtlarındaki evleri bile yanmış;
Yüz yıllık ömürlerini tamamlayamadan...
Koyunlar, kuzular, keçiler
Kavrulmuş gibiydi tüyleri
Cehennem ateşi kavurdu toprağı,
Dört bir yanı...
Sular bile yetişemedi ateşin şiddetine
Bir felaket günü ki anlatılmaz;
Yürekler yandı, canlar kavruldu,
Tutuştu hepten değerler...
Makbule ABALI, 2021