15 Haziran 2010

YARINA KADAR BEKLEMEK...


YARINA KADAR BEKLEMEK...   

Yıllar önce okuduğum bir öykü vardı: Çok eski çağlarda kanaryası ötmeyen bir çocuk, değişik kişilere danışmayı düşünmüş; ilk konuştuğu kişi bir savaşçı, "kopar başını olsun bitsin" demiş, ikinci kişi bir hukukçu, "Biraz zorlarsan öter" demiş. En son bir eğitimciye danışmış.  Çocuk Sevinmiş, umutlanmış. Çünkü "Yarına kadar bekle bakalım" olmuş eğitimcinin yanıtı...

"Yarına kadar beklemek..." Zaman, bir kum saatinden dökülürcesine hızla akıp gidiyor; Daha dün 90'lı yıllar yaşandı, önümüzde yarınlar uzanıyor. Yarınları  beklerken güzel bir "düş" kurmaya ne dersiniz?

   Öyle bir ülke düşünün ki:

   Tüm çocuklar sevgiyle, ilgiyle büyütülüp, iyi örneklerle eğitiliyor.
   Gençler geleceklerinden kuşku duymadan, kişisel özellik ve yeteneklerine göre okullara, mesleklere yönlendiriliyor.

   Herkes güne dostça bir merhaba ya da günaydınla başlamayı alışkanlık edinmiş. Sokaklarda somurtkan, çatık kaşlı, asık yüzlü değil, aydınlık, güler yüzlü insanlar dolaşıyor.

   Ülkede barış hüküm sürüyor, kimse yaşamından endişe etmiyor, kuşku, güvensizlik duymuyor. Yasalara, kurallara uyuluyor, uygunsuz davranışlar kınanıp cezalandırılıyor.

   Okullarda "bireysel ayrılıklar" dikkate alınıp, çağdaş eğitim uygulanıyor, okur yazar oranı üst düzeyde, "kitap" ekmek gibi satılıyor. Okullar ihtiyaçlara göre açılıyor, öğrenciler sadece üniversitelere değil, ara eleman yetiştiren mesleki kurumlara da yönlendiriliyor.

   İnsanlar düşüncelerini özgürce savunabiliyorlar, birbirlerini dinleyip tartışabiliyorlar; haklı-haksız, suçlu-suçsuz ayırt edilebiliyor. Yanlışlar kabul görmüyor, doğrular paylaşılabiliyor, hata yapan özür dileyebiliyor.

   Değerler doğru sıralanmış; bilim, eğitim, akıl, mantık, erdem, nezaket, sevgi, saygı kabul görüyor. Para, hırs, aşırı tutkular, insan iradesini esir almamış; emek, çaba, sabır gerçek yerini bulmuş.

   Herkesin birbirine güvenebildiği bir ortamda: Sıkıntılar paylaşılıp, zor günler birlikte aşılabiliyor, çalışan ödüllendirilip kimse haksız kazanç sağlamıyor. Vergiler kazanca göre adilce alınıp, bireyler arasında uçurum oluşturulmuyor. 

   Politikacılar oy kaygısıyla yalan söyleyip, insanları aldatmıyor, kısa zamanlı çözümlerle değil, gerçek önlemlerle geleceği planlıyor. Rüşvete, yolsuzluğa, hırsızlığa tepki gösterilebiliyor.

   Yaşlılar, büyükler saygıyla anılıp; deneyime, yaşa, saçtaki aklara, yüzdeki çizgilere değer veriliyor, anlamlı sayılıyor. Anneler günü, Babalar günü, Sevgililer günü, Komşular ya da Arkadaşlar günü olmadan da insanlar birbirini arayıp, anıp, düşünebiliyor.

   İnsan yaşamının; "paha biçilmez" değerde olduğu bilinip korunuyor, sağlık ve sosyal güvenceleri sağlanıyor. Her yer kararsa bile ,"Bir ışık yok mu" diye biri seslendiğinde her yer aydınlanabiliyor, insanlar el ele verebiliyor...

   Böyle bir ülke düşünmek, düşlemek, gerçekleştirmek çok mu zor acaba, ya da imkansız mı, ütopya mı...? Umut o denli uzağınızda değilse; karanlığa bir küçük ışık da siz yakabiliyorsanız, "yarına kadar beklemek", hatta belki de "bugünden başlamak"... Neden olmasın...

Makbule ABALI-Eğitimci 
15.06.2010  Mersin

2 yorum:

  1. Gün doğmadan neler doğar. Bekleyelim; yarına kadar bekleyelim...

    YanıtlaSil
  2. Beklemek sadece mevcut olanın bekaasını sağlıyor, asla yetmedi, yetmeyecek beklemek.

    YanıtlaSil