16 Eki 2023

AĞAÇ EV SOHBETLERİ -217

 


Ağaç Ev Sohbetleri, Bloglar arasında üç yıldır her Pazartesi işlenen güzel bir etkinlik. Bir anlamda bir Sanal  Sohbet. Taha Akkurt ve Edischar  Arkadaşlarımız başlatmış,  DeepTone Arkadaşımız organize ediyor. Kaystros Tyrha Arkadaşımız da büyük emek verenlerden. Zaten bir işbölümü ve yardımlaşma olmadan hiçbir etkinlik uzun soluklu olmuyor. Emek veren tüm arkadaşlarımıza teşekkürler. Bu haftanın konusu benden. Bir önceki yazımın (Doğal Tepkilerimiz)  devamı niteliğinde düşündüm. Zamanı uygun olan her arkadaşımın yazı veya yorumlarıyla katkılarını beklerim. Teşekkürler.



DOĞAL TEPKİLERİMİZ- SAVUNMA MEKANİZMALARI 

" Savunma Mekanizmaları bireyler için bir ihtiyaç mıdır? Yoksa daha gerçekçi çözümler bulunabilir mi?

Siz de zaman zaman kullanıyor musunuz? "

Bilindiği gibi Savunma Mekanizmaları, Psikoanalitik Ekolün kurucusu Sigmund Freud'un Kişilik kuramına dayanıyor. Freud'a göre KİŞİLİK : İd, Ego ve Super Ego olarak üç unsurdan oluşuyor. 

İD-İç ben ya da alt ben: Temel ihtiyaçları, Dürtüleri, arzuları temsil ediyor. Haz ilkesince yönlendiriliyor.

EGO: Benlik-Kişiliğin gerçekle başa çıkmasını sağlar. İd in isteklerini gerçekçi yollarla tatmin etmeye çalışır. 

SUPER EGO: Üst Benlik, ahlaki standartlar. Hayat boyu toplumdan ve özellikle anne babadan öğrendiğimiz kuralları barındırır. 

Freud'a göre iç ben ve üst ben arasında çıkan çatışmalar kişide kaygı yaratabiliyor. Ego (Benlik ) bu kaygıyı azaltmak için çeşitli yollar deneyebiliyor, savunma mekanizmalarını kullanıyor. Savunma mekanizmalarının organizmanın sağlığı için kullanılması  doğal ve normal. Kişinin olumsuz davranışlarını azaltarak rahatlamasını sağlayabilir. Ancak çok sık kullanılması, kişiyi gerçeklerden uzaklaştırarak hayatı zorlaştırabiliyor, kesin çözümlere ulaşmayı sağlamıyor. 

Çocukluktan yetişkinliğe uzanan uzun, ince yolda zaman zaman türlü, çeşitli durumlarla, farklı insanlarla karşılaşabiliyoruz. " Değişim" hayatın en önemli gerçeklerinden biri. Toplum değişirken bireyler de, düşünce ve değerler de değişime uğruyor. Kişiliğimizi, kimliğimizi savunmak amacıyla zaman zaman bilinçsizce savunma mekanizmaları kullanıyoruz. " Hayatın zorlukları karşısında savaşmak ya da kaçmak iki temel dürtü. Her şey ruhumuzu rahatlatmak için. Geçici çözümler hayatı biraz daha kolaylaştırıyor belki de... 

Bireylerin kişiliklerine göre savunma mekanizmalarının bilinçsizce kullanımı ve seçimi de değişiyor tabii. Çocuklukta en sık görülen: Gerileme-Regresyon. Yeni bir kardeşin doğumunda parmak emmeden altını ıslatmaya kadar değişen davranışlar olabiliyor. Yetişkinlerde: Yansıtma. Kişi kendi kusurlarını başkasında görüyor, suçluyor. İnkâr: Hatalı davranışları, kusurları reddederek geçici rahatlama sağlıyor.  Mantığa bürüme: Mantıksal nedenler, mazeretler bularak kusurları kapatmaya çalışma. Kaçma: Problemi yok sayma, önemsememe, umursamama. Bilinç altına bastırma: Üst ben tarafından onaylanmayan, izin verilmeyen, duyguların, isteklerin bastırılması, saklanması. Yadsıma: Benlik için tehlikeli sayılan bir gerçeği yok saymak. Telâfi: Zayıf ya da yetersiz gördüğü bir eksiği kişinin başka bir alanda başarı sağlayarak gidermek istemesi. Dönüştürme: Zorlayıcı duyguların yön değiştirip bedensel olarak yaşanması, bayılmalar, baş ağrısı, nefes alma güçlüğü. Hayal dünyasına kaçma: Acı veren gerçeklerden uzaklaşma. 

Daha olumlu sayılabilecek savunma mekanizmaları da var ; Özdeşleşme: Anne- baba , öğretmen, yakın akraba, siyasal kimliklerin fikir ya da davranışlarını taklit. Yüceltme: Eğilim ve isteklerin toplumca kabul görecek şekle bürünmesi, var olan yeteneklerin daha da geliştirilmesi. Mizah: En üst düzeydeki savunma mekanizmalarından biri kabul ediliyor. Mizahi yollarla, karikatür, komedi, şakalarla olay ya da durumları hafifletme. 

Toplumda, yakın ya da uzak çevremizde ne çok örneklerini görüyoruz değil mi?  Bazen yılların birikmiş kini, öfkesi, intikam duyguları karşımıza çıkıyor,  bazen gerçekler görmezden gelinip inkâr ediliyor, yalanlarla insanlar aldatılıyor.  Dünya çapında kazanılmış başarılar bile çeşitli nedenlerle karalanmaya, yok sayılmaya çalışılıyor. Oysa sporda, sanatta, bilimde, eğitimde, sağlıkta başarılara nasıl da susamış bir toplumuz. Deprem öncesi, deprem sonrası etik değerlerin, meslek ahlakının, yardım ve merhamet duygularını çöküşüne tanık olduk. Dayanıksız binalar gibi pek çok şey parçalandı, yıkıldı, enkazlar bile kaldırılamadı. Toplumsal hafızamız içler acısı. Her olumsuzluğu unutmaya mı çalıştık, bilinçaltımız neyi ne kadar süre saklama, depolama kapasitesine sahip?

Savunma mekanizmalarının uzun süre kullanılması zarar verir diyor uzmanlar. Kişi gerçeklerle yüzleşmeyip hayal dünyasına çekiliyor, inkar ediyor, yansıtmalar yapıyor. Çocukların serbestçe oynayacakları parkları beton yığınlarına terk ettik, ahşap yapılar, el işleri, eski ustalar, sabırla yaratılan eserler kalmadı . İnsanlarımız yorgun, sinirli, öfkeli. Gençler geleceklerinden kaygılı. Çok mu içimize kapandık, çok mu aldattık, yanılttık benliklerimizi. Sanatçılarımız etkinliklerini sergileyecek alan bulamıyorlar, festivaller, konserler , sergiler iptal edildikçe hayaller  nasıl can bulacak?

Eskiye özlem o yüzden mi arttı acaba? Giderek doğallıktan uzaklaşıyor, yapay yollara başvuruyoruz. Kime, neye, nasıl inanacağız. güveneceğiz?  Hayal ediyoruz; Günümüz çocuklarının büyümesine daha çok zaman var. Kimleri örnek alacaklar, kimler önlerinde idol olacak? Kayıp yıllarını nasıl karşılayacağız? Doğal tepkilerimiz anormal hale dönüşmeden, aklın, bilimin, mantığın yol göstericiliğinde, güvenilir, adil, dürüst kişilerin önderliğinde gerçekçi yollardan çözümler üretmeye çalışalım.  Zaman sonsuz bir hızla akıp gitmeden, umutlar tükenmeden... 

Makbule Abalı. 

Emekli Eğitimci

16 Ekim 2023 Urla

Kaynaklar: Atalay Yörükoğlu, Doğan Cüceloğlu, Özcan Köknel, Vikipedi


35 yorum:

  1. Toplum olarak azınlıklara bölünmüş durumdayız. Her bir kişi birey ve toplum değerlerinden uzaklaşıp kendi değerlerini üstün gösterme çabasında. Tüm anlayış ve kavrayışlarımızı bir çırpıda kaybetmişiz gibiyiz ve birçok insanımız bu kaybın farkında değiller. Üzücü.
    Ellerinize sağlık hocam çok bilgilendirici bir paylaşım olmuş, saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk yorumla başlangıç yaptık. Özellikle gençlerin düşüncelerini çok önemsiyorum. Yılların deneyimiyle görüşlerini aktaracak arkadaşlara da sonsuz saygım var elbette. İlle de alkış beklemeden, kimseyi incitmeden fikir üreten, konuşan bireyleri ah bir dinlemeyi öğrenebilsek.
      Çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Oldukça alanında uzmanlaşmış bir konu seçmişsiniz :) Katılan arkadaşlardan okuyabildiklerimi de okuyacağım ama sizin cevabınız çok açıklayıcı ve kapsamlı olmuş..
    Savunma mekanizmalarının en sık kullanılanlarını da ekleyelim: Kaç / Saldır / Don kal. Genelde insanlar ilk tepkilerinde bu üçünü, daha ayrıntılı muhakeme gereken ya da bilinçaltını etkileyen, farkında olmadıkları olaylarda da sizin yazdıklarınızı kullanırlar ve bu ikinci grubu fark etmek ve üzerinde çalışmak için elbette deneyim ve bilgi gerekir. Bakalım arkadaşlar ne diyecek.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda bir yorumdan öte ayrı bir sayfada düşüncelerini görmek istediğim değerli arkadaşlardan birisiniz. Yazmayı sevdiğinizi biliyorum. Lütfen fikirlerinizi esirgemeyin.
      Konuyu toplumla, insanlarımızla bütünleştirerek aynı zamanda güncelden uzaklaşmadan işlemek istedim. Bilime sadık kalarak ama çok anlaşılmaz olmadan yazmaya çalıştım.
      İstanbul Üniversitesi- Edebiyat Fakültesi Pedagoji- Psikoloji Bölümünden sonra Adana Rehberlik ve Araştırma Merkezinde uzman Rehber olarak 10 yıl çalıştım. Liselerde Psikoloji ve Felsefe Öğretmenliği Akdeniz Üniversitesi'ne bağlı Burdur Eğitim Fakültesi'nde Öğretim Görevlisi Olarak görev yaptım. Emeklilik sonrası büyük bir dershanede Rehber Öğretmen kadrosunda çalıştım.
      Eğitime gönül vermiş bir eğitimci olarak yaşam boyu paylaşmayı sürdürüyorsunuz. (Meşaleyi idealist genç arkadaşlara teslim etsek bile. )
      İlgili arkadaşların ek kaynaklara başvurabileceklerini düşünüyorum. "Kaç/Saldır" yaklaşımını ilk yazımda dile getirmiştim. İki yazı birlikte bütünlük kazanıyor.
      Açıklamalı, aydınlatıcı yorumunuza, katkınıza çok teşekkür ederim.
      Sevgiyle.

      Sil
    2. Eğitimci olduğunuzu biliyor ama güzel Türkçenizden ve şiir sevginizden ötürü ben sizi Edebiyat Öğretmeni sanıyordum, çok şaşırdım ve çok sevindim bir meslekdaşımla karşılaşmış olmaya. Bu yaz momentos ile sizi ziyaret etmeyi çok istedik ama ben çekindim, şimdi bu yeni bilgiyle, hakikaten üzüldüm bu fırsatı kaçırmış olduğumuza :) Neyse önümüzdeki yazlara bakalım....
      Diğer yazınıza şimdi gidiyorum, oğlumun hastalığı nedeniyle kaçırmışım demek ki :) Vakit bulursam yazmak isterim, bulamazsam yine gelir sizin sayfanızda yorum bölgesini işgal ederim... Çok sevgiler.

      Sil
    3. İlk cümleyi, günün en iyi motive edici , en güzel iltifatlarından biri olarak algıladım ve çok mutlu oldum. Her zaman yorum yazamasam da bloğunuzu ilgiyle izliyor, tüm yazılarınızı okuyorum. Geçen gün bir yorumdan adınızı bile öğrendim, tanıştık' dedim iç sesime.
      Yüz yüze tanışmak için neden yazı beklemek? Her mevsim içinde güzel günler, zaman dilimleri barındırır. Ben de çok mutlu olurum. Zaman öyle hızlı akıp geçiyor ki...
      Oğlunuza büyük geçmiş olsun. Neyse ki onlar hastalıkları çabuk atlatıyorlar. Bir "Güzel annem öpücüğü " bazen ilâç gibi geliyor.
      Sabırsızlıkla 'yorumlu işgallerinizi' bekleyeceğim.
      Sevgiyle.

      Sil
    4. Makbule Hocam, aynen Sadece C. gibi ben de edebiyatla ilgili bir eğitmen sanıyordum sizi. Yazdıklarınız çok iyi bir hatırlatma da oldu ayrıca, kendi adıma teşekkür ederim.
      Şöyle bir düşündüğümde ilk önce yapabiliyorsam kaçarım, olmadı mizahla alt etmeye çalışırım, onun yetmediği yerde de dönüştürme kısımlarına yaslıyorum kendimi galiba. Özellikle dönüştürme, bana kalıcı bir keyifsizlik de hediye etti ki, şimdilerde kendimi güvenli sularda olarak stabil tutabiliyorum. :)
      Çok teşekkürler Ağaç Evlerine eklediğiniz konu için.
      Sevgiler,

      Sil
    5. Yazmak terapi gibi geliyor bana sevgili Sezer. Ünlü yazar Oktay Akbal "Yazmak; yaşamak " diyordu. Çok haklıymış gerçekten. Sizler gibi değerli blogger arkadaşlarımın güçlü bir motivasyon kaynağı olan geri bildirimleri beni yazmaya daha çok teşvik ediyor. Yürekten teşekkürler.
      İstanbul Edebiyat Fakültesi, Pedagoji- Psikoloji Bölümleri mezunuyum. (Sonraki yıllarda adı Rehberlik ve Psikolojik Danışma oldu.) Tıp Fakültesinden Psikiyatri Sertifikası da almıştım. Lisede Edebiyat , Kompozisyon , Psikoloji dersleri çok sevdiğim derslerdi.
      İnsan olarak hepimiz ruhsal yapımızı dengede tutabilmek için zaman zaman Savunma Mekanizmalarına ihtiyaç duyuyoruz.
      Senin üst düzeyde ve ustaca kullandığına eminim. Büyük emek verdiğin o güzel programlar başka nasıl gerçekleşebilirdi?
      Sağlıkla, umutla.

      Sil
  3. pekii güzel konu gelicem yine :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yoğun uğraşlarının arasında her şeye rağmen yorum yapmaya geleceğini biliyor ve bekliyorum sevgili Derin.

      Sil
  4. Değerli Hocam, öncelikle Ağaç Ev Sohbetlerini fevkalâde güzel bir konu belirleyip onurlandırdığınız için teşekkür ederiz. Hemen küçük bir düzeltme yapayım, söz konusu etkinliğimiz üç yıl değil, dört yılını doldurup beşinci yıla girmiş bulunuyor ve umut ediyorum ki kıymetli katkılarınızla daha nice güzel konu başlıkları üzerinde tartışmaya devam edeceğiz:)
    Psikoloji benim de sevdiğim ve ilgi duyduğum bir branş. Lise bilgilerinin üzerine üniversitede teknik olmayan ders seçiminde psikoloji dersini tercih etmiştim. Yazınızda mevzuyu etraflıca anlatarak alt yapıyı hazırlamanız eski bilgilerimizi hatırlamak açısından isabetli olmuş.
    Yazabilirsem konunun içine biraz daha girmeyi düşünüyorum. Ancak benim en ilginç bulduğum husus "ego" tanımıyla ilgili:
    "EGO: Benlik-Kişiliğin gerçekle başa çıkmasını sağlar. İd in isteklerini gerçekçi yollarla tatmin etmeye çalışır."
    İD, doğuştan gelen hayvansal bir özellik. Ego ise, yine doğuştan gelen ve bizi hayvanlardan farklı kılan bir üstünlük, dürtüleri dizginleme mekanizması. İnsanın sahip olduğu aklın ve zekânın bunda rolü olmalı.
    Ego bu çerçevede pozitif bir çağrışım uyandırıyor. Oysa "egoist" derken son derece olumsuz davranışlar gösteren bir insan geliyor akla. Egonun azı yarar fazlası zarar mı? Egoizm için insanın doğuştan gelen, başkalarına maddi ve manevi zararlar verecek şekilde davranmasına neden olan hastalıklı bir savunma mekanizması diyebilir miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu anlamlı, güzelyorumunuza verdiğim yanıt, iki arkadaşımın yorumlarının altına düşmüş. Oysa o anda cevap bekleyen başka yorum yoktu. Çok şaşırdım ve üzüldüm. Bloglarda yorumlara yanıtlar ne kadar düzenli işliyordu. Teknik olarak nasıl düzelteceğimi de bilemedim. İki yorum aşağıda "Uzun zamandır" diye başlayan yanıt sizindir. Teşekkürler.

      Sil
    2. Sorun değil, açıkladığınız iyi olmuş, teşekkürler:)

      Sil
  5. Şu anda oğlum üzerinden de gözlemlediğim kadarıyla çok akıllı bir yeni nesil geliyor. Arada bir kaç nesli kaybettik onları iyi eğitemedik gibi hissetsem de yeni nesilden umudum yüksek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anneler, aileler bilinçlendikçe çocuklar da iyi örnekler görerek daha sağlıklı yetişiyorlar. Bu güzel etkileşime okulun, idealist öğretmenlerin de katkısı eklenirse sonuç daha da sevindirici olacaktır elbette.
      Özellikle Pandemi döneminde kayıp kuşaklar oluşması engellenemedi maalesef. Doğal afetler de sorunların büyümesine neden oldu.
      Oğlunuza sevgilerimi, başarı dileklerimi iletin lütfen.

      Sil
  6. roman kahramanları ile özdeşleşmek
    mizah kullanmak
    hayal dünyasına kaçmak

    bu üçü benim olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Roman kahramanları ile özdeşleşmek "; İyi seçimler yapılırsa çok iyi sonuçlar verebilir, ki iyi seçimler yapacağına inanıyorum.
      Mizah kullanmak harika, en üst düzeydeki savunma mekanizmalarından.
      "Hayal dünyasına kaçmak", çoğumuzun kullandığı bir yöntem, gerçekten rahatlatıyor, ancak gerçeklerden koparak çok uzun süreli kullanım olumsuz sonuçlar verebilir. Edebiyatta Madame Bovary bu duruma güzel bir örnektir. Bir de bizdeki reklâmları işleyen çok güzel bir film vardı.
      Sevgiyle.

      Sil
  7. Uzun zamandır Ağaç Ev Sohbetlerine bilgi dağarcığımın elverdiği ölçüde kısa katkılarda bulunmak istiyordum. Görüş alışverişi insanı mutlu eden, yaşama canlılık katan bir etkinlik. Beyin işlerliğini koruduğu sürece var oluşumuzun da daha kolay farkına varıyoruz.
    Yazımı yazmadan önce sizin emek vererek hazırladığınız konu listesini inceledim. 7 Aralık 2020'de başlamışız. Başlangıçtan bugüne dokuz yazı yazmışım. Bilimsel konuları asıl uzmanlarına bırakarak, sade ve anlaşılır bir dil kullanarak konuların güncel olmasına özen göstererek yazmaya çalıştım. Bu yazımı da hayattan daha çok örneklerle ele alırken baktım çok uzatırsam amacıma ulaşamayacağım, kısalttım. İncelikli yorumunuzla bana tekrar açıklama fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

    Aslında hepimiz kaygıları azaltmak, ruhumuzu rahatlatmak, çevremize uyum sağlayabilmek amacıyla savunma mekanizmaları kullanıyoruz. İç benden gelen arzu ve istekler, dürtüler çok yoğun olduğunda ego, üst benlik super ego ile dengeyi sağlayabilmek amacıyla toplumsal kuralları, yasakları, engelleri hatırlatıyor.
    İnsanız, kendimizce uygun açıklamalarla, sorunlara farklı yaklaşımlarla, bazen kabullenmeyerek, bazen inkâr ederek, unutmaya, bastırmaya çalışarak, yok sayarak rahatlamaya çalışıyoruz. Geçici çözümler asıl sorunları ve nedenlerini ortadan kaldırmıyor elbette. Gerçeklerden kopmadan, gerçekçi çözüm yolları üretmek, işin uzmanlarından yararlanmak en doğru yöntem tabii. Kişinin kendini tanıması ve sorunlarını kabullenmesi ilk adım olabilir. Ancak her karmaşık durum zaman alabilir, pes etmemek, yılmamak gerekir.
    Savunma mekanizmaları sürekli kullanıldığında, gerçeklerden kopulduğunda asıl büyük sorunlar o zaman başlayacaktır. Örneğin yapıcı eleştirilere bile tahammül gösteremeyen, kendinden başka herkesi haksız gören, hep övülmek, beğenilmek isteyen, her zaman alkış bekleyen bir birey sonuçta yalnız kalabilir. Egoist insanı bencil olarak adlandırıyoruz. Narsist aşırı kendini beğenmiş kişidir. Sadist eziyet etmekten, şiddetten hoşlanırken Mazoşist kendine zarar verir. Oysa diğer yanda humanist insana nasıl da saygı duyarız.
    Egosu şişirilmiş insanlar görürüz bazen, iletişim kurmak ne zordur; Küçük dünyaları ben yarattım der adeta, her şey onun eseridir. Davranışlarımızda tabii ki genlerimizin etkisi var. Ama sosyal çevre de taklit, özdeşleşme, çıkar ilişkileri de çok etkili olabiliyor.
    Bir toplumda arz ve talep dengesi her şeyi net biçimde sunuyor sanki. İnsan kaynakları, psikolojik yaklaşımlar, iletişim teknikleri, imaj yenileme, doğal mı, sahte mi tartışmaları... Ne kadar çoğaldı. Ne yazık insanın zaaflarından yararlanıp üstünlük ve güç sağlamaya çalışan farklı gruplar da.Çevrenizi gözlediğinizde tırnak yiyen, oturduğu yerde sürekli bacak sallayan, kendi kendine konuşan, çevresine sataşan, güç kullanan , aldatılan insanlar ne kadar çoğaldı. Normal nerede biter, anormallik nerede başlar?

    Çok mu uzun yazdım diye tedirgin oldum bir an. Oysa söylenecek çok şeyimiz var. Dokuz farklı konuda yazmışım blogda Ağaç Ev Sohbetlerine. Yazmayı çok seviyorum ben de. Yeter ki kulak verenimiz olsun. Deep Tone ve sizin ne çok emeğiniz var bu konuda. Kendi adıma sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
    Sağlıklı, huzurlu mutlu günler dileyerek.

    YanıtlaSil
  8. Gayet güzel bir yazı olmuş. Doğallıktan uzaklaşma konusuna katılıyorum. Belki de bu yüzden geriye dönüp bakmalarımız ve onlar ile övünmemiz. Zaman o kadar hızlı akıyor ki yetişmek mümkün değil. Bu yüzden daha güzel şeyleri başarmak ve bunları hayatımıza uygulamak gerekiyor. 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Genç arkadaşlarımın böylesi düşüncelerinden bilseniz nasıl umutlanıyorum. Hayatın her döneminde olumsuzluklar yaşanıyor elbette. Ancak devlerle cücelerin savaşı gibi hissetmemeliyiz. Yıkıcı davranışlar yapıcı eleştirilere zaman ve fırsat tanımıyor. "Daha güzel şeyleri başarmak", başarabilmek... Elbette neden olmasın?
      Sevgiyle.

      Sil
  9. Yüksek egolu birileri ile çalıştığım için bu yazıyı gayet güzel anlıyorum. Ben 14 yıl boyunca mobing gördüğümde sorunu bu egolu kişiler ile paylaşmadan direkt müdür ile paylaşıyordum, benim karşımda aynı konuda bana diklenen insanlar, müdürün beni haklı bulması ile hep beraber yaptığımız toplantı da müdür konuşurken süt dökmüş kedi gibi oluyorlardı. İtirazlarını bana dile getirdikleri gibi müdüre dile getiremiyorlardı. Ben çoğunluk görmezden gelip ilgili davranmıyordum kendilerine bu da bir süre sonra onları eskisi gibi saldırı haline getiriyordu. Ben kişilerin egolu olduğunu o kişinin vücut dili ile anlıyordum. Ego duyduğu konuyu dile getirirken kafa ve beden aynı anda yükseliyor ve çene yukarı doğru şekil alıyordu. Allah bu tür insanları çevremizden uzak tutsun diyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel bir örnek vermişsiniz. Mobbing son yıllarda işyerlerinde çok sık kullanılan bir kavram. Şiddet uygulama, rahatsız etme, bezdirme anlamında kullanılan bu davranışlar ne yazık ki çalışanlar arasında verimi düşürüyor, çatışmalar yaratıyor, ruhsal gerginliklere neden oluyor. Beden dili de devreye girince çatık kaşlar, gergin yüzler, selâm vermeyen, katı insanlar...
      Kişilerin iç dünyasında çatışmalarla denge ve uyum sağlanamadığında taraf tutmalar, hakaretler, şiddete başvurma normal görülüyor. Yansıtma, yalan, inkâr, küçümseme, aşağılama olağan hale geliyor.
      Geçmiş olsun, bir psikolojik savaş yaşamışsınız. Kraldan çok kralcı olan, çıkarları doğrultusunda hareket eden insanları eğitmek zordur gerçekten.
      Sevgiyle.

      Sil
    2. Bunu benden daha eğitimli ve makamı yüksek kişilerin yapmış olmasını her zaman zavallı bir davranış bir biçimi olarak bulmuşumdur. Maalesef sadece işyerinde değil, evde otururken bile dışarıdan gelen insanlar tarafından buna maruz kalabiliyoruz. Her şeyin başı insani eğitim derim.

      Sil
    3. Bazen düşünüyorum. Toplumda bazı insanlar sanki iyilik modellerini değil de kötülük modellerini benimsiyorlar. Daha güçlü olmak, daha abartılı, gösterişli yaşamak, kaba kuvvete başvurmak, yalan, hile ve aldatmaca ile iş yapmak... Birbirimize yabancılaştık adeta. Güzel bir haber duyunca çocuklar gibi mutlu oluyorum.
      Esen kalın.

      Sil
  10. Öncelikle çok yararlı bir yazı paylaşımı olmuş, teşekkür ediyorum.
    Zaman ilerledikçe teknolojide yaşanan gelişimi ve olumlu değişimleri ben, insan ilişkilerinde de görmeyi çok istiyorum. İnsanlık nereye doğru bir hâl alıyor, açıkçası endişeliyim.
    Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yılların değişimine bağlı olarak insanların da değişimini, gelişimini bekliyoruz haklı olarak. Zaman hızla akıp geçerken istediğimiz, özlediğimiz olumlu gelişmeleri göremiyoruz ne yazık. Sanki zaman durmuş ve biz çok gerilerde kalmışız.
      Güzel düşüncelerinize, iyi dileklerinize teşekkürler.
      Sevgiyle.

      Sil
  11. Savunma mekanizması olarak insanlar genelde karşısındakini suçluyor değil mi?
    keşke herkes savunmaya geçeceğine doğru dürüst dinlese ve hatası varsa özür dilese
    medeniyet ve iyi insan olmak bunu gerektirir
    çok güzel konu Makbuleciğim sevgiler selamlar benden

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Toplumu, insanlarımızı gözledikçe, farklı davranışlara tanık oldukça hep aklıma "Savunma Mekanizmaları" geliyordu değerli arkadaşım. "Hiçbirimiz Masum Değiliz" ne güzel bir roman adıydı.
      Neyse ki tüm savunma mekanizmaları kötü amaçlara hizmet etmiyor. Kişinin ruhsal rahatlaması, bilinçsiz ve zararsız biçimde uygulanıyor. Yüceltme örneğin: İki kolunu kaybetmiş bir insanın ağzıyla veya ayak parmaklarıyla resim yapma çabası ne güzeldir.
      Sevgiyle.

      Sil
  12. Değerli eğitimci, duyarlı insan, canım Makbule ablam; bu güzelim sayfaya beni de kattığınız için mutluyum. Söz uçar, yazı kalır; ne güzel yapmışsınız. Fırsat buldukça güçlü kaleminizden çıkmış yazılarınızı okuyacağım. Saygı, sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz Antalya'dan.
    Rabiye Bıçakcı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yılların ötesinden çok sevilen , candan bir dost sesi duymak, aradan yıllar geçse de, pek çok şey değişmiş olsa da kaldığınız yerden devam edebilmek. Ne büyük bir mutluluktur, yaşayan bilir.
      Burdur Eğitim Fakültesi'nde, öğretmen adayı öğrencilerinin çok sevdiği, idealist, gencecik bir Edebiyat Öğretmeni.
      Yorumun "Adsız " çıksa da hiç unutulmayanlardansın.
      Ailece yürekten selâm ve sevgilerimizi iletiyoruz sevgili Rabiye.

      Sil
  13. Öncelikle bilgilendirici yazınız için teşekkürler. Konunun oldukça dışındayım, aslında psikoloji alanına ilgim olduğu da söylenemez. O yüzden konu hakkında blogda yazmak istemedim. Şu anda aklıma geleni paylaşmak istiyorum.
    Bizim gibi cehaletin, hukuksuzluğun, eşitsizliğin, adaletsizliğin olduğu bir toplumda ayakta kalabilmek için türlü türlü savunma mekanizmaları geliştirmek zorunda kalıyor olabiliriz miyiz?
    Egemen güç (bu aile olabilir, öğretmen olabilir, dominant bir akran olabilir, patron olabilir, mahalle baskısı olabilir, hükümetin kendisi olabilir) bir insanın üzerine çok gelirse, o insanı anlamak için çaba göstermezse, emirler yağdırırsa, yani baş edemeyeceği bir durum söz konusu olursa kişinin savunma mekanizmalarını devreye sokması zaten doğal bir süreç değil midir? Şimdi aklıma geldi bu soru.
    Sizin gibi değerli eğitimciler ve akademisyenleri hariç tutarak psikoloji konusunda bir de şunu söylemek istiyorum Makbule Hocam. Son zamanlarda psikoloji bilimi sanki bir para kazanma yöntemi oldu. Bilinçaltı temizleme ritüelleri, aile dizilim seansları... Bunları teşvik eden tuhaf diziler, filmler... Bir de şöyle bir gözlemim var. Görüyorum ki, maddi problemi olmayan, gezip tozabilen; daha doğrusu uğraşmak zorunda kaldıkları problemi olmayan bazı kişiler, kendilerinde sorun aramaya başladılar. Sonuçta sosyal medya ile de yaygınlaşan bazı akımlar ortaya çıktı. Ben açıkçası herkesin bu kadar çok psikoloji ile ilgilenmesini onaylamıyorum. Psikoloji, sizin gibi uzmanların işi. Bizler, yani konu hakkında eğitim almamış kişiler bu konunun dışında olmalıyız. Ben mesela, sıradan biri olarak karşımdaki insanın davranışının nedenlerini sorgulamıyorum, sonuca bakıyorum direkt. Örneğin iş yerinde egosu yükselmiş, kendini ilah gibi gören birinin neden böyle olduğunu düşünüp onunla empati falan kuramam. Ona anlayış da gösteremem. Eğer böyle bir kişi birine mobbing uyguluyorsa beni onun süper egosunun sorunları ilgilendirmez. Ben sadece adaletin yerine getirilmesini isterim. Tedavi görmesi gerekiyorsa görsün, işten atılacaksa atılsın...
    Çok uzun oldu, güya yazmayacaktım :) Demem o ki hocam, psikologlar, sosyologlar kendi işlerini yapmalılar ve artık bu ülkede adalet ve hukuk layık olan yerlere gelmeli...
    Sevgi ve saygılarımla 🌺🥰

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi ki yazmışsınız ve iyi ki uzun yazmışsınız. Paylaştığımız o kadar çok konu ve ortak noktamız var ki. İnsanlar hakkındaki düşünce ve gözlemleriniz hiç de önemsenmeyecek gibi değil.
      Savunma mekanizmalarını herkes kullanabilir elbette. Ancak sürekli kullanıldığında kişi gerçeklerden uzaklaşarak farklı bir kimliğe, kişiliğe bürünebiliyor. Kendine ve çevresine zarar verebiliyor.
      Sadece sonuçlara bakarsak, nedenleri görmezden gelirsek okula gitme saatlerinde şiddetli karın ağrısı çeken çocuğu, işe her zaman geç kalan görevliyi, tiz seslerden aşırı ürken bir kadını yanlış değerlendirmiş olmaz mıyız? Bazen anlayışlı bir arkadaş, bazen duyarlı bir dost veya bir öğretmen uzmanlık alanı olmadan uygun çözümler bulabilir. Çizmenin sınırını aşmamak önemli tabii. Ama bazen "İnsanın acısını insan alır."
      Her yorum kişiyi yeniden düşündürüyor, yönlendiriyor.
      Katkılarınız için çok teşekkürler.
      Esen kalın.

      Sil
  14. savunma mekanizmalarının uç noktalara ulaşması riskli, her olumsuzluğa alışıyor olmamızda korkutucu..

    YanıtlaSil
  15. Gerçekten öyle, o zaman kişilik zedeleniyor. Toplum olarak suskun ve tepkisiz bir toplum olduk. Önceleri anormal saydığımız şeyler normal
    olarak kabullenilirken normal olanlar anormal sayılıyor.

    YanıtlaSil
  16. Öğretmenim " Ben savunma mekanizması kullanmıyorum." diyen , diyebilen bir birey yoktur heralde :-))))) Eğitim bilimleri derslerinden biri olan Gelişim Psikolojisi dersinde bu konuyu öğrenirken , çok dikkatimi çekmişti. Hatta bir süre şu moddaydım : " aaaa bu amca yansıtma yaptı. " " bu teyze inkar etti. " " bu öğrencide gerileme - regrisyon var gibi", " hayal dünyasına kaçtım yada pollyannacılık yaptım. " gibi sözlerinin içinde buldum kendimi. Tabiki bir süre sonra vazgeçtim :-) Bu mekanizmaları kullanıyor olmak yada kullanmıyor olmanın " sağlıklı birey " ya da " sağlıksız birey " diye etiketlenmesinden ziyade herşeyin doğru bir dozda kullanılmasının daha doğru olduğunu düşünmemiz lazım değil mi öğretmenim ?

    YanıtlaSil