İnsan olarak, duyu organlarımıza haksızlık ediyoruz bazen; belki önyargıyla, belki duygusalca, isteyerek ya da istemeyerek, onların görevlerini tam yapmalarını engelliyoruz. Görülmesi gerekenleri görmüyor, duyulması gerekenleri duymuyor, söylenmesi gerekenleri uygun zamanda, uygun biçimde dile getirmiyoruz. Görmezden, duymazdan geldiğimiz her şey, sonradan daha çok canımızı acıtıyor, karşılığında daha büyük bedeller ödüyoruz.
Yaşarken öyle durumlarla, kişilerle karşılaşıyoruz ki bazen, gerçekten insanın içi sızlıyor; Çeşitli alanlarda, onca yıllık eğitim-öğretimin ardından, kazanılması gereken bilgi, beceri ve davranışlarda ne büyük eksikler, açıklarla mezunlar vermişiz. Aslında çeşitli nedenlerle belli yaşlarda kazanılamayan davranışların, sonradan kazanılması da çok kolay olmuyor; gecikmeyi gidermek daha çok emek, çaba ve zaman istiyor. "Öğretmen, öğrenci, anne-baba, ya da yönetici olarak kimler nerede yanlış yaptı, hatalar olduysa, kimlerin payı ne kadardı, nasıl bir özeleştiri uygulandı, sorunun kaynağına, nedenlere inilebildi mi"... Çok yönlü, uzun zamanlı düşünmemiz gerekiyor.
Aslında ziller hepimiz için çalıyor, hepimizi düşünmeye davet ediyor: Yıllar öncesini düşündüğünüzde; hangi öğretmenlerinizi adıyla hatırlıyorsunuz, kimleri düşünmek sizi rahatlatıyor, o yıllardan ne kadar olumlu-olumsuz izler taşıyorsunuz, o zamanlar bir bilgi ve görgü alışverişinden almaya ne kadar hazırdınız, ne kadar yararlanabildiniz...? Çocukluk veya gençlik döneminde (bilerek ya da bilmeyerek) yanılgılarınız, bugün nelere mal oldu? İyi örneklerden pay almaya hazırken, hangi kötü örneklerden etkilendiniz, ya da siz (uygun yaklaşımlarla) istemesini mi bilemediniz...?
Her alanda yaşamı farklı yönleriyle değerlendirdiğimizde; bazen "öğretici", bazen "öğrenici" konumundayız. "Öğrencilik", yalnız okulların dört duvarı arasında oluşan bir eylem değil: Güvenmeyi- güvenmemeyi, inanmayı-inanmamayı, umudu-umutsuzluğu, utanmayı-utanmamayı; acaba ne zaman, nerede, nasıl, hangi koşullarda ve kimlerden öğrendik...? Birbirimizi ne kadar tanıdık, hangi ölçütlerle değerlendirebildik? Sözsüz iletişimin bile geçerli olabileceği durumlarda-hiç iletişim kurmadan-kimleri nasıl incittik? Asıl olan "Hayat Okulunda" kendimizi ne kadar eğitebildik, hangi konularda "geçersiz not" aldık?
Ziller içimizi titretiyor, bizi uyarıyor mu, yoksa duymazlıktan mı geliyoruz? Acaba işimize gelmeyen hangi durumlarda-iğneyi önce kendimize batırmadan- karşımızdakine çuvaldızı kullandık? Dakikaların değerini bilmezden gelip, saatleri, günleri, yılları nasıl acımasızca kaybettik. Gelişmiş ülkelerde zaman o denli önemliyken biz "yitirilmiş zamanlar ülkesi" olmayı nasıl başardık...(!) Doğru zamanda, doğru insanları bulabilmek için nasıl bir çabamız oldu, ne kadar yararlanabildik, kimleri onayladık, kimleri reddettik, kimleri damgaladık, "tanımadık-görmedik-duymadık-söylemedik"...
Severek, benimseyerek sürdürülen her iş, her meslek, kişiye değer kazandırıyor, topluma artı değer olarak geri dönüyor. Gönül rahatlığıyla, "yapmam gerekenleri yaptım" diyebilmek, her meslekte, ama asıl eğitimde çok önemli. Öğretmen olmak; dünyanın en zor ama en zevkli uğraşılarından biri... Bir öğretmen: öğrencilerinin yüreğini köreltmeden; görmeyi, anlamayı, dinlemeyi, düşünmeyi, yerinde konuşmayı, adil olmayı, uygun biçimde hakkını savunmayı, insana saygıyı kazandırabiliyorsa, kişiliği ve davranışlarıyla örnek olabiliyorsa başarıya da daha kolay ulaşıyor. Bilgi açığı sonradan da tamamlanabiliyor, ancak kişilik oluşumu, kimlik kazanma uzun zaman alıyor, ruhsal zedelenmeler yaratıyor.
Eğitimde ödüller kadar caydırıcılar da önemli kuşkusuz: Hoşgörüsüzlük kadar aşırı hoşgörü de zararlı; zamanında kurallar öğretilmemiş, benimsetilmemişse, sonradan karşılaşılan yasaklar -cezalar, zamansız öfke patlamalarına neden olabiliyor. Her konuda; özgüvenli, cesaretli olma, haksızlıklara karşı çıkma, ancak "insan duyarlılığında" kabul görebilir. Kendisiyle ve çevresiyle barışık olan insan, bedensel güce, şiddete başvurmaksızın, daha etkili olabilecek başka çözüm yolları arayabiliyor.
Öğretmenler, bazı durumlarda tüm çabalarına rağmen-çeşitli nedenlerle- bazı öğrencilerine ulaşamayabilirler de. Öğretmen olmak tabii ki her şeyi bilmeye yetmiyor; yanılgıları açıklamak, gerektiğinde özür dileyebilmek , kişinin değerini düşürmez, saygınlığını artırır. Bilgeliğin özünde; sevgi, alçakgönüllülük, adil olabilme, bağışlama, hoşgörü var. Keşke öfkeye yenik düşmeden, zamanında mantık-duygu dengesi kurulabilse...Yüzyıllar öncesinden Konfüçyüs ne güzel sesleniyor: "Bilmediğini bilenin arkasından gidin. Bilmediğini bilmeyeni uyandırın. Bilmediğini bilene öğretin. Bilmediğini bilmeyenden kaçın."
Her konumda alınan diplomanın derecesi, büyüklüğü, sayısı, her zaman kişinin "adam" olmasına yetmiyor. Deneyim, birikim, etkileşim, paylaşım, ve en önemlisi zaman, diplomayı zenginleştiriyor, ya da değer kaybettiriyor...Her yıl okullar açılıp ziller yeniden çaldığında: Bir öğretmenin, insan yetiştirme uğraşı verenlerin yüreği çarpıyorsa, duygulanıp düşünüyorsa, çözümler üretebiliyorsa; iyi şeyler, güzellikler sürecek demektir.
Eğitimde ödüller kadar caydırıcılar da önemli kuşkusuz: Hoşgörüsüzlük kadar aşırı hoşgörü de zararlı; zamanında kurallar öğretilmemiş, benimsetilmemişse, sonradan karşılaşılan yasaklar -cezalar, zamansız öfke patlamalarına neden olabiliyor. Her konuda; özgüvenli, cesaretli olma, haksızlıklara karşı çıkma, ancak "insan duyarlılığında" kabul görebilir. Kendisiyle ve çevresiyle barışık olan insan, bedensel güce, şiddete başvurmaksızın, daha etkili olabilecek başka çözüm yolları arayabiliyor.
Öğretmenler, bazı durumlarda tüm çabalarına rağmen-çeşitli nedenlerle- bazı öğrencilerine ulaşamayabilirler de. Öğretmen olmak tabii ki her şeyi bilmeye yetmiyor; yanılgıları açıklamak, gerektiğinde özür dileyebilmek , kişinin değerini düşürmez, saygınlığını artırır. Bilgeliğin özünde; sevgi, alçakgönüllülük, adil olabilme, bağışlama, hoşgörü var. Keşke öfkeye yenik düşmeden, zamanında mantık-duygu dengesi kurulabilse...Yüzyıllar öncesinden Konfüçyüs ne güzel sesleniyor: "Bilmediğini bilenin arkasından gidin. Bilmediğini bilmeyeni uyandırın. Bilmediğini bilene öğretin. Bilmediğini bilmeyenden kaçın."
Her konumda alınan diplomanın derecesi, büyüklüğü, sayısı, her zaman kişinin "adam" olmasına yetmiyor. Deneyim, birikim, etkileşim, paylaşım, ve en önemlisi zaman, diplomayı zenginleştiriyor, ya da değer kaybettiriyor...Her yıl okullar açılıp ziller yeniden çaldığında: Bir öğretmenin, insan yetiştirme uğraşı verenlerin yüreği çarpıyorsa, duygulanıp düşünüyorsa, çözümler üretebiliyorsa; iyi şeyler, güzellikler sürecek demektir.
Sadece eğitim kurumlarımızdan değil, "hayat okulundan" da yeterli bir diploma alabilen İNSAN sayısını artırabilsek; daha umutlu, daha güvenli bir ülke olabilir miydik acaba? Ziller çalarken; zaman çok geçmeden, keşke hepimiz kulak kabartıp duyabilsek, kendimize düşeni yapabilsek...
Emekli bir eğitimci olmama rağmen ; Her Eğitim-Öğretim Yılının başlangıcında okullarda ziller yeniden çalarken halâ büyük heyecan duyuyor, karışık duygular yaşıyorum.
2024 -2025 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI KUTLU OLSUN.
Çağdaş bilimlerin ışığında çocuklarımız-gençlerimiz, öğretmenlerimiz ve anne babalar için, toplum için sağlıklı-mutlu-verimli, Ülkemiz için örnek başarılarla dolu bir yıl olsun.
Makbule ABALI
9 Eylül 2024- Urla
İnsanoğlu geçmiş çağları isimlendirerek anlamaya ve anlatmaya çalışır. Karanlık Çağ, Aydınlık Çağ, Demir,Bakır, Tunç Dönemleri gibi...
YanıtlaSilAcaba diyorum yıllar sonra bu dönemi Uyku Çağı olarak değerlendirirken bu kadar imkan içerisinde bu kadar uyku ve vurdumduymazlık nedendir diye çok kafa yorcaklar mı?
İnsan, az bir eğitmle bile ne kadar geniş ufuklara bakıp, ne kadar çok vicdani sorgulamaya yöneliyor.Acaba, eğitimin ışığa,sevgiye açılan kapısı bu kadar mı korkutur bu korkunç girdabın içinde ayaklarını sallandıran insanların...
Toplumun, çocuk ve gençlerimizin geleceği açısından çok daha farklı günler, yıllar hayal ediyor, umutla, inançla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
SilYüreğinize, kaleminize sağlık Öğretmenim. Öğretmen Okulunda her 16 Mart da Öğretmen Okullarının Kuruluşunu kutlardık.Yazınız beni o yıllara götürdü. Hepimiz heyecandan tir tir titrerdim.Saliverseler Güzel Yurdumun her yerini ışıl ışıl yapacak bir enerji bir güç hissederdim.Hala içim o heyecanla kıpır kıpır.
SilAynı heyecanı enerjiyi çalışan öğretmenlerimize gönderebilmeyi isterdim.
Yeri gelmişken Öğretmen yetiştiren kurumları yok eden zihniyeti kınıyorum. Bazı meslekler sadece akademik bilgi degildir çünkü. Askerlik de öyle. Onları da geleneklerine koparmaya çalışıyorlar uzun yıllardır. Atatürk 'ün dediği gibi en önemli kurumlar iki ordu,eğitim ordusu ve askeri ordu.
Tüm öğrenci ve öğretmenlerimize aydınlık Türkiye yolunda güç bilinç ve başarılar diliyorum.
İnsan eğitimci olunca yazınızın başlığı olan 'Ziller kimin için çalıyor?' sorusu dahada bir anlam kazanıyor.Hatalarımız hep oldu ancak suçlu aramak yerine bundan sonra yapacaklarımızı doğru düşünmeliyiz.
YanıtlaSilSevgiyle kalın
Yarınları beklerken: Eğitimcilerde umut hiç tükenmiyor ancak; yalnız gözlerin değil, beyinlerin, yüreklerin de ışığı sönmesin, söndürülmesin.Her konuda düşünmek, düşündürmek, görebilmek, duyabilmek, anlamaya çalışmak, farkına varmak... çözümlere giden yolları da aydınlatıyor, zaman kazandırıyor.
YanıtlaSilBelli değerler çerçevesinde ortak çabalar, tünelin sonundaki ışığa da ulaşmayı kolaylaştırıyor elbette.Yazımın içinde de geçtiği gibi, inanmak istiyorum ki;"Bir öğretmenin, insan yetiştirme uğraşı verenlerin yüreği çarpıyorsa, duygulanıp düşünüyorsa, çözümler üretebiliyorsa;iyi şeyler, güzellikler sürecek demektir."
Ne kadar doyurucu ve güzel bir yazı, ellerinize sağlık öğretmenim. Emekli ya da çalışan, her öğretmen için yıl okulun başlaması ile başlar, benim için de öyle. Ne ilkokula, orta ya da liseye giden bir çocuğum var ne de ben o okullarda görev yapıyorum ama işte, bugün heyecanla kalktım yataktan, "okullar açılıyor" diye, bana ne oluyorsa :P
YanıtlaSilKeşke toplumda senin gibi duyarlı, naif, ince düşünceli eğitimciler çoğalsa, çocuklara, gençlere iyi örnekler sergilenebilse. Ülkemizin her yöresinde, her kademedeki çağdaş Eğitim Kurumlarında çalışan idealist öğreticiler de aynı coşkuyla uyansalar, yoktan var olabilmek için çaba harcasalar.
SilKeşke'lerin ardından umutlarla beslenen İyi ki'ler çoğalsa, hepimiz geleceğe umutla heyecanla bakabilsek...
okullar eveeet, sabah alışverişte bir suriyeli aile yardım istedi, kızlarının okulunu bulamamışlar, tarif ettim :)
YanıtlaSilYorumunuzda bir davranışın dile getirilmesi söz konusu. Yardım ve paylaşımlar her zaman, her yerde, uygun biçimde , düşünerek, karşılıklı art niyet gözetmeden yapılırsa güzeldir ve takdir edilir Derin.
SilBir pedagog olarak dünyada bütün çocukların masumiyetine inanıyorum. Keşke çocuklar yaşadıklarından ötürü zamanla çok değişime uğramasalar. Mevlâna hoşgörüsü, bakış açısı ne güzel ve anlamlıdır.
Dünya ve toplumlar değişirken insan da yaşadığı coğrafi bölgeye, çevresine. ihtiyaç ve beklentilerine, sağlanan imkânlara göre değişiyor elbette.
Tek cümlelik yorumuna teşekkürler. Neden bu kadar uzun yanıt verdiğimi sen sormasan da ben yazma ihtiyacı duydum.
Ailede nüfus çoğaldıkça babaların ve aile bireylerinin durumunu , yaşanan zorlukları az çok bilen eski bir eğitimciyi düşündürdün inan... Konuya sadece senin açından bakmadım. Çok yönlü ve uzun zamanlı düşündüm.
Sağlıkla, umutla...
Merhabalar Makbule Öğretmenim.
YanıtlaSilEmek vererek 2024-2025 Eğitim Öğretim yılı için hazırladığınız yazınız için kaleminize ve emeğinize sağlıklar dilerim. Eğitim ve öğretim ile ilgili konuşulacak ne kadar çok şeyler var değil mi? Bunu yazınızı okurken daha çok anladım.
Okullarımızda artık zil yerine değişik bir müzik eşliğinde kulakları sağır eden komik anonslar yer almakta. Her kim bu cihazı icat edip, okullara yerleşmesini sağladıysa beddua etmeden geçemeyeceğim. Ben hem Ankara'da, hem de Kırşehir-Kaman'da okullar bölgesinde ikamet ettiğim için bu çevreyi son derece rahatsız eden gürültü kirliliğinden başka bir işe yaramayan ve hiçbir Avrupa ülkesinde bir uygulaması daha görülmeyen bu anons sisteminin bir an önce okullardan kaldırılarak tekrar eski klasik zil sistemine geçilmesinde yarar var. Ben bu çok yüksek desibelli anons sitemini çok ilkel buluyorum. Yararlı olduğunu iddia edenlere de saygı duyarım.
2024-2025 Eğitim ve öğretim yılının hayırlara vesile olmasını dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar Recep Bey,
SilMotive edici iyi düşüncelerinize çok teşekkür ederim. Siz de her zaman destekleyici, yol gösterici yorumlarınızla katkı sağlıyorsunuz.
Okumaya-yazmaya tutkun bir eğitimci olarak çalıştığım kurumların Bülten ya da dergilerinde de yazmayı sürdürdüm.
Bilirsiniz o yıllarda yetişen kuşaklar zil sesine çok aşinadırlar. Haklısınız zamanla ziller yerine zamanı hatırlatıcı nitelikte müzikler kullanıldı. Elbette her uyaran farklı olabiliyor. Her konuda seçici olmak, ayarlama yapabilmek önemli, inanıyorum. Çocuklar da, yaşlılar da çok yüksek frekanslı seslerden rahatsız olup huzursuzluk yaşayabiliyorlar.
Eğitimden hepimizin beklentisi yüksek. Çocuk ve gençlerin, ülkemizin geleceği açısından kayıp yılların artmamasını diliyorum.
Sağlıkla-umutla.
Ernest Hemingway - Çanlar Kimin İçin Çalıyor gibi olmuş başlık :-)
YanıtlaSilSevgili öğretmen hanım. Siz, emekliliği olmayan meslektesiniz. O coşkuyu ve bu lanet olası yeni sistemin yarattığı endişeleri kocaman hissetmenizden daha doğal ne olabilir?
Sevgiler
Çok güzel bir romandı, ilk gençlikte severek okuduğumu hatırlıyorum değerli arkadaşım.
SilSesler nereden, nasıl gelirse gelsin "farkındalık ve duyarlılık" yaşamı daha anlamlı kılıyor. Ben kendimi "Tam Emekli" saymıyorum ki. Beyin ve yürek sağlıklı kaldığı sürece yaşam boyu öğrenme ve öğretme sürüyor.
Hele Eğitim söz konusu olduğunda bir koroda hatta orkestradaki gibi seslerin bütünlük içinde nitelikli uyumunu özlüyoruz. Doğadaki doğal sesler nasıl da rahatlatıp sakinleştirir dinleyenleri. Toplum olarak ses tonumuzu ve tavrımızı ayarlayabilirsek neden olmasın...?
"Zor ama imkânsız değil...."
Merhaba makbule hanım yazınız çok güzel çok duygusal yorumlar çok güzel ama benim içimde bir huzursuzluk var zil isterse zil gibi çalsın isterse şarkılı türkü çalsın isterse batı müziği çalsın sizlerden sonra açılan kapılarda çocukların neler öğreneceği daha doğrusu neler öğreteceği benim için çok acı onun için okullar açıldığı zaman bu sene bugün dün ve yarın içimde hep burukluk var çünkü Atatürk silinmiş kitaplarda ne mutlu türküm diyene silinmiş Ağızlardan Atatürk’ün askerleriyiz diyen gençler ceza alırken kitaplarda Hamas‘tan hüda par dan bahsedilirken Çanakkale Savaşı silinip Gazze Savaşı öne çıkarken nasıl içimiz rahat eder nasıl zillere seviniriz bilemiyorum ben mi yanlış düşünüyorum ne olacak bilemiyorum çok üzüntülüyüm çok
SilBu anlamlı ve içten yorumunuz bana da yeniden açıklama fırsatı sağladığı için çok teşekkür ederim. Böylesi yorumlar yazılanlarla bütünlük sağlamaya yardımcı olarak daha sağlıklı fikir alışverişlerini de kolaylaştırıyor.
SilZil, çıngırak, çan ya da müzikli çağrı; hepsi yalnızca bir sembol, bir simge. Derslerin başlamak üzere olduğunu haber veren bir uyaran.
Yaşadığınız duyguları aynen ben de yaşıyorum. Çünkü insanız, duygu ve düşüncelerimiz bizi belli davranışlara-haklı olarak- beklentilere yöneltiyor. Uygarca düşünerek mantıklı çözümler arıyor, bekliyor, gerçekleşmeyince, umarsız kalınca içimiz yanıyor-haklı olarak- toplumun suskun bireyleri olmaktansa zaman geçirmeden kalıcı, adil çözümlerle dinleyen-anlayan -paylaşan-ses verebilen sorumlulara iç sesimizle haykırıyoruz adeta.
Yıllar öncesinde olduğu gibi bugün de özellikle eğitim, sağlık ve adalet konularında; görevinin bilincinde, sorumluluk sahibi, güvenilir, dürüst , çıkarsız ve yalansız davranışlar içinde kalabilmiş insanların halâ bu güzel ülkenin umudu olduğuna inanmak istiyorum.
Ah Makbule Öğretmenim ah... Ne güzel değimnmişsin eğitimin durumuna...
YanıtlaSil"Eğitim-Öğretimde ziller acı acı çalıyor, çınlıyor; kafamızda, yüreğimizde, beynimizde... Öğretmen, öğrenci, veli, anne-baba, yönetici, vatandaş olarak, ziller aslında hepimizi uyarıyor, düşünmeye yöneltiyor... "
Baş kısımda yer alan bu cumleler her şeyi açıklıyor...
Bir demeçte şunlar söyleniyor..."
Eğitimin amacı bilgi değildir"
Ne denir ki bu açıklamaya...
Kalemin daim olsun.
Hüseyin Öğretmenim; yıllardır tanıdığım kişiliğinizle , ülkemizin geleceği çocuk ve gençlerimizle ilgili olarak hep iyi ve güzel işler yapılmasını içtenlikle istediğinizin farkında olmamak mümkün mü?
SilAncak sanırım eğitime gönül vermiş kişilerin en büyük arzusu tıpkı bir zamanlar olduğu gibi adeta bir "Eğitim Seferberliği" ile, zaman kaybetmeden- eksikleri-yanlışları-hataları belirleyerek, geçmişin deneyimlerinden yararlanarak, gecikmeyi giderme amacıyla daha sağlıklı çözümler üreterek daha çok çalışmak, sadece günün değil , yılların ötesine ulaşabilmek olmalıdır. Tarih yanlışları kolay affetmiyor.
Bağışlayın, içimiz dolunca yorumlar da, yanıtlar da uzun oluyor.
Katkınıza, iyi görüşlerinize çok teşekkürler.
Makbule öğretmenim. Emin ol, yazılarınız okuyucular için bir referans işlevi görüyor. Bizlerin amacı çocuklarımızın, vatan evlatlarımızın, Anadolu'nun en ücra köşesinden, metropolüne iyi bir eğitim almalarıdır. Tüm çabalarımız çocuklarımız iyi bir insan olarak yetişmeleridir. Selam ve saygılar öğretmenim.
SilYine bir Eylül yine ziller çaldı okulumun bahçesi cıvıl cıvıl...Yeni müfredat ile eğitim öğretim başladı ...Sizlerden aldığımız meşaleyi taşıyor aydınlatmaya çalışıyoruz genç nesilleri ve devretme zamanı geldiğinde genç öğretmenlere bir umut içimde ..Güzel olacak herşey ..
YanıtlaSilBaşarılı bir öğrencilik sonrası, aday öğretmenlikten gerçek öğretmenliğe geçtikten sonra da çok güzel işler yaptığını biliyorum sevgili Canan. Bir zamanlar BEYO'dan mezun pek çok arkadaşının da öğrencilerinde kalıcı izler bıraktığını duydukça mutlu oluyoruz.
SilYorumunun son cümlesi içimi aydınlattı. Eminim; vicdanının sesini dinleyerek en zor koşullarda bile içindeki insan sevgisiyle iyi şeyler yapmaya çabalayan her öğretmen bu güzel ülkede aranan niteliklerde mutlu insanlar yetiştirecektir.
Sevgilerimi, başarı dileklerimi ileterek kucaklıyorum.
Yanlış anlamadıysam 2010'da yazdığınız ''Ziller Kimin İçin Çalıyor..?'' makalesi içinde bahsettiğiniz, eksiklikler, sıkıntılar 14 yıl sonra da güncelliğini koruyor, sanki bu gün yazılmış gibi.
YanıtlaSilBen bir eğitimci ya da pedagog değilim, ama iyi kötü her kademedeki okul sıralarından geçtiğim ve günümüzü de takip etmeye çalıştığım için bugünkü Eğitim-Öğretim sistemimizin ülkemizin önünü açacak nitelikte olmadığı, düşünen, sorgulayan, üreten beyinleri de yetiştiremediği kanaatini taşıyorum. Yani ziller ülkemizin, tüm toplumumuzun lehine değil, belirli gruplar, çıkar çevreleri lehine çalıyor. Sorun, ayrıntılardan ziyade sistemsel.
Bakanının, müfredatının, uygulamaların sık sık değiştiği bir ''Milli Eğitim'' den istikrar beklenebilir mi? Tarikatların STK olarak görüldüğü, çocuklarımıza verilecek iyi ahlakın pedagojik eğitim almış öğretmenler tarafından değil de din adamları tarafından verilmesinin laik eğitimde yeri olabilir mi? Sorgulayan, analitik düşünen, özgür yaratıcı beyinler, böyle bir sistemde yetişebilir mi? Ve daha bir çok sorular, sorular...Kaygılar barındırarak beynimizin içinde dönüp duruyor.
Hele şunu hiç aklım almıyor; bir ülkenin geleceği olan eğitim ve sağlık paralı olabilir mi, hele ki bir sosyal devlette? Eğitimli toplum, sağlıklı toplum; bir ülkenin önemli bekâ nedenlerinden ikisidir. Neredeyse kamu kurumlarınınki de dahil her iki hizmet de tamamen paralı hale geldi. Yüksek öğrenim seviyesinde, çok iyi denetlenmek ve şartlarının yüksek standartlarda tutulması şartıyla özel eğitim kurumlarına müsaade edilebilir. Ama temel eğitimde, ilkokul, orta, yönlendirme kademelerindeki ve ara eleman yetiştirecek meslek liselerindeki eğitim, müfredatıyla, yüksek eğitim standardıyla, laik, bilimin ışığında tamamen parasız ve kamu eliyle yapılmalıdır, diye naçizane düşünüyorum.
Makbule hanım, yaramızı deştiniz yazınızla. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Selamlar, saygılar...
Hümanist kişiliğiniz, alçakgönüllü tavrınız, içten anlatımınız ile yazdığınız yorumu birkaç kez okudum Hikmet Bey. Bağışlayın, sağlık sorunlarımız nedeniyle bazen yanıtlarım gecikebiliyor.
SilYazının kalıcı olduğuna inancımdan: okumaya, yazmaya tutkun oluşumdan ötürü yıllardır amatörce yazarım. Okul yıllarımdan başlayarak çalıştığım her kurumda da bunu sürdürmeye çalıştım.
Zaman zaman bireysel ve toplumsal değerlendirmeler açısından eski yazılarıma, şiir ve öykülerime, denemelere yeniden bakıyorum; Ne kadar yol aldığımızı bilmek, kendimizi gerçekçi olarak çok yönlü değerlendirmek - bazen acı verse de- yolumuzu, yönümüzü daha sağlıklı belirlemek açısından iyi geliyor.
Yıllardır bloğumun sağ köşesinde yer alan bazı deyişler, görüş ve düşünceler var. Silmeye kıyamıyorum. Keşke - tedavülden düşmüş paralar gibi - yerine daha da geçerli yeni şeyler eklesek, ekleyebilsek. Toplumsal başarılardan, gerçek rakamlardan, yüz akı sonuçlarımızdan söz edebilsek...
Beyin zamansız yıpranmasa, yürekler katılaşmasa, art niyetsiz düşüncelerle seslerimizi gerekli kişi ve kurumlara duyurabilsek, anlatabilsek, anlaşılabilsek, olumsuz sonuçlara ulaşmadan nedenlere inebilsek...
Yazdıklarınıza içtenlikle katılıyorum; Yorumunuzun ikinci paragrafında alçakgönüllü tutumunuzla. "Ben bir eğitimci ya da pedagog değilim, ama...." diyor, gerçekçi düşüncelerinizi dile getiriyorsunuz.
Keşke güzel ülkemizin her yöresinde, her alanda, her kademede çocuklarımızın-gençlerimizin geleceği açısından , toplumsal kalkınmamız açısından sizin gibi düşünenler çoğalsa...
Katkınıza sonsuz teşekkürlerimle. İyi Kİ varsınız...
son yazımda bcp eylül temaları var :)
YanıtlaSilBloğu ziyaret edip yorum bıraktım. Farklı konulardan seçim yapmak iyi oluyor.
SilTeşekkürler.