Kirden, pastan, tozdan, kötülükten arınmak isterse insan, ne kadar su gerekir acaba? Hangi sabun en yoğun kirleri en etkili biçimde temizler? Ya şiddetten arınmak, yılların birikimini temizlemek, içimizdeki canavarla baş etmek ne derece mümkündür? Gazete-televizyon muhabirleri de doğru sayıyı bulmakta güçlük çekiyorlardır herhalde. Bir günde çeşitli nedenlerle kaç insan öldürüldü, kurallara uyulmadığından kaç trafik kazası oldu, kaç kişi tacize uğradı, kaç hayvana eziyet edildi... Eskiden "köpek insanı ısırırsa değil, insan köpeği ısırırsa haber olur" denirdi. Şimdilerde insan insanı ısırabiliyor.
7 yaş altındaki çocuklar televizyonun karşısında merakla vurdulu-kırdılı filmleri izliyorlar. Bazen el çırpıyorlar, alkışlıyorlar. Beğenmekle kınamak arasındaki ince çizgi burada başlıyor belki de. Çocukken beğendiği, onayladığı davranışları, kalıcı olarak yıllar sonrasına da taşıyabilir insan. Korku filmleri, savaş filmleri hep tercihleri arasında yer alabilir. Bazı sahneler bilinç altına kazınır adeta.
"Genel izleyici" adı altındaki programları yetişkinler ve çocuklar izliyor. Ama haberlerden başlayarak her gün en az 10-15 kadar ölüm-öldürme olayı var. Polislerin öğrencilere tepkisi, copla dövmesi, su ve gaz püskürtülmesi de genel izleyicilerin izlediği sahnelerden. Her kötü haber beynimize bir balyoz gibi inmekte. Haberler başlı başına bir şiddet kaynağı bazen. 5-10 haberden 1'i savaş haberi. Dünyanın her yerinden en acımasız saldırılar çarpıcı görüntülerle sunuluyor. Kötüler-kötülükler orkestrası adeta en yüksek perdeden, en rahatsız edici biçimde ses veriyor; "Güç bende, ben yaparım, kırarım, dökerim, vururum, yok ederim."
Her toplumda görülebilen bu insanlar nasıl bu hale geldi, onları bu denli şiddete iten şey neydi? Bu olaylara tanık olan küçükler ilerde bu yaraları nasıl saracaklar? Yetişkinlerde görülen pek çok ruhsal sıkıntının kökeninde çocukluk yıllarındaki travmalar yatıyor. Bütün bebekler kaynağını bilmese de yüksek sesten korkarlar. Sıçrayarak, ağlayarak bu tepkilerini dile getirirler. Gürültülü bir ortamda büyüyen bebek daha sinirli, daha saldırgan olur.
Çocuklar, gençler gördüklerini örnek alarak hayata geçirmek isteyebilirler. Küçükken hayvanlara eziyet etmekle başlar, yetişkin olduğunda "güç bende" diyerek kaba kuvvetle, zorbalıkla her işini halletmeye çalışır. Kendince benimsediği rol-model kimse, onun davranışlarını taklit eder. Bu bazen yakın çevreden biri, bazen bir roman ya da dizi kahramanıdır. Spora,maça bile giderken elinde şiddet aracı sopasıyla yola çıkabilir. Ekrandaki hayal dünyası gerçek hayata taşınmıştır artık.
Şiddet, vahşet içimizde hüküm sürer. Kimi birey öfke kontrolünü gerçekleştirerek duygularını bastırabilir. Ama bazen de gün gelir kimisinde kendinden daha zayıf, güçsüz, korunmasız gördüğüne yönelir öfke, kin, hırs, kıskançlık...Ve telafisi mümkün olmayan olaylar yansır gazetelere, televizyonlara; Şiddet, vahşet, acımasızlık, hırpalama, zarar verme...
Her yıl şiddetle ilgili istatistikler açıklanır. Bu tablolar çarpıcı, düşündürücü elbette ama, kayıtlara geçmeyen, bilmediğimiz, duymadığımız daha nice olay vardır kim bilir. Evde, sokakta, okulda, alışveriş merkezinde, hastanede, stadyumda, şiddet her yerde, içimizde, aramızda... Şiddet batağına saplanmış gibi insanımız. Gördükleri karşısında tüyleri diken diken olmuyor, gözleri fal taşı gibi açılmıyor, kulakları çınlamıyor. Belki sadece başını çeviriyor belli belirsiz, "görmedim, duymadım, söyleyemem" düşüncesiyle kaybolup gidiyor...
İçimizdeki karanlığı aydınlığa çevirmek çok mu zor? Karşımızdakiyle empati kurabilmek, biraz anlayış, biraz hoşgörü, biraz sabır ile başlıyor her şey. Hepimiz insan olarak insanca davranışlar bekliyoruz.
Önce beyinleri, sonra yürekleri şiddetten arındırmak gerek. Yürekte insan sevgisi, merhamet yoksa, vicdan da akıl da donup kalıyor elbette.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder