21 Eyl 2020

FIRTINALI HAYATLAR...


 Gün gelir bir fırtına eser yaşantınızda;
Birden altüst olur her şey
Dikili ağaçlar, dizilmiş taşlar yerle bir olur.
Gelip geçer sanırsınız,
Oysa sürer günler, yıllar boyu.
Ansızın bir kaza, bir hastalık, belki Alzheimer...
Adını bile anmak istemezsiniz,
Ama o unutturur size adınızı bile.
Vurgun yemiş gibi olur insan,
Yıldırım çarpmışa döner bedeniniz;
Bazen beyin darbe alır, bazen yürek, bazen tüm vücut.
Her şey yerle bir olur;
Hayaller, umutlar, tüm birikimler.
Çiçekler tarumar olur,
Kuşlar hepten susar
Kedere ortak olur...
Anne, baba, eş, çocuklar, yakınlar
Herkes perişan olur,
Her şey altüst, adeta bir yangın yeri,
Geride kızgın küller kalır,
Eviniz, yuvanız bir virane olur.
Hortum sonrası yıkıntı gibi, 
Fırtına sonrası büyük sessizlik...
Düşünce kalkmak gerek geride kalanlar için
Ve sonra yaşamı sürdürmek, mücadele etmek.
Gelir geçer her şey bazen delip de geçse de.
Bir rüzgar eser hayatınızda , göz gözü görmez olur, 
Unutulur pek çok şey,
Sonra güneş açar, izler kapanır, her yer pırıl pırıl 
Yeniden güçlenerek dört elle sarılır insan hayata...
Makbule ABALI

21 eylül Dünya ALZHEİMER Günü. Tüm hastalara ve hasta yakınlarına sağlıklı günler diliyoruz.



Yıldırım çarpmışa döner bedeniniz

19 Eyl 2020

YAŞAMAYA DAİR

Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela,
yani yaşamanın dışında ve ötesinde
hiçbir şey beklemeden
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken ,
hem de en güzel, en gerçek şeyin 
yaşamak olduğunu bildiğin halde.


Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile , mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.
...........
Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak.


Nazım Hikmet RAN

İNSAN için özveriyle çalışan tüm sağlık personelimize, doktorlarımıza, eczacılarımıza, eğitimcilerimize sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Kaybettiklerimizi  rahmetle anıyoruz. M.A









14 Eyl 2020

HAYAL İÇİNDE BİR ÖMÜR....(Mini Öykü )


Yıllardır içinde kalan bir ukde vardı; Okumak..."Annem okumamış, ben okuyacağım" derdi. olmadı... Yatılı Bölge Okulunda okurken yangın çıkınca bir kol yanığı ile kurtulup hayata tutundu. Okuma-yazma kurslarını birincilikle bitirdi ama sadece elindeki belge oldu kazancı. 

18'inde evlendi. 25'inde 3 çocuğu vardı. İçindeki okuma arzusu , çocuklarını okutmaya yönelmişti. Mutlaka onlar okuyacaktı, hayatı dolu dolu yaşayacaklardı. "Benimle aynı kaderi yaşamayacaklar" dedi kısık bir sesle. Yüz hatları sertleşmişti. Ona göre 3 çocuğu tek sınıflı köy okulunda birleştirilmiş sınıfta, 1. 2. 4. sınıflarda okuyacaklardı. Eski bir öğretmene geçen yıl sorup öğrenmişti. Korona henüz yoktu. Ama tüm planları virüsle altüst olmuştu. 

Uzaktan eğitim sistemi, yüz yüze olmadan eğitim, bilgisayar kullanımı, EBA... Öğreneceği ne çok şey vardı. Her şeyden önce bilgisayarları yoktu ki. Elindeki tek altın, bir bilgisayar almaya yeter miydi? Bir diploma bir altın eder miydi gerçekten?Son zamanlarda rüyalarında hep bilgisayar görüyordu; Büyüklü küçüklü, renkli renksiz, diz üstü, duvara monte... Bilgisayarlar arasında kayboluyor, sonra ter içinde uyanıyordu... Bir ömre kaç hayal sığardı...?

Makbule ABALI


 


11 Eyl 2020

ZOR KOŞULLARDA ÜRETİM...

Bazen daha önce hiç bilmediğimiz, uygulamadığımız şeyleri öğreniyoruz. Hayatta yeniden öğreneceğimiz ne çok şey var. Arslanköy, Mersin'de yaz aylarında çıktığımız 1500 m. yükseklikte bir yayla. Kadınları akıllı, üretken, çalışkan insanlar. Karşılıklı konuşunca kırsal kesimde Anadolu Kadınlarından öğreneceğimiz çok şey var.

Besinlerin kurutulması, saklanması, konserve yapılması, yöresel yemekler... Yaptıkları her şeyin en güzelini yapmaya çalışıyorlar, sınama- yanılma yoluyla çoğu kez doğruyu buluyorlar. Ürettiklerini mutlaka paylaşıyorlar. İmece usulünü uyguluyorlar. Çocuklarını da çalışmaya katıyorlar. Böylece kuşaktan kuşağa gelenek ve görenekler de aktarılıyor.

Artık yiyecekleri atmayıp kuşları, kedi ve köpekleri besliyorlar. Bu yıl kar çok yağınca birçok meyve ağacı ürün vermemiş. Ama eriklerin fotoğrafını çekebildim. Zor kış koşullarına rağmen bol meyve vermişler. Kurutulması, marmelat ve reçelinin yapılması mümkün. Sebzelerden fasulye, kabak, domates kurutuluyor. Mevsimlik ihtiyaçların dışında satılıyor.Anadolu insanı her koşulda yiyeceğini elde etmeye çalışıyor.

Makbule ABALI




8 Eyl 2020

BERABERLİK...

Akşam güneşi son ışıklarıyla saltanatını sürdürüyordu. Günün bu saatlerinde bir sessizlik hakimdi çevreye. Koronadan ötürü oyun parklarında çocuklar da olmayınca  orta yaş ve üstü yaşlılar yerlerini almışlardı. 

Önce bastonun sesini duydum. Yaşlı adam bastonunu çok ustalıklı kullanıyordu. Yanındaki eşiydi sanırım. Kah kol kola,  kah el ele yürüyorlardı. Aralarında belki 10 yaş vardı. Ama adam dinçti.  Eşinin koluna sımsıkı sarılmıştı. Çocukların bir eşyasını kaybetme endişesi gibi sımsıkı...

Yanımdaki banka oturdular. Yüzleri maskeli olmasına rağmen konuşmalarını duyuyordum. Oturunca da ellerini ayırmadılar.
Kadın: "Canım çok korkuyorum bu hastalıktan.  Bak kimse maske takmamış. Kaç doktorun yaşamı sona erdi. Çocukluğumda geçirdiğim boğmaca hastalığını hatırlıyorum. Boğulurcasına öksürürdüm. 

Adam cevap verdi: " Ama bende de kronik astım var. Bir zamanlar o kadar sigara içmeseydim." Kadın "Ah o bir zamanlar " dedi. "Ben senin benden önce ölmeni istemem." diye ekledi. Adam "Ben de sensiz yapamam" dedi. Korona tekli almasın.  Elleri yeniden birbirine kenetlendi. 

Güneşin batımını bekler gibi kalktılar; el ele, kol kola yavaş yavaş uzaklaştılar.
Anılar, duygular, düşünceler de onlarla birlikte yola çıktılar... 

Makbule ABALI