Bahar gelip de narenciye çiçeklerinin kokusu ve görüntüsü dünyamızı sardığı zaman inanılmaz bir mutluluk duyuyorum. Çok uzun yıllar öncesi aşina olduğum bir görüntü ve koku bu. Bir şekilde insanda iz bırakan tatlar ve kokular belleğe kazınıyor adeta.
Bu izler, mutlu anılar içeriyorsa mutluluk çağrıştırıyor, mutsuz anılar içeriyorsa mutsuzluk yaratıyor.
Narenciye ağaçları baharları seviyor. Ürünlerini, üretkenliğini baharlarda ortaya koyuyor. İlkbaharda tüm güzelliğiyle çiçeklerini sergiliyor, sonbaharda tüm bereketiyle meyvelerini sunuyor. Mevsimsiz soğuklarda kırılıyor, küsüyor, çiçekler meyveye dönüşmüyor... Son yıllarda bu çiçekler adına karnavallar, festivaller düzenlenmeye başladı: 4 Nisan'da Adana'da Portakal Çiçeği Karnavalı, 15 Kasım'da Mersin'de Narenciye Festivali yapılıyor.
Baharda havaların ısınmasıyla-genellikle Mart sonu, Nisan başı- narenciye ağaçları beyaz dantel giysileriyle düğüne giden genç kızlar gibi bir görüntüyle doğayı süslüyorlar. Çiçeklerin yaprakları o kadar narin ki dokunsanız dökülüyorlar. Ama öyle üretken bir ağaç ki, dökülen onca çiçeğe rağmen sonbaharda cömertçe meyvelerini sunuyor. Hatta bazen çiçekler arasında bitmemiş meyvelere de rastlanır. Turuncu- beyaz ne güzel bir renk uyumudur.
Özellikle geceleri narenciye çiçeklerinin iç bayıltıcı çok hoş bir kokusu vardır. Narenciye çiçeklerini toplayıp su dolu bir kaseye koyduğunuzda evin içi mis gibi kokar. Bir yakınım gezi amaçlı gittiği İtalya dönüşü "limon kokulu" defter getirince nasıl da mutlu olmuştum. Düşünen romantik insanlar güzel kokuları da pazarlıyorlar.
Doğa sunduklarıyla şaşırtır, heyecanlandırır beni... Kısa zamanda öyle bir gelişim ve değişim nasıl gerçekleşir? Çiçeklerin meyveye dönüşmesini izlemek çocuklar için de nasıl da güzel bir gözlemdir. Doğa, bakmasını bilene eşsiz bir doğal laboratuvar. Hep düşünürüm; O bembeyaz narin çiçekler sağlam turunçlara, iri turuncu portakallara ve ekşi sarı limonlara nasıl dönüşür?
Güzel görüntüsüyle gözlerimizi kamaştıran her ağaç meyve vermiyor. Örneğin sarı mimozalar; Adlarına onca şiirler yazılmış, şarkılar yapılmış narin ince çiçekleriyle mimozalar... Halk arasında "küstüm çiçeği" de deniyor. Kırılgan, alıngan insanları temsil ediyor. Çiçeklerin dilinden anlarsak belki insanları da daha kolay çözeceğiz...
Bahar gelince birbiriyle yarışırcasına çiçek açan ağaçlardan biri de akasya. Meyvesi yok ama kokusuyla, görüntüsüyle lise mezuniyet balosuna hazırlanan genç kızlar gibi...Erguvanı da unutmamak lazım. Kışın kupkuru ağaçların baharda böylesine donanması inanılmaz bir şey. Keşke tüm şehirlerimiz çiçek açan ağaçlarla donatılsalar. Çiçek sevgiyi, mutluluğu çağrıştırıyor, insanı şiddetten, kaba kuvvetten uzaklaştırıyor. Gözleri dinlendiriyor. Acaba o yüzden mi çiçek sever insanlar sevgiyi de daha kolay yansıtırlar?
Kışın kupkuru dallarıyla yapraksız ve çiçeksiz kalan ama baharda çiçeklerle donanan ağaçlar hep bana zor insanları hatırlatır; İletişim kurulamayan, çevresine katı davranan, kendinden başkasına fırsat tanımayan insanlar... Çoğu kez konuşma derinleştiğinde "nasıl da yanlış tanımışım" diye düşündüğümüz insanlar. Sığ değil de derin insanlar. Böyle insanları tanıdıkça seversiniz, yeni özelliklerini keşfedersiniz. Sonradan çiçek açan ağaçlar gibidirler.
Doğanın bahar şöleninde koku ve çiçek beraberliği gözleri ve ruhları dinlendiriyor. Doğanın canlanması o kadar güçlü ki bahar bizi de canlandırıyor, içimize neşe katıyor, enerjimizi tazeliyor...
Baharda havaların ısınmasıyla-genellikle Mart sonu, Nisan başı- narenciye ağaçları beyaz dantel giysileriyle düğüne giden genç kızlar gibi bir görüntüyle doğayı süslüyorlar. Çiçeklerin yaprakları o kadar narin ki dokunsanız dökülüyorlar. Ama öyle üretken bir ağaç ki, dökülen onca çiçeğe rağmen sonbaharda cömertçe meyvelerini sunuyor. Hatta bazen çiçekler arasında bitmemiş meyvelere de rastlanır. Turuncu- beyaz ne güzel bir renk uyumudur.
Özellikle geceleri narenciye çiçeklerinin iç bayıltıcı çok hoş bir kokusu vardır. Narenciye çiçeklerini toplayıp su dolu bir kaseye koyduğunuzda evin içi mis gibi kokar. Bir yakınım gezi amaçlı gittiği İtalya dönüşü "limon kokulu" defter getirince nasıl da mutlu olmuştum. Düşünen romantik insanlar güzel kokuları da pazarlıyorlar.
Doğa sunduklarıyla şaşırtır, heyecanlandırır beni... Kısa zamanda öyle bir gelişim ve değişim nasıl gerçekleşir? Çiçeklerin meyveye dönüşmesini izlemek çocuklar için de nasıl da güzel bir gözlemdir. Doğa, bakmasını bilene eşsiz bir doğal laboratuvar. Hep düşünürüm; O bembeyaz narin çiçekler sağlam turunçlara, iri turuncu portakallara ve ekşi sarı limonlara nasıl dönüşür?
Güzel görüntüsüyle gözlerimizi kamaştıran her ağaç meyve vermiyor. Örneğin sarı mimozalar; Adlarına onca şiirler yazılmış, şarkılar yapılmış narin ince çiçekleriyle mimozalar... Halk arasında "küstüm çiçeği" de deniyor. Kırılgan, alıngan insanları temsil ediyor. Çiçeklerin dilinden anlarsak belki insanları da daha kolay çözeceğiz...
Bahar gelince birbiriyle yarışırcasına çiçek açan ağaçlardan biri de akasya. Meyvesi yok ama kokusuyla, görüntüsüyle lise mezuniyet balosuna hazırlanan genç kızlar gibi...Erguvanı da unutmamak lazım. Kışın kupkuru ağaçların baharda böylesine donanması inanılmaz bir şey. Keşke tüm şehirlerimiz çiçek açan ağaçlarla donatılsalar. Çiçek sevgiyi, mutluluğu çağrıştırıyor, insanı şiddetten, kaba kuvvetten uzaklaştırıyor. Gözleri dinlendiriyor. Acaba o yüzden mi çiçek sever insanlar sevgiyi de daha kolay yansıtırlar?
Kışın kupkuru dallarıyla yapraksız ve çiçeksiz kalan ama baharda çiçeklerle donanan ağaçlar hep bana zor insanları hatırlatır; İletişim kurulamayan, çevresine katı davranan, kendinden başkasına fırsat tanımayan insanlar... Çoğu kez konuşma derinleştiğinde "nasıl da yanlış tanımışım" diye düşündüğümüz insanlar. Sığ değil de derin insanlar. Böyle insanları tanıdıkça seversiniz, yeni özelliklerini keşfedersiniz. Sonradan çiçek açan ağaçlar gibidirler.
Doğanın bahar şöleninde koku ve çiçek beraberliği gözleri ve ruhları dinlendiriyor. Doğanın canlanması o kadar güçlü ki bahar bizi de canlandırıyor, içimize neşe katıyor, enerjimizi tazeliyor...
Doğa insana neyi görmek istiyorsan onu sunuyor. Arkadaşım geçenlerde erikten gelen kokuyu
YanıtlaSilfarkettin mi ?demişti. farkedince çok mutlu oldum. Havalar kötü gidiyor o yüzden doğayla bir türlü merhabalaşamadım. Güzel bir yazı sevgiyle kalın.
Haklısınız, dikkatli bir bakış pek çok güzelliği görmemizi sağlıyor. Farkındalık belki de. Mersin'de bahar tüm güzelliğiyle hükmünü sürüyor. Teşekkürler.
SilSevgiler, nice güzel baharlara...
Narenciyelerin kokusu geldi burnuma :) şimdi oraların en güzel zamanıdır.. Keyifle geçsin baharınız
YanıtlaSilGerçekten öyle rahatlatıcı ,öyle huzur veren bir kokudur ki bu. Akdeniz ve Ege yörelerimizde yaşayanlar o yönden şanslılar. Ama yurdumuzun her yöresi bir başka güzel.
YanıtlaSilNice güzel baharlara...
Resmen doğayı ve ağaçları konuşturdun Makbule Ablacım. Harika bir gözlemcisin ve kelimelerin çok sihirli . Keyifle okuyorum tüm yazılarını.
YanıtlaSilAkasyaları biz çocukken yerdik ağaca tırmanıp. Tadını çok severdim akasya çiçeklerinin. Niye yerdik , çocukluk işte :)
Narenciye çiçeğini görmedim hiç, kokusunu merak ettim.
Adanadaki karnaval da çok renkli duruyordu haberlerde, oo dedim Rio Karnavalı gibi :)
Narenciye festivali nasıl oluyor? Katılıyor musun?
Mersinde Cennet ve Cehenneme gitmiştim. Bir de Kız Kalesini görmüştüm. Yol boyunca hep narenciye ağaçları vardı ama otobüsle geçtik te koku duyamadım :(
Sahil yolu çok hoştu.
Kocaman sevgiler <3<3<3
Bloğumda Kreatif Başkan'ın içten, naif güzel yorumlarını okuyunca çok mutlu oluyorum. Doğal olduğunu, içinden geldiği gibi yazdığını biliyorum. Teşekkürler.
YanıtlaSilAkasya çiçeklerinin iç kısmının yendiğini biliyorum. Ben cesaret edememiştim.
Narenciye çiçeği aynen resimdeki gibi. Fotoğraflarını iki gün önce çektim. Fotoğrafın üstüne tıklanırsa daha net görülüyor.
Adana Karnavalı'nın 3. yılı.Çok emek harcanmış.
Narenciye Festivali gerçekten görmeye değer.Yurt dışından dans ve müzik grupları da geliyor. İki gün sürüyor. 15-16 Kasım'da.
Mersin gerçekten güzel bir şehirdir. Yerel ve uluslararası pek çok etkinlik düzenlenir.
Narenciye ağaçları değil, narenciye çiçekleri kokar. Onlar da ilkbaharda açtıklarında...
Çok uzun bir sahil şeridi var. Tanınmış sanatçıların heykelleri, çeşitli bitkileri, çay bahçeleriyle açık hava müzesi gibi. Bekleriz.
Nice güzel baharlara...
Ne güzel kokar o narenciyeler...Sarhoş eder kokusuyla...Eşim adanalı ama biz yazın gelebiliyoruz oralara..bahar da ayrı güzel oluyor oralar..Karnavalını da merak ettim..ne güzel oluyordur...Fotoğraflarda çok güzel...Emeğinize sağlık...Ayrıca mimozaya küstüm çiçeği dendiğini hiç bilmiyordum..sayenizde öğrenmiş oldum :) sevgiler
YanıtlaSilÇocukluğum, gençliğim Adana'da geçti. Sonra üniversiteyi İstanbul'da okudum. Yazın Adana, Mersin çok sıcak olur. Genellikle civardaki yaylalara çıkılır. İlkbaharları, uzun sonbaharları güzeldir buraların .Adana'nın karnavalı, Mersin'in narenciye festivali gerçekten güzel.
YanıtlaSilFotoğrafları amatörce çekiyorum. Teşekkürler güzel görüşlerinize.
Güzel baharlar yaşamanız dileğiyle...
Yazınızı okuyunca çiçek bahçesinde ve narenciyelerin havaya karışan o aromatik kokularının arasında buldum kendimi bir an.. Çiçeklerin de bir dili var bu muhakkak!.. tıpkı insanlar gibi..onları doğru okuyabilmek için, iyi bir gözlem, emek, sabır ve anlayış gerekiyor.. Sabır ve anlayış yoksa, olumlu bakış ve hele ki sevgi yoksa... kurur ağaçlar, çabuk solar çiçekler... Oysa içimizi ısıtan ve bizi umutlandıran, sevgimizi çoğaltan güneş hepimize lâzım.. Özlediğimiz bahar sizin diyarlara gelmiş..bizler de beklemekteyiz dört gözle :)
YanıtlaSilgelsin artık bahar bizim yurdumuza da ..
Bir nebze o havayı iletebildiysem sevindim. Baharda Mersin çok güzel olur gerçekten. Bazen aniden bastıran soğuklar çiçek açmış ağaçları olumsuz etkileyebilir ama neyse bu yıl olmadı. Çiçeklerin, ağaçların dilinden anlayabilmek gerçekten çok önemli.
SilÖyle güzel noktalara değinmişsiniz ki tamamen katılıyorum.Ne çok ağacı kuruttuk ya da kestik ülkemizde.
Hepimiz baharları tadalım, zamanında-mevsiminde...
Yazın boğucu sıcağı, kışın soğukları ve yağmurları yanında doğadan en çok zevk alabildiğimiz zamanlar bahar ayları kuşkusuz. Ağaçların ve çiçeklerin arasına kurulup doğayı seyretmek tüm o kokuları içine çekmek, kitap okumak, sonra hafif esintilerle serinlerken toprağa uzanıp biraz şekerleme yapmak gibisi yok. Ama diğer taraftan şehirler büyüdükçe böyle doya doya doğanın keyfini çıkaracağımız alanlar da azalıyor maalesef.
YanıtlaSilBaharları ben "mutluluk ayları" gibi düşünüyorum. Doğanın uyandığı, havanın daha ılımlı olduğu, kendimizi yenilediğimiz aylar...
SilTopraktan ve ağaçlardan aldığımız bir enerji de var. Düşündüğünüz o dinlenme gerçekten çok güzel. Şehirleşme insana zarar vermeden olabilse daha mutlu insan, daha düzenli şehirler olurdu herhalde.
Daha güzel baharlara...
yazı da fotolar da ferahlattı içim hayat ne güzel de mi yaaa :)
YanıtlaSilTeşekkürler. Güneyde biz baharı tüm coşkusuyla, görkemiyle yaşıyoruz bugünlerde.
SilBahar insanları rahatlatıyor diye düşünüyorum. Park ve bahçelerde kuş cıvıltıları, çocuk sesleri...
Daha nice baharlara...
doğanın uyanışı nedense hep yaşamıma büyük bir ilham olur..
YanıtlaSilseverim baharı ve renkliliği, hele narenciye ağaçlarından yayılan çiçek kokusunu..
Benim de en sevdiğim zaman dilimi.Her mevsimin kendine göre güzellikleri var elbette. Ancak öyle büyük bir değişim ki, adeta mucize gibi... Narenciye çiçekleri keşke başka yörelerde de elde edilebilse.
YanıtlaSilgörüntüler harika yine.
YanıtlaSilmis gibi çiçek kokuları burnuma geldi sımsıcak günaydınlar :)
O güzel sesleniş buraya kadar ulaştı. Bahara, tüm güzelliklere, insanlara günaydın.
SilÇevremde gördüklerimi küçük Nikon makinemle kaydetmeye çalışıyorum. Teşekkürler.
Sevgiler...