Yıllar önce biri Antalya'dan, biri Kıbrıs'tan gelmiş , birbirlerini hiç tanımayan bir kadın ve bir erkek, güneyde bir kente yerleşmişler. Sanki "sarı sıcak" çekmiş onları. Güneyin uzun yağmurları , içten insanları, meyve-sebze bolluğu cazip gelmiş belki de. Farklı semtlere farklı düşünceler, farklı umutlarla yerleşmişler.Biri hukukçu, biri öğretmenmiş. Erkek kadından 10 yaş büyükmüş.
Biri annesini çok küçük yaşta kaybetmiş. Diğeri annesini hiç tanımamış, ablası annelik etmiş. Belki de o yüzden sevgiyi kutsal bilmişler.Belki de kader o yıllarda ağlarını örmeye başlamış. Aslında biri mantıksaldı, diğeri duygusal. Biri sayılarla uğraşmaktan hoşlanırdı, diğeri sözcüklerle. Ama bu farklılık hiçbir zaman zıtlık yaratmadı. Aksine tamamlayıcı oldu, bütünleşmeyi sağladı...
Fizik olarak da, ruhsal olarak da çok benzemezlerdi birbirlerine. Biri uzun boylu, mavi gözlü, kumral, diğeri kahverengi gözlü, kahverengi saçlı, orta boyluydu. Biri sakin, çekingen tavırlı, az konuşan biri, diğeri sosyal, neşeli, güler yüzlü, arkadaş canlısıydı. Ama ikisi de çevrelerinde aranan, sevilen iki insandı.
Biz çocukları onların birbirlerine olan sevgisini kıskanırdık. Paylaşılınca sevgileri bize yetmez diye mi düşünürdük acaba? Ah çocukluk...
İkisi de rahmetli olan annemle babamın sevgisinden söz ediyorum. Birbirlerine bağırdıklarını, kırıcı söz söylediklerini hiç duymadık. Babama göre annem, her şeyin en iyisini bilir, en güzelini yapardı. Örneğin; "iç pilavı onun kadar mükemmel kimse yapamaz" der, ne kadar güzel yapsak da ona hiçbir zaman
beğendiremezdik.Yöntem aynıydı ama belki de içine katılan sevginin dozu farklıydı.
Bugün de fırında pişmiş taze ekmek kokusu bana yıllar öncesinin Adana-Bürücek Yaylasını hatırlatır. Kokular, görüntüler,tatlar ve renkler, hayata nasıl da izler bırakıyor. Annemi mutlu etmeye bayılırdı babam.
Yaylada bir ustadan yardım alarak tuğladan çok güzel bir taş fırın yapmıştı. Minyatür fırının uzun tahta kürekleri bile vardı.Fırında her iş ortaklaşa yapılır, pişen ürünler güzel kır sofralarında ortaklaşa yenirdi. Bugün bile o tadı arıyorum.
"Aşkla, sevgiyle midenin ilgisi var" diyenler haklı belki de. Sevginin yoğunluğuna göre, ulaşımı bazen kısa, bazen uzun bir yol bu... Hayatımızda özel günler de önemli ve anlamlıydı. Ama hiçbir özel günde pahalı hediyeler alınmazdı. Güzel sofralar kurulur, küçük, anlamlı hediyeler verilir, kutlanırdı. Ama bu özel günlerden en önemlisi, 11 Mart evlilik yıl dönümleri idi. Yıllar sonra bile 11 Martları hep hatırlarım.
Evliliklerinin ilginç bir öyküsü var; Evliliklerinden 3 gün sonra babam muvazzaf subay olarak yeniden askere çağrılmış. O yıllarda haberleşme imkanları çok kısıtlı, telefonlaşma olamıyor, cep telefonları zaten yok. Askerlik süresince onların birbirlerine yazdıkları uzun mektuplar hala bir pakette saklanmış olarak durur.Çocukluğumuzda merak dürtüsüyle hep anneme okutmaya çalışırdık.
Her 11 Mart'ta babamın anneme hediyesi genellikle çiçek kokulu bir parfüm olurdu. Aslında parfüm kültürü olmayan bir insanın sevdiği kişinin hoşlandığı bir şeyi alma çabası ilginçtir. O yıllarda her şey bu kadar pahalı değildi tabii.
Son yıllarda adeta sevgi yoksunu bir toplum olduk. İnsanlar birbirinden sevgiyi esirgiyor veya sevgisini farklı ifade ediyor.Hep dikkatimi çeker; Evlilik törenlerinde evlendirme memurunun "iyi günde-kötü günde" diye başlayan konuşması layıkıyla yapılırsa ne güzeldir. Bazıları da konuşma yapmadan rutin bir töreni robot gibi uygular. Düşünürüm, bu tipler evlilikte aradığını bulamayanlar mıdır acaba?
Evliliği, sevgiyi, aşkı sağlamlaştıran, temeli güçlendiren, birbirinden destek alarak, güç alarak hayatı sürdürmek değil midir? Ben bunun en yakın tanığıyım.
Babam hayatının son 10 yılını yatağa bağımlı-felçli olarak geçirdi. Adeta gözleriyle konuşan bir insandı. Bu durumuna nasıl üzüldüğünü, gözlerinin buğulanmasından, sesinin titremesinden bilirdik.
Bir trafik kazası sonrası, önce koltuk değnekleriyle yürüme, tekerlekli sandalye dönemi ve yatağa bağımlı geçen yıllar... Zor yıllardı, sevgiyle, içtenlikle zorlukların üstesinden geldi annem. Tuvalet kontrolünün sağlanamadığı yıllarda bile tertemiz bakıldı. Bir bebek gibi yemekleri ezerek, mama gibi hazırlayarak, elini, yüzünü, ayaklarını silerek ... Ve hiç şikayetçi olmadan, yakınmadan, üşenmeden bunları yaptı.
Yüz sinirlerinin felci (Trigeminus Nevraljisi) hastalığı dünyanın en şiddetli ağrılarından biri olarak anlatıldı bize. Babam hastalığından önce uzun yıllar avukatlık yapmıştı. Dosya numaralarını,müvekkillerinin adlarını hatırlar, yakınlarımızın telefon numaralarını unuttuğumuzda bize hatırlatırdı. Ölümüne kadar hafızada en küçük bir kayıp olmadı. O'nun ölümünden yıllar sonra anneme Alzheimer teşhisi kondu. Bugün düşünüyorum da adeta gene birbirlerini tamamlamışlar.
O sürede annem dikiş dikti, öğrenci yetiştirdi.(Zaten Olgunlaşma mezunu çok iyi bir dikiş öğretmeniydi.) Hiç unutmam, O yan odada çalışırken, babam çağırdığında duyabilmesi için yatağının başucuna küçük bir zil koymuştu. Sık sık kontrol etmesine rağmen bazen zil sesi duyulurdu. Annem koşarak gittiğinde babam gülümseyerek "Sadece seni görmek, sesini duymak için çağırdım" derdi. Bir ses, bir nefes, bir tebessüm bazen nelere bedeldir.
Aralarındaki sevgi, dostluk ölünceye kadar hiç tükenmedi. İki sevgili değil, hayat arkadaşı oldukları yıllardı o zor yıllar. Şimdi de var bazı ailelerde ama o zamanlar karyolalarda baş yastıkları iki kişilikti.Bu yastıklar bana hep paylaşmayı hatırlatır. Günümüzde bazı eşler ikili yastığa bile sığamaz oldular. Zaman mı değişti, yürekler mi küçüldü, yoksa dünyamız mı daraldı?
Kutladığımız ne çok gün var yıl boyu. Ama bu günlerin anlamını yeterince biliyor muyuz? Ya da anlamlarına uygun yüklemeler yapabiliyor muyuz? Bazen sevgisizliğin öylesine yoğun olduğu olaylar yaşıyoruz ki neden sevgiyi aşılayamadık insanlarımıza diye üzülüyoruz. Günümüzde insanın insana kıyımı, eziyet etmesi, hırpalaması ne kadar çoğaldı. İnsanın canı yanıyor, içi acıyor.
Sevgililer Günü bu yıl da özel olarak kutlandı ve bitti. Sevgililer günü neden tek güne indirgenmiş olsun? Her gün sevginin anlatılabileceği bir gün olamaz mı? Tek güne sıkıştırılan sevgi de kendini preslenmiş gibi hissetmez mi? Şimdi düşünüyorum da o yıllarda sevgi, saygı, vefa, sabır, ve fedakarlık hayatın merkezindeydi. Nitelikli "gerçek sevgi" çok değerliydi.
Dünyanın neresinde olursa olsun; iyi günde, kötü günde, el ele, göz göze eşiyle hayatı paylaşabilen, yüreği sevgi dolu güzel insanları saygıyla anarak...
Gözlerim dolu dolu okudum... Allah rahmet eylesin... Mekanları cennet olsun... Kalmadı artık böylesi güzel sevgi... Ne kadar güzel bir birlekteliğe şahit olmuşsunuz... Sevgiler...
YanıtlaSilİnanın içimden yazmak geldi. Gerçekten büyük bir sevgiydi. O zaman dünyaya da sevgiyle bakıyorsunuz.
YanıtlaSilTeşekkürler dilekleriniz için. Güzel günler dilerim...
İnsanın gözleri buğulanarak okuyor yazınızı. Babanızın mekanı cennet olsun. Her insanın bu yazıdan çıkarması gereken bir ders var. Ve her okuyan mutlaka kendinden bir şeyler bulacaktır bu yazıda. Ne denir ki... Evlilik ömür boyu devam etmesi gereken, dayanışma içinde sürdürülmesi gereken bir kurumdur. Hastalık hayatın gerçeğidir. Sağlıklı insanın yarın ne olacağı belli değildir. Çok güzel ve duygulu bir yazı. Yüreğinize sağlık .
YanıtlaSilHayatın içinden anıları yazmayı seviyorum. Yazarken ben de duygulanıyorum. Ama yaşananları aktarmak karşılıklı bir görüş alışverişi sağlar diye düşünüyorum.Babamın ardından annemi de kaybettik. Hepimizin hayatında kesişen belli noktalar var. Düşüncelerinize, yorumunuza çok teşekkürler Hüseyin Öğretmenim. Yazılar yorumlarla bütünlük ve anlam kazanıyor.
Silişte ömür dediğin, içine ne kadar çok sevgi doldurursak o kadar yaşamış oluruz.
YanıtlaSilHayat sürerken insan gerçekten daha iyi anlıyor; sevgi en temel öge. Onsuz olmuyor. Bir nevi yaşam enerjisi. Sevgiler...
Siliçim içime sığmadı okurken. ne kadar güzel anlatmışsın. o sevgiler şimdi yok. en ufak şey bahane oluyor insanlara. kelimelerin ne kadar güçlü ve içine çekiyor insanı. gözlerim doldu okurken. Fotoğraflar bir o kadar güzeller. Allah rahmet eylesin. Şu hayattaki en mühim şey gerçek sevgi, umarım buluruz. İnsan zarif yaşamalı hayatı.
YanıtlaSilBu arada sürpriz kitabını sipariş ettim bugün Makbule Abla ;) Merakla bekliyorum gelsin. Senin kitabını, deepin Derin Mavisini, Hamiyet Akanın kitabını ve Erdi Karadenizin kitabını bugün sipariş ettim vee çok heyecanlıyım ilk sana haber verdim hihih :) Öpüyorum sevgiler <3<3<3
Evet "o sevgiler şimdi yok" Çünkü o sevgilerin özünde saygı da vardı. Basmakalıp bir saygı değil, içinde anlayış, düşünce, fedakarlık, sabır, vefa da barındıran bir saygı ve sevgi. Yaşamın içinde sevgiye çokça yer varsa her şey daha anlamlı oluyor sevgili Kreatıf Başkan. Ama bu duygusallık zaten sevgiye açık bir yüreğin kanıtı.
SilKitaba sevindim, kolay gelsin. Sevgiler.
Kitabınızı yeni okuyup bitirmiş biri olarak kaç gündür son derece hüzünlü bir filmin etkisindeyim sanki.
YanıtlaSilVe o filmin kahramanları şu an buradalar. Okuduğum satırlar onların hikâyesi...
Bir şey var yazmadığınız:
Öyle güzeller ki her ikisi de. ''Kalbindeki güzellik yüzüne vurmuş,'' derler ya, işte öyleler...
Günübirlik yaşanan ilişkilere ''aşk'' deniyor şimdi. İşte gerçek aşk, işte gerçek sevgi...
Her şeyden önce özveri ve sabır mevcut... ''İyi günde ve kötü günde''nin can bulduğu, bencilliğin hiç uğramadığı, paylaşım ve sevgi dolu bir yuvaları olmuş. Sevgi, saygı ve güvenle sarmaladıkları o sıcacık ev ve içindeki mutlu çocuklar eserleri...
Nur içinde yatsınlar. Her ikisinin mekanı da cennet olsun,
Ellerinize sağlık. Ders alınması gerekli bu yaşanmış hikâyeyi bizlere sunduğunuz için teşekkürler.
Sevgiler...
Duygu ve düşüncelerinizi ne güzel dile getirmişsiniz. Kitaptan çok etkilendiğinizi biliyorum. Hayatın içinde hüzün de mutluluk da var. Olayları yaşarken bir başka, anlatırken, yazarken bir başka etkileniyor insan. Bugün bile bazı konularda gözlerimin buğulanmasına engel olamıyorum. Aralarında gizemli bir sevgi bağı vardı gerçekten. Çevrelerine karşı da iyilik timsali iki insan idiler.
SilBazen yazıp yazmamakta tereddüt ediyorsunuz. Ama "paylaşmak" yeniden düşünmeyi, yeni fikirler üretmeyi sağlıyor.
Çok teşekkür ederim güzel, anlamlı yorumunuz için...
Sevgiyle.
Sevgi ile taçlandırılmış hayatlarda ..geriye kalanlarda çevresine sevgi saçarlarmış sevgili Makbule öğretmenim...o kadar duygulandımki Rahmetli Annemin Babam hastalanıp Ankarada hastanede yatarken..sabahın 5 inde hiç kimseye duyurmadan 6 km lik yolu yayan yürüyerek hastaneye gitmesi geldi aklıma sevgi işte budur..sabırdır özveridir saygıdır.can ve candan olmaktır...kaleminize sağlık ruhları şad olsun ışıklar içinde yatsınlar..ne mutlu ki sizin gibi yürekleri sevgi dolu evlat lar yetiştirmişler...esen kalın..
YanıtlaSilÇok teşekkürler Sevgili Bilge Hanım. Önce "sevgi", güzel duygular halka halka yayılıyor, insandan insana geçiyor.
SilBazen kardeşler birbirimize şaka yaptığımızı hatırlarım: "İçimize öyle bir iyilik tohumu ekilmiş ki kimse için kötü duygular beslememiz mümkün değil." Gerçekten öyle oluyor sanki, hep iyilik yapma tutkusuyla dolu oluyorsunuz.Birinin canı yansa içiniz acıyor.
Sizin de anne-babanızı rahmetle- saygıyla anıyorum.
Yürekten sevgiler...
Böylesine zarif sevgilerin yerini maalesef ki bedensel ve günü birlik sevgiler aldı. Aşkı bedensel zevkleriyle karıştıran bir toplum var karşımızda, ne acı!
YanıtlaSilVe yazınız Makbule Hanım, insanın içini hem yakıyor hem de serin sulara gark ediyor. Anne ve babanıza rahmet diliyorum. Eminim ki cennette de birlikte böylesine güzel sevgilerini yaşamaktadırlar.
Haklısınız, gerçek anlamda sevgi idi onlar herhalde. Kırmadan, incitmeden, çıkarsız gerçek sevgiler. Bazı günler haberlerde okuyoruz, dinliyoruz: Çok sevdiği için , vazgeçemediği için hırpalıyor, incitiyor, yaralıyor. Ve bütün bunları aşkından sevdasından yaptığını söylüyor.
Sil"Ve yazınız Makbule Hanım, insanın içini hem yakıyor hem de serin sulara gark ediyor " cümleniz ne güzel, ne anlamlı... Çok içimden gelerek yazdım. Yorumunuza çok teşekkürler.
Sevgiyle...
Öğretmenim, Doğan Cüceloğlu bir gün bir proğramda dediki : " Evlilik aslında , hayatımın tanığı ol demektir. " Ama biz malesef bunu böyle anlamıyoruz. Biz evlenmeden şunu diyoruz : " Bir evlenelim ben seni nasıl hizaya.sokuyorum, nasıl değiştiriyorum , görürsün sen ! " Evleniyoruz , bu seferde şunu diyoruz : " Bu adam niye böyle oldu? Bu kadın niye böyle oldu? " Neden insanları olduğu gibi kabul etmiyoruz ? Neden sürekli birşeyleri değiştirmek için bu kadar çaba harcıyoruz? Orjinal hali ile kalsa ve öyle sevilse çok mu zor ? Hayatı olduğu gibi kabul etmek , " öyle olduğu için sevmek " neden zor olsun ki. Herşeyin özü sevmekle başlıyorsa neden devamı ya da sonu mutsuzlukla bitsinki?
YanıtlaSil"Hayatının tanığı olmak"... anlamlı bir deyiş gerçekten Çağrı. Bir teşhis de çok doğru; Eşinin kendi istediği gibi olmasını bekliyor pek çok insan. Oysa farklı kişiliklerdeki insanlar ancak benimseme, karşılıklı anlayış ve fedakarlıkla zaman içinde birbirlerine uyum sağlayabilirler.
SilSevgi de bir gün fire verebilir. Ancak sürdürmek için iki tarafın da fedakarlığı şart. Bazen iki zıt karakterli insan bile çok iyi bir evlilik yürütebilir. Her şey anlayış ve sevgi odaklı Çağrı...
Sevgiler.
Duygulanarak okudum ebeveynlerinizin 'sevda hikâyesi'ni. Birbirlerine karşı olan sevgileri, saygıları, özverileri.. nasıl imrenilesi, nasıl güzeller ve bu hikâyede ne çok dersler var alınması gereken.
YanıtlaSilŞimdilerde sevgiler iki günlük. Aşklar anlık. Saman alevi gibi. Süslü püslü sevda sözleri, albenili ve abartılı görüntüler. Ve çoğu 'öz'de değil 'söz'de içi boşalmış !. Sistem öylesine 'materyalist' insan tipleri yarattı ki!. her şey maddi oldu artık. Fedakârlığı aptallık, dürüstlüğü, ahmaklık, saflık olarak gösterdi. En ufak sıkıntıda hemen başının çaresine bakıp, birlikte yola çıktığı sözüm ona 'hayat arkadaşı' olduğu eşini dahi yarı yolda bırakmak gibi... sadece evlilik kurumunda değil hemen hemen pek çok ilişki türünde benzer yoksunluklar artık olağan hale geldi. Ve hal böyle olunca ne yazık ki bizim gibi duygusal insanların geçmişe olan özlemleri de giderek arttı..Bu özlemlerimizin, ben artık,' ilerlemekte olan yaşlarımızdan dolayı olduğu' kanısında değilim. Olabildiğince objektif bir gözle değerlendirmeye çalışıyorum.. Ve böyle düşünmemize sebep olan şeylerin içinde yaşadığımızın bu hayatın gerçekten yozlaşmış olduğundan kaynaklandığı görüşündeyim.
Ne mutlu size, böylesine özel bir aileye sahip olmuşsunuz. Ve, ne mutlu sizin gibi yüreği sevgi dolu, duyarlı bir insanın yetiştirmiş olduğu çocuklara, öğrencilere...Bu güzel ve anlamlı anı yazınız adına size teşekkür ederim Makbule Hanım. Annenizin ve babanızın ruhları şad olsun.
Sevgiyle, esenlikle kalın...
Bazı yorumları okurken öylesine duygulanıyor, mutlu oluyorum ki......Yazı daha bir anlamlı hale geliyor sanki. Duygu ve düşüncelerde bütünlük, ortak paydada buluşmaktan kaynaklanıyor sanırım bu.
SilYorumunuzda ifade ettiğiniz tüm düşüncelere içtenlikle katılıyorum. Bir zamanlar örnek alınan çiftler bugün çok zor bulunuyor, olsa bile yadırganıyor. Bazı evliliklerde hayat arkadaşlığı çıkar arkadaşlığına dönüşüyor. "Evlilik sözleşmeleri" yapılıyor.
Haklısınız, "eskiye özlem" değil, daha güzele, daha iyiye özlem duymak, hayatı daha yaşanabilir kılmak... Bütün beklentimiz bu.
Hayatın en temel ögesi sevgi olunca pek çok insani duyguya da kucak açıyor insan. Belki daha duygusal, daha kırılgan oluyor ama, güzel bir dünya özlemine içtenlikle, var gücüyle katkıda bulunabiliyor.
Bu güzel, anlamlı yorumunuza asıl ben çok teşekkür ederim. Yazıma anlam kattınız.
Dostça-sevgiyle...
"İnsanın yaşadığı her an, yaşanmış bir önceki anın belirlediği bir sürecin güncel noktası değil midir? Dolayısıyla; hayat dediğimiz olgu, doğumumuzdan bu yana yaşadığımız anların toplamıdır dersek yanlış bir söz söylemiş olmayız. Kişisel tarihimiz de hayatımızı oluşturan o sayısız anların birikiminden başka bir şey değildir sonuçta" der Deniz Kavukçuoğlu Moda ile ilgili yazdığı 2010 tarihli kitabının girişinde. Müzeyyen hanım ile Dehri Selahi beyin, geçmişin nezaket, zerafet ve özen dolu, mandalina kokan bahçelerinde yaşadıkları bu birlikteliklerine tanık olmak, belki de Makbule Abalı'nın bugün bu incelikle yazmasının sebeplerinden sadece biri. Kişisel tarihini oluşturan anlardan O'nun zihnine kalanları, biz okuyucuların zihnine sanki kendimiz yaşamışçasına bırakıyor. Başkasının hatıraları bizim hatıralarımız oluyor. Ve bir anda kendimizi hiç girmediğimiz bir bahçenin demir zincirli salıncaklarında sallanırken buluyoruz.Kaleminiz durmasın...
YanıtlaSilYaşantımız boyunca anlar seçilerek biriktiriliyor, anıları oluşturuyor. Acı-tatlı, mutlu-mutsuz,iyi-kötü dağarcığımızda ne çok şey var. Gün geliyor kimisini paylaşıyoruz, kimisi insan beyninin özel bölmelerinde kalmaya devam ediyor. Yazmak terapi gibi sevgili Sezgi. Paylaşmak, konuşmak da insana özgü bir şey.
SilGüzel düşüncelerine teşekkürler.Geçmiş bir tablo gibi gülümsüyor yılların ardından; Bahçesine önce çocuklar için iki büyük salıncak kurulmuş bir ev.Bahçede her ağaçtan bir veya birkaç tane. Portakal, mandalina, greyfurt, muz, nar, zeytin ve her türlü yeşillik, aralarda çiçekler... Küçük bir kümes de ihmal edilmemiş.Baharda portakal çiçeği kokularının insanı rahatlatan kokusu.
Şimdi o evlerin yerini apartmanlar aldı. Anılar yerli yerinde...
Güzel düşüncelerine çok teşekkürler. Siz yeni kuşak yazmayı, aktarmayı bizden de güçlü kalemlerle sürdüreceksiniz eminim. Sağlam kökler gün gelir yeni fidanlar olarak yeşerir.
Sevgiyle...
bu yazı bitirdi beni boğazıma düğümlendi kaldı ,sevgi büyük emek isteyen birşey ,daha gerisini yazamıcam:S :S :S
YanıtlaSilGeçmişten söz etmek, özel hayatı paylaşmak inanın çok kolay olmuyor. Ama gençler için, gelecekte kurulacak yuvalar için güzel örnekleri de vurgulamak gerektiğine inanıyorum.Sevgi emeksiz olmuyor gerçekten. Ancak çoğu kez gerçek sevginin karşılığı alınıyor.
YanıtlaSilSevgiler...
Ne güzel biriktirdiğiniz anılardan bir blog yapmışsınız. Ne güzel hayatı dolu dolu yaşamışsınız. Ve sevginin hakkını veren insanların hakkını vermişsiniz siz de. Sitenize katıldım şimdi. Yazılarınızı bol bol okuyacağım bundan sonra. Ben de bloğuma beklerim sizi, çok mutlu olurum...Sevgiler...
YanıtlaSilGüzel değerlendirmelerinize çok teşekkürler. "Sevgi" hayatımızda hep merkezdeydi gerçekten. Blogda sadece anılar değil, hayatın her yönüne dokunmaya çalışıyorum. Ama sanırım anılar daha çok ilgi çekiyor. Yazmayı seviyorum. 2014 yılı sonunda "Geriye Kalan" adlı bir kitabım çıktı. İlk kitap.
SilTabii bloğunuzu ziyaret ederim. Arada bazı arkadaşların bloglarında güzel yorumlarınızı okuyordum.
Selam-sevgiler...
Çok teşekkür ederim, ne güzel oldu öyleyse buldum sizi. Kitabınızı merak ettim, hemen peşine düşeceğim... Sevgiler <3
YanıtlaSilGözlerim dolu dolu okudum...Yattıkları yer nur olsun...Ne mutlu size...Böyle sevgi aşk dolu evde büyümüşsünüz....Sevgiler..
YanıtlaSilHayat bize mutluluk içinde hüzün yaşatıyor bazen. Ben de yazarken de, sonra okurken de duygulanıyorum.Çocuklar açısından ev ortamı çok önemli gerçekten. İçten yorumunuza teşekkürler.
SilSevgiler...
gunaydin,,,gunesli bir sabah,,ama yine yagmur gelirmi bilemem!!!
YanıtlaSilgezinirken dostlarimin arasinda size ugradim,,bir kahvenizi icmek icin:)
paylasimlarini uzun uzun gezinirken,,,buraya yolum dustu..iyiki dusmus
yutkuna yutkuna,,,dolu dolu okudum yazdiklarini
nasil bir incelikle yasanmis hayat.
allah onlari ,,,hepsini nurlar icinde ......
boyle hatirlanmak,,cok guzel
yazicak cok ama cokkkk sey var ama ben burada kesiyim.
boyle yasayanlara..hatirlananlara saygim sonsus.
kocaman,,gonulden sevgilerimi birakiyorum,,bu satirlarla..
Yağmur ve güneş bir arada...hayat gibi... Ne kadar sevindim ziyaretinize. Bahçenizdeki güzel ortamı görmek, havayı solumak için ben de sık sık sizin taraflara uğruyorum. Mutlulukla, gözlerim parlayarak dönüyorum.
SilGeçmişi anmak ve aktarmak beni de çok duygulandırıyor, paylaşmak da mutlu ediyor. Günümüzde aksayan bazı ilişkiler açısından da belki anlatmak gerekiyor. Eskiden anlatmak çok özel olur diye düşünürdüm. Ama şimdi, güzellikleri paylaşmak gerek diyorum.
Ziyaretinizle çok mutlu oldum, hep beklerim... Sevgiyle...
İşte yine en duygulu anlarım;boğazım düğüm düğüm...Saygı ile ,rahmet ile anıyorum güzel insanlara...Yorum yazarken son yoruma gözüm ilişti;Sevgili Cihan'nın yorumu ,görmeden sevgiği güzel insan...Mekanı cennet olsun hepsinin.😞💕
YanıtlaSil2015'den 2017'ye... Zaman nasıl da akıp gitmiş.Yazarken düşünüyor, tam konsantre oluyor insan. Yazımı yeniden okurken ben de dalıp gidiyorum. Cihan'ın Dünyası blog da ne güzeldi.
SilGeçmiş zaman olur ki... hayali Cihan değer..
Sevdiklerimizi özlemle- rahmetle anıyorum.
Sevgiler.
Merhabalar.
YanıtlaSilGüzel ve iyi yürekli bir anne ve babanın evladı olarak sizi şanslı görüyorum. Babanızın ömrünün son on yılını bakıma muhtaç felçli olarak geçirmesi ve annenizin de en başında ona verdiği ahde vefa göstermesi de gerçekten her türlü takdire şayandır.
Bu vesileyle Rahmet-i Rahman'a kavuşmuş olan anne ve babanıza Cenab-ı Hakk'tan rahmetiyle, merhametiyle, mağfiretiyle ve de cennetiyle muamele eylemesini niyaz ederim.
Şimdiler de böyle ahdine vefa gösterecek çiftler zor bulunur. Belki de sizin de buyurduğunuz gibi, zaten yumruk kadar olan yüreklerimiz katılaştı ve küçüldü.
Bu güzel anma yazınız için kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.
Cok duygulandim. Bence nikahtan sonta evlilik cuzdani niyetine sembolik bir metin olarak verilse her cifte...Simdi cocuklara genclere hayat dersi verecek kimseler yok. Onlarla ne uzun ne kaliteli zaman gecirmeye kimsenin vakti yok.Cekirdek aileyiz diye buyukler evlerden uzaklastirildigi icin biraz da...
YanıtlaSilİçtenlikle yazılmış yorumunuzu keyifle okudum. Bazı yazılarımız ya da şiirlerimiz adeta bizimle bütünleşmiştir. Her yeni okuyuşta farklı etkiler yaratabilir. Bu yazı da diğer yazılarım arasında farklı bir yere sahip.Anılar yumağı içinde yeniden duygulanarak okurum. Görüşünüze yürekten katılıyorum.
SilGüzel, anlamlı yorumunuza çok teşekkür ederim.
Esenlikler diliyorum.
Sevgiyi, şefkati, vefayı, bağlılığı iliklerinize kadar hissedebileceğiniz bir ilişkinin bire bir tanığı olduğum için şanslıyım.
YanıtlaSilHala, anmanın ötesinde, özlem duyarım.
Eski yazılarıma da yorum yapılınca çok mutlu oluyorum Muratcım.
SilNe güzel, ne içten bir yorum yapmışsın. Abartısız, ne güzel bir sevgiydi onlarınki. Ve seni ne çok severlerdi.
Aynı özlemi ben de ta içimde duyuyorum.
Sevgiyle, esenlikler dileyerek.