6 Eyl 2013

YAZA VEDA


Eskiden ilkokullarda sınıf öğretmenlerinin özenle hazırladıkları mevsim şeritlerinde de belirtilirdi. Haziran, Temmuz, Ağustos/Yaz. Eylül, Ekim, Kasım/Sonbahar. Çocuklar o resimlere bakar, ritmik olarak sayarlardı.
Bir yaz daha geçip gitti. Sonbaharın ilk günlerini yaşıyoruz. Henüz çok belirgin olmasa da; değişen hava, esen rüzgarlar,yağan yağmurlar, fark edilen küçük telaşlar, yapılan hazırlıklar... Yaza veda ederken sonbaharı karşılamaya hazırlanıyoruz.

Yaz ne kadar hareketlilik, heyecan, coşku, sevinç ifade ederse, sonbahar tam tersi, hüzün, sessizlik, sakinlik, durgunluk içeriyor. Bir değişimi, başkalaşımı vurguluyor. Belki sonbahar,  insanın yazdan sonra adeta yeniden kabuk değiştirmesidir. Bir karar verme, düşünme sürecidir. Yeni başlangıçlara bir kapı aralamaktır. Artık tatil bitmiştir, göreve dönüş zamanı, bir sorumluluk üstlenmedir. Öğrenciler için okula dönüş zamanıdır. Benzetmek gerekirse; ilkbahar umutları yeşertme zamanı ise, sonbahar umuda yolculuk zamanıdır. Sonbahar içinde hüzün barındırır ama aynı zamanda farklı bir tat, farklı bir arayıştır. Rengarenk çiçekler nasıl yazın simgesi ise, sararmış yapraklar, solmuş bitkiler de sonbaharı vurgular. 

Yazın bitişi, sonbaharın gelişi en çok yaylalarda ve sayfiye yerlerinde hissedilir. Yazın sıcaklarından, alışılagelmiş yaşamlarından kaçan kent insanları birkaç aylığına yaylaları doldurmuşlardır. Geçici olarak nüfus artmış, alışveriş çoğalmış,sosyal ilişkiler zenginleşmiştir. Tatilciler için "dinlenme zamanı", belde halkı için çoğu kez "iş zamanıdır": Ağaçlar ilaçlanacak, aşılar yapılacak, meyveler toplanacak, hayvanlara bakım yapılıp ot toplanacaktır. Kışlık ürünler de bu mevsimde hazırlanır; Domates, biber salçası, reçel, marmelat, erişte, tarhana, kurutulmuş meyveler, yazdan sonbahara güçlü bir geçişin ön hazırlıklarıdır.

Yayla halkı için" tatil zamanı" kış mevsimidir, Yoğun kar hayatı durdurduğunda, yazın yorulan bedenler dinlenecektir artık. Köylerde, beldelerde hayat daha sade, daha yalındır. İnsan teninin toprakla teması, sadece bedene değil, ruha da iyi gelir. Hayatın renkleri kişinin beklentilerine göre değişir. Büyük kentlerdeki insanların değişik nedenler dışında bazen tükenmişlik sendromu ya da bıkkınlık, yorgunluk, usanma sonucunda kaçtıkları küçük yerlerdeki insanlar da onların iç yüzünü bilmedikleri yaşamlarına özenirler belki de... Başkalarının hayatı kimilerine ilginç gelir sırlarıyla, bilinmeyenleriyle.

Yaylalar, sayfiye yerleri "mevsimlik" geçici konuklarını yolcu ettikten sonra tekrar alışılagelmiş eski düzenlerine dönerler. Hayat normale dönmüştür artık. Kimisi için kazançlar, kimisi için kayıplar söz konusudur bu geçici gidiş gelişlerde. Karşılıklı bir kültür etkileşimi de inkar edilemez elbette bu geçici konaklamalarda. Organik ürünler, katıksız gıdalar, doğal yöntemler... Yeniden , yeniden gündeme gelecektir. 

Yeni bir döneme kadar küçük değişikliklerle sesler ve görüntüler yazın bitip sonbaharın geldiğini vurgular: Boşalan evler, insansız sokaklar, birikmiş çöpler, etiketlerde düşen fiyatlar... Sahipleri tarafından terk edilen kedi ve köpeklerin çaresiz yakarışları... Uzaklardan belli belirsiz duyulan bu yılın modası yeni sesler, yeni şarkılar...Ağaçların sararan yaprakları düşerken ansızın bastıran güz yağmurları, sanki bütün kiri, pası temizlemeye çalışmaktadır. 

Mevsimsel geçişler hep bir "uyum sürecini" zorunlu kılmaz mı? Kişinin daha güçlü, daha zinde ve istekli olması, bu uyumu da kolaylaştıracaktır elbette. Uzun bir yaza "veda" ederken sonbahara "merhaba" demek, eski bildik bir dostla yeniden karşılaşmak gibi...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder