Dünya kimselere aldırmadan dönmeye devam ederken canlılar da yaşam savaşı veriyorlar elbette. Her canlının yaşama uğraşı ve çabası kendi gücü, kapasitesi, yetenekleri oranında değişiyor, gelişiyor, ya da yapamayacağının farkına varıp yenilgi ve pes etmeyle son buluyor. Yenilgiyi kolay kolay kabul etmeyenler silahsız mücadeleyi göze alıp dimdik ayakta kalabiliyorlar.
Çocuklar minik taşlarla beş taş oyunu oynarken bir sonraki kuşak daha büyük taşları topluyor. Ne olursa olsun, insanın yaşadığı yörede, memleketinde yurdunda sadece çiçekler, ağaçlar değil, taşlar bile değerlidir. Memleket hasreti; bazen bir kokudur, bazen bir tat. Bazen bir adla hatırlanır, bazen bir görüntüyle canlan zihinlerde. Kimi zaman da bir türkü ya da şarkıyla dile gelir, yankılanır ovalarda, dağlarda. Doğduğu yer bir cennettir insana. Doyduğu yer, sıralamada ikinciliği alır.
Taşların arasında boy vermiş çiçekler görürsünüz bazen. Dalları yoktur. İnce narin bedenleriyle sımsıkı sarılırlar toprağa. Genellikle ara iklimlerde çıkarlar. Mücadeleci insanlar gibidirler. Doğada adeta mutluluk vermek için var olmuş gibidirler. Ne çok severim onları: Kardelenler, yabani mor menekşeler, nergisler... Küçük görür, küçümserseniz yanılırsınız. Güçleri özlerindedir.Bu yazı içgüdüsel bir şekilde içten gelen bir yazma dürtüsü ile başladı. Yatağına sığmayan dere gibi içgüdüsel bir akışla devam ediyor. Gönülden yapılan her iş, her çaba yapanı mutlu ettiği gibi, yapılan her güzel iş, çevreye güçlü bir enerji yayıyor, ilham perilerini uyandırıyor. Gizil enerji bu olsa gerek. "Birlikten güç doğar" sözü boşuna söylenmemiş. Öyle bir güç ki dağları, taşları delebilir. İnce boyunlu narın çiçekler toprak altından yeryüzüne. merakla nasıl baş kaldırırlar hep öğrenmek istemişimdir.
Bugün de gün çabucak bitiverdi. Gün akşam oldu derdik eskiden. Bizim kuşak söz dinleyen, erken yatan çocuklardan oluşmuştu. Şarkılara bile geçmiştir: "Erken kalkarım erken yatarım, bir yumurtayı sütle çırparım. "Taptaze yumurtayı çiğ olarak bile içerdik. Küçücük kümesimizdeki tüm tavuklar gezmeyi seven tavuklardı.
Alışkanlıklarına bağlı bir kuşaktık biz. Örneğin şimdiki kız çocuklarını saçlarını kestirmek için ikna edebilir misiniz? Neredeyse okuma çağındaki bütün kızların saçları upuzun. Çünkü TV.lerde veya Internette, dizilerde, filmlerdeki kızlar da uzun saçlı.
Annem doğduğumda saçlarımın sapsarı olduğunu söyler. Hiç boya görmeyen saçlar da her kesimden sonra renk değiştiriyor. Böylesine gür olan saçlarım şimdi ne kadar zayıfladı. Çok güvendiğim kuaför olmazsa saçımı kestiremeyişim o yüzdendir. Bulunca da kolay değiştiremiyorum.
Bu figür ahşap, seramik veya cam, alçı gibi malzemelerle yapılmış küçük heykelciklerde çok görülür. Gençlik yıllarımızda 3 maymun olarak tanırdık. Görme-Söyleme-Dinleme-3maymun gibi denirdi.
İnsan yüzüne uygulanınca "O da çağa ayak uydurmuş" diye düşündüm. Gittiğim kuaför dükkanında görmekle inanın çok da mutlu oldum. "Kadınlara saçı kısa aklı kısa" diyenler acaba ne derler dedi iç sesim.
Makbule ABALI-Eğitimci
8 Kasım2025 Urla




Yine kalbimizi titreten bir yazı, Kıymetli Makbule Öğretmenim 💗Yüreğinize, emeğinize sağlık💐🌟🙏
YanıtlaSilBu kısacık, güzel yorumu okuyunca severek izlediğim bazı eski programlar geldi aklıma. Bam telimizi titretirlerdi. Benimki sadece bir ince dokunuş belki.
SilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilMerhabalar.
YanıtlaSilİlhan Şeşen'in şarkısı eşliğinde okudum yazınızı. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
"Görme, söyleme, dinleme" Gerçeklere gözünü kapatıp başını derde sokmamayı, doğruları dinlemeden ve söylemeden kurnazlıkla aradan sıyrılmayı temsil eden üç maymunu temsil eden küçük heykelcikler benim de ilgimi çekti.
Kadınları hala bu şekilde hor gören dinci yobazlardan kurtulamadık. İktidarın sayesinde de seslerini çıkarmaya devam ediyorlar.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar Recep Bey.
SilBir zamanlar 3 maymun figürü çeşitli nedenlerle çok kullanılırdı. Bir protesto biçimiydi elbette. Tüm dünyada o yılların politikacıları daha hoşgörülü ve sanata, sanatçıya değer veren kişilerdi sanırım.
Gittiğim kuaför çağdaş bir insan. Çalışanlar da çok iyi seçilmiş insanlar. İşlerini ustaca yapan, saygı-sevgi sınırını doğru kullanan kişiler. Orada her kesimden insana rastlamak mümkün.
Her şeyin doğalı güzel. Yeterince tanımadığım , bilgi sahibi olmadığım her konu, kurum ve kişilere kuşkuyla yaklaşmam o yüzdendir.
Güven zamanla kazanılıyor ve alışkanlıklar kolay terk edilmiyor.
Selam saygılar.
Merhabalar Makbule öğretmenim.
SilÇok doğru söylüyorsunuz. Ama ne yapalım ki bu dünyanın fıtratı böyle. Dünyanın genlerini değiştirmeye bir türlü gücümüz yetmiyor. Bunu yapabilmek için Tanrı gücüne ihtiyaç var. Yani bunu ancak Tanrı yapabilir.
"...Saygı ve sevgi sınırını doğru kullanan kişiler..." demişsiniz ya, ne kadar doğru bir söylem, gönlünüze sağlık.
Selam ve saygılarımla.
Merhabalar Recep Bey.
SilDünyanın genleriyle oynamak ne haddimize. Her şey olacağına varıyor. Fransızların güzel bir atasözü var. "Kadife eldiven içinde demir el" derler. Demir eli hiç kullanmadım ama zamanla her şeyi asgari düzeyde anlıyor insan.
Karşımıza iyi niyetli insanların çıkması, barış ve güven içinde bir dünya özlemi, sağlıklı bir yaşam, yıllardır değişmez dileğimdir. Umarım hayal kırıklığına uğramayız, uğratmazlar.
Selam ve saygılarımla.
İlkokulda saçlarım belime geliyordu. Annem kısacık kestirelim kızım diyerek kuaföre götürdü. Ama benim aklım onu uçlarından kısacık almak olarak algılamıştı. Ne şaşırmıştım bütün saçlar gidince :)
YanıtlaSil