Her yaşın kendine özgü özellikleri, güzellikleri var. Yaşının hakkını vererek yaşamak beceri istiyor. Hazırlıklı değilseniz, fırtınaya yakalanmış kazazede gibi olabilirsiniz. Çocukluk çağındaki şımarıklık ya da kaprisler nasıl kabul görüyorsa, aynı davranışlar ergenlikte isyankarlık veya bencillik olarak adlandırılıyor. Yaşlılıkta ise farklı bakış açısıyla değerlendiriliyor. Orta yaşta kadın veya erkeğin bazı davranışları "uyumsuzluk" olarak adlandırılıp, o kişiler "sorunlu" sayılabiliyor.
"Akıl yaşta değil baştadır" deyişi boşuna söylenmemiş: ileri yaşlarda tekrar çocukluktaki gibi çoğu davranış "kabullenilebilir" sayılıyor. "Bunama" deyimi kötü şeyler çağrıştırırsa, "demans" imdada yetişiyor. Yaşlılıkta "dokunulmazlık" zırhına yeniden bürünebiliyor insan. "Yaşlıdır, hoş gör " deniyor.
Yaşa, duruma göre çevrenin onayladığı davranışlara" normal", onaylamadığı davranışlara "anormal" diyoruz. Ama bazen öylesine karmaşık durumlar ortaya çıkıyor ki, hangisi normal, hangisi anormal ayırt edemiyoruz. Kınadığımız davranışları artık kınamıyoruz, yadırgadığımız davranışları artık yadırgamıyoruz. Belki de toplumun "değer yargıları" değişiyor, kanıksıyoruz, alışıyoruz. Toplum bizi eğitiyor mu, başkalaştırıyor mu acaba...?
"Çocuk olgunluğunda" diyemeyiz ama "olgun yetişkin" deriz. Ama bazen tam tersi, çocukların bile şaşırdığı davranışlar görürüz. Birbirini hırpalayan, inciten, hakaret eden büyükler... onları kınayan çocuklar. Çocuklar enerjilerini boşaltmak için yüksek sesle bağırabilirler bazen. Hoş görürüz, uyarırız. Ama ya büyükler...? Çocuklar ve büyükler tersine davranışlar sergilerler kimi zaman, şaşırtırlar bizi.
"Çocuksu" dediğimiz davranış, yerine göre "anormal" sayılabilir: İçinden geçeni, düşünce süzgecinden geçirmeden yüzünüze haykırmak gibi, kıyasıya eleştirmek gibi. Ancak çocuklar doğruyu söyler; çıplak gözle bakarlar hayata, anlatımları abartısız ve yalındır. Kim doğru kim yanlış, kim haklı, kim haksız, acımasızca, inandıkları biçimde dile getirirler.
"Çocuktan alırız çoğu haberi" veya "Çocuk deyip geçme" deriz ama, işimize gelmeyen anlatımlara kulaklarımız tıkalıdır. Görmek istemediklerimize gözlerimiz kapalıdır. Bize yanlış gelen düşüncelere zihnimiz geçit vermez. Çocuklarla yaşlılar nasıl da güzel anlaşırlar çoğu kez. Birbirlerinin dilinden anlarlar çünkü. Sevgileri maskesizdir, çıkarsız paylaşmayı bilirler. Öfkeleri geçicidir, kin tutamazlar.
Anlatımları yalansız dolansızdır. Yüreklerini birbirlerine rahatça açabilirler.
Keşke aklımız mantığımız bulunduğumuz yaşa göre olsa, ama yüreğimiz, saflığımız, içtenliğimiz "çocukça" kalsa, değişmese, kirlenmese... "İçimizdeki Çocuk" gücünü hiç kaybetmese...
Usta şair ne güzel dile getirmiş:
Bitirdin dokuzunu Anuşka
Sanırsam oldukça değişecek
Yüzün gözün,
Boyun bosun,
Aklın fikrin
Doksanını bitirdiğinde.
Bitirdin dokuzunu Anuşka
Değişmesin yüreğinin içindeki billur çekirdek,
Doksanını bitirdiğinde.
Nazım HİKMET
Çocuk olmak mı, yetişkin olup da "çocuk" sayılmak mı...?
Makbule ABALI
Arslanköy- 2013
Yine düşündürdün tüm anuşkaları! dokuzdan ondokuza, yirmidokuza, şimdi de otuzdokuza giden yolda gözlemlerin, tespitlerin karışık düşüncelerimi anlandırmama sebep oldu, çekmeceleri zihnimin düzenlendi sözcüklerle, yazılarla...Yürekten teşekkürler varlığınıza Makbule hanım!
YanıtlaSilZihnimizin zaman zaman düzene ihtiyacı var gerçekten sevgili Sezgi. Bazen her şey öylesine karmakarışık oluyor ki. Senin gibi okumayı, gözlemler yapmayı, anlamayı, anlamlandırmayı bilenler her zaman farklıdırlar gene de.Küçük dokunuşlarla akıl çekmecelerine bir şeyler katabilmek ne güzel...
SilArslanköylü Emine Ninenin torunları da seni yazar umarım :)
YanıtlaSilHala çiçeklerini yetiştiriyor, hala bizlere nasihat ediyor diye...
Eski öğrencilerden güzel mektuplar geliyor sevgili Murat. Sizlerle birlikte üç dört kuşak, eminim büyüklerine, yakınlarına vefasını, sevgisini en iyi şekilde gösterecek. İyi-kötü günlerinde yanlarında olacak.
Silİyi bakılan çiçekler bizlerden daha uzun süre yaşıyorlar.
"Nasihat", deneyimleri paylaşmaksa evet, zorla görüş kabul ettirmeye çalışmaksa hayır. Sevgiyle.