Geçmişe küçük bir yolculuk yapmak istediğinizde, eski fotoğraflar nasıl da işe yarar. Yalnızca onlar mı? Eski mektuplar, küçük kağıtlara yazılmış notlar, günlükler, kartlar, kurutulmuş çiçekler...
Bazı özel eşyalar insanı yıllar öncesine sürükler. Her biri "parmak izi" gibi kişiseldir, kişiye özeldir. Depolamayı seven insan büyük olasılıkla hayatın güzelliklerini kaçırmak istemeyen insandır. Her bir eşyada saklanmaya değer güzellikler bulmuştur. Bakmasını bilen gözler saklamasını da, korumasını da bilir.
Şimdilerde fotoğraflar bilgisayarlarda depolanıyor. Eski albümler giderek kullanılmaz oluyor. Bilgisayarlarda dosyalarda, klasörlerde arşivlenen fotoğraflara sadece belli zamanlarda, istediğinizde açıp bakma şansınız var. Oysa albümlerde veya özel zarflarda dokunarak, hissederek, tekrar tekrar bakmak öylesine başka bir duygu ki... Siyah beyaz fotoğrafların klasik görünümüyle asaleti tartışılmaz. Sanki hayata daha ciddi, daha keskin bir bakışları vardır. Sadece eskilerden kalan siyah beyaz fotoğraflar değil, şimdikiler için de aynı şey söylenebilir. Bir başkadır siyah beyaz, renkleri hayal gücünüz tamamlar.
Kalın kitapların arasında özenle kurutulmuş çiçekler de yılların anılarını ta derinlerden yeryüzüne çıkarır sanki. Kokuları, hatta renkleri kalmamıştır belki ama, buram buram dostluk kokarlar.
Anılar denizine insanı batırıp çıkarırlar. Artık gençler arasında çiçek kurutma modası da kalmadı. Hediyelik eşya sektörü, kimyasal ilaçları farklı bir şekilde çiçekleri kurutup pazarlıyor. Oysa sizin emeğinizle kurutulmuş bir çiçek, kişiye özel bir yazıyla sunulduğunda, veren için de, alan için de daha bir anlam kazanmaz mı?
Anıları tazelemenin öyle çok yolu var ki... Geçmişten bugüne uzanan bir köprüye yürüdüğünüzde, elle yazılmış eski mektuplar da sayfalarca anılar zinciri oluşturur. Mail, e-posta gibi değildir o mektuplar. Karakterinizin aynası el yazınızla da mühürlenmiştir o sayfalar. Size özeldir; mürekkebiyle, silinti ve eklemeleriyle, hatta yıllar öncesinin pullarıyla... Kişinin nasıl yaş aldığının, hangi hastalıkları yaşadığının da habercisidir el yazısı. Çok düzgün bir el yazısı yılların götürüsüyle kargacık burgacık bir el yazısına dönüşebilir. Beyinle ilgili bazı rahatsızlıklarda harfler eksik yazılabilir, titrek bir el yazısı olabilir. Bazen sadece çizgiler kalır geriye. Hatta bazen yazı tümden unutulabilir. "Söz gider yazı kalır" dense de... Ancak geçmişte yazılanlar kalır geriye...
Eskiden Türkçe-Edebiyat öğretmenlerimiz sözlü ve yazılı anlatıma, kompozisyona nasıl da önem verirlerdi. Büyük harf, küçük harf, noktalama işaretleri, yazıda giriş- gelişme - sonuç bölümleri. Derslerde hayali mektuplar bile yazılırdı. Artık cep telefonlarında bile örnek kısaltmalar veriliyor, en kısa yoldan, en çabuk biçimde iletişim amaçlanıyor. Teknoloji çağının sloganları hız üzerine oluşturulmuş. 80'li yıllarda PTT "10 yıl sonrasına mektup yaz" adıyla bir kampanya başlatmıştı. Yıllar sonra 10 yıl öncesinin umut ve beklentilerini bilmek heyecan vericiydi. Yakınlarıma göndermiştim.
Pembe mektup kağıtları, çiçekli zarflar da bulunurdu kırtasiyecilerde. Onlar kişiye özeldi, fark yaratırdı. Bugün bilgisayarlar da bu konuda sınırsız seçenekler sunuyor. Kalpler, çiçekler, gülen-ağlayan yüzler ve daha niceleri... Bilgisayarlarla daha genç yaşta tanışanlar özelliklerini de daha iyi biliyor ve daha bilinçli kullanıyorlar.
Geçmişten bizimle birlikte gelen, bizi "biz" yapan her şey; iyi saklanıp, özenle korunması gerekmez mi? Gün geldiğinde insanın onlara öylesine ihtiyacı oluyor ki. Hepimiz sevdiklerimize çok özel eşyalarını koyabileceği birer kutu armağan edebilsek ne iyi olurdu. Belki çok para harcamadan alınan, güzel bir kağıtla kaplanarak şekil değiştiren şık bir kutu. İçerisine değer verdiği mektupları, kartları, fotoğrafları saklayabileceği küçük bir depo. Yıllar sonrasına ne güzel küçük bir hazine kalır. Uçakların kara kutusu gibi... Bazen insanı kendisi bile öylesine şaşırtabiliyor ki; Duygusal değişim, değerlerimiz, insan yanımız... Her şey bir başka biçimde düşündürüyor insanı.
Eski fotoğrafların yıpranmış, sararmış, kıvrılmış, belki biraz da yırtılmış kartlarında kısa bir "ömür turu" nasıl da mutlu eder insanı. Olumsuzlukları hatırlatan mutsuzluk fotoğrafları da var elbette ama, onlar da hayatın tuzu-biberi gibi ağızda buruk bir tat bırakıyorlar. Belki de geçmişten bir ders almaya davet ediyor bizleri. Geçmişe yolculuk bazen acı gerçekle de baş başa bırakabiliyor insanı. Ama hayat acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle, kötüsüyle bizim. Güzel anları çoğaltıp deklanşöre basmak da elimizde...
Kalın kitapların arasında özenle kurutulmuş çiçekler de yılların anılarını ta derinlerden yeryüzüne çıkarır sanki. Kokuları, hatta renkleri kalmamıştır belki ama, buram buram dostluk kokarlar.
Anılar denizine insanı batırıp çıkarırlar. Artık gençler arasında çiçek kurutma modası da kalmadı. Hediyelik eşya sektörü, kimyasal ilaçları farklı bir şekilde çiçekleri kurutup pazarlıyor. Oysa sizin emeğinizle kurutulmuş bir çiçek, kişiye özel bir yazıyla sunulduğunda, veren için de, alan için de daha bir anlam kazanmaz mı?
Anıları tazelemenin öyle çok yolu var ki... Geçmişten bugüne uzanan bir köprüye yürüdüğünüzde, elle yazılmış eski mektuplar da sayfalarca anılar zinciri oluşturur. Mail, e-posta gibi değildir o mektuplar. Karakterinizin aynası el yazınızla da mühürlenmiştir o sayfalar. Size özeldir; mürekkebiyle, silinti ve eklemeleriyle, hatta yıllar öncesinin pullarıyla... Kişinin nasıl yaş aldığının, hangi hastalıkları yaşadığının da habercisidir el yazısı. Çok düzgün bir el yazısı yılların götürüsüyle kargacık burgacık bir el yazısına dönüşebilir. Beyinle ilgili bazı rahatsızlıklarda harfler eksik yazılabilir, titrek bir el yazısı olabilir. Bazen sadece çizgiler kalır geriye. Hatta bazen yazı tümden unutulabilir. "Söz gider yazı kalır" dense de... Ancak geçmişte yazılanlar kalır geriye...
Eskiden Türkçe-Edebiyat öğretmenlerimiz sözlü ve yazılı anlatıma, kompozisyona nasıl da önem verirlerdi. Büyük harf, küçük harf, noktalama işaretleri, yazıda giriş- gelişme - sonuç bölümleri. Derslerde hayali mektuplar bile yazılırdı. Artık cep telefonlarında bile örnek kısaltmalar veriliyor, en kısa yoldan, en çabuk biçimde iletişim amaçlanıyor. Teknoloji çağının sloganları hız üzerine oluşturulmuş. 80'li yıllarda PTT "10 yıl sonrasına mektup yaz" adıyla bir kampanya başlatmıştı. Yıllar sonra 10 yıl öncesinin umut ve beklentilerini bilmek heyecan vericiydi. Yakınlarıma göndermiştim.
Pembe mektup kağıtları, çiçekli zarflar da bulunurdu kırtasiyecilerde. Onlar kişiye özeldi, fark yaratırdı. Bugün bilgisayarlar da bu konuda sınırsız seçenekler sunuyor. Kalpler, çiçekler, gülen-ağlayan yüzler ve daha niceleri... Bilgisayarlarla daha genç yaşta tanışanlar özelliklerini de daha iyi biliyor ve daha bilinçli kullanıyorlar.
Geçmişten bizimle birlikte gelen, bizi "biz" yapan her şey; iyi saklanıp, özenle korunması gerekmez mi? Gün geldiğinde insanın onlara öylesine ihtiyacı oluyor ki. Hepimiz sevdiklerimize çok özel eşyalarını koyabileceği birer kutu armağan edebilsek ne iyi olurdu. Belki çok para harcamadan alınan, güzel bir kağıtla kaplanarak şekil değiştiren şık bir kutu. İçerisine değer verdiği mektupları, kartları, fotoğrafları saklayabileceği küçük bir depo. Yıllar sonrasına ne güzel küçük bir hazine kalır. Uçakların kara kutusu gibi... Bazen insanı kendisi bile öylesine şaşırtabiliyor ki; Duygusal değişim, değerlerimiz, insan yanımız... Her şey bir başka biçimde düşündürüyor insanı.
Eski fotoğrafların yıpranmış, sararmış, kıvrılmış, belki biraz da yırtılmış kartlarında kısa bir "ömür turu" nasıl da mutlu eder insanı. Olumsuzlukları hatırlatan mutsuzluk fotoğrafları da var elbette ama, onlar da hayatın tuzu-biberi gibi ağızda buruk bir tat bırakıyorlar. Belki de geçmişten bir ders almaya davet ediyor bizleri. Geçmişe yolculuk bazen acı gerçekle de baş başa bırakabiliyor insanı. Ama hayat acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle, kötüsüyle bizim. Güzel anları çoğaltıp deklanşöre basmak da elimizde...
Makbule ABALI
1- Sanırım 2. yaş günümde ben.
2- Annem, kız kardeşim ve ben.
3- Bahçeden bir çiçek.
Aynen katılıyorum sevgili Makbule, bakınca koca koca ömürler, yaşanmışlıklar, ne anılar geliyor o siyah beyaz fotoğraflarda....hüzünleniyoruz bazen, gülüyoruz ya da..kutu hediye etme fikrini çok beğendim. Bu arada o pembe, çiçekli mektup kağıtları hakikaten ne güzeldi:) sizin çocukluğunuz da çok şekermiş:) ünlü bir çocuk yıldız vardı Shirley Temple ona benzettim...:)
YanıtlaSilKaleminize sağlık.
Eski resimlerdeki ne derinlik ne de güzellik var günümüzde. .gerçekten nostalji dolu bir yayın olmuş. .güzel bir gün dilerim.
YanıtlaSilTeşekkürler, ben de aynı şekilde düşünüyorum. Belki dünya bu denli griye dönüşmediği için mi, yüzler de daha aydınlık, bakışlar daha canlı. "Değişim" bazen nasıl da arzu ediliyor. Yaşlar ilerlese bile yüz ifadeleri çok değişmese...
SilZaman zaman eski fotoğrafları, mektupları karıştırmayı seviyorum. Gerçekten öyle çok şey barındırıyorlar ki içlerinde. Anı kutuları da iyi geliyor insana. Bir süre sonra unutkanlıklarımız başlıyor, onu hafifletiyor. Geçmişin çocukluk fotoğrafları günümüze küçük mutluluklar sunuyor. Teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilEsenlikler dilerim.
Bu son yorumda kayma olmuş.Aslında "Bücürük ve ben" arkadaşımızın yorumunun altında yazılmış bir cevap idi. Düzeltemedim de, özür dilerim.
Sil'Kara kutu'lara önem vermeyi ben bu yazının yazarından öğrendim. Parmak izlerim gibi sadece beni yansıtan nesnelere değer vermeyi, kimi eşyaların önemini ve kendisinden kalan rus klasiklerinin içinde özenle yaprak kurutmayı da ondan öğrendim. Görmeye, gördüğünü kaçırmamaya ve saklayıp yine, yeniden bakmaya dair büyülü bir uğraş olan fotoğrafçılığa dair merakım da kendisinden mirastır bana. Deklanşöre hep beraber basmaya devam edelim annem, ayrı mekanlarda olsak da aynı meraklı gözlerle...
YanıtlaSilKuşaktan kuşağa değerlerin aktarılması ne güzeldir Sevgili Sezgi. Ve anıların el değiştirmesi, yer değiştirmesi ama gene değerini bilen birilerinin korumasında olması... Kuruyan çiçekler, yapraklar da kokularını yitirseler de dokularını yitirmiyorlar.
SilYıpranmış dünyamızda hala bakmaya, görmeye, algılamaya değer ne çok şey var. An'ı kaydeden fotoğraf makineleri iyi ki var.Yaşantımızın tanıkları.
Fotoğraf çekmekten ve dünyanın güzelliklerini yakalamaya çalışmaktan hiç vazgeçmeyelim. Yıllar sonra bakmak nasıl da mutlu ediyor insanı.
Güzel yorumuna teşekkür ediyorum. Duygulandırdın beni.
Sevgiyle...
Söylediklerinizle ilgili o kadar çok şey yazılabilir ki... Ben de bayılırım eski fotoğraflara, albümlere. Önceden fotoğraf çekilirken bir özen gösterilirmiş. Fotoğraf değerliymiş. Şu an pek özen gösterilmiyor sanki. Çünkü her an elimizin altında. Beğenmedin mi, yeniden bas çek. Eski şeyler gerçekten çok güzel ve özel miydi yoksa insan yaş aldıkça eskisini mi özlüyor, bilemiyorum.
YanıtlaSilGeçmiş unutulmadan, eski değerlere sahip çıkarak yazılmalı,anlatılmalı diye düşünenlerdenim ben de. Eski fotoğraflar, mektuplar, eşyalar çok cazip geliyor. Eski evler restore edildiğinde can buluyor adeta.
SilTüketim toplumunda her şey anlık, çöp kutuları çok yakınımızda. Son cümleniz düşünmeye değer.Değerli şeylerin değerini anladıkça daha çok özlüyoruz sanırım.
Güzel yorumunuza teşekkür ederim.
Cok severim ben de eski resimlere bakmayi. Bazilari canimi acitacak diye bakmak istemem...
YanıtlaSilCünkü bazen sadece o fotodakini görmekle kalmazsin. O fotograf seni alir nerelere götürür, neler neler hatirlatir ... Gecmise bir yolculuk yapar gelirsin adeta. Bazen de hemen dönemezsin....
Ne güzel bir nostalji yazisi olmus. Ellerine saglik.
Aynı duyguları benim de yaşadığım zamanlar olur sevgili Ayşe. Ama hayatın içinde güzel anılarla hüzünlü anılar birbirini dengeliyor diye de düşünürüm. Ama bir fotoğraftan sayfalarca öykü çıkabilir bazen.Haklısın, duygu yoğunluğu bazen de kolay kolay bitmez.
SilTeşekkürler, sevgiler...
İşte bu yazı beni benden alır götürür de geri getirmez bir daha . Siyah beyaz fotografların asaleti yok şimdilerde. Bnim gibi anı biriktiren biri için eskiler diyorum da daha da başka bir şey demiyorum
YanıtlaSilHayatın içinden küçük yolculuklar kendi içimize küçük yolculukları da sağlıyor. Gerçekten iyi de oluyor, anılarda kalmış detaylar da adeta su yüzüne çıkıyor.
SilBen de bir anı toplayıcısıyım, bu güzel alışkanlık kuşaktan kuşağa aktarılıyor.
Sevgiyle...
ne güzel yazmışsın sevgili Makbule:)
YanıtlaSilsevgiler çokk
Çok teşekkür ederim. Bu tür yazıları yazmak beni de mutlu ediyor. Bir vefa borcu gibi...
SilSevgiyle.
Aslında hepsinden biraz olmalı sanırım: üzerine tarih atılmış eski fotoğraflar, küçük notlar -bazen bir sevdiğine, bazen kendine-, paket kağıtları, çeşit çeşit kurdelalar, ipler, kurutulmuş çiçekler, illaki kutular büyüklü küçüklü, içi binbir anıyla ve biriktirilmiş anlarla dolu, yaşamdan zaptedilmiş güzel zaman kutuları... Bizi hoop alıp olmak isteyeceğimiz sıcacık bir limana götüren, yüzümüzü güldüren herşey. Ben birkaç yıldır kedi bıyığı biriktiriyorum, halıya ya da yere düşmüş uzunlu kısalı, beyazlı siyahlı bıyıkları kitap içlerine yapıştırıyorum. Her yeni kitaba bir bıyık. Sonra her elime geçen kitabı açtığımda kendimi gülümserken buluyorum. Küçük sürprizleri ve inceliği olmasa hayatın ne tadı kalır ne tuzu diye düşünüyorum. Güzel kalpli, ince kalemli, düşünceli ve zarif dostlar biriktirmek ise ne güzel bir armağan kişiye. Ne güzel anlatmışsınız kaleminize sağlık!
YanıtlaSilEski anıları, eşyaları unutmayanlar daha ince düşünceli, duygusal, kırılgan insanlar diye düşünüyorum sevgili İpek. Biliyorum sen de onlardan birisin. Fırtınalı havalarda, kasırgalarda o korunaklı limanlar iyi ki var.
SilBir kedi dostu olduğunu biliyordum ama kedi bıyığı biriktirdiğini bilmiyordum.
Bunları kitapların içinde kalıcı hale dönüştürmek ilginç. Sanatsal yönün bu işe farklılık kazandırmış.
Doğru, hayatın tadı tuzu yaratıcılıkta, küçük sürprizlerde, değer bilmekte...
Senin gibi bir güzel insanı iyi ki tanımışım.
Bu güzel ve anlamlı yorumuna çok teşekkür ederim.Sevgiyle.
Eski resimler demek tek kelimeyle ''hüzün'' demek bende. İsterse mutlu anların fotoğrafları olsun, değişmiyor bu algı. Eğer kaybettiğimiz birinin fotoğrafıysa hüzün bir damla gözyaşına da dönüşebiliyor.
YanıtlaSilAnnenizin resmi de hüzünlendirdi beni. Ya, onun diktiği pelerinli resminiz...
Eski resimleri albümlerde ya da özel kutularda saklamak güzel bir fikir, ancak sık sık havalandırmak istiyor sanırım. Aksi takdirde sararma riski var. ''Eşyanın tabiatına aykırı'' şeklinde de düşünmek gerek. Ancak bu söze rağmen bilgisayarlarda, flash belleklerde saklamak en iyi ve kalıcı yöntem bence.
Nostaljik esintiler eşliğinde güzel bir yazı okudum her zamanki gibi.
Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Sevgiler.
Haklısınız, bazen hüzün ağır basıyor çünkü bir daha yaşanamayacak anılar onlar. Ama o anları bir başka biçimde yenileriyle çoğaltmak mümkün diye düşünüyorum. Aynı değerde olmasa da yaşamdan bir parça hepsi.
YanıtlaSilDoğru, alttaki resim; rahmetli annem, kardeşim ve ben. Çok severim o resmi. Hafızanız güçlü, ne güzel. Pelerinli resmim değerli bir anı oldu.
Haklısınız, eski resimler sararıyor zamanla. Ama o sararmışlığı da seviyorum ben. Ah bir de bilgisayarla henüz tam barışamadım ben.Açıkçası yanlış yapmaktan, bir şeyleri kaybetmekten korkuyorum.
Güzel, anlamlı bir yorum değer kattı yazıma. Çok teşekkür ederim.
Sevgiler...
Ne kadar doğru yazmışsınız medeniyet ilerledikçe eskinin kıymeti bence dahada artıyor her ne kadar içinde hüzün ve mutluluk paylaşılsada eski fotoğrafların o masum havası maalesef bilgisayara atılan fotoğraflarda yakalanamıyor eskiden nadir çekilen fotoğraflar şimdi telefonla çekilir oldu çoğaldıkça değerleri kayboldu hele mektuplar telgraflar tebrik kartları özel günlerimizde gelenleri halen daha saklarım onlara bakmak bile mutluluk veriyor insana ne mutlu annenize ve çocukluğunuza ait elinizde geçmişiniz var pelerinli haliniz çok şeker sevgiler.
YanıtlaSilHaklısınız, bir de şimdilerde "özçekim ya da selfie" denen çekimler var. Belki bazı anlar için olabilir Ama her an, her yerde çekim abartılı oluyor.
SilGüzel görüşlerinize çok teşekkürler. Yıllar öncesinin bu fotoğraflarını ben de çok severim.
Sevgiler...
"Adsız" rumuzuyla 12 Nisan 2016 tarihinde bu yazıma gelen bir yorum olmuş. Bugün görünce yayınlanması için tıkladım. Hayat hakkında olumsuz yargılar içeren, çok düzgün bir ifadeyle yazılmış bir yorumdu. Üç kez aktarmak istememe rağmen başaramadım.
YanıtlaSilDüşüncelerin içtenlikle dile getirilmesi beni mutlu ediyor.
Bakış açımız tabii ki yaşadığımız olaylara, çevremize, yaşadığımız yıllara, bulunduğumuz coğrafyaya göre değişiyor. Doğada hiçbir şey durağan değil. Değişim kaçınılmaz. Aklıyla, duygularıyla en güzel değişimi gerçekleştirecek olan da insan. Güç sadece kaslarda değil, beyinde, yürekte.
Çok güzel bir yazı zevkle okudum okurken ara duraklarda durdum düşündüm geriye dönüp bazen hüzünlendim bazen gülümsedim ne günlermiş dedim. Bazan geçmişe gömülmek çok iyi geliyor banada. Sandıkdaki ve kutudaki obje ve resimlerlerle buluşup okşamak konuşmak sevmek sevildiğini görmek anıları tazelemek o fotoğraflara dokunmak anlatmak zor yaşamak lazım değilmi?
YanıtlaSilPelerinli küçük hanım bugüne meydan okumuş gibi duruyor:))
Çok sevgiler.
Çok sevgiler.
Ne güzel, içten bir yorum. Bugün'le bağlantıyı koparmadan geçmişten ışık almak, iz sürmek gerçekten iyi oluyor. Bazen hüzün bazen mutluluk yükleniyor kişi ama hayat da bu karışımdan ibaret değil mi?
SilTahmin etmişsinizdir, pelerinli çocuk benim. Ah hayata meydan okunan dönemler o dönemlermiş. Ama şimdi bir an düşündüm, "içimdeki çocuk" halen öyle midir acaba?
Çok teşekkür ederim, karşılıklı konuşur gibi hissettim.
Sevgiyle...
Evet tahmin ettim. Bir söz vardır " birinsan 7 sinde neyse 70 şinde de odur" :)))
YanıtlaSilSevgiler...
SilEski fotoğrafların bende yeri apayrıdır güzel bir yazıyla bütünleşince de harika olmuş..
YanıtlaSilKaç zamandır blogtan uzak kaldım gelir gelmez uğradığım yerlerdensiniz yine :) Paylaşımlarınız daim olsun.
Sevgiler..
Ben de çok anlamlı bulur, değer veririm sevgili Elsa. Blogda yokluğunun farkındayım.
SilŞimdi güzel yorumunu görünce dönüşüne çok mutlu oldum. Teşekkür ederim.
Sevgiler...
Ah o eski fotoğraflar ...
YanıtlaSilHer biri ayrı bir yaşanmışlık ve ani dolu sevgili ögretmenim. ..
Ben de aynı şekilde düşünüyorum. "Anı deposu" gibiler. Hele kayıtlar iyi tutulmuşsa yaşama tat katıyorlar.
SilSevgiyle...
eski fotoğraflar geçmişin çok anlamlı kanıtıdır hep farklı duygulara sürükler beni..
YanıtlaSilDoğru, geçmişi en gerçekçi biçimde dile getirir. Her çeşit duyguyu içinde barındırır, zamanı gelince su yüzüne çıkarır.
Silama sondan ikinci fotonun gününü hikayesini annatsanaaa noluur :)
YanıtlaSilAnnem, ben ve benden 1.5 yaş küçük kız kardeşimin doğumundan sonraki ilk günler...
SilBir gün anlatacağım.
O fotoğrafın öyküsünü 14 Mart 2018 tarihinde "Doktorculuk" adlı paylaşımımda anlatmışım sevgili Derin. Yaşam içinde gerçek hüzünlü öykülerden biridir.
Sil