16 Haz 2017

BİR HİÇ UĞRUNA...


BİR HİÇ UĞRUNA...

Her şeyi vardı
Ama hiç dostu olmadı,
Hep lüks içinde yaşadı
Ama her şey kokuşmuştu.
Varlıkla yokluk arasında gitti geldi.
Yıllarca eğildi-büküldü,
Ona buna boyun eğdi 
Elde-avuçta hiçbir şey kalmadı sonuçta;
Tükenmişti insanlık,
Tükenmişti merhamet,
Tükenmişti erdem,
Tükenmişti ahlak,
Tükenmişti onur...
Dünyaya geldiği gibi gitti bir gün.
Yanında tek bir şey yoktu,
Cenazesinde hiç kimsecikler yoktu...

Makbule ABALI.



Hayatımızda çok benimsediğimiz, değer verdiğimiz, sahip çıktığımız EN'ler olduğu gibi bir de bizden uzak olmasını istediğimiz HİÇ'lerimiz var. Hiç onaylamadığımız, hiç düşünmediğimiz, yakınımızda istemediğimiz ... Bazen bir davranış, bazen bir alışkanlık, bir tavır, bir karakter... Yaşadıklarınız, deneyimleriniz zamanla bir duvar oluşturuyor çevrenize karşı. Aşılabilir ya da aşılamayan bir duvar. Bazılarının hoşlandığı şeyler sizin hoşlanmadıklarınız olabiliyor. Tıpkı sizin değer verdiklerinizin bazılarının gözünde değersiz sayılması gibi...


Zaman zaman düşünürüm; "Hiç sevmediklerim" deyince insanlar gelmez aklıma. Belki kırılmışımdır, incinmişimdir, unutmuşumdur en fazla. Ama sevmemek, düşmanca bir tavır içine girmek ayrı bir şey. Hiçlerimiz'de de seçici olmak gerekir elbette.Davranışlarda genelleme yaparım.Çok bağıran, gürültücü insanlar... Merhametsiz, sevgisiz, acımasız tipler... Başkalarını küçümseyen,üstünlük kompleksi içinde egosu tavan yapanlar...


Yalancılar, iftiracılar, haksızken haklı görünmeye çalışanlar... Kendinden güçsüzlere eziyet edenler, kadınlara, çocuklara acımasızca davrananlar... Hiç düşünmeden çevreyi kirletenler, doğayı acımasızca katledenler... Çıkarları için sevdiklerine, dostlarına ihanet edip kılıktan kılığa girenler... Haktan, adaletten, hukuktan uzaklaşarak yanlış kararlar alanlar... 
Bir HİÇ uğruna yaşamlarını altüst edenler, saygınlığını yitirenler... Hep uzağımızda olsunlar isterim...





8 Haz 2017

BİR YALNIZ ADAM...



Sahildeki yürüyüş yolu ne kadar kalabalık olurdu. Bugün tenha. Yürümek artık pek çok kişi için bir spordan çok alışkanlık haline geldi. Çok farklı insanlar var; Hızlı hızlı yürüyenler, koşanlar, bir banka oturup dinlenenler.

Yürüyüş saati için geç bir saatti. Ama bu saat, yürüyüş sonrası çay içmek için çok uygun bir zaman dilimiydi. Sahil düzenlemesi nedeniyle küçük çay bahçeleri hep kaldırılmış sadece bir tane büyükçe bir kafe-restoran kalmıştı. 

Hemen denizin yakınında kocaman bir mekan. Tamamı hiç dolu olmazdı. Minderli hasır koltuklar, ortası camlı hasır masalar.Ahşap tavanda kuşlar özgürce uçuyorlar. Belli ki mekanda besleniyorlar da.
Masaların altında gezinen 3-4 kedi içgüdüsel bir şekilde kuşları gözlüyorlar. Fırsat buldukları anda saldıracakları belli. 

Ama içlerinden biri var ki grubun biraz dışında duruyor. Daha sakin. Çocuklar ona yöneliyor, sevmek istiyorlar. Oysa o hemen kaçıyor, uzaklaşıyor.Diğer kediler de sanki ona uzak. Gruptan dışlanmış gibi adeta.

Ama az sonra tuhaf bir şey oluyor. Uzun boylu, şişmanca, hafif sakallı, 60-70 yaşlarında bir adam çay bahçesine giriyor, En kenardaki masaya tek başına oturuyor. Herkesten kaçan yalnız kedi birden koşarak o masaya yöneliyor. Oturan adama bakarak sabırla bekliyor. Adam tok bir sesle "Gel Kızım" deyince kedi birden sıçrayarak kucağına oturuyor. 

Adam o iri cüssesinden beklenmedik bir şefkat ve incelikle kedinin çenesinin altını okşamaya başlıyor. Belli, kediyle önceden bir tanışıklıkları var. Kedi öyle mutlu ve rahat ki yerinden ayrılmaya hiç niyeti yok. İçten içe mırıldanıyor sadece. 

Birden adam onunla konuşmaya başlıyor."Suna Hanım ben gelmeyeli nasılsın bakalım? Kedi onu adeta anlıyor, dinliyor, mırıl mırıl mırıldanıyor. Görüntüleri öyle hoş bir tablo ki , dayanamadım. Eşimle birlikte masaya yöneldik, fotoğraf çekmek için izin istedim.Hiç itiraz etmedi. Gerçi sadece kedinin resimlerini kullanıyorum. 

Yalnız insan konuşacak birini arar. "Her gün buraya gelir, aynı masaya otururum" dedi. "Suna Hanımla aramızda bir yakınlık-adeta dostluk- oluştu. Birkaç gündür gelemedim, beni merak etmiş anlaşılan. Ben de onu özledim tabii. " "Asıl Suna Hanım kim?" diye soramadım tabii. Kısa bir zaman dilimine koca bir yaşam öyküsü sığdırılabilir miydi?

Hem insanın hayal gücünü çalıştırması daha hoş değil mi? O gece düşündükçe ne öyküler kurdum kafamda. Bir nokta daha düşündürdü beni; Çocuklar ve yaşlılar konusunda hayvanlar daha duyarlılar. Sezgileri çok güçlü. Sevgi alıcıları açık. Kendilerine yönelen gerçek sevgi uyarıcılarını çok net ayırt ediyor ve o kaynaklara yöneliyorlar.
Suna Hanım da kedileri sever miydi acaba...?




2 Haz 2017

HAYATIMIZIN EN'LERİ...




    EN GÜZEL

En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür.

Nazım Hikmet RAN


Ta çocukluktan itibaren bizi etkileyen, güdüleyen EN'lerimiz hep vardı. Büyüdük, yaş aldık, çok büyük değişikliğe uğramadılar. Onların oluşmasında zevklerimiz, dünya görüşümüz, beğenilerimiz hepsi etkili oldu. "En" ayrıcalıklıdır, farklıdır, tekdir, kişiseldir.

Sevdiğimiz insanlar vardır. Ama en sevdiğimiz bir başkadır. İnsanlarda en sevdiğimiz davranış dürüstlük diyebiliriz. Karşıtı- hiç sevmediğimiz de yalancılık olur böylece.Bir insanda en çok görmek istediğim özellik içtenlik. En sevmediğim özellik iki yüzlülük.
Çocuk saflığı, masumiyeti en hoşunuza giden özellik ise, bu özelliği yetişkinlerde de gördüğünüzde nasıl da mutlu olursunuz. 

Dostluk sizin için en değerli konu ise dostlarınızı iyi seçer, onları kırmamaya özen gösterirsiniz. Sağlık hayatta en önem verdiğiniz konu ise onunla ilgili önlemler alır, dikkat edersiniz. Doğada en sevdiğiniz ne var dendiğinde belki de hiç ayrım yapmadan, çocuklar gibi sayarsınız; Dağlar, denizler, gökyüzü, ırmaklar, ağaçlar, çiçekler, kuşlar... Ülkemiz öyle zengin ki.

Hepimizin hayatımızda en'lerimiz var. Birbirine benzer ya da farklı. Acaba seçimlerimizde gerçekçi miydik?Hayat boyu en'lerimizi sorguladık mı? Hayatınız boyunca kimlerle gurur duydunuz? En çok gurur duyduğunuz kimdi? Hayat boyu en'lerimizin bilinçli ve gerçekçi kararlarla oluşmasını dileyelim...


Yazımı tam bitirmişken postacı bir kargo getirdi. Çekilişlerde hiç de şanslı olmayan ben, sevgili Handan'ın "Bir" adlı blog çekilişinde kazananlar arasındaydım. Bir güzel kitap, bir güzel file, bir güzel ayraç ve bir güzel plastik koruyucu. Bu inceliğe, bu güzel jeste çok teşekkür ederim. Sağlıkta-hastalıkta benim için "en güzel hediye" her zaman kitap olmuştur. Pazara giderken eminim filem çok işe yarayacak.

Makbule ABALI