Deniz kenarında küçük bir çay bahçesi. Çevrede sessizliğin huzuru var adeta. Ahşap masa ve sandalyeler özenle dizilmiş. Her şey ortamın sadeliğine uygun. Kenarda bakımlı rengarenk çiçekler, birkaç palmiye, biraz uzakta birkaç kırmızı çiçekli zakkum var. Yeşil bir çevrenin göz dinlendirici, rahatlatıcı etkisi hissediliyor.
Birkaç masa dolu. Masalardan birinde genç bir çift oturuyor. Sandalyelerinde eğreti bir oturuşları var.Sanki hemen kalkmak üzereler. Yüzlerinde kederli bir ifade var. Hatta kadının yanaklarında birkaç damla gözyaşı.
Gözyaşı ne çok şey anlatır, ne farklı anlamlar taşır; Acı da bildirir, sevinç de, korku da, merhamet de... Bazen içe akıtılır, bazen dışa taşar. Bazen anlıktır, bazen yılların birikimidir.
Sessizliğin içinde birden bir ses kaplıyor etrafı; Çay ocağı bölümündeki görevli radyoyu açmış, nostaljik istekler programı. İki genç de konuşmalarını kesip şarkıya kulak kabartıyorlar... "Bir bahar akşamı rastladım size/ Sevinçli bir telaş içindeydiniz /Derinden bakınca gözlerinize /Neden başınızı öne eğdiniz..."
Delikanlı gözleri parlayarak gülümsedi: "Bak senin en sevdiğin şarkı." Genç kadın acı bir gülümsemeyle: "Bir zamanlar öyleydi" dedi. Sesi güç duyuluyordu: "Zaman akıp geçti. Sadece gene bahar mevsimlerden. Ama baharlar bile artık eski baharlar değil."
Genç adam suskundu, masanın üstünde jelatinli bir kağıda sarılmış kır çiçekleri demetine dikmişti gözlerini. Beyaz kır papatyaları mevsimin gözde çiçekleriydi. Genç kadın içindekileri dökmek istercesine tekrar konuşmaya başladı. Kelimelerini özenle seçiyordu:" Baksana , soğuk vurmuş tüm çiçeklere. Onlar bile eskisi gibi değil. Kokusuz limon çiçekleri...duygusuz insanlar gibi. Mevsimler de bize uydu, eski gerçek baharları yaşayamaz olduk."
"Evet" dedi genç adam. Sesinde biraz kırılganlık, biraz pişmanlık vardı."Bazen yağmur, bazen güneş, bazen kar... Tıpkı insanlar gibi, inişli çıkışlı duygular. Her şey yeniden-yeniden yaşanıyor sanki.
"Artık her şey bitti" dedi kadın. "Kırılan hiçbir şeyi onaramazsın, eski haline döndüremezsin. Çatlaklar hemen kendini belli eder."
"Bazen güçlü yapıştırıcılar bulunur, yeniden denenebilir." dedi genç adam. "Çatlayan sevgi sadakati, güveni içinde barındırabilir mi? " diyerek düşük bir sesle konuştu genç kadın...
Bir taraftan önündeki bardak altını bilinçsizce çeviriyordu. İki kez çevirdi, tam tekrar çeviriyorken cam bardak altı yuvarlanarak düştü ve paramparça oldu. "Bak, şimdi her şey böyle paramparça" dedi genç kadın. "Her şey paramparça; Duygular, planlar, dostluklar, arkadaşlıklar hatta evlilikler..."
Genç adamın gözlerinde bir umut ışığı yanıp söndü sanki. "Kırıklar bile onarılabilir". " dedi heyecanla. "Yeter ki insan istesin. İlişkileri neden onarmaya çalışmıyoruz. Her şey tükeniyor ve ansızın bitiyor. Çaresiz, umarsız, nefessiz kalıyoruz. Uzun yol yarışını tamamlayamamış yarışçılar gibiyiz; Başlangıç çizgisinde çok enerjik, çok umutlu, ama bitişe gelmeden pes etmiş, tükenmiş..."
İkisi de bir süre konuşmadılar. Çay dağıtan çocuk masalarına geldi, kırıkları topladı. Radyoda yeni bir istek parçası başlamıştı; Azeri bir parça, "Ayrılık." "Fikrinden gece yatabilmirem /Bu fikri başımdan atabilmirem /Neyleyim ki sene çatabilmirem /Ayrılık ayrılık aman ayrılık /Her bir dertten ala yaman ayrılık..."
Adam elini uzattı, kadının elini tutmak istedi. Ama elini hızla çekti kadın. Birden elini çay bardağına çarptı, çay bardağı devrildi. İkisi de aldırmadı. Hatta çayın bir kısmı kadının eteğine döküldü.
"Sen eskiden çok titizdin" dedi genç adam. "Eskiden" diye cevap verdi genç kadın. "Her şey yenilendi, değişti biliyorsun. İnsanlar bile... Bazı şeylere aldırmamayı öğrendim..." diye devam etti.
Sanki sözcükler tükenmişti. Sustu ikisi de. Göz göze gelmemeye çalışıyorlardı . Kadın masadaki sessizlikten rahatsız oldu sanki. "Sevgi bu kadar değersiz olmamalı" diyerek sürdürdü konuşmasını.
"Bir etek lekelenir, tüm lekeleri çıkaran en güçlü ağartıcılar var artık. Asıl başka şeyler çıkmaz izler bırakıyor." İkisinin arasında bir diyalog kalmamıştı artık. Bir monolog vardı sadece... Genç adam görevliyi çağırdı, hesabı ödedi.
İki genç insan aynı anda kalktılar. Ağır adımlarla çay bahçesinin çıkışına yöneldiler. Bahar mevsimiyle hiç de bağdaşmayan havanın hüznü onlara da yansımıştı. Genç adam son bir hamle yaptı; "Arabayla bırakabilirim." "Hava almaya ihtiyacım var." dedi genç kadın. İlk selamlaşma ne kadar soğuksa, son vedalaşma da o kadar soğuk oldu. Birbirinden kopmuş iki genç insan sadece tokalaşarak bahçe kapısından çıktılar iki farklı yöne doğru uzaklaştılar...
Taş yolda önce topuklu ayakkabı sesleri duyuldu ve giderek uzaklaştı. Çay ocağındaki radyodan Tanju Okan'ın sesinden başka bir şarkı yükseliyordu; "Kadınım"...
" Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o kadın yok artık bu evde
Sen... kadınım..."
"Evet" dedi genç adam. Sesinde biraz kırılganlık, biraz pişmanlık vardı."Bazen yağmur, bazen güneş, bazen kar... Tıpkı insanlar gibi, inişli çıkışlı duygular. Her şey yeniden-yeniden yaşanıyor sanki.
"Artık her şey bitti" dedi kadın. "Kırılan hiçbir şeyi onaramazsın, eski haline döndüremezsin. Çatlaklar hemen kendini belli eder."
"Bazen güçlü yapıştırıcılar bulunur, yeniden denenebilir." dedi genç adam. "Çatlayan sevgi sadakati, güveni içinde barındırabilir mi? " diyerek düşük bir sesle konuştu genç kadın...
Bir taraftan önündeki bardak altını bilinçsizce çeviriyordu. İki kez çevirdi, tam tekrar çeviriyorken cam bardak altı yuvarlanarak düştü ve paramparça oldu. "Bak, şimdi her şey böyle paramparça" dedi genç kadın. "Her şey paramparça; Duygular, planlar, dostluklar, arkadaşlıklar hatta evlilikler..."
Genç adamın gözlerinde bir umut ışığı yanıp söndü sanki. "Kırıklar bile onarılabilir". " dedi heyecanla. "Yeter ki insan istesin. İlişkileri neden onarmaya çalışmıyoruz. Her şey tükeniyor ve ansızın bitiyor. Çaresiz, umarsız, nefessiz kalıyoruz. Uzun yol yarışını tamamlayamamış yarışçılar gibiyiz; Başlangıç çizgisinde çok enerjik, çok umutlu, ama bitişe gelmeden pes etmiş, tükenmiş..."
İkisi de bir süre konuşmadılar. Çay dağıtan çocuk masalarına geldi, kırıkları topladı. Radyoda yeni bir istek parçası başlamıştı; Azeri bir parça, "Ayrılık." "Fikrinden gece yatabilmirem /Bu fikri başımdan atabilmirem /Neyleyim ki sene çatabilmirem /Ayrılık ayrılık aman ayrılık /Her bir dertten ala yaman ayrılık..."
Adam elini uzattı, kadının elini tutmak istedi. Ama elini hızla çekti kadın. Birden elini çay bardağına çarptı, çay bardağı devrildi. İkisi de aldırmadı. Hatta çayın bir kısmı kadının eteğine döküldü.
"Sen eskiden çok titizdin" dedi genç adam. "Eskiden" diye cevap verdi genç kadın. "Her şey yenilendi, değişti biliyorsun. İnsanlar bile... Bazı şeylere aldırmamayı öğrendim..." diye devam etti.
Sanki sözcükler tükenmişti. Sustu ikisi de. Göz göze gelmemeye çalışıyorlardı . Kadın masadaki sessizlikten rahatsız oldu sanki. "Sevgi bu kadar değersiz olmamalı" diyerek sürdürdü konuşmasını.
"Bir etek lekelenir, tüm lekeleri çıkaran en güçlü ağartıcılar var artık. Asıl başka şeyler çıkmaz izler bırakıyor." İkisinin arasında bir diyalog kalmamıştı artık. Bir monolog vardı sadece... Genç adam görevliyi çağırdı, hesabı ödedi.
İki genç insan aynı anda kalktılar. Ağır adımlarla çay bahçesinin çıkışına yöneldiler. Bahar mevsimiyle hiç de bağdaşmayan havanın hüznü onlara da yansımıştı. Genç adam son bir hamle yaptı; "Arabayla bırakabilirim." "Hava almaya ihtiyacım var." dedi genç kadın. İlk selamlaşma ne kadar soğuksa, son vedalaşma da o kadar soğuk oldu. Birbirinden kopmuş iki genç insan sadece tokalaşarak bahçe kapısından çıktılar iki farklı yöne doğru uzaklaştılar...
Taş yolda önce topuklu ayakkabı sesleri duyuldu ve giderek uzaklaştı. Çay ocağındaki radyodan Tanju Okan'ın sesinden başka bir şarkı yükseliyordu; "Kadınım"...
" Eşyalar toplanmış seninle birlikte
Anılar saçılmış odaya her yere
Sevdiğim o kadın yok artık bu evde
Sen... kadınım..."
Makbule Abalı -Mersin
Ah o kadar guzel ki bayildim yaa. Keşke sonu hüzünlü bitmeseydi. Şans niye verilmiyor acaba veya neden bitiyor sevgiler. Kimbilir :(
YanıtlaSilYazarken ben de düşünerek, hatta duygulanarak yazdım sevgili Başkan. Yaşamın içinde mutlu beraberlikler de, sancılı, mutsuz beraberlikler de var. Bazen şaka gibi ansızın bitiyor.
SilKeşke gerçek hayatta da "Keşke sonu hüzünlü bitmeseydi" diyebilse çiftler.
"Neden bitiyor sevgiler"... Bir başka öykünün konusu olsun mu?
Çiçekleri soğuk vurmuş.
YanıtlaSilLimon çiçekleri de kokmuyor.
İçimizi soğuk vurduğu zamanlar var. En güzel limon çiçeklerinin bile kokusunu almaktan uzak olduğumuz zamanlar.
Bizim kırgın hallerimiz.
Zor zamanlarımız.
Her daim olacağını düşündüğümüz dostluklarımız, arkadaşlıklarımız...
Genel kabuldür ; siyah beyazla vardır, ışık karanlıkla, güzel çirkinle, acı tatlı ile...
O çook büyük anlamlar yüklediğimiz hayatlarımız, mücadele alanlarımız ve konularımız, anlamı yükleyene göre anlamlı, değer biçene göre değerli olduğunu fark ettiğimiz zaman biraz daha rahatlıyoruz.
Bir abimin yanına gelen bir kadın, sorun yaşadığı bir erkek için ağlıyor ve bir yol göstermesini istiyordu.
O da ne bir kadın ne de bir erkek için ağlamaya değmeyeceğini söylüyordu.
Bir yanı ile haklı, olmuyorsa olmuyordur, ki bir zaman sonra her ikisi de farklı kişiler ile farklı umutlar yaşamaya başladı.
Bir yanı ile de haksız, dökülen yaşın büyük bölümü verilen değere, harcanan emeğe ve süreç boyunca yapılan fedakarlıklara, doğru olmayan insana bağlanan umutlara.
Uzmanı değilim ama ebeveyn ölümlerinde çocuklara en zor gelen "şimdi ben ne olacağım" kaygısı olduğunu duymuştum.
Şimdi ben ne olacağım :)
Mutlu son beklentisi, mutlu an yaşama imkanını da gölgeliyor.
Birer şaheser olan Dostoyevski eserlerinin hiç birinde mutlu son görmedim, fakat kahramanları gerçekten mutlu anlar yaşıyorlar :)
Bir de unutmadan; kırılıp yapıştırılan eşyalarda kırık izlerini hata olarak görmek yerine onlara ait özgünlükler olarak görmeyi de deneyebiliriz.
Pek bilmesem de, çatlatma cam, çatlatma boya vb. gibi, kusursuz olmayan ve değerini kusurlarından alan şeyler (de) var :)
Hayata her zaman farklı bakış açılarıyla bakmak mümkün tabii Sevgili Murat. Farklı değerlendirmeler faklı kişilik özelliklerinden,farklı algılamalardan, farklı yorumlamalardan oluşuyor. Hatta bazen aynı insan, ruh haline göre aynı olaya farklı yaklaşabiliyor."Kırgın hallerimiz, zor zamanlarımız" diyorsun ya, herkeste öyle anlar vardır elbette.
Sil"Doğru olmayan insana bağlanan umutlar" da çok yerinde bir tespit. Mutlu anlar mutlu son'a giden yolu da kolaylaştıracak ve sağlamlaştıracaktır.
Kırılıp yapıştırılan objelerde haklısın. Yeni uygulamalarla yeni değerler kazanır. Ama söz konusu ; duygularıyla, anılarıyla, değerleriyle, karmaşık dünyasıyla "insan"...Kalp kırığını onarmak çok zor.
Çok başarılı kalp ameliyatları bile eski'yi tam yenilemiyor.
Öykü yazmayı seviyorum. Hele böyle güzel, zeka ürünü yorumlar beni de yeniden düşündürüyor, yeni öykülere zemin hazırlıyor. Teşekkür ederim...
Hayatta böyle değil mi her şey mutlu sonla bitmiyor... Hüzün de düşüyor payımıza... Ah o kırılışlar:( Kalemine sağlık... Sevgiler...
YanıtlaSilBen de öyle düşünüyorum. Hayatın içinde gel-gitler de yaşanıyor. Mutluluk da çok kolay yakalanmıyor. Emek istiyor, özveri istiyor. Kırılgan insanlar hüznü daha yoğun yaşıyor belki de...
SilSevgiyle...
offf hayat işte de mi yaaa. böle sahneler çok olmuştur. geriye dönüş pek olmaz aynı tat olmaz bi daa :)
YanıtlaSilÇevremde en ince ayrıntıları bile gözlemeye çalışıyorum. İnsan hayatı çok ilginç, her bir davranış kayda değer.Geriye dönüşler zordur mutlaka...
Silgünümüz ikişkilerine göre gayet seviyeli düzeyli bir ayrılık gibi geldi bana . ama evlilik ve çocuklar aşkı sevgiyi neden köreltiyor bunun çaresi var mıdır bilmiyorum:)
YanıtlaSilGerçekten öyle kırıcı, öyle hırpalayıcı ayrılıklar oluyor ki, biraz da onlara gönderme yaptım. Kaba kuvvet, güç gösterisi olmadan da ilişkiler sonlandırılabilir. Aslında çocuklarla sevginin beslenmesi lazım. Temel sağlam olursa evlilik de aşkı öldürmez diye düşünüyorum. Belki zamanla aşk sevgiye, şefkate dönüşebilir.
SilOlanları gerçekten yaşadınız mı yoksa kurgulama mıydı bilemedim; ama çay bahçesindeki çift hayatı anlatan tek perdelik bir oyun sergilemişler adeta orada. Hem de kırılan, dökülen çay bardakları eşliğinde, uygulamalı olarak.
YanıtlaSilEmek verip aktardığınız ve hayatı bir kez daha irdeletip düşündürdüğünüz için teşekkürler...
Çevremdeki insanlarla ilgili kurgulamalar yapmak, onlara uygun tahminlerde bulunarak hayali hikayeler üretmek hoşuma gidiyor. Bazen televizyonda bir haber, bazen bir filmde küçük bir görüntü...Hayatın içinden, insanla ilgili bir anı. Ama onları "öykü" başlığı altında toplamaya çalışıyorum.
SilBu öyküdeki konuşmalar, davranışlar da tamamen kurgulama.
Açıklama fırsatı verdiğiniz için ve yorumunuzla yazımı bütünleştirdiğiniz için ben teşekkür ederim
Umudu ve hüznü ne güzel işlemişsiniz satırlarınızla kaleminize ve yüreğinize kuvvet Makbule Hanım
YanıtlaSilHayatın içinden duygularla yola çıkmayı seviyorum. Umut ve hüzün iki uç nokta. Dileyelim hayatımızda olumlu duygular önde olsun. Çok teşekkür ederim. Sevgiyle...
Silselam:) ben geldim :)
YanıtlaSilHoş geldiniz. Diğer blogların yorumlarından tanıyorum sizi. Sessiz Prenses ne güzel, insanda gülümseme yaratıyor. Blogda 99 üye vardı. Yoksa 100. kişi siz misiniz?
SilSevgiler...
Güzel ve anlamlı, düşündüren bir öyküydü. Ortak olduğum/uz pek çok altı çizilecek düşüncelerinizi buldum satır aralarında. Hayatın bize verdikleri- aldıkları-öğrettikleri, ayrıca mevsimler ve ruh hallerimiz, duygularımız arasındaki paralellikler hepsi çok ilginç.. hayat keşfetmeye değer.
YanıtlaSilÖykünüzü kısa bir film tadında ve akıcı üslubunuzla da ilgi ile okudum,
teşekkür ederim Makbule Hanım.
Sevgi ve esenlikle...
İnanıyorum ki; yazılar,öyküler ya da şiirler yorumlarla anlam ve bütünlük kazanıyor. "Hayat keşfetmeye değer" cümleniz pek çok şeyi düşündürüyor.
YanıtlaSilGüzel sözlerinize asıl ben çok teşekkür ederim.Çevremizdeki her ses, her bakış ya da her sözcük insanı yazmaya, düşünmeye yöneltiyor. Bu öykü de öyle var oldu.
Selam-sevgiler...