Eşya eskir de insan eskimez mi? Kemiklerine kadar, iliklerine kadar eskir. Bazen hızlı, bazen yavaş, engellenemeyen hızlı bir çöküştür bu. Saçları eski parlaklığında, yumuşaklığında kalmaz, renk değiştirir. Dişler yıpranır, kemikler daha kırılgan olur. Ünlü düşünür Bertrand Russell "Saçlarım ağardıkça insanlar anlattıklarıma daha çok inanıyorlar." diyor.
Eşya eskiyince, yıpranınca yenilenebilir. Oysa insan... yenilenebilir mi? Eşya hasar gördüğünde onarılması mümkündür. Gerektiğinde cilalanması ya da boyanması da. Yeni gibi olmasa da değişir, parlar, tekrar kullanılır hale gelir. Ama insan makine değil ki rektefe olsun. Belki böbrek yenilenir ama uzun bir yoldur. Yeni böbrek bulunması, dokunun tutması gerekir. Kalp rahatsızlanırsa anjiyo, stent takılması gündeme gelir.
Bedenin her yenilenmesi eskisinden daha özenli bir hayat ve belirli kurallar gerektirir. Eşyanın yıpranması ile insanın yıpranması farklı. Eskiyen eşya zamanla değer kazanmışsa antika adını alıyor. İnsan eskidiğinde, yaş aldığında bilge ya da olgun insan kimliğine bürünüyor. Bilinç kaybına uğramışsa olumsuz deyişlerle anılıyor.
Bedenin her yenilenmesi eskisinden daha özenli bir hayat ve belirli kurallar gerektirir. Eşyanın yıpranması ile insanın yıpranması farklı. Eskiyen eşya zamanla değer kazanmışsa antika adını alıyor. İnsan eskidiğinde, yaş aldığında bilge ya da olgun insan kimliğine bürünüyor. Bilinç kaybına uğramışsa olumsuz deyişlerle anılıyor.
İnsanın tanınması ile eşyanın tanınması da tabii çok farklı. Geçmişteki değerlerimizi anlatılanlardan, okuduklarımızdan öğreniyoruz. Geçmişte kullanılan eşyaları müzelerden ya da onları kullanan insanlar vasıtasıyla tanıyoruz. Eski eşyaları gördüğümde hep düşünürüm; Bu eşyalar yıllar önce kim bilir kimlerin işine yaradı, kimlere hizmet etti? Kimler bu eşyalarla ne işler yaptı? Kimler bu eşyalarla mutlu ya da mutsuz oldu?
Geçtiğimiz günlerde Mersin Alzheimer Derneği Yaşlı Yaşam Merkezi'nde bir sergi açıldı. Eski bir öğretmen Mustafa Çil Bey'in oğlunun adını vererek Rotary Kulüp katkılarıyla açılan bir "Yaşam Müzesi". Sergilenen eşyalar günümüz gençlerine geçmiş dönemler hakkında çok şey anlatıyor. Eski telefonlardan dikiş makinelerine, yemek kaplarından bakır güğümlere, kazanlara, tütün sarma aracından pompalı ocaklara, kadar pek çok şey...
Mustafa Çil Bey ALS hastası. Eski bir öğretmen. Müzede babasının ve oğlunun adını yaşatmak istiyor. "Mehmet Nuri Çil Yaşam Müzesi." Mustafa Bey rahatsızlığından ötürü açılışa tekerlekli sandalye ile geldi. Belli, sıkıntıları var. Ancak açılış sırasında ve sonrasında yüzündeki mutluluk tebessümü kayda değerdi.
Yılların yıpratamadığı eski eşyalar-şimdiki antikalar-yeni eşyalarla yarışırcasına vitrinlerde yerlerine yerleştiler. Her biri içinde nice öykü barındırıyor. İnsanın hayal gücüne ne çok şey sığar. Bu eski eşyaların daha yıllarca sessizce anlatacak, aktaracak çok yaşanmışlıkları var.
Teşekkürler Mustafa Bey; eski eşyalarınıza yeniden değer kazandırarak eskimeyen insanların varlığını kanıtladığınız için... Antikalara bakarken insanlar yaş almış eski, değerli insanlarımızı da hep anacaklar sanırım. Yıllar geçecek... eşyalar eskiyecek... İnsanlar yaşlanacak, yıpranacak... Ama duyarlılık, ince duygular, dostluk, vefa bir yerlerde hep varlığını sürdürecek...
Elinize yüreğinize sağlık, ne güzel anlatmışsınız...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Konu güzeldi.
SilBenzer duygulara eski evleri gördüğüm zaman kapılırım.
SilVirane evleri.
Eski, küçük, taş veya kerpiç evleri, yani oturacak kişinin kendi eliyle yapmış olma ihtimali yüksek olan evler.
Orayı yapmaya nasıl ve neden karar verdi, malzemeyi nasıl denkleştirdi, ilk kazmayı temele vurduğu zaman neler düşündü, nasıl umutlandı.....
Arslanköy'de Ahmet eniştemin gösterdiği yarım kalmış, bitirilememiş taş ev ve ev yapımına başlanırken dikilmiş, uzayıp gitmiş o devasa katran ağacı hep aklıma gelir. Umutlar ve hayallerle başlanan ev, sahibinin ölmeden koyduğu son taş seviyesinde kalırken diktiği katran ağacı gökyüzüne ulaşmış. Veya eskiden kullanılan bakır tencere, ardından bir sonraki nesil ve daha sonraki nesile kalan o bakır tencere, şimdinin kolaylıkla alınan tencerelerinden ne kadar çok şey ifade ediyordu ilk ve sonraki sahipleri için.
Ama herşey bitiyor işte.
Kimi bir günde, kimi milyar yılda da olsa olmuş olan herşeyin yok da olacağı tek gerçek sanırım.
Bu olguyu Nazım ne güzel anlatmış değil mi
......
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze .
Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...
Güneşle kalın.
Benim de özellikle anlatmak, vurgulamak istediğim duygular böylesi insani duygular sevgili Murat. ..2017 yılında gerçek bir dünya öyküsüyle bir duygu seline kapılarak yazığım yazım ta bugünlere ulaşıp yeni bir yorumla düşündürüyor, duygulandırıyor, umutlandırıyor beni...
SilAsıl özellikle belirtmek istediğim bu harika yorum, yıllar öncesinin güzel yorumlarıyla buluşup üst sıralarda yer almış. Mutluluk işte bu küçük ayrıntılarda gizli. Blog yöneticileri de bu incelikli, naif, duyarlı yoruma yer açmışlar. Blogları bu yüzden çok seviyorum. İnsan yaşamında her şey "mekanik" değil.
Anılarla insan bir kuş olup uçar mı...? Uçar elbette. Beyin ve yürek de yardımcı olursa insanın hayal gücü sınırsız; Ahmet Enişten ne çok sever seni. Ta küçüklüğünü, vefanı, içtenliğini, sevgini, saygını...
Katranlar, cevizler, çınarlar gökyüzüne uzanırken taş evler de içindeki kilimler, bakırlar, biriktirilmiş anılar da biraz yıpransa, incinse de halâ varlıklarını sürdürüyorlar. Ne zamana dek, bilinmez.
Yüz yıllık asırlık ağaçlara bakıp insan ömrüne, "Ne zaman, nasıl, nerede... ? sorularına yanıt bulamıyor insan. Bazen dayanıklı- doğal kök boyalarla, el emeği göz nuru oya gibi işlenmiş , yılların acımasızlığına dayanmış eşyalar el değiştiriyor; Bazen korunuyor, bazen atılıyor ya da satılıyor.
Her şey insana, ona göre değişen değerlere, bedellere bağlı olarak şekil alıyor, biçimleniyor. Kimi zaman asırlık köklü ağaçlar bile kıyıma uğruyor, doğa can çekişiyor...
Nazım Hikmet'in bu harika şiirini Genco Erkal nasıl da güzel seslendirirdi. O da göçüp gitti dünyamızdan. İyi ki ANILAR yaşıyor.
Güneş hiç eksilmesin hayatından, hayatımızdan. Aydınlığı ta içimizde yaşatalım sıcacık duygularla...
Hurda olacaklarla restore olacaklar arasındaki farkı anlayınca saçı ağaranlara saygım o ölçüde artıyor. Gençken ne biriktirirsen yaşlılığında onunla yaşıyorsun. Yaşanmışlıklara, faydalılık ölçüsüne göre eski eşyalara verdiğimiz değer artıyorsa, insanlarda tıpkı öyle... Hurda olmamak dileğiyle;)
YanıtlaSilDeğerlendirmenize katılıyorum. İnsanlar da eşyalar da değer kaybına uğruyorlar. Artı değerler yüklemek için ikisine de özen gerekiyor.
SilTeşekkür ediyorum. Sağlıklı günler dileyerek...
Çok güzel bir paylaşım. Hele çocukluğumuzdan kalan eşyalar olursa onları çalışır ve işe yarar hale getirip hayatımızda tekrar yer alması için uğraşanlardanım.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Değerbilirlik önemli gerçekten. Bir bakıma yeniden can kazanan eşyalar adeta insana da can katıyor.
SilYazıyı ayrı fotoğrafları ayrı çok beğendim ellerinize sağlık :)
YanıtlaSilİnsan'la ilgili her şeye ilgi duyuyorum. Çok istekle, severek yazdım. Cep telefonuyla çektiğim fotoğraflar da yazıyı destekledi. Çok teşekkür ederim.
SilEski eşyalar insanı etkiliyor. Kimler kullanmıştır diye düşerken hüzünlendiriyor. Zamanda yolculuk yaptırıp güzel günleri hatırlatarak mutlu da ediyor aynı anda :)
YanıtlaSilEskiyi değerlendirmekten yeniden kullanmaktan ben de çok hoşlanıyorum. Doğru, bazen mutluluk veriyor, bazen de hüzünlendiriyor. Anıları yaşatmak güzel.
SilEşyanın tabiatı. İnsanın tabiatı.
YanıtlaSilİnsan hiçbir yaşında bir önceki gibi değil :)
Her canlı doğaya uyuyor. Belli bir ömür süreci var.
SilAma eşya zaman içinde çok daha uzun süre dayanabiliyor.
Ne kadar anlamlı bir yazı! Fotoğraflara hayranlıkla baktım. Keşke bu eşyaların kullanıldığı yıllarda nefes almış olabilseydim... Mustafa Beyi ise yürekten tebrik ediyorum. Bir gün ziyaret edebilmeyi çok isterim. Sevgiler..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Bazen ben de öyle hayal ederim. İnsana ve eşyaya değer verilen yıllar çok da gerilerde değil. Hayali bile güzel.
SilSevgiler...
Mustafa beyi yürekten kutluyorum. Ne güzel bir girişim. Çok iyi karşılaştırma, ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Kaleminize sağlık... Sevgiler...
YanıtlaSilGerçekten güzel bir girişim. Mücadeleli bir hayat... Geriye kalan güzel şeyler.
SilÇok teşekkür ederim, çok içimden gelerek yazdım.
Sevgiler...
Eşya ve insanın aldığı yaşı, çok güzel bağlantılandırmışsınız.
YanıtlaSilHarika alıntılarla, çok güzel bir yazı kaleme almışsınız, efendim, kaleminize sağlık! :)
Çok teşekkür ederim. Can katmak ya da can vermek olarak algıladığımızda yaşam daha da anlam kazanıyor sanırım.
SilEski eşyaları ben de düşünürüm hep. Kimbilir kimlerin işine yaradı diye. İnsanın eskimesi ise başka bir şey. Yüreğinize sağlık öğretmenim.
YanıtlaSilSevgi ve saygılarımla. 💖
Kimlerin eli değdi, kimler nerelerde-nasıl kullandı diye düşünmeden edemiyor insan. İnsanın eskimesi bazen yıllar sürüyor. Zor yıllar ama her çaba emek istiyor.
SilÇok teşekkür ederim. Özellikle o minik kırmızı kalp buralara kadar enerji de taşıdı.
Selam-sevgiler...
Harika bir düşünce keşke herkesin böylesine paylaşımcı adımlar atma imkanı olsa.
YanıtlaSilGirişim de adı da ilginç gerçekten. Alzheimer Derneği bünyesinde "Yaşam Müzesi." İnsan böylesi adımların devamını diliyor.
SilSevgiler.
Makbule hocam, insanın doğasını ve eşyaları ne güzel anlatmışsınız. İnsanlar kendilerini bilinçsizce yıpratıyor. Cilası boyası atılsa hayatını kaldığı yerden devam edebilir. Mustafa amcamız ne güzel bir düşünceye hayata geçirmiş. Kendisine sağlıklı günler dilerim.
YanıtlaSilSaygılarımla.
Çok teşekkür ederim Abdullah. Doğru, bazen küçük değişimlerle her şey yeniden düzene giriyor.
SilGüzel bir düşünce hayata geçirilmiş, gerçekleşmiş. Sonuç gerçekten çok güzel.
Selamlar.
Mustafa Bey'in açılışa çıkışı, Türkan Saylan'ın Dernek gecesindeki son konuşmasını anımsattı bana.Güzel insanlar ve güzel katkılar yaşama.Bu güzel yazı gibi tıpkı...
YanıtlaSilGüzel bir benzetme.İdeallerine bağlı güçlü insanların yaptıkları-yapacakları önemli işler, kendi kişisel durumlarından daha ön planda geliyor.
SilBu güzel yorum için çok teşekkür ederim.
Bende sizin gibi düşünürüm. Bu eşyaları kimler kullandi? Bu esyalar kim bilir nelere taniklik etti? Güzel bir yazıydi.
YanıtlaSilBelki bu tür düşünceler, eşyalara daha özenli bakmayı ve korumayı da beraberinde getiriyor.Kim bilir neler yaşadılar?
SilTeşekkür ederim.
Eski eşyalar beni de ilgilendirmiştir oldum olası...
YanıtlaSilA. T. Alkan'ın, Eşyaya Ölüm diye lezzetli bir denemesi vardır, naçizane öneririm.
Böyle duyunca seviniyorum. Genç arkadaşlarımın eski eşyalara ilgisi ne güzel.
YanıtlaSilO denemeyi duymamıştım. Araştırıp okuyacağım. Önerinize teşekkürler.
Sergideki eşyalar bizi alıp nerelere götürüyor. Hepsi çok güzel hatıralar. Böyle bir organizasyona girişilip böyle bir sergi hazırlanması ince bir düşünce eseri. Ama insan eskir elbette. Eşya gibi durmaz yerinde. Belki en çok da insan eskir. Ama eskimişlik bile böyle bir sergide yeniden hayat bulabiliyor. Düşünenlerin emeğine sağlık...
YanıtlaSilAynen düşündüğünüz gibi düşünüyorum ben de. Bir incelik, bir düşünce eseri gerçekten. Sergi Mustafa bey'in derlediği eşyalar ve Rotary Kulüp'ün katkılarıyla Alzheimer Derneği bünyesinde açıldı. Emeği takdir ne güzel.
SilÇok teşekkürler. Sevgiler.
Çocukluğumun bir döneminde evimiz neredeyse sıfırlanmıştı ve ikinci el eşyalar almak zorunda kalmıştık. O zaman bu durum çok zoruma gitmişti. Çekyatta yatarken "Kim oturdu acaba buna?" deyip zaman zaman iğreti duyuyordum. Sonra sonra alıştım. Başka insanların kullandıkları ile o kadar çok yaşadım ki şimdi kullanılmamışlara, yenilere uzağım. Bazen antika objeler satın alıyorum. Babam "Kızım başkasının negatifi vardır üzerinde." diyor eskilere atıf yaparak. O da aksine gıcır gıcır olsun her şey istiyor. O yılların yaşattıklarına inat.
YanıtlaSilÇok ilginç bir anı. Ama inanıyorum ki,o sıkıntıları yaşayan insanlar daha olgun, daha duyarlı oluyorlar. Hayatın kazandırdıkları... Paha biçilmez anılar. Antika eşyalara ilgi duyan insanın değerini de daha iyi bilir diye düşünüyorum.
SilTeşekkürler bu anlamlı paylaşım için.
Sevgiler...
Bir kaç kez gelip okudum ama yorum yapamadım.. Çünki aklımdaki yorumu değiştiremedim.. Sonunda, şu muhteşem anlatımınla bir ilişki kurulur mu bilemem ama kendimi artık zamana meydan okuyan bir antika gibi hissettiğim için, aklıma geliş şekli ile yazmaya karar verdim..
YanıtlaSil1999 yılı idi.. Eski evimizin terasında bazı dostlarla ve arkadaşlarla oturmaktaydık.. Ajda Pekkan o gün yurt dışından temelli dönen kardeşi Semiramis'i de getirmişti.. Derme çatma konularla değerli vaktimi ziyan ettiğim günlerden biri idi.. Konu yaştan açıldı.. Ben yaşlılıkla ilgili bazı öneriler sununca Ajda patladı ve "ayyy yapma allasen aramızda sadece 2 yaş var ama sen sanki benden daha zinde gibisin" dedi.. nüfus kağıdımı çıkartıp ortaya koyup "var mı içinizde başka cesur?" dedim gülerek.. Nüfus kağıdımı ilk kapıp göğsüne bastırarak kaldıran Ajda oldu.. zira 1940 doğumlu olduğum görülürse kendisinin de 1942 doğumlu olduğu ortaya çıkacaktı!! Bunu neden anlattım bilmem.. ama yaşla ilgili geçmişte kalan söylemler, artık revaçta değil.. Uzun süredir hatta yıllardır görüşmediğim Ajda ile karşılaştığımda neredeyse bana teyze diyecekti!! :)) .. oradan biliyorum :)))
Ne güzel deyişleriniz vardır sevgili Gülsen Öğretmenim; "Zamana meydan okuyan bir antika gibi hissetmek..." Siz çok daha iyi bilirsiniz, eşyalar da, insanlar da aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, belli ölçütlere göre değer kazanıyorlar ya da değer kaybına uğruyorlar.
SilOlduğu gibi görünmekten yana olan insanlar yaşını saklama ihtiyacı duymuyorlar. Yaşın artması değer kaybı değil, deneyimleri zenginleştiren kazanç oluyor.Ben de yaşımı saklama ihtiyacını hiç duymadım. Bedenlerimiz yıpransa da hayata bakışımız zenginleşiyor sanırım.
Bu güzel ve anlamlı yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Nice yaşlara, hep aynı beyin gücünüz ve enerjinizle...
Ah o yaşanmışlıklar... İlk resimdeki o oda mangalının aynısı eşimin anneannesinin de var, saklıyoruz. Paha biçilmez zaman makineleri onlar. Eşleri benzerleri yok.
YanıtlaSilBen de onu çok beğenmiştim. Tüm eşyalar arasında farklı bir görüntüsü vardı. Ne güzel bir deyiş, "paha biçilmez zaman makineleri" gerçekten. O dönemde kim bilir nasıl da işe yaramıştır.
SilSevgiler.
Ahh..O yaşanmışlıklar...
YanıtlaSilBeni benden alır...Ve özellikle içinden iyi enerjileri alır depolarım.
Yine değerli bir yazı yazarak içimizi ferahlattınız.
Yüreğiniz dert görmesin,sağlıkla yaş alıp mutlu olun arkadaşım...
Ne güzel bir yorum sevgili Merih.O farklı objelerin içinde ben de öyle güzel şeyler yakalıyorum ki. Bir masal alemi gibi. Hayal kurmak serbest olunca olumlu düşüncelerle yaşayabiliyor insan.
SilTeşekkür ediyorum. Sevgiler...
Çok güzel yazmışsınız.. eski eşyalar en çok da sahiplerinde anı bırakır... tıpkı insanlar gibi!
YanıtlaSilMustafa beyi tebrik ederim, sizin de kaleminize sağlık!
Victor Hugo da gülümsetti :)
Çok teşekkürler. Doğru, asıl etkileri sahiplerinde ama geçmişe özlem duyan herkes etkileniyor. Ben kafamda o eşyaları kullanan insanlarla ilgili onlarca hikaye oluşturuyorum. Ki hiç tanımadığım insanlar.
SilVictor Hugo'nun o sözü çok hoş gelir bana da.
Tekrar teşekkür ediyorum. Sevgiler.
Ne güzel bir paylaşım olmuş resimlerle anlatım oldukça ilgimi çekti.
YanıtlaSilEski eşyalara bakarken ben de düşünürüm insanlar bunları kullanırken neler yaşıyordu mutlu muydu mutsuz muydu diye ve geçmişe doğru yol almak insanı gerçekten düşündürüyor..
Sevgiler değerli öğretmenim..
Çok teşekkürler Elsa. Eşyadan insana uzanmak gizemli bir yol gibi. Düşündükçe nelere ulaşıyor insan.
SilSevgiler...
Mersin Alzheimer Derneği Yaşlı Yaşam Merkezi'ndeki, Öğretmen Mustafa Çil Bey'in oğlunun adını vererek hayata geçirmiş olduğu "Yaşam Müzesi" ve içeride sergilenen antika eşyalar çok ama çok değerli. Bu anılarla yüklü hatıralara bir saygıdır!. Giderek mekanikleşen ve sadece anlık ihtiyaçları giderecek seviyede çok çabuk tüketilip bir kenara atılan günümüz eşyaları belki bir kolaylık gibi görünse de aslında bu, büyük bir yoksunluğun, duygusuzluğun boşluğunda..bir değersizliğe hiç'liğe doğru sürüklenmektir!.artık hiçbir şeyin anlamı yok!. Fiziksel anlamda insan da nasibini aldı bu yaklaşımdan. Olduğundan daha genç görünebilmek adına, gerdirilmiş ve şişirilmiş o ruhsuz yüzlerle dolaşanlar giderek çoğalmakta!
YanıtlaSilBu yüzden Öğretmen Mustafa Çil Bey'in açmış olduğu bu sergi kültürümüze yapmış olduğu büyük bir hizmettir. İnsan, hayata katmış olduğu değerleriyle yücelir...ve hiç bir zaman eskimez!. Teşekkürler Makbule Öğretmenim, bu güzel sergiyi bizlerle paylaştığınız için.. Sürekli üreten,değer bilen ve bilgilerini, deneyimlediklerini paylaşan insan her zaman genç kalır. Esenlikle iyi haftalar dilerim..
Ben de sizin düşündüğünüz gibi yaşanmış anıların izlerini taşıyan o eşyaların paha biçilmez olduğuna inanıyorum.
SilDönemler arasında değişim belki vazgeçilmez ama değişimler her zaman olumlu olmuyor. Eşyalar hoyratça kullanılıyor, her şey çabuk tüketiliyor. Bazı değerler tepelerde yer alırken bazıları yerlerde sürünüyor...
Bu güzel ve anlamlı yorumunuz için çok teşekkür ederim Esin Hanım. Sizin de o güzel, paylaşımcı insanlardan biri olduğunuzu çok iyi biliyorum.
Sağlık ve mutlulukla...
Çok güzeldi bu yazınız da. Mustafa beyi çok takdir ettim. Eşya cansız deriz ama üstünde ne yaşanmışlıklarla değer kazanır. Her türlü nimete değer vermek budur. İnsanlar da, genci, yaşlısı olgunlaştıkça ve yaşanmışlıklarıyla değerlidir. Hayatı ve gerçeklerini ele alan yazılarınız ve bakış açınız çok güzel Makbule kardeşim. Sizden bir ricada bulunsam? e-maille takip butonu eklerseniz çok sevinirim. Yazılarınızı kaçırmak istemiyorum zira. Selam ve saygılarımla :)
YanıtlaSilİnsanı motive eden güzel ve anlamlı yorumunuz için çok teşekkür ederim Müjde. Hayatın içinden, insanla ilgili konulardan söz etmeyi seviyorum.
SilTeknik konularda hala çok eksiklerim var. e-maille takip butonunu nasıl ekleyebilirim, öğreneceğim. Uyardığınız için teşekkürler.
Selam- sevgiler.