Küçükken "Paylaşmak güzeldir" diye öğretildi bizlere. O yüzden oyunlardan başlayarak hep paylaştık: Oyuncağımızı, kalemimizi, simidimizi, yemeğimizi... Paylaşmayıp bencillik yapan arkadaşlarımızı dışladık. Oyun bozanları, kurallara aykırı davrananları benimsemedik. Bazen bir portakalı dilimler, paylaşırdık. "Kardeş payı" yaptım derdi paylaştıran.
Çocuklarda "adalet" duygusunun gelişmesi, özellikle anne babaya, öğretmenlere, çevresindeki diğer insanlara, yetişkinlere bağlı. Anne baba adil değilse, çocukları arasında ayrım yapıyorsa, fark gözetiyorsa, sevgi paylaşımında haksızlık yapıyorsa, çocuğun içinde yeşeren "haksızlığa uğramışlık duygusu" giderek büyüyüp serpiliyor. Diğer insanlara da öfke, kin, nefret duyan bir "mutsuz insan" daha topluma karışıyor.
Suç ve ceza orantılı değilse; örneğin çocuk basit bir suç için babasından çok dayak yemişse, kafasında bin bir soru oluşabilir. Açıklığa kavuşmayan her olay, yıllar sonrasında dahi yeni sorunlar, yeni yaralar oluşturabilir. Evde babanın anneye haksız davranışları, şiddet uygulaması gene çocuğun hayatında yıllar sonrasına izler bırakabilir. Çocuklar haksızlığa pek tahammüllü değiller. Onların hoşgörü sınırını zorlayan her davranış tepkiye neden olur, problem davranışlar yaratır.
Okulda öğretmenin davranışları çocuklar için bir "model" oluşturur. Öğretme adil değilse, notu silah gibi kullanıyorsa, korkutmak amaçlı not kırıyorsa, öğrenci ayrımı yapıyorsa, çocuk haksızlığa isyan eder, içinden, sessizce... Ve iki yoldan birini seçer; ya o da haksızlık yapar, zarar verir, veya susar, boyun eğer, içine kapanır. Ancak birikmiş öfkelerin, haksızlıkların, bastırılmış duyguların dışa vurumu daha şiddetli olur. Gün gelir birey öfke nöbetleri yaşayabilir.
Adil olunamayan durumlarda adaletin terazisinin ibresi de sapıyor. Çocuğun içinde kalan "haksızlığa uğramışlık duygusu"; toplum bireylerine karşı da güvensizlik, öç alma, zarar verme davranışlarıyla kendini gösteriyor. Bu olumsuzluklar için zamanında "eğitsel önlemler" alınabilmişse, çocuk da, toplum da kazançlı çıkabiliyor.
Suçlu çocuklarla ilgili istatistikler de; genellikle bu çocukların çocukluğunda aile içi çatışma veya şiddet gören çocuklardan çıktığını gösteriyor. "Yara alan" yaralamaya daha eğilimli oluyor. "Canı acıyan" can yakmaya istekli oluyor. Oransız güç gibi oransız suç da insanın kafasında cevaplayamayacağı uzun sorular yaratabilir. Cevapsız kalan her soru, yeni sorunlar oluşturabilir. Çocuklar haksızlığa uğradıklarında, çok öfkelendiklerinde birbirlerine gözdağı verirler; "benim babam senin babanı döver" . "Daha güçlü olmak"... O anda çocuğun kafasındaki "adalet" kavramıdır.
Sadece çocuklarda değil, toplumun her kesiminde "adil olmak", "adil davranabilmek" bireyler için ne kadar önemli. Bir kurumda, hastanede örneğin, kuyrukta herkes sırasını beklerken, bir kişinin saygısızca öne geçmesi sizi de rahatsız etmiyor mu? Bir iş başvurusunda mülakat sınavında hak etmediği halde kazanan bir kişi içinizde "haksızlık" duygusunu körüklemez mi?
Üniversite sınavlarında bazı yıllar kopya çekildiği iddiaları güveninizi sarsmaz mı? Bir iş yerinde haksız yere işten çıkarma ya da farklı maaş uygulaması, adalet duygunuzu zedelemez mi? O yüzden özellikle bazı iş yerleri "personel memnuniyeti" anketi yaptırarak personelin verimini arttırmayı amaçlıyor. Dinleme sabrını gösterebilmek, tahammül edebilmek ne kadar önemlidir.
Adalet önce insanın vicdanında oluşmalıdır. Çocukluktan yetişkinliğe uzanan uzun yolda "adalet duygusu" zedelenmemeli, örselenmemeli. Haksızlığa uğramış insan, adaletten umut kesmemeli. Adil olabilmek; insan olmanın, demokrat olabilmenin, vicdanlı olmanın gereğidir. Dileriz; çocuklar geleceğin "adil" yetişkinleri olsun.
Suç ve ceza orantılı değilse; örneğin çocuk basit bir suç için babasından çok dayak yemişse, kafasında bin bir soru oluşabilir. Açıklığa kavuşmayan her olay, yıllar sonrasında dahi yeni sorunlar, yeni yaralar oluşturabilir. Evde babanın anneye haksız davranışları, şiddet uygulaması gene çocuğun hayatında yıllar sonrasına izler bırakabilir. Çocuklar haksızlığa pek tahammüllü değiller. Onların hoşgörü sınırını zorlayan her davranış tepkiye neden olur, problem davranışlar yaratır.
Okulda öğretmenin davranışları çocuklar için bir "model" oluşturur. Öğretme adil değilse, notu silah gibi kullanıyorsa, korkutmak amaçlı not kırıyorsa, öğrenci ayrımı yapıyorsa, çocuk haksızlığa isyan eder, içinden, sessizce... Ve iki yoldan birini seçer; ya o da haksızlık yapar, zarar verir, veya susar, boyun eğer, içine kapanır. Ancak birikmiş öfkelerin, haksızlıkların, bastırılmış duyguların dışa vurumu daha şiddetli olur. Gün gelir birey öfke nöbetleri yaşayabilir.
Adil olunamayan durumlarda adaletin terazisinin ibresi de sapıyor. Çocuğun içinde kalan "haksızlığa uğramışlık duygusu"; toplum bireylerine karşı da güvensizlik, öç alma, zarar verme davranışlarıyla kendini gösteriyor. Bu olumsuzluklar için zamanında "eğitsel önlemler" alınabilmişse, çocuk da, toplum da kazançlı çıkabiliyor.
Suçlu çocuklarla ilgili istatistikler de; genellikle bu çocukların çocukluğunda aile içi çatışma veya şiddet gören çocuklardan çıktığını gösteriyor. "Yara alan" yaralamaya daha eğilimli oluyor. "Canı acıyan" can yakmaya istekli oluyor. Oransız güç gibi oransız suç da insanın kafasında cevaplayamayacağı uzun sorular yaratabilir. Cevapsız kalan her soru, yeni sorunlar oluşturabilir. Çocuklar haksızlığa uğradıklarında, çok öfkelendiklerinde birbirlerine gözdağı verirler; "benim babam senin babanı döver" . "Daha güçlü olmak"... O anda çocuğun kafasındaki "adalet" kavramıdır.
Sadece çocuklarda değil, toplumun her kesiminde "adil olmak", "adil davranabilmek" bireyler için ne kadar önemli. Bir kurumda, hastanede örneğin, kuyrukta herkes sırasını beklerken, bir kişinin saygısızca öne geçmesi sizi de rahatsız etmiyor mu? Bir iş başvurusunda mülakat sınavında hak etmediği halde kazanan bir kişi içinizde "haksızlık" duygusunu körüklemez mi?
Üniversite sınavlarında bazı yıllar kopya çekildiği iddiaları güveninizi sarsmaz mı? Bir iş yerinde haksız yere işten çıkarma ya da farklı maaş uygulaması, adalet duygunuzu zedelemez mi? O yüzden özellikle bazı iş yerleri "personel memnuniyeti" anketi yaptırarak personelin verimini arttırmayı amaçlıyor. Dinleme sabrını gösterebilmek, tahammül edebilmek ne kadar önemlidir.
Adalet önce insanın vicdanında oluşmalıdır. Çocukluktan yetişkinliğe uzanan uzun yolda "adalet duygusu" zedelenmemeli, örselenmemeli. Haksızlığa uğramış insan, adaletten umut kesmemeli. Adil olabilmek; insan olmanın, demokrat olabilmenin, vicdanlı olmanın gereğidir. Dileriz; çocuklar geleceğin "adil" yetişkinleri olsun.
Hak karşısında ödev ,ödev karşısında hak dengelenmesine adalet denilebilir mi? Hakçasına eşit dağıtım ,paylaşım keşke olurverse insanlık zalimlerden zulümlerden kurtulur mu dersiniz Sevgili Makbule Hanım?...Düşündüren yazınızı severek okudum ,teşekkürler.Sevgi ile...
YanıtlaSilÇocukların davranışı öylesine doğal, öylesine içten ki, insanı çok boyutlu düşündürüyor, ders veriyor. Dünyanın bu karmaşasında, her yerde, her yönden adaletsizlikler sürerken, terazinin ibresini düzeltmek çok zor herhalde sevgili Arzu Hanım. Ama kişisel çabalarla, bizim "adil olabilme" çabamız neden sürmesin? Esenlikler dilerim.
Sil