1 Haz 2014

UMUTLA YAŞAMAK

Umuda, umutlanmaya nasıl da ihtiyaç duyarız bazen. Her şey öylesine ardı ardına gelmiştir ki, karanlıkta gün ışığını ararsınız adeta. Uzun bir tünelin ucundaki ışığa ulaşmak gibi. Biraz soluklanmak istersiniz. Sadece kendiniz için değil, çevrenizdekiler için de yürekten istersiniz bir umut molasını. Ben özellikle böyle zamanlarda fark ederim hep umut kaynaklarını. Aslında bitmez tükenmez kaynaklardır onlar ancak çoğu kez fark etmeyiz, görmeyiz, önemsemeyiz, o an değerini bilmeyiz. Kısaca hem var, hem yokturlar. Oysa umutlanacak ne çok şey var. Hayatın karamsarlığı, ağırlığı altında ışıltısıyla içimizi aydınlatan öyle çok umut kaynağı var ki...


Bebekler ve çocuklar her zaman bana umudu çağrıştırır. Masumiyetleri, doğallıkları, saf ve katıksız sevgileriyle nasıl da güzeldirler. Dünyayı onların değiştirebileceklerini düşlemek bile rahatlatır insanı.
Gökyüzüne fütursuzca havalanan her uçurtma da bana umudu düşündürür. Sanki çocuklar uçurtmanın peşinden koştukça yeni diyarlara özgürce yelken açarlar.
Çocukluğumuzda müjdeci böceği (Başka adı var mıydı bilemiyorum.) evin içine girince öyle mutlu olurduk ki , hiç çıkmasın isterdik. Umut bu ya, onun ardından müjdeli haberler gelecek diye düşünürdük. 
Baharla gelen üstü benekli kırmızı küçük böcekler de bir sevinç kaynağı olurdu. Onların gelişiyle eve sanki ferahlık, aydınlık dolardı. Uğur böceği ya da uç uç böceği derdik onlara da. Ters çevrilmişse hemen düzeltip rahatlardık. Küçükken her şey hayallerle zenginleşiyor. Umutlarınız hayallerinize sağlam iplerle bağlı adeta.

Sabah kuş sesleriyle uyanmak nasıl da rahatlatıcıdır. Olağanüstü bir koro kulaklarınıza, beyninize ilaç gibi gelir. Dünyanın onca gürültüsü arasında yüreğinize su serpilir, hayallerinizde umuda yolculuk başlatırsınız. 
Yeni doğan ayı gözleyip içinizden güzel şeyler dilemek. Ya tutarsa. Tutabileceğini düşünmek bile iyi gelir insana. Beklemek umutlanmak değil midir?
Sabah erken uyandığınızda yeni doğan günü karşılamak. Güneşin yavaş yavaş dünyamızı aydınlatmasını, kocaman bir kırmızı tepsi gibi çıkışını izlemek. Her yeni gün;  yeni umutları, yeni başlangıçları simgeler. .



Hayatın içinde her şey nasıl da ders vericidir. Bir hastane odasında yoğun bakımdaki hastanızın gözlerini açması, gülümsemesi "umut dopingi" gibidir yakınları için. Kemoterapi sonrası saçları dökülen bir hastanızın saçlarının yeniden daha gür çıkmasıyla hayata yeni köprüler kurulur umutla. Felç geçiren bir arkadaşınızın atacağı ilk adımlar "umuda yolculuk" başlatmaz mı?
Hayatta bazen "mucize" diye nitelendirdiğimiz olaylar da vardır; Hurdahaş olmuş bir arabanın içinden sağ çıkabilenler veya 7. kattan düşüp sağ kalabilen çocuklar. Önlem almadan sadece umuda sığınmak tabii ki kabul edilemez.

Geçmiş yıllardaki bir deprem sonrası bir hayırseverin yıllarca maddi yardım yapıp adının açıklanmasını istemediğini öğrendiğinizde "böyle insanlar da var" diye nasıl da umutlanırsınız. 
Uzun süreli evliliklerde eşini hiç incitmeyip, sevgi-saygıyı bir ömür boyu sürdüren çiftleri tanıdığınızda "umut çiçekleri" açar gönlünüzde. 
Birbirine muhalif olanlarda, karşıt görüşlü olup anlaşamayanlarda bir ortak nokta bulunduğunda , anlaşma sağlandığında umut duymaz mısınız?

Deniz kenarında denizdeki dalgaların sesi, denize yansıyan ışıklar, sudaki yakamozlar dünyanın kirliliğinden bizi uzaklaştırıp içimize umut salmaz mı?
Soğuk vurmuş, meyvesinin çoğunu kaybetmiş ağaçlarda tek tük açmaya başlayan çiçekleri gördüğünüzde umut ışığı yüzünüze yansımaz mı?
Dikenli kaktüslerin incecik nadide çiçekler açması bana hep olağanüstü gelmiştir. Onca can yakan dikenin arasında bir güzellikler yumağı. En karamsar günde bile umudunuzu tazeler. 



Yerin yüzlerce metre altındaki bir maden kazasından kurtulduğuna sevinemeden, arkadaşını kurtarmak için tekrar madene inen işçinin haberini okuyunca "insanlık" adına siz de umutlanıyor musunuz? 
Doğal afetlerden, büyük kazalardan, acılardan günler sonra duyulan ilk sesli gülüş; her şeyin henüz bitmediğinin, hayatın devam ettiğinin, yeni bir başlangıç yapılabileceğinin müjdecisidir. İnsanın içinde bir tutam enerji varsa, umut da tükenmemiştir.
Uluslararası yarışmalarda ;sinema, müzik, sanat, spor alanında dereceye girmek, ülkemizin adının geçmesi geleceğe dair nasıl da umutlandırır, gururlandırır hepimizi. "Bir kış uykusu" ile uykudan uyanır, tekrar bahara hazırlanırız adeta. Umut tohumları yeniden yeşerir içimizde.



Bazı zamanlar yaşantımızda  kabullenemediğimiz, benimseyemediğimiz öyle çok davranış ve olayla karşılaşırız ki. Karamsar olup "pes etmek" mi, "mücadele etmek" mi? Umut yanı başımızda. Bazen beklemek, bazen yakalamaya çalışmak gerekiyor: Kendimizi daha iyi hissetmek için, enerji depolamak için, güç kazanmak,  yeniden yola devam edebilmek için...



8 yorum:

  1. Ne güzel yazmışsınız. Her doğan gün umuttur. Güzel yarınlar umuduyla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. Dünyada, çevremizde öyle can sıkıcı olaylar yaşanıyor ki, umudumuzu da yitirirsek hiç mücadele gücümüz kalmayacak. Ben de her yeni doğan günün, daha iyi şeyler getireceğine inanıyorum.
      Yarınlara umutla...

      Sil
  2. Böyle bir dönemde umuda dair örneklemelerle bezediğiniz bu yazı öyle iyi geldi ki...

    Umut; insanın gelişebilecek her türlü olumsuzluğa rağmen günün birinde her şeyin yoluna gireceğine inanması, bu sayede ''her şeyi yoluna koyabilecek o gücü'' kendisinde bulması demektir...

    Konuyla ilgili rehberlik eden güzel yazınız için teşekkürler, iyi pazarlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı dönemlerde, bazı günlerde her şey öylesine altüst oluyor, öylesine olumsuz yaşanıyor ki; yaraları sarmak için yeniden düşünmek, yeni çıkış yolları aramak, "pes etmemek" gerekiyor. Ne güzel ifade etmişsiniz, "her şeyi yoluna koyabilecek o gücü bulabilmek" , bir bakıma mantığımızla, aklımızla yeni çözümler üretmek...
      Güzel görüşlerinize teşekkürler. Umut hayatımızdan hiç eksik olmasın.

      Sil
  3. Umutsuzluğa düştüğüm dönemlerde hep şu hikaye gelir aklıma.
    ***
    Bir gün iki kurbağa, bir süt küpünün içine düşmüşler? Kurtulmak için sıçramışlar, atlamışlar ama nafile; bir türlü küpten dışarı çıkamıyormuşlar?

    Yorulana kadar giriştikleri denemelerin sonucunda başka bir gerçeği daha anlamışlar: Küp, zıplayıp çıkmalarına imkân vermeyecek kadar yüksekmiş?Kurbağalardan biri ümitsizlik içinde haykırmış:

    ?Mahvolduk!.. Buradan çıkmamız mümkün değil! Bu küpün içinde ölüp gideceğiz.?

    ?O kadar kolay pes etme bakalım? diye karşılık vermiş diğer kurbağa.. ?Çıkmadık candan ümit kesilmez? Kim bilir, hiç ummadığımız bir anda imdadımıza yardımsever bir el yetişir belki de...?

    Karamsar kurbağa acı bir kahkaha attıktan sonra şöyle demiş:

    ?Benim kurbağa Polyannam!.. Neler sayıklıyorsun sen? Bari böylesi bir haldeyken hayal görmekten vazgeç.?

    ?Ben hayal filan görmüyorum. Nasıl bilmiyorum, ama buradan kurtulacakmışız gibi bir his var içimde. Kendini koyuverme sakın!?

    Ne yazık ki, karamsar kurbağa?nın ümitsizliği her geçen dakika daha çok artmış ve ümitsizliği arttıkça, bacaklarındaki güç ve kuvvet de azaldıkça azalmış?Ve en sonunda mücadeleyi bırakıp sütte yüzmekten vazgeçmiş. Bir-iki dakika sonra da son nefesini vermiş?

    Mücadele eden kurbağa ise arkadaşının bu kadar kolay vazgeçip ölmesine çok üzülmüş, fakat ümidini hiç yitirmemiş. Bir taraftan da sebebini bilmeden sütün içinde var gücüyle çırpınmış... Karanlıkta, yapayalnız, çaresiz, ama hiç ümitsizliğe düşmeden? çırpınmış? çırpınmış?çırpınmış? Bu hal dakikalarca devam etmiş. Bir ara çırpınırken ayaklarına bir şey çarpmış. Dönüp baktığında çırpındığı sütün tereyağına dönüştüğünü görmüş. Gözleri sevinçle parlamış, çünkü bu onun kurtuluş vesilesi olabilirmiş!

    Azalmaya yüz tutan gücü, ummadığı kadar artmış. Bu defa niçin yaptığını bilerek, bacaklarını yine çırpıp durmuş? Bir saat kadar sonra küpteki tereyağı o kadar büyümüş ki, onun üstüne basıp zıpladığı gibi küpün dışına atmış kendini? ve direnişi sayesinde mücadeleyi kazanmış?
    ***
    Ne demişler; çıkmadık canda umut vardır.

    Çok güzeldi yazın sevgili Makbule yüreğine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel, bazen yorumlarla yazı bir bütünlük kazanıyor, daha anlamlı hale geliyor. Teşekkürler.
      Önceden de bildiğim bir yazı olmasına rağmen zevkle okudum. Öyle güzel anlatılmış ki.
      Böyle küçük öyküler insanı düşündürüp hayatı daha anlamlı kılıyor. Ben de Polyannacılık yapmadan
      gerçekleri görüp mücadele etmekten yanayım. Bazen umut çok yakınımızda olmasa da, pes etmek daha büyük kayıplara yol açıyor.
      Böyle güzel, anlamlı paylaşımlarda ben de mutlu oluyor, umutlanıyorum.
      Esenlikler diliyorum. Umutla güzel yarınlara...

      Sil
  4. Yıllar önce annemle serin bir sabah vakti Anadoluhisarı'na, bir balıkçı kahvesine çay içmeye gittik. Simit, beyaz peynir, kan kırmızı çaylar, geveze martılar ve kitaplarımız...O sabahı şimdi yıllar sonra tekrar düşününce tatlı bir serinlik hissi geliyor yerleşiyor üzerime. Bir de geri dönüş yolunda aklımıza kazınan bir hikaye. Biz çaylarımızı içerken yanıbaşımızda bir balıkçı amca belirdi. Ne yaptığını biliyor olmanın hafifliği üzerinde, her oltasını sallayışta, "Hoooop, umuda gel umuda! " dedikçe, oltasına takılan kıpır kıpır onlarca balık... Diğer balıkçıların bomboş kovalarına inat, öğlene doğru umudun kovası yüze yakın balıkla doluydu.
    Şimdi, yıllar sonra bu yazı umuda gel diyor, gözümüzün önünde tüm olan bitene inat...Teşekkürler anne:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşamın içinde önemsediğimiz anıları hatırlamak, hatırlatmak gerçekten iyi oluyor Sevgili Sezgi. Ne güzel bir gün ve ne güzel bir kahvaltıydı. Aslında insanın sevdikleriyle beraber olması o güzelliği oluşturuyor.
      O umut dolu balıkçı aynen gözümün önüne geldi.Adını bilmeden hayalimizde biz ona Umut demiştik. İşini severek yapıyordu, oltayı tutuşunda bile farklı bir ustalık vardı. Pandora'nın onca kötülük dolu kutusunda bile umut hep varmış.
      Umut içimizde, bakışımızda, beynimizde ulaşmak istediğimiz her yerde...Yakın bir gelecekte yeniden çay içme düşüncesi beni öylesine umutlandırdı ki.
      İstanbul'un umut dolu martılarına selam olsun.

      Sil