8 Şub 2016

BİR BLOG ÖYKÜSÜ 1-2-3 (PAZARTESİ NOSTALJİSİ )



Bir zamanlar bizim bilgisayarlarımız yoktu ama okunacak çokça kitaplarımız, yazılacak özel günlüklerimiz vardı. Günlükler kimseyle paylaşılmazdı, kişiye özeldi. 
Birileri bizi gözetlemezdi, dinleme cihazları, gizli kameralar yoktu, ya da biz öyle bilirdik.
Birbirimize inanır, güvenirdik, kızar eleştirirdik de.
Şairin dediği gibi "Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" yaşardık. 
İçtendik ama yüzgöz olmazdık. 
Sınıf başkanı yaramazları tahtaya yazar ama öğretmen gelmeden silerdi, bağışlayıcı idik.
İsimsiz dilekçeler işleme konmazdı.
Öğretmen içimizden birini azarlasa, dövse hepimizin canı yanardı.
Onurlu idik, utanınca kızarırdık.
Bakışlarla beğenir, şiirlerle konuşurduk, 
Para değil, namus ve şeref önemliydi. İtibar baş tacıydı. 
Ama zaman o zaman değil,
Eskisek de, yaş alsak da çağın gerisinde kalmamak lazım.
Gençleri anlamak için yaşama ayak uydurmak lazım.
Bilgisayar hızına erişemesek de, adımlarımız yavaşlasa da beynimizi tazelemek gerek.
"Bilgisayarda dünya ne kadar yakın, insan ne kadar uzak" diye düşünürken; artık bir günlüğüm yok, ama benim de bir bloğum var...


Bir Blog Öyküsü (2)

Günlükten bloğa geçmek çok kolay olmadı tabii.
Günlük kişiye özgü, oysa blog...
Blog fikri düşündürüyor önce insanı;
Başlangıçta kendinizle bir iç hesaplaşma yaşıyorsunuz. 
Sınırlarımız, kişiye özel alanlarımız var; 
Kişiliğimiz, mantığımız ve duygularımızın elverdiği ölçüde bir şeyler paylaşılabilir ancak.
BLOG'da yazmak, bir zihinsel egzersiz olacak eminim.
Emek ve çaba harcayarak yeni bir ürün ortaya koymak gibi,
Kendimize yeni bir dünya yaratmak gibi,
Sınama-yanılma ile yeni kaynaklara ulaşmak gibi,
Kendi iç dünyamıza yeni bir yolculuk gibi...
Amatörce çalışmalar insana heyecan veriyor, yeni bir ruh kazandırıyor.
Mükemmeliyetçi değilim ancak yaptığı işi iyi yapmak isteyen biri olarak hata yapmaktan korkuyorum.
"Yanlış yapmaktan değil, yanlışı unutmaktan kork" dese de bilgeler, henüz ürküyorum...



Bir Blog Öyküsü (3)  "Kanat Çırpışlar"

Bir blogda yazma fikri, önce çok cazip geldi bana. Düşüncelerimi yazıyla ifade etmeyi seviyorum. Ama bilgisayarda yazmak bambaşka bir şey. Kendimi hala emekleme döneminde hissediyorum. 
Bir blog oluştururken; yeni bir ülkeye, yeni bir kente taşınmış da henüz gereken uyumu sağlayamamış birey gibiyim. Eşyalar orta yerde, odalar belirlenip yerleşim yapılacak, her şey bir düzene kavuşacak.

Hep düzenli olmaya alışmış ben, şimdi kendimi ne kadar dağınık ve düzensiz hissediyorum. Henüz kimselere haber veremedim. Konuklarını karşılamaya hazır olmayan ev sahibi gibiyim. Baharla birlikte kış uykusundan uyanmaya karar verdim. Bir sayfayı oluşturunca , okumayı söküp de "kurdele" takılmış çocuklar gibi seviniyorum. Henüz zaten kurdelem de takılmadı. Oysa bu durumun çocukları nasıl da rahatsız ettiğini bilenlerdenim.Ben kendimle yarışıyorum. Bu konuda öyle acemiyim ki, yazarken ekranda sık sık uzun külahıyla yardımcı robot beliriyor, sonra şapkasını alıp gidiyor.

Güvendiğim dostların üye oldukları blogları izleyerek deneyim kazanmaya çalışıyorum. İmreniyorum doğrusu... Yıllardır okumayı ve yazmayı bir tutku olarak benimsemiş, ama bilgisayara alışamamış biri için bu iş adeta yeniden yürümeyi öğrenmek gibi.
Kendimi çok yetersiz ve cahil hissediyorum.

Kağıt üzerinde kalemle yazarken düşünceler adeta zihnimde dans ederken, parmaklarım beynimin işleyiş hızına yetişemezken şimdi fikir karmaşasına düşmekten endişe ediyorum. Günbegün sürat kazansam da parmaklarım acıyor, gözlerim yanıyor. Sınama-yanılma yoluyla yeniden yazmayı öğreniyorum, çabalıyorum.
"Kuşlar kanat çırpmaya" devam etmeli...

                                                               19 Nisan 2010


.

28 yorum:

  1. Bugün ben de kendi sitemde kuşlardan, anılardan yazdım. Sonra bu yazıyla karşılaşınca aynı anda benzer bir temadan yola çıktığımız görmek bana süpriz oldu. Evet kuşlar kanat çırpmalı, göğe yükselmeli, sonra tekrar yeryüzüne kavuşmalı, belki deneyimlerini aktarmalı sonra yine yeniden bu döngü devam etmeli:)

    sevgi ve ışıkla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel, bunu duyunca ben de mutlu oldum.Kuşlar bana özgürlüğü, mutluluğu çağrıştırıyor.Gerçekten çok seviyorum. Yazılarımı okursanız fark edeceksiniz, sağdaki panelde "uçun kuşlar şiiri var. Onun da bir hikayesi var.
      Sevgiyle...

      Sil
  2. Kalemine sağlık Makbule'ciğim ne güzel yazmışsın, iyi ki bloğun var ve seni tanıdım, her satırına katılıyorum, bir zamanlar para değil namus ve şeref önemliydi, itibar baş tacıydı...bir de şu halimize bak, balık baştan kokarmış başımızdakiler yüzünden büyük bir kesim "canım çalıyor ama iş yapıyor" demeye başladı, bir yerde okumuştum çok hoşuma gitmişti bu dedikleri lafın "Kızım fahişelik yapıyor ama iyi para getiriyor' lafından farkı yok....biz ne hallere geldik
    ya kusura bakma ben çok doluyum konuyu siyasete getirdim:(
    sevgilerimi bırakayım iyisi mi, çenemi kapatayım..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de "iyi ki tanıdım" diyorum.Paraya gerçekten itibar etmezdik.Başka değerler baş tacıydı.Estağfurullah, siyaset hayatın içinde.
      Esenlikler diliyorum.

      Sil

  3. (Biraz önce okuduğum Erk Acarer'in bugünkü BirGün gazetesindeki yazısını özellikle yazınızın birinci bölümüyle uyumlu buldum. Paylaşmak istedim )


    Kızım;

    Bizim zamanımızda toplumsal mutabakatlar, uymazsan dokuz köyden kovulduğun kurallar vardı. Elinde ekmekle sokağa inemezdin, yeni kıyafetlerini uluorta, giyemezdin! Beslenme çantasıydı zaman... İçine muz koyamazdın! Muz kokardı, pahalıydı. Sınıfın yarısından fazlası alamazdı.

    Zaman değişti; mahalle arası ‘facebook’ oldu.

    Alışkanlık işte. Bu yüzden şimdi de...

    Yediğimiz, içtiğimiz şeylerin fotoğrafını çekip orada burada sergileyemiyoruz.

    • • •

    Kızım; kızıyorsun...

    Birlikte fotoğraf da çekmiyoruz, selfie’ler de yapmıyoruz!

    Aslında fotoğraf çekiyoruz da sağda solda yayınlayamıyoruz.

    En azından Berkin öldüğünden, kentin ortasında egzoz borusuyla ısınan yalnız, kimsesiz mülteci çocuklar gördüğümüzden beri! Göz göze olduğumuz bir fotoğrafı bile paylaşamıyoruz, bundan hicap duyuyoruz!

    • • •

    Kızım;

    Cumartesi Anneleri diye bir şey var. Her hafta Galatasaray Meydanı’nda toplanıyorlar. 568. hafta olacak. Evet, ellerinde çocuklarının fotoğrafları var ama çocukları ellerinde yok! Önlerinde karanfiller, onların kemiklerini istiyorlar.

    • • •

    Kızım;

    Cizre’de bir anne...

    Çocuğunun son fotoğrafı misal... Donuk, soğuk, buzların arasında.

    • • •

    Kızım;

    Fotoğraf paylaşan başka anne babalar da var ama...

    Çocuklarının seccadenin üzerinde, abdest alırken, dua ederken dondurulup paylaşılmış kareleri görülüyor. ‘Din düşmanı derler’ adama; aldırma! Belden aşağı vurmaktır gelenekleri. Ne demek istediğini bilirler, çarpıtırlar. Her şeyi anlayıp da istedikleri gibi saptırırlar.

    • • •

    Kızım;

    “Yeni Türkiye’dir” bu!



    Din istismarının, yeniden, başka türlü yöntemlerle, en kirli biçimde bir kez daha keşfidir. Çocuklar ölürken, çocuk fotoğraflarıyla ‘saray ağasına’ şirin görünmenin resmidir. Çelişkidir...

    Daha çok para kazanma, daha çok iş yapma, daha çok biriktirme isteğinin, aç gözlülüğün tescilidir! Uğur Mumcu’nun yıllar önce kullandığı ve her şeyi bunun üzerinden bile özetlemenin mümkün olduğu, ‘tarikat, ticaret, siyaset’ başlığının daha da ucuzlatılmış halidir.

    • • •

    Kızım;

    Hafife alma, önemlidir.

    Yozlaşan Türkiye’dir... Ülkendeki, ayıbı bilmeyen ruh satıcısının, çocuğunu bile istismar etmekten çekinmediği hezeyan halidir. Yaratılan yeni hayat ve onun görüntüsüdür. İçi boşaltılmış, vıcık vıcık olmuş yeni nesil ahlak kurallarıdır.

    Türkiye’nin, beslenmesine muz konulmayan çocuktan dine alet edilerek PR malzemesi olan ve namaza duran çocuğa doğru sert dönüşümüdür. Senin ülkenin tatsız bir hikâyesi, basit ama geniş bir özetidir.

    • • •

    Kızım;

    Basit de değildir aslında!

    Bunlar hayatımızın burguları, siyasetin kurgularıdır.

    Şov zamanıdır.

    Bunlar; kocaları senin geleceğini çalarken, ‘eğlenceli’ programlarda, canlı canlı, yüzsüzce “Çocuğum zarar gördü” diye ağlayanlardır.

    Kızım tanı bunları...

    Bunlar çocuklarını bile pazarlamaktan çekinmeyenlerdir.

    Usta Ahmet Arif’in dediği gibi:

    “Bunlar,

    Engerekler ve çıyanlardır,

    Bunlar,

    Aşımıza, ekmeğimize

    Göz koyanlardır,

    Tanı bunları,

    Tanı da büyü...”

    • • •

    Kızım;

    Onurlu ol! Hayatını, ruhunu şeytana satma. Kaz gelecek yerden tavuğu esirge. Tanı bunları, bunlar gibi olma!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazı çok anlamlı gerçekten Murat. Evet o zamanlar sokakta dondurma, simit yiyemezdik. Başkalarının canı çekmesin diye düşünürdük. Annemin diktiği mantoyu farklı olmamak için giymezdim.
      Ahmet Arif'in dizeleriyle yazı bütünleşerek anlam kazanmış.
      Teşekkür ederim.

      Sil
  4. Kuşlar kanat çırpmayı çoktan aşmış, gökyüzünün engin maviliğinde özgürce, zevkle süzülüyorlar :)

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yavaş yavaş öğrendiler sanırım. Hala çekingenliklerini atamasalar da diğer kuşların da yardım ve desteğinden yararlandılar. Gökyüzünün maviliği çekici,özgürlük güzel.
      Sevgiler...

      Sil
  5. ayyyy çok duygulu yaaaaa ben hatırladım bu anılarınızı kiii çok tatlııııı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duygulu olmak insana daha çok yakışan bir hissetme biçimi. Katı olmak daha farklı, olumsuz bir duygulanma tarzı.Kitabımda da vardı, paylaşmak istemiştim. İyi hatırlıyorsunuz.

      Sil
  6. iyi ki yazıyorsunuz blogda :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teknik konularda çok yeterli olmasam da blogda yazmayı ben de çok seviyorum.
      İyi ki sizler de varsınız.

      Sil
  7. Ne kadar da özledim sizi yazınızı okurken fark ettim iyi ki yazıyorsunuz ve iyi ki tanıyoruz sizi..
    Sevgiler..

    YanıtlaSil
  8. Bu karşılıklı bir duygu ve insana gerçekten iyi geliyor.Yazmak o zaman büyük bir mutluluk veriyor.İyi ki sizler de varsınız.
    Teşekkür ederim. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  9. Blog yazmaya baslayan /blog yazan herkesin icinden gecenleri anlatan bir yazi olmus ve ne güzel bir nostaljik pazartesi yazisi olmus...

    Yazilarini okudukca (su sizli bizliligi kaldiralim mi artik?):) "ne iyi etmissin de blog yazmaya baslamissin" diyorum icimden.
    Herkes icin bunu diyemiyorum maalesef ama bazi insanlar mutlaka blog yazmali yaaa....:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de böyle güzel arkadaşların motive edici sözleriyle daha istekle yazmaya başlıyorum.
      Ama gerçekten yazmakla mutlu oluyorum. "Nostaljik Pazartesiler" de çok iyi oldu, bir "iç hesaplaşma" gibi adeta. Kendimizi bulmak gibi.
      Siz- biz benim için hiç fark etmez.İçinden geldiği gibi hitap en güzeli.
      Güzel düşüncelere çok teşekkür ediyorum.
      Sevgiler...

      Sil
  10. Yazdıklarınız çoğu kağıt kaleme alışmış olanın benzer duygularını yansıtıyor.
    Başarmak yılmadan çalışmaktır.
    Yazarken ekranda beliren robotu unutun.
    Yazılarınızı severek okuyoruz.
    Çoğu kez yaşamımızı sorgulamamızı sağlıyor.
    Bu duyguyu kaç bloğ yazarı okuyucusuna verebiliyor.
    Kalemin daim olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 5-6 yıl önce bilgisayar kullanımında öyleydim gerçekten. Hala teknik konularda çok yeterli olduğum söylenemez.Yazılarımda insan yanımızı sorgulamaya çalışıyorum.
      Yazmakla mutlu oluyorum.Hayatın her yönünü konu etmeye çalışıyorum.
      Yönlendirici yorumunuza çok teşekkür ederim Hüseyin Öğretmenim.

      Sil
  11. Geçmişe duyulan özlemin yanı sıra yeni olanı çok da fazla yadırgamadan benimseme çabası ancak bu kadar güzel aktarılır. Emekleme dönemi bitmiş yürümeye başlamışsınız çoktan öğretmenim.
    Benim gördüğüm, herhangi bir sorun yok. Blogunuz sade ve size özgü. Gayet güzel yazıyorsunuz ve insanlar ışığınızla aydınlanıyor. Yorulmak ve gözlerin yanması büyük küçük herkeste oluyor bu arada. Ekran karşısında fazla vakit geçirmemek lazım ama bazen sınırları aşabiliyoruz.
    Blogunuzla ilgili herhangi bir isteğiniz olduğunda lütfen hiç çekinmeden bana bildirin öğretmenim...
    Yine farkındalıklar yaratıp düşündüren bu güzel üçleme için teşekkürler, sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yeniye uyum sağlamak her zaman çok kolay olmuyor. Ama mücadele etmek güzel. İnsanın kendini eleştirmesi doğruyu bulmada da yardımcı oluyor.
      İçtenlikle yardıma hazır olduğunuzu biliyorum.Geçmişte blog tasarımındaki bir sorunda yardımcı olmanızı nasıl unuturum.
      Motive eden güzel yorumunuza çok teşekkür ederim.
      Mutlu, güzel günler dilerim.Sevgiyle...

      Sil
  12. Her şey değişti... Dediğin gibi insanların içindeki saf duygular bile. Bir kötülük değişmedi, büyümekten başka...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değişime uğradı her şey.Tertemizken her şey, toza, kire bulandı birdenbire.
      Kötülüğü henüz iyiler bile değiştiremedi. Neden zamanla olmasın?

      Sil
  13. blog keşif etkinliğinden buldum bloğunu ve takibe aldım bende yeni blo açtım üstelik şuan bir çekilişim var beklerim http://sengulasikkutlu.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Hoş geldiniz.Ben de uğrarım tabii.
      Ama ah çekilişlere katılmıyorum. Bir başka arkadaşım yararlansın.

      Sil
  14. Iyi ki yazıyorsunuz ve iyi ki okuyorum yazdıklarınızı. Sizi okumak bir aile büyüğü ile dertleşmek gibi bir duygu uyandırıyor ben de . İyi ki tanıdım yazılarınızı.
    Sevgi ve saygılar öğretmenim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de aynı içtenlikle, çok isteyerek sürdürüyorum yazılarımı. Ve yazışmakla, yorum yazmakla çok mutlu olduğum dostlarım var. Hayattan izler bırakarak, kitap sesleriyle, güzel dokunuşlarla geçişleri nasıl da güzel oluyor.
      Sevgiler.

      Sil
  15. 'Geriye Kalan' Kitabınızdan çok iyi anımsıyorum 'Blog Öyküsü' yazılarınızı. Her birimizin ortak olduğu benzer duygu ve düşünceler tüm bunlar. Blog yazarken, sadece karşılıksız bir çek gibi yazıp geçebilir de insan. Ama mektuptan ya da kağıt ve kalemle buluşup sadece kendimize sakladığımız 'günlük' türü yazılardan çok daha başka bir iletişim ağı sosyal platformlarda blog yazmak. Özellikle inter-aktif kullanmak ve anında okuyucularla buluştuğunu bilip, gelen geri dönüşümlerle beyin fırtınası yaratmak...yaşamak! farklı düşüncelerin sentezinde insana, doğaya, hayata dair düşünceleri sorgulamak, yepyeni bilgilerle çoğalmak..ve daha pek çok artı ve eksileri ile ama kesinlikle kazanımın çok olduğu bir mecra. Elbet sorumluluk da yüklüyor insana. Sonuçta herkese açık ve özgür bir ortam. Düşündürüyor, öğretiyor..

    Sanatçı duyarlılığı ile hayata bakan insan hassasiyetini yazılarınızda görüyorum. Ve yazılarınızı hep ilgi ile okuyorum Makbule Öğretmenim. En içten sevgi ve saygılarımla..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı yorumları o kadar zevkle, içimden gelerek, düşünerek okuyorum ki. Son derece düzgün bir ifade, yoruma katkıda bulunan cümleler, toparlayıcı bir anlatım...
      Bazı arkadaşların yorumlarını gördüğü an mutlu oluyor insan.
      "Gelen geri dönüşümlerle beyin fırtınası yaratmak" İşin bu yanını ben de çok seviyorum.Ve "sorumluluk yüklenmek" gerçekten ne kadar önemli.Teknik açıdan bazı eksiklerin de zamanla giderileceğini düşünmek... Küçük eksiklerin de insana özgü olduğunu düşünmek.
      Yazılarıyla, yorumlarıyla insana güç veren, motive eden böyle güzel arkadaşlarla
      nasıl yola devam etmez insan...?
      Esenlikler dilerim. Sevgiyle.

      Sil