SOMA Faciasında belirlemelere göre 432 çocuk babasız kalmıştır.Acılarını paylaşıyor, başsağlığı diliyoruz.
Babalar ve çocuklar... Akşamları gün batımında özlemle beklenen. Çalan kapı ziline sıçranan. İçeriye girdiğinde karanlığa güneş gibi doğan. Elinizi tuttuğunda sımsıkı kavrayan, sıcacık avucundan sevgi taşan. Omuzlarına aldığında dünyanın hakimi gibi duran. Çocuklarının gözünde en güçlü, en kahraman, her şeyi bilen babalar... Erkek erkeğe yapılan güreşlerde hiç yenilmeyen, mahallleler arasında düzenlenen futbol maçlarında nice ünlü sporcudan daha güçlü. Çocuklarının gözünde en farklı:"Benim babam her şeyi bilir." "Benim babam senin babanı döver." "Babam hepinizi haklar." Çocuklarının gözünde sırtı yere gelmeyen, yenilmez babalar...
Bazen anneler "Akşam baban eve gelince şikayet edeceğim"deseler de hem çekinilen hem de sınırsız sevilen babalar... "Ana kucağı", "ana şefkati" deyişleri vardır ama, "baba evi", "baba ocağı", "baba yurdu" deyişleri hep barınılan, sığınılan, güvenle kalınan bir yuvayı simgeler. İyi bir baba, kız çocukları için bir idol, erkek çocuklar için bir rol modeldir.Her yaş için zordur ama, özellikle 18 yaşın altındaki çocuklar için babanın ölümü büyük bir travma yaratabilir.
Acıdır, zordur babanın ölümü, hayatından kayıp gitmesi, kuş gibi uçup gitmesi...Yeryüzü cehenneminden bir başka diyardaki cennete yolculuğu. Her gün yattığı yataktan, evinden, soğuk bir mezara bırakılması. O koca kahramanın bir tabuta sığdırılması. Bütün çocuklar babalarını cennette bilir. Cennet onlar için gök yüzündedir. Her yıldız ayrı bir haber iletir gidenlerden. Babalar yıldızlarla göz kırpar.
Ekonomik durum ne olacak, eve artık kim ekmek getirecek, kim harçlık verecek düşünceleri şimdilik dert değildir onlar için. Neden kendi babaları gitmiştir, neden onları bırakmıştır, şimdi nerededir? Onlar için asıl cevap verilmesi gereken sorular bunlardır. "Neden benim babam?" sorusu kafalarda karmaşa yaratır en çok. "Benim babam öldü" diyen bir çocuğu anlamak için ta gözlerinin içine bakmak lazım; Hele başlangıçta hep buğu vardır o gözlerde, her an yaşlar akmaya hazırdır. Bakışlarını kaçırır, omuzları düşmüştür. Ellerini nereye koyacağını bilemez. Ellerini, parmaklarını bir açar bir kapar,bir açar bir kapar. Bazen kısık bir sesle tekrarlar: "Benim babam öldü." Bu deyiş bir çaresizliğin ifadesidir, yalnızlığın, güçsüzlüğün dile gelişidir.
Bazen geceleri sessiz ağlamalar, hıçkırıklar duyulur. Yemeklerin tadı- tuzu, evin düzeni değişmiştir. Dünya bir başka dünyadır sanki. Çocuklar belli bir yaşa kadar her şeyi somut algılarlar. Küçükken kızım yağmur yağdığında: "Allah Baba ağlıyor mu anne?" derdi. Soma faciasında özellikle küçük çocuklara sorulan sorular düşündürücüydü. Aslında özenle seçilecek sorular incitici ve üzücü de olmayacaktı. "Baban madende çalışacak mı?" diyerek soruyor muhabir. Gözleri çakmak çakmak bir kız çocuğu adeta haykırıyor: "Hayır... hayır... hayır.... çalışmayacak. Görüntüler "acının tablosu" adeta. Mezarın üstündeki çiçekleri testiyle sulayan çocuklar, elleriyle mezara toprak ekleyen çocuklar. Ölüm ve yaşamın iç içe olduğu en çarpıcı anlar.
Ölenin silueti fotoğraflarda, anılarda, bölük pörçük eşyalarda... Ardında kalanlar Onun yaşamından kesitlerle sürdürüyorlar anları. Her şey düşlerde zenginleşiyor, düşlerde kayboluyor:
"Babam madene gitmeden her gün vedalaşırdık. Ben şimdi okula gitmeden mezarlıkta mı vedalaşacağım?"
"Babam bisiklet alacaktı, doğum günümü kutlayacaktık."
"Yeni kardeşim doğacak. Babam derdi, ona iyi davranacağım, abilik yapacağım."
"Babamla bazen gezerdik. Kardeşimi de ben gezdireceğim."
"Babamı yer altından aldık. Neden gene yer altına veriyoruz anne?"
"Anne mezarı bir açıp kapatsak. Babamı son kez bir görsem..."
Ölümle yaşam ince bir çizgidir bazen. Sevdiğiniz birden kayıp gider elinizden. Şaşkına dönersiniz. Acı çöker yüreğinize. İsyan edersiniz. İnanmak, kabullenmek zordur geride kalanlar için. Hele çocuklar için; Kötü bir rüyadır, korkunç bir kabustur ölüm. Bu çocuklara yapılacak maddi-manevi yardımlar da incelik ister. Ancak kırıcı olmadan, gösterişe kaçmadan yapılan yardımlar yerini bulacaktır. O çocuklara yapılacak en önemli yardım, uygun kurumlarda yeteneklerine uygun biçimde eğitim-öğretimlerinin sürdürülmesidir. Örneğin, babası olmayan çocukların sınavla alındığı Darüşşafaka gibi Eğitim Kurumlarında eğitim-öğretimleri planlanabilir.
Yeniden hayata tutunmak çok kolay olmasa da imkansız da değildir. Ancak öncelikle tıbbi destek ve psikolojik yardım gerekli olabilir. Hayatın normal akışı içinde güzel şeyler planlanabilir, farklılıklar yaratılabilir. Babaların anısı ancak böyle yaşatılabilir.