19 Kas 2023

NEDEN...?



 


Aslında her şey birdenbire oldu;

Bir bayram gününde 

Konuk oldu herkes birbirine 

Sofralar kuruldu,

Şarkılar, türküler söylendi,

Oyunlar oynandı, halaylar çekildi.


Ansızın bir yağmur yağdı,

İnceden inceden.

Tomurcuklar çiçek açtı,

Bulutlar çekildi köşelerine,

Güvercinler kanat çırptı gökyüzünde

Her yer güllük gülistanlık.

Bebeler hiç ağlamadı beşiklerinde,

Çocuklar küsmedi oyunlarında.


Birden bir gümbürtü koptu;

Gökle yer birleşti sanki,

Karardı birden dünya,

Sessizlik sardı dört bir yanı,

Tek bir İNSAN kalmadı ortalıkta. 

Neden...?


Makbule ABALI (Emekli Eğitimci)

19.Kasım 2023 Urla-İzmir 








17 Kas 2023

YAŞAMI ŞİİRLERLE ÇOCUKLAR GİBİ YORUMLAMAK...



 




GÜZ GÜNEŞİ 

Bu sabah erken uyandım;

Çiy damlacıklarını silkeledim

Çiçeklerin üzerinden.

Ilık rüzgârlar esti,

Güneş bile gülümsedi,

Bembeyaz bulutların arasından

Çiy taneleri umursamadı bile... 

Makbule ABALI 



ÇOCUKÇA

Kuş dili bilir misiniz ?

Çocukça, dostça, safça, 

Ya da işaret dili .

Diliniz  lâl olursa ,

Gözlerinizle konuşabilir misiniz ?

İnsanca bilmeyen birine 

Bir dil öğretebilir misiniz?

İlle de uzlaşmak için değil, 

Belki insanca yaşamak, 

Yaşatmak için

İnsanlık adına...

Makbule ABALI



İNSAN İNSANA SAVAŞ

Dağla ova,

Güneşle ay,

Bulutla yağmur, 

Fırtına ile bahar, 

Yaz ile kış,

Kedi ile köpek,

Tavşanla kaplumbağa,

Kedi ile fare 

Arkadaş olmuşlar canciğer.

Ama insanoğlu inatlaşmış; 

Arkadaş olamamış İNSAN İNSANA

Savaşlar o yüzden hep var olmuş...


Makbule ABALI (Emekli Eğitimci )

İzmir-Urla. 17.11.2023






ÇOCUKLAR GİBİ: Sabahattin ALİ'nin şiiri, Ali KOCATEPE'nin müziği ve Sezen AKSU yorumuyla. 

TEŞEKKÜRLER. 


13 Kas 2023

DOST OLABİLMEK - DOST KALABİLMEK

 


Hava Durumu raporlarına göre birkaç gün önce  bu yörede yağış bekleniyordu. Gündüz yağmadı ama akşam üzeri başlayıp sabaha kadar devam eden yağmur, ağaçlara, çiçeklere, çevreye tam bir sonbahar temizliği sağladı. Toprak suya doydu mu bilinmez. Dün adeta dört mevsimi birden yaşadık, Kâh parçalı bulutlu, kâh hafif yağmurlu geçerken ansızın güneş de göründü, varlığına nasıl da ihtiyaç duyduğumuzu hissedercesine günümüzü, ruhumuzu aydınlattı. Tıpkı özlemini duyduğumuz güzel insanlar, dostlar gibi... 

Hayatın hızlı akışı içinde bazı günler özeldir ;  Aslında bazen uzun bir geçmişi vardır bu günlerin. Yıllar önce başlasalar da anılar zincirine eklenmesi, kayda geçmesi, kalıcı, sağlam  izler bırakması çok da kolay değildir. O andan, o günden yılların ötesine geçişler yaparsınız hızlıca. Bir insan tanıdığınızda ortak özellikleriniz, arada zıtlıklar olsa da benzer karakterleriniz,  kişilikleriniz , beklentileriniz,  hayal kırıklıklarınız parçalardan bütüne yönelip yeni bağlarla kurulacak sağlam bir zemine güç kazandırır.  Hemen dost olamazsınız, uzun, ince bir yoldur bazen, kimi zaman bir duruş, bir karakter özelliği, zekice bir söz, insanın ta içine işleyen bir paylaşım, bir müzik, bir film, mizah anlayışı, insani özellikler taşıyan her şey. Yeni dostluklara giriş kapısını aralar...

Ünlü düşünür Nietsche şöyle diyor: "Hepimizin birbirine bir sır olduğu gerçeğine kendimizi alıştırmalıyız. Bir başkasını tanımak, onun hakkında her şeyi bilmek demek değildir. Karşılıklı duygu ve sevgi beslemek ve birbirine inanmak demektir."  Hoşgörünün, saygının, sevginin, dürüstlük ve içtenliğin olmadığı yerlerde nefret, kin, öfke tohumları hemen yer buluyor. Kapkara bulutlar sarıyor dört bir yanı. Pespembe gözlükler bile iyimserlik ya da olumlu bakışlar ulaştıramıyor oralara. Çıkar ilişkileri devreye giriyor, düşmanca bakışlarla,  katı, acımasız tavırlarla insanlar, insanlıktan giderek uzaklaşıyor öyle zamanlarda...Belki de bazı insanların genlerinde olumsuzluk var.  Ancak iyilik kadar kötülüğün de bulaşıcı  olduğuna inanıyorum ben. 

Mersin'den İzmir- Urla'ya taşınalı 1 yıl, 9 ay oldu. Henüz iki yıl bile değil. Eski dostlara yeni dostluklar eklendi elbette. "İyi ki varlar" diyebileceğimiz insanlar. Bir fincan kahvenin kırk yıl, bir  tas çorbanın yıllarca hatırını bilen bu güzel ülkenin insanları, iyi insanlara da her zaman gönüllerinde yer buluyorlar. Bazen "Bir telefon kadar yakınınızdayım " diyen şefkatli  bir sesle, bazen sizi arabasıyla gideceğiniz yere kadar götüren bir gönüllü, bazen çalınan ve kurtarılamayan, kapatılamayan bir hesabi ille de geri almak isteyen bir dost eli, hastanede zor günlerinizde işlerinizi çözümlemek için didinen bir can yoldaşı, her türlü zorluklarda bir onarım ustası gibi varlıklarını, insan sıcaklığını hissettiren insanlar. Sadece teşekkür etmeyi yeterli görmüyor. mahcup da oluyorsunuz. 

Sanal ortamda tanıdığımız güzel insanlar da var : Vefalı, güvenilir, etik değerlere bağlı, iyiniyetli, okuyan, araştıran, çıkarsız yardıma hazır. Önceleri bana bir okyanus gibi gelen, derin sularda yüzmek değil sığ sulara bile temkinli ayak basan biri olarak zaman zaman "Ben burada ne arıyorum ki? " dedirten bir başka alem. Yazmayı, okumayı seven biri olarak yıllar geçtikçe sınama-yanılma ile sadece Blogda karar kılan acemi ama sonsuz öğrenme tutkusuyla yoluna devam eden bir sade vatandaş...Yazımın sonuna eklediğim ünlü Tiyatro Sanatçımız Müşfik Kenter'in videosu benim duygularıma da tercüman oluyor.  Ama her zaman, her yerde farklılıklar da var;  Dün bir blog dostum ve değerli arkadaşı konuğumuz  oldu. Aile boyu tanıyıp çok sevdiğimiz, o zamana kadar yüzlerini  hiç görmesem de çok uzun zamandır tanıyormuş gibi bir  duyguya kapıldığım iki güzel insan: Sezer Özşen ve Nergis Topak.

Urla merkezden biraz uzakta, bahar gibi güneşli,  biraz hüzünlü bir  günde bizim evde buluştuk. Bazen siz istemeseniz de zaman acımasızca akıp gidiyor. Oysa daha konuşacak ne çok şey vardı. Zaman ve sağlık elverdiğince hiçbir şey yarım kalmamalı.  Dostların taşıdığı enerji, neşe, coşku halâ buralarda sanki. Bugün sabah kahvemizi o güzel fincanlarda içtik. Kasımpatıların kokusu ve canlılığı sanırım benim lâvantaların kokusunu bir süre unutturacak. Hatta yıllar önce Adana'da ilkbaharlarda evimize rahatlatıcı, sakinleştirici kokular yayan nergis çiçeklerinin kokusunu duyumsadım bir süre. El becerisiyle yapılmış seramik pano uygun yerine yerleşti. Keçeden yapılmış bir magnet buzdolabının üzerinde güneş, deniz ve  martıları sergiliyor. Kızım, ince bir hatırlayışla verilen şiir kitabını çocuklarına da okuyarak çoktan bitirmiştir eminim. Ailece donandık o gün; İçine sevgi de katılınca değeri paha biçilmez olan  hediyelerimizle... Çok sevgili arkadaşlarımız sanırım bereket de taşımışlar yuvamıza, yöremize. Bugün sağanak yağış var buralarda.

Yalnız kalmadık iyi ki. Bir gün sonra da konuklarımız oldu; Yeni evli, güler yüzlü, gözleri ışıl ışıl, her zaman yardıma hazır genç bir çift, Zeynep ve Efe, komşuyuz. Hafta sonlarını zaman zaman Baba Evi'nde geçiriyorlar. Dostlar hanesine yeni adlar, yeni kişiler ekleniyor. Sohbetlerin içtenliği, doğal akışı bazen o güzel anların fotoğrafını çekmeyi de unutturuyor. Hiçbir fotoğrafta olduğum gibi, doğal halimle çıkmadığım için biraz da seviniyorum galiba.  Ustaların çektiği fotoğraflarda bile hiçbir şey capcanlı olamıyor. Bir seziş, bir duygu, bir ışıltı, bir renk, heyecan, yüreğin kıpırtısı olduğu gibi net algılanamıyor. "Mutluluğun fotoğrafı ya da resmi var mıdır ?" sorusunu yıllar sonra "Yapay Zekâ " yanıtlayabilecek mi acaba...? 

Makbule Abalı- Emekli Eğitimci

13 Kasım. 2023 Urla-İzmir


                                        Müşfik Kenter'e yürekten teşekkürler. M.A




                                           Dostlar- Ruhi SU - Ustaları anıyor, arıyoruz M.A
                            
                                         

 








9 Kas 2023

ATATÜRK GÜLÜMSEDİ ÖĞRETMENİM

 




Başöğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK 

Ölümünün 85. yılında rahmetle, minnetle, özlemle anarken; Açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğimize ant içeriz.





ATATÜRK GÜLÜMSEDİ ÖĞRETMENİM 

Atatürk gülümsedi Öğretmenim
Siz sınıfa girince
Dağıldı kara bulutlar
Açıldı gonca

Baktı ki okul yenidir,
Siz yenisiniz, düşünceler yeni
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Saklayamadı sevincini

Baktı ki gençsiniz, bilgili
Eğitiyorsunuz yolunca, yöntemince
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Sevindi onca 

Baktı ki karışmış aramıza,
Çiziyorsunuz yolu,
Atatürk gülümsedi öğretmenim
Gözleri dolu dolu. 

Anlaşılan bütün yaz
Atatürk gözünü kırpmamış,
Çünkü boşmuş sıralar,
Çünkü harf okunmamış,

Kapkara bulutlar inmiş 
Işıklı gözlerine 
Bora gibi, fırtına gibi Atatürk'üm
Sanırım yönelmiş bilgisizliğe.

Ama baktı ki gün doğmuş,
Bir koşu varmışız okula
Özlemle açılmış kitaplar,
Bir iştah kızda oğlanda.

Baktı ki zil çalmış,
Sınıfa girmişsiniz. 
Bütün bakışlar sizde
Günaydın demiş.

Derse başlıyorsunuz 
Sımsıcak bir sevgi gözlerinizde.
Baktı ki Türkiye'si, Türkiye'miz
Aydınlık ufuklara  yürüyor hızla 

Atatürk gülümsedi öğretmenim
Övünüyor bizle 
Dağıldı kara bulutlar
Biz sınıfa girince. 

Atatürk gülümsedi öğretmenim
Kürsüde kendini görünce.

Talat TEKİN
D. 19 Temmuz1927
Ö .28 Kasım 2015






8 Kas 2023

HATALARIMIZ- BCP- Ekim Ayına Ek Bir Yazı ( Bir Yanlışı Düzeltmek )


 

BİR YANLIŞI DÜZELTMEK 

Hayat boyu hepimizin hataları, yanlışları olabiliyor. Çünkü insanız. Önemli olan bilerek, kasıtlı olarak hatalı davranmamak, zaman içinde yanlışı düzeltmek değil midir? Bazı hatalı davranışlar maddi, manevi çok büyük hasarlara neden olabiliyor. Yaşadığımız yüzyılda robotlar, ya da yapay zekâ çok şeyin üstesinden gelse de İNSAN kırılganlığı bir başka. O pek kolay onarılamıyor. Yüzyıllar ötesinden düşünürler  gönül kırgınlığı ile ilgili ne güzel sözler söylemişler. Onun tamiri çok zor ama insana değer veren toplumlar kırılan eşyaları onararak yeniden kullanmayı da görev bilmişler.  "Kullan,  bozulunca, kırılınca at" felsefesi her yerde,  her zaman geçerli değil. Usta ellerde her şey değer kazanıyor. Restore edilen binaları o yüzden çok seviyorum. İlmek ilmek dokunan, kök boyalarla boyanan ve onarılınca yeniden can bulan eski kilimleri de. Yanlışını kabul edip özür dileyen insanlara da güven duyuyorum.

Bu yazı,  bir yanlışı düzeltmek için yazılmış bir ÖZÜR yazısıdır! Bir önceki yazım, Blogları Canlandırma Projesi (BCP) kapsamında Uzak Doğu ile ilgili olarak Japon Kültürü'nden kesitler aktaran bir yazıydı. Yazımın sonuna bir de şiir eklemiştim. Pek çok İnternet sayfasında Japon Şiiri (!) olarak yer verilen bir şiir. Saygın bir Üniversitemizin sayfasında da, çok satan iki gazetenin sayfasında da aynı şiir, Japon şiiri olarak sunuluyordu. "Anlar" daha önce de okuduğum ve çok sevdiğim bir şiirdi. Altında Jorge Luis Borges adı vardı. Nasıl olursa olsun yanılmamalıydım. Yayından sonra okurken önce kızım fark etti. "Borges Japon değil" dedi. Amerikan asıllı bir Japon olabilir mi diye sordum. "Araştır istersen tekrar" diye yanıtladı sorumu. 

Aynı gün akşamı değerli Blog arkadaşım ( Aynı zamanda meslektaşım)  Manxcat  çok  ince bir hatırlatmayla yorumuna bir de şiir ekleyerek sanal ortamda kapımı tıklattı. Yorumlarımızı bir önceki yazımın yorumlar bölümünde okuyabilirsiniz. Her zaman derim; "Bizim gençlerden ve çocuklardan öğreneceğimiz çok şey var." Yanılan beni hiç olmazsa bu konuda doğruladılar. İki Yeni Kuşak temsilcisine de çok teşekkür ediyorum. Bir Japon Atasözü "Okuduğun her şeye inanacaksan hiç okuma." diyor. Okumak, araştırmak ama daha seçici olmak lâzım demek ki. Ama bu hatam olmasaydı sonraki engin bilgilere nasıl ulaşırdım?

Japon şiirleri hakkında daha detaylı bilgi edinmek istediğinizde İnternette çok güvenilir sayfalar da var. Ülkemizde Ankara Üniversitesi'nde Japon Dili ve Edebiyatı Bölümü de var. Kadim Japon Şiiri Man'yöshü  Şiir Antolojisi üzerine doktorasını tamamlamış ilk Türk akademisyenimiz Esin Esen. Gece Kitaplığı imtiyaz sahibi. Esin Esen bu Antolojiyi şöyle tanımlıyor: " Binlerce waka şiiri yer alır. Manzarası, doğası, her kesimden insanı, bu insanlara şiir söylettiren şeyler, yaşamları, duyguları, gelenekleri, inançları, ekonomik faaliyetleri, dönemin siyasi olayları ve kültürel etkinlikleri yansır dizelerde."

Eski Japon Ozanlarından "Aşk ve Özlem Şiirleri" başlığıyla güzel bir derlemesini bulduğum Onur Özkan'dan bir başka Japon Şiiri:

Çekip giderken bu dünyadan 

Sana ne armağan alsam

Giderayak gönlün olsun diye?

Gökçe çiçeklerini mi ilkyazın,

Yaz boyu öten guguk kuşlarını mı,

Sarı yapraklarını mı sonbaharın?

RYOKAN

Japon şiirinde " Haiku", damıtılmış duyguların şiir hali olarak açıklanıyor. Mainichi Gazetesinin düzenlediği Haiku Yarışmasında 2007 yılında Türkiye'den Yelda Karataş (Bir anlamda Japon Edebiyatı'nın Nobel'i sayılan ) bu ödülü almış:

"Ölüm ne kadar yakın

Unutulmaz çocukluğumuz

Ağır çiçekli ıhlamur ağacı "

Yelda KARATAŞ

Haiku'da basitlik en temel kural, güncel ve evrensel konular, alglarımız paylaşılıyor.  İlk iki mısra basit bir giriştir, en iyi izlenimi 3. mısra verir. 5-7-5 dizeden ve 17 heceden oluşuyor.

Bu düzeltme yazısını yazmayı görev bildim. Yazmasam bir yanlışın gerçek gibi algılanmasına yol açabilirdim. Japon hoşgörüsü, nezaketi, saygısı ve güvenine ters düşen bir bilgi aktarımım olmasın istedim. Sağlıklı, mutlu, huzurlu  yarınlara...

Makbule ABALI Emekli Eğitimci

8 Ekim 2023 Urla




4 Kas 2023

JAPON KÜLTÜRÜNE BİR BAKIŞ (BCP- Ekim Ayı )

 


Blogları Canlandırma Projesi (BCP) : önceden belirlenen temalara  göre, her ayın son haftasında seçilen konunun işlenmesi şeklinde bir etkinlik. İsteyen arkadaşlar katılabiliyor. Ekim Ayı teması: "Uzak Doğu Edebiyatı, Manga, Anime, Webtoon" olarak belirlenmiş. Bu ay ilk kez ayın son haftasında katılamadım, geç kaldım. Cumhuriyetimizin 100. yıl etkinlikleri ağır bastı.

Bir Uzak Doğu Ülkesi olarak Japonya ; 40'lı yılların başında ağır, zor bir savaşta büyük kayıplar vermiş, acılar çekmiş bir ülke olarak sonradan çok mücadele etmiş, bugünkü konumuna gelmiş bir dünya devi. Her alanda çok büyük atılımlar yapmış, başarıya ulaşmış bu ülke ve insanlarına hayranlık duymamak mümkün değil. Okuduğum her yeni bilgi o ülke ve insanlarına ilgimi arttırıyor, pekiştiriyor.

Blogları Canlandırma Projesi kapsamında Ekim Ayı Teması olarak Japon Edebiyatından seçtiğim bir şiiri yazacaktım.  Ancak önce, geleneklerine bağlı ama aynı zamanda çağdaş, bilim ve teknolojiden üst düzeyde yararlanan, eğitimde, sanatta, sporda, siyasette, sanayide, tarımda, turizmde büyük başarılara imza atmış,  sağlam karakterli, dürüst, onurlu, saygın insanlar yetiştirmiş bir ülke hakkında kısa bilgiler sunmak istiyorum. Bir ülkenin değer ölçülerini bilmek, o ülkeyi çok yönlü ve derinlemesine tanımayı sağlıyor.

JAPON  ATASÖZLERİNDEN ÖRNEKLER 

* Savaşı bilmeyen barışı da bilmez.

 * Bütün bir süreç boyunca susanın, süreç tamamlanınca konuşmaya hakkı olmaz.

* Senin değilse alma, doğru değilse yapma, gerçek değilse söyleme, bilmiyorsan sus.

* Dürüstlük en iyi siyasettir. 

* Okuduğun her şeye inanacaksan hiç okuma daha iyi. 

* Bilgi, eğer bilge değilsen, eşeğin sırtına verilmiş kitap yükü gibidir.

* Öğretmek öğrenmektir. 

* Kendine usta diyebilmek için önce ustanı geçeceksin, sonra kendini geçecek bir öğrenci yetiştireceksin.

EĞİTİM : 

* Japonya'da okur yazarlık  oranı  % 99 .  Yapılan anketlere göre % 85 öğrenci okulda mutlu.
 
* Öğretmenler öğrencilere ne sorulacağına değil, onları nasıl düşüneceklerine ve nasıl problem çözeceklerini öğrenmeye odaklanırlar. "Yaparak Öğrenme" temel ilkeleri. 

İ* İlkokulda bir öğretmene ortalama25 öğrenci,  ortaöğretimde 18 öğrenci, yükseköğretimde 11 öğrenci düşüyor. Çocukların öncelikle ahlâklı ve erdemli bireyler olarak yetişmeleri isteniyor. 
 
* Zorunlu Eğitim 6 yaşında başlıyor, 9 yıl sürüyor. 6 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul, 3 yıl lise, 4 yıl üniversite. 
* Anaokuluna 3 yaştan itibaren gidilebiliyor. zorunlu değil. Katılım oranı % 100'e yakın.
 
* Eğitim Öğretim Nisan Ayında başlıyor, Mart Ayı sonlarında sona eriyor. Yılda 6kez Veli toplantısı yapılıyor. İngilizce ortaokul ve liselerde zorunlu. Sınıfta kalma yok. 

* Öğrenciler 10 yaşına kadar (4. sınıfa kadar) sınava tabi tutulmazlar. Bu dönemde amaç; öğrencinin karakterinin oturması ve güzel davranışlar geliştirebilmesidir. Öğle yemeği sınıflarda, standart menü ile öğretmenleriyle birlikte yeniyor. 

* Okul çıkışı öğrenciler okulda Spor Kulüplerine katılabiliyorlar. Kulüplerde Geleneksel Japon Kültürü, Japon Sporları, Judo, Kendo  (Japon kılıç ustalığı ),  Sado ( Japon çay seremonisi ), Kado (Japon çiçek aranjmanı ), İkebana (Canlı çiçekleri düzenleme sanatı ) konularında eğitim alabiliyorlar.

* Japonya'da okullarda temizlikçi yok. Öğrenciler kendi sınıflarının temizliğinden sorumlu. 

JAPONYA'DA SANAT VE MİMARİ 

Japonların nezaket ve inceliklerinin, hassasiyetlerinin temelleri bu sanatlarda kendini kanıtlıyor adeta. İlk okuduğumda nasıl da hoşuma gitmişti;
* Kintsugi; Parçalanan ya da kırılan porselen eşyalar altın, gümüş ve platin tozu karışımıyla onarılıyor. Eksik ya da kusurlu olanın gözden çıkarılmaması, kusurların bile kucaklanmasını  ifade ediyor. Eskiye anlam kazandırıyor. 

* İkebana- Canlı çiçekleri düzenleme sanatı. "Kadınların Yolu" anlamına geldiği söyleniyor. Doğanın güzelliğini, canlılığını , çiçeklerin doğal güzelliğini vurgulamayı amaçlıyor. Maddiyat ve maneviyatı dengelemek anlamını da taşıyor. Yaşayan çiçek deniyor. Dikey ikebana stili tabiatın güzelliğini yedi dalla ifade ediyor. Yatay ikebana stili Yaradan, dünya, insan üçlemesini anlatıyor. 

* Japonya'da sakura ağacı yeniden doğuşu simgeliyor. Sakura hem mükemmel güzelliği hem de hızlı ve acımasız ölümü anlatıyor. Mart Ayının ilk günlerinden son kiraz çiçeklerinin döküldüğü Mayısın son günlerine kadar ilkbahar tüm ülkede doğanın ve insanlığın yeniden doğuşunun kutlandığı mevsim olarak kabul görüyor. 

* Japon Mimarisi gösteriş yerine işlevsellik ve amaca önem veren özellikler taşıyor. Görkemli çatıları olan ahşap evler, doğal ışık ve mahremiyetin korunuşu, doğa ile uyum içerisinde olmak tipik özellikleri. Evler genellikle güneye bakıyor. Doğal ışık Japonya'da bir insan hakkı. Yağmurlu bir ülke olması nedeniyle geniş saçaklı, kiremitli çatılar dikkat çekiyor. 


JAPON EDEBİYAT'INDAN BİR ŞİİR :

ANLAR 

Eğer yeniden başlayabilseydim yaşamaya 
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım,
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla. 
Daha çok riske girerdim. 
Seyahat ederdim daha fazla. 
Daha çok güneş doğuşu izler, 
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim. 
Görmediğim birçok yere giderdim. 
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. 
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. 
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım. 
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. 
Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten. 
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın. 
Hiçbir yere yanında su, şemsiye ve paraşüt almadan, 
Gitmeyen insanlardandım ben. 
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım. 
Eğer yeniden başlayabilseydim, 
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. 
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. 
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, 
Çocuklarla oynardım , bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...

Jorge Luis BORGES 

Eskiden Japonya denince ilk aklıma gelen; Uluslararası yarışmalarda ödül almış bir fotoğraf olurdu. Savaşta acımasızca teknoloji harikası bombalarla bombalanmış şehirlerden yüzünde ve kocaman açılmış gözlerinde dehşet,  korku ifadesiyle, ellerini açmış,  yarı çıplak koşarak kaçmaya çalışan bir kız çocuğu... Savaşların bütün acımasızlığını, yıkımını, korkunçluğunu ortaya koyan bir fotoğraf karesi.
Japonya çok çalışarak, zamanında uygun atılımlar yaparak, insani değerleri öne çıkararak, el birliği, gönül birliği ile bir büyük yenilginin travmalarını atlattı. Bir ülke adeta yeniden yaratıldı, imaj değiştirdi.
Dileriz İNSAN için, İNSANLIK için tüm dünyada yaşanmış gerçekler ışığında iyi örnekler kabul görsün ve uygulansın...

Makbule ABALI- Emekli Eğitimci
 İzmir- Urla-2023



Görseller: İnternet'ten alıntı. 
Kaynaklar: Güvenilir İnternet Kaynakları
Vikipedi, Dergiler, makaleler, araştırmalar
Gezi izlenimleri, Abdülkadir Özbek.
Tüm kaynaklara teşekkürler. M. A
 


 

1 Kas 2023

URLA'DA BİR AKŞAM - Urla'dan Notlar

Sonbahar artık iyice kendini gösteriyor burada. Ağustos böcekleri çoktan gitti. Kuşlar bile yer değiştirdi. Başka kuşlar ötüyor artık ağaçlarda. Doğa renk değiştiriyor yeniden. Yazın parlak, ışıltılı renkleri yerini soluk, pastel tonlara bıraktı. Doğa her haliyle bir başka güzel. Urla Zeytinalanı Bölgesi denizden uzak, Az katlı evlerden oluşmuş çok sayıda sitenin yer aldığı bir yerleşim birimi. Sokaklarda bile yer alan zeytin ağaçlarının dalları silme zeytinle dolu. Bereketli bir yıl zeytin açısından. Oysa ülkemizin bazı yörelerinde zeytin ağaçları çok az meyve vermiş bu yıl. 

Bu yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı , Cumhuriyetin 100. yılına rastlıyor. Bayrama birkaç gün kala eşim ve ben , yılların eğitimcileri olarak hüzünlüyüz. Yüz yıllık bir zaman dilimi; Özellikle çocuklar ve gençler için, yeterince bilmeyen, farkında olmayan vatandaşlar için günün  anlam ve önemi vurgulanmalı, günler, aylar öncesinden hazırlıklar yapılmalı, komisyonlar kurulmalıydı. Çeşitli etkinlikler planlanmalı, halkın içtenlikle katılımı sağlanmalıydı. Eski alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemiyor insan. Daha önce uzun yıllar yaşadığımız il Mersin'deki arkadaşlarımızdan, dostlarımızdan mesajlar geliyor,  kutlama programları, çeşitli etkinlikler, sergiler, konserler bildiriliyor. İmreniyoruz, içimiz buruk. 

Birkaç gün arayla bazen mutluluk, bazen mutsuzluk yaşar mısınız siz de?  Anlık hüzünler toplanır, bir  anda mutluluğa dönüşebilir, rahatlarsınız. Birikmiş can sıkıntıları, mutsuzluklar adeta küçük mutluluklara bir kapı aralar, " sıra sende" der.  Geçen gün de öyle oldu: Bir rahatsızlık dönemi henüz bitmemişken, akşam üstü yürüyüşlerimizi ihmal etmemeye çalışıyoruz. Güneş tam karşıdan gelirse gözleri yoruyor. Sokaklar Arnavut Kaldırımı stili taşlarla döşenmiş. Biraz yoruyor ama öyle güzel ki görünümleri. Zaman zaman durup ayak üstü dinleniyoruz. O sessiz sokakta birden bir demir kapı aralığından bir çocuk sesi geldi : " Merhaba " Hemen selâmı aldık, bir çift ışıl ışıl göz, gülen bir yüz, 3-4 yaşlarında yakışıklı bir küçük adam. Adını sordum, kendini tanıttı: "Ben Ali" Biz de kendimizi tanıttık. Ali sayesinde anne babasını da tanıdık böylece. Küçük yaşta toplumsal kuralları benimseyen çocukları çok seviyorum.  Ve onlara bu davranışları kazandıran anne baba, öğretmen, tüm yakınlarına saygı duyuyorum iyi ki varlar.   ( Prof. Dr. Üstün Dökmen Hocamızın harika şiiri "Selam Ver " yazımın sonunda.) 

Ne güzel rastlantı, Ali ile tanışmamızdan birkaç gün sonra Site Yönetiminden bir mesaj geliyor: " Sn. Üye  Cumhuriyetimizin 100. yılını 29 Ekim Pazar Akşamı 18.30-19.30 arasında geleceğimizin teminatı çocuklarımızla Yönetim binamız önünden başlayarak Fener Alayı yürüyüşü ile kutlayacağız.  Biz çocuklara bayrak, şeker hediye edeceğiz. Sizler de evlerde minik hediyeler (Şeker, çikolata vs ) hazırlarsanız , zili çalan çocuklarla bir şölen havasında kutlama yapmış oluruz. Öztuncer Yönetim." Çocukların görev aldığı her etkinlik iyi yönlendirilirse başarıya ulaşıyor. Benimsenen her davranış, sorumluluk bilincini de beraberinde getiriyor. Ne yapabilirim diye düşünüyorum: Site yöneticisi sevgili komşum Mediha Hanım'a soruyorum. Tahminen kaç çocuk olabilir? Yaklaşık bir sayı veriyor. Ah şimdi "eski ben" olsaydım,  çocuklar için hemen vanilyalı ay kurabiyesi ya da dere otlu lor peynirli poğaça yapardım. Bugünlerde o tür yapımlarda biraz zorlansam da çare tükenmez...

Sanırım Urla ve Zeytinalanı Bölgesinde yaşlı nüfus biraz daha yoğun. Ama çocuklar ve gençler de canlılıkları, neşe ve enerjileriyle dengeyi sağlıyorlar. Birkaç gün önce de yürüyüş sonrası parkta otururken Elif ile tanışmıştık. Eşim hemen Karacaoğlan'ın şiiri ile küçük bir sınav uyguladı. Resim yapmayı, şiiri çok seven Elif geçerli notu aldı tabii. Daha kimler kimler var , burada tanıdığımız çocuk ve gençlerden ?  Öyle çok ki: Doğa, Aslı, Derin, Nisa Nur, Buse, Asrın, Ali, Elif, Güneş, Su, Gökçe, Ezgi, Yaren, Güney, Timur, Rengin, Halit, Danie, Ali Mahir, Elif,  Utku, Kaan,  Polen. Çağla, Zeynep. Efe, Doğaç, Pınar, korkut ve tabii Sare Lina, Nehir Rüya... Hepsini çok çok seviyoruz. 



29 Ekim Günü küçük hazırlıklarımıza başladık. Önceki yıllarda Mersin'de Vitray Kursunda çok değerli öğretmenimin katkısıyla yaptığım cam-ahşap vitray tepsim çok işime yaradı. Renkli yapışkan kâğıtlara tek tek kısa bir anı yazısı yazdım. Aydınlanma simgesi olarak küçük mumları sıraladım, ve bir kenarda rengârenk küçük şekerler yerini buldu. Gönlümüzden geçenler o anki imkanlarla sınırlandı kuşkusuz. Saat tam 18.00 da evimizin önündeki küçük bahçemizde yerimizi aldık. Saat 19.30 civarında önce sesleri duyduk ve sonra göz kamaştıran ışıkları gördük. Sitenin nostaljik taşlarla döşenmiş yollarında ellerde meşaleler, bayraklar, balonlar, dillerde  özlediğimiz marşlar, şarkılar türküler eşliğinde çocuk, genç ve "gönlü genç" insanlardan oluşan muhteşem bir konvoy tam kapımızın önünde kısa bir mola verdi. Tepsideki şekerler, mumlar, anı yazıları paylaşıldı elbette. Sakin, sade yaşantımızda çok farklı bir akşamdı. Gurur duyduk, mutlu olduk, güven tazeledik, umutlandık.

Olumsuzlukları dile getirdiğimiz kadar olumlu, güzel şeyleri de vurgulamak gerektiğine inanıyorum. Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamak amacıyla televizyonlarda -ne yazık çok az kanalda- emekle yapılmış muhteşem programlar izledik. Ticari amaçla yapılmış olsa bile ,ustaca çekimlerle aklın ve duygunun harmanlandığı,  anma amaçlı harika reklam filmleri seyrettik. Naklen verilen konserler gönlümüzü, kulaklarımızı doyurdu. Emek harcayanlara sonsuz teşekkürler, Ancak tüm bu güzelliklerin, etkinliklerin, sevinç ve coşkunun, mutluluğun yılların ötesine kalıcı izler bırakarak taşınabilmesi için keşke daha düzenli ve planlı hazırlıklar çok önceden yapılabilseydi. Kavgasız, dövüşsüz , marşlarla, türkülerle, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'e sevgi, saygı ve güven tazeleyerek gerçekleştirilen "Halk Kutlamaları"  eşsizdi.

Ekranlardan, radyolardan, medyadan izlediğimiz kutlamalara ek olarak emek harcayarak " Canlı bir gösteri" izleterek, bizlere unutulmaz bir akşam yaşatan Site Yönetimimize, katkıda bulunan emeği geçen herkese; anne-babalara, çocuk ve gençlere. site personeline , adsız kahramanlara yürekten teşekkürler. 

Makbule Abalı - Emekli Eğitimci
1.11.2023  İzmir-Urla 



SELÂM VER

Yola çıkmadan her sabah,
Bulutlara selâm ver,
Taşlara, kuşlara, atlara, otlara
İnsanlara selâm ver.
Ne görürsen selâm ver.
Sonra çıkarıp cebinden aynanı
Bir selâm da kendine ver
Hatırın kalmasın el gün yanında
Üleştir dostluğunu varlığınla
Bir kısmı seni de sarsın.

Üstün DÖKMEN 










Teknik konularda eksiklerim var ne yazık ki. Bu bölümde İlkokul 3. sınıf Öğrencisi sevgili Doğa Oranüs'ün yöresel giysiler giyerek canlandırdığı "Nezahat Onbaşı" şiirini okurken çekilmiş videosu yer alacaktı. Yerleştiremedim. Şiirden bir bölümü kaydettim
"Murat Dağlarından indik aşağı
Göründü uzaktan Gediz Irmağı
Çocuk sendeki coşkunluğa
Yedi düvel şaşmalı...
Annesinin deyişine göre Fener Alayının başlangıcında Doğa çocukça bir utangaçlık ve çekinme ile şiiri okumaktan vazgeçmiş. Ama bizim evin önünde gür bir sesle, adeta o anı yaşayarak şirini okudu ve 
çok alkış aldı. Çocuklar harika... Teşekkürler hepinize.