Şehir otobüsünün yarıdan fazlası doluydu. Trafiğin çok yoğun olmadığı bir saatti. Şoför durağa yaklaşırken yavaşladı ve durdu. Bekleyen iki kişi binmek üzere yaklaştılar. Önce bir bastonun ucu uzandı içeriye doğru. Ve sonra zorlukla yaşlı bir adam bindi. Birkaç saniye ayakta 2. sıraya baktı. Koltukların hemen üzerinde "Yaşlılar ve engelliler içindir." yazıyordu. O koltuklarda oturan iki genç başlarını pencereden dışarı çevirdiler. Yaşlı adam bir arka sıraya geçti. Yanı boştu. Bastonunu yerleştirdi, saatine baktı, yanındaki küçük poşetten bir kitap çıkardı. Ancak okumuyor, bakıyordu. Sayfaları çevirmesinden belliydi.
Adam bir ara arkasına döndü. İki sıra arkasında oturan genç kadın birden irkildi. Ne kadar değişse de bu yüzü unutmak mümkün müydü? Saçları biraz daha kırlaşmıştı. Her zaman görmeye alışık oldukları ütülü takım elbise yoktu üzerinde. Yazlık gömlekte kravat da yoktu tabii.
Oysa bir zamanlar ne şık kravatları olurdu. Bir kız lisesinde çok sevilen, sayılan bir Edebiyat Öğretmeni. Uzun yüzü, mikrofonik sesi, uzun parmaklı sanatçı elleri ve anlamlı bakışlarıyla nam yapmıştı. Sert değildi ama öyle bir otoritesi vardı ki çekinilirdi.
Genç kadın önce çekindi, bir süre düşündü, kalktı, yerini değiştirdi. Yaşlı adamın yanındaki boş koltuğa oturdu."Merhaba Hocam" dedi. Kendi sesine kendi de yabancıydı. Yanındaki bey boş gözlerle baktı: "Ben sizi tanımıyorum. Kimsiniz?" "Ben sizin öğrencinizdim." diyebildi genç kadın. "Öyle mi?" dedi karşısındaki. "Sınıftaki bütün öğrencilerin adını bilirdiniz. Sizden ne çok şey öğrendik, Edebiyat dersini sayenizde sevdik. " "Öyle mi?" dedi yine karşısındaki.
Genç kadın sustu... Garip bir rastlantı kafasını, duygu ve düşüncelerini altüst etmişti. Yeniden konuşmaya hazırlanırken birden öğretmeninin kolundaki bilekliği gördü.Kaybolmalarını engellemek için Alzheimer hastalarına takılan tanıtım bilekliği. Şaşırdı, bocaladı, ne diyeceğini bilemedi önce. Hastalığı konduramadı sevgili öğretmenine.Depolanmış onca bilgi unutulabilir miydi...?
İneceği yere 4-5 durak vardı. Son bir hamle yaptı; "Kitap okuma sevgisini, güzel şiir okumayı siz bize kazandırdınız." Yanıt gene aynıydı; "Öyle mi...?" İfadesiz yüzü, donuk bakışlarıyla sanki bir başka dünyada gibiydi.
Düşündü; Edebiyat Öğretmeni şiir okurken sınıfta çıt çıkmazdı. Mikrofonik bir ses tonu vardı. Tok, güçlü bir ses. Bir kız lisesinde ona hayran çok öğrenci vardı. Annabel Lee şiirini dinledikten sonra pek çoğumuz ezberlemiştik. Sanki hepimiz birer Annabel Lee idik.
"Seneler seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annnabel Lee...."
Konuyu değiştirmek istedi; "Hocam bir zamanlar yakanızda hep Atatürk rozeti olurdu, bugün takmamışsınız." dedi. Yanıt iki kelimelik idi. "Öyle mi?" İçinden hıçkıra hıçkıra ağlamak geldi.
O çok değerli Edebiyat Öğretmenine kaderin garip bir cilvesi miydi bu? Belleğinde ne çok şiir olurdu. O şiir okumaya başladığında herkes susardı. "Hocam ben sizin en çalışkan öğrencinizdim. Piyeslerde başrol oynadım, unuttunuz mu?" demek istedi, diyemedi. Boğazına bir düğüm saplandı adeta...
Son durağa iki durak kalmıştı. Hocası son durakta, yolun sonunda inecekti. Hayatın sonu gibi bir bitiş adeta; gösterişsiz, sessiz sedasız, sade, yalın... Öğretmeniyle vedalaşmak üzere ayağa kalktı. Ama O söylediklerini duymadı bile. Pencereden dışarıyı gözlüyordu. Bir zamanlar pırıl pırıl bakan gözlerinde anlamsızlık, tedirginlik vardı. Bastonuna sımsıkı sarılmış, çevreyle ilgisini kesmişti.
Genç kadın son duraktan önce indi. Bir zamanlar tüm okulun hayran olduğu Edebiyat Öğretmeni kimliğini- kişiliğini kaybetmişti. O yıllarda tok bir sesle okuduğu Ahmet Haşim'in "O Belde" şiiri geldi aklına. Hala ezberindeydi. Mırıldanarak eve doğru yürüdü. Ruhuyla, bedeniyle kendini öyle yorgun hissediyordu ki...
O BELDE
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesa,
Ne de âlam-i fikre bir mersa
Olan bu mai deniz,
Melâli anlamayan nesle aşina değiliz.
Sana yalnız bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştiha bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ...
Ahmet HAŞİM
Melal- Hüzün, keder.
Genç kadın sustu... Garip bir rastlantı kafasını, duygu ve düşüncelerini altüst etmişti. Yeniden konuşmaya hazırlanırken birden öğretmeninin kolundaki bilekliği gördü.Kaybolmalarını engellemek için Alzheimer hastalarına takılan tanıtım bilekliği. Şaşırdı, bocaladı, ne diyeceğini bilemedi önce. Hastalığı konduramadı sevgili öğretmenine.Depolanmış onca bilgi unutulabilir miydi...?
İneceği yere 4-5 durak vardı. Son bir hamle yaptı; "Kitap okuma sevgisini, güzel şiir okumayı siz bize kazandırdınız." Yanıt gene aynıydı; "Öyle mi...?" İfadesiz yüzü, donuk bakışlarıyla sanki bir başka dünyada gibiydi.
Düşündü; Edebiyat Öğretmeni şiir okurken sınıfta çıt çıkmazdı. Mikrofonik bir ses tonu vardı. Tok, güçlü bir ses. Bir kız lisesinde ona hayran çok öğrenci vardı. Annabel Lee şiirini dinledikten sonra pek çoğumuz ezberlemiştik. Sanki hepimiz birer Annabel Lee idik.
"Seneler seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annnabel Lee...."
Konuyu değiştirmek istedi; "Hocam bir zamanlar yakanızda hep Atatürk rozeti olurdu, bugün takmamışsınız." dedi. Yanıt iki kelimelik idi. "Öyle mi?" İçinden hıçkıra hıçkıra ağlamak geldi.
O çok değerli Edebiyat Öğretmenine kaderin garip bir cilvesi miydi bu? Belleğinde ne çok şiir olurdu. O şiir okumaya başladığında herkes susardı. "Hocam ben sizin en çalışkan öğrencinizdim. Piyeslerde başrol oynadım, unuttunuz mu?" demek istedi, diyemedi. Boğazına bir düğüm saplandı adeta...
Son durağa iki durak kalmıştı. Hocası son durakta, yolun sonunda inecekti. Hayatın sonu gibi bir bitiş adeta; gösterişsiz, sessiz sedasız, sade, yalın... Öğretmeniyle vedalaşmak üzere ayağa kalktı. Ama O söylediklerini duymadı bile. Pencereden dışarıyı gözlüyordu. Bir zamanlar pırıl pırıl bakan gözlerinde anlamsızlık, tedirginlik vardı. Bastonuna sımsıkı sarılmış, çevreyle ilgisini kesmişti.
Genç kadın son duraktan önce indi. Bir zamanlar tüm okulun hayran olduğu Edebiyat Öğretmeni kimliğini- kişiliğini kaybetmişti. O yıllarda tok bir sesle okuduğu Ahmet Haşim'in "O Belde" şiiri geldi aklına. Hala ezberindeydi. Mırıldanarak eve doğru yürüdü. Ruhuyla, bedeniyle kendini öyle yorgun hissediyordu ki...
O BELDE
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesa,
Ne de âlam-i fikre bir mersa
Olan bu mai deniz,
Melâli anlamayan nesle aşina değiliz.
Sana yalnız bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştiha bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma'nâ...
Ahmet HAŞİM
Melal- Hüzün, keder.
bazen he rşeyi sıfırlaak istesekte aslında unutmak ne kötü...
YanıtlaSilBazen sıfırlamak istiyoruz ve unutmaya çalışıyoruz. Oysa Alzheimerde bizim kontrolümüz dışında unutmalar oluyor.BU durum gerçekten çok kötü.
SilSevgiler.
of of yaaa hayat işte. annabel lee de ne güzel şiir yaaa :)
YanıtlaSilHayatın ne getirip ne götüreceğini bilemiyoruz.
SilGüzel şiirdir gerçekten.
Böyle bir güne, özel bir yazıyla katkıda bulunmak çok anlamlıydı. Hele ki gittikçe anlamsızlaşan bir dünyada...
YanıtlaSilTeşekkürler içime dokundunuz.
Alzheimer tüm dünyada olağanüstü bir hızla artmaktaymış.
Silİnsanın giderek yalnızlaştığı bir dünyada hastalıkla baş etmek de zorlaşıyor.Bu güzel yorum için ben teşekkür ederim.
Sevgiler.
Baştan aşağıya duyarlı bir yazı. Ben de engelliyim ve engelli haklarının gasbına tahammül edemiyorum. Bu tamamen zihniyet meselesi. Orada yazı olmasa dahi durumu uygun olanlar arkaya ilerlemesi gerekirken onlar önde oturuyor. Yer yoksa engelliler ayakta, ayakta durabilecek olanlarsa oturarak gidiyor. Yan tarafta hakkın açık binaen yazıyor ve sen gösterilen duyarsızlık nedeniyle toplu taşım araçlarını kullanamıyorsun bile.
YanıtlaSilÖykü çok güzeldi. Vefa, saygı gibi değerler eşliğinde, Dünya Alzheimer Günü'ne katkıda bulunan sorumluluk bilincimizi sorgulatan bir yazı olmuş.
Paylaşım için teşekkürler...
Öyküyü kurgularken bazı konulara da özellikle dikkat çekmek istedim. Alzheimer konusunda hepimizin duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum.
SilYorumunuz da çok güzel ve anlamlıydı. Ben de çok teşekkür ederim.
Sevgiler.
Ne kadar hüzünlü ama bir o kadar gerçek bir yazı, kurguysa bile ben sanki gerçekten olmuş gibi okudum. Emeğine sağlık. Bir gün o öğretmen gibi olmayız inşallah hiçbirimiz. :(
YanıtlaSilHaklısın Müjde. Alzheimer hastaya ve yakınlarına hüzün veren bir hastalık. İnsanın hayatının düzeni değişiyor. Öykü kurgu ama gerçek hastaları Alzheimer Derneğinde çok gördüm. Annem Alzheimer idi. Geçmişten de yararlandım. Ne zaman neyle karşılaşacağımız hiç belli değil sevgili Müjde. Ama dilerim olmayız inşallah.
SilTeşekkürler. Sevgiler.
En acı veren rahatsızlıklardan biri. Gerçekten yakınlarının da acı çektiği, çaresiz kaldıkları. Unutmamak ve unutturmamak dileklerimle. Kaleminize sağlık. Allah kimseye vermesin. Sevgi ve selamlarımla.
YanıtlaSilAcı veren... doğru. Hasta da yakınları da çok acı çekiyorlar Müjde. Toplumda anlatılması, tanıtılması gereken bir hastalık.
SilSelam-sevgiler...
En kötüsü o kaybolmuş halleri sanırım, huzursuzca bir yere ait olamamaları. Ah ne hüzünlü.
YanıtlaSilÇevreyle bağ kuramıyorlar, zaman-mekan duygusu kayboluyor.Yaşadığı evi, insanları unutuyor.
SilHüzünlü gerçekten. Acı veren bir hüzün.
Selam-sevgiler...
İnsanı içinden vurup geçen hüzünlü bir öykü. Paylaştığınız için teşekkürler. 2 sene önce oğlum Tolga'nın blogunda paylaştığı Mersin Alzheimer Merkezinin tanıtım linkini aşağıda veriyorum.
YanıtlaSilEsen kalın.
https://www.youtube.com/watch?time_continue=10&v=f64HW6lnQO8
Biliyorsunuz, Alzheimer hayatı bölen hüzünlü bir öykü. Ben ona bir açıdan bakmaya çalıştım. Öykü tamamen kurgu. Gördüklerimden yararlanmaya, onları yansıtmaya çalıştım.
SilOğlunuz Tolga'nın bu konuda bir çalışma yapması takdire değer. Linki açamadım, daha sonra izlerim. Yeni çalışmalar da yapıldı.
Yorumunuza teşekkür ederim.
Esenlikler diliyorum.
Çok zor bir durum. Yaşlanmak kaçınılmaz Allah hepimize sağlıklı yaşlanmayı nasip etsin.
YanıtlaSilBu dilek benim de içten dileğimdir. Hayatımızda mutlaka hastalıklar olacak. Ancak Alzheimer farklı bir hastalık, zor bir hastalık.Sağlıklı bir yaşam diliyorum.
SilSevgiler.
Babam beni ilk kez taniyamadiginda hüngür hüngür ağlamıştım. Şu an bile gözlerim doldu.... bu konuda da farkındalık çok önemli. İnşallah en kısa sürede çaresi de bulunur bu melun hastalığın.
YanıtlaSilGeçmiş olsun. Zor günler yaşamışsınızdır. Benim de annem Alzheimer idi. Ancak inanıyorum ki o zorlukları yaşayan hasta yakınları insanları daha iyi tanıyorlar. Acıya dah dayanıklı oluyorlar.
SilSağlıklı günler diliyorum. Sevgiler.
Aslında bugün tekrar okudum da öğretmen yalnız idi. Talebesi olan o hanım bence o inene kadar inmemeli ve takip etmeliydi. Telefonunu sorup, isteyip yakınlarıyla iletişime geçmeliydi. Ben asla bırakıp inemezdim o otobüsten. Bilemiyorum... Naçizane düşüncem bu. Selam ve sevgiler kardeşim. Yayınınızı blogumda paylaştım. Bilgi için yazıyorum. Hep sağlıklı olmanız dileklerimle.
YanıtlaSilYorumun çok insancıl ve düşünceli sevgili Ece. Ben de gerçek hayatta kesinlikle bırakamazdım. Ama bu bir öykü. Öğrencinin kişilik yapısı o duruma tahammülü zorluyor. Öğretmeni son durakta karşılayacaklar. Kolunda bilekliği var. Buna rağmen kaybolan çok Alzheimer hastası var.
SilDuyarlılığına çok teşekkür ederim. Keşke senin gibi düşünen insanlar çoğalsa.Paylaşımına da çok teşekkür ederim. Esenlikler diliyorum.
Sevgiler.
Tabii ki öykü ve olabilecek her durumun mutlak bir nedeni var. Ben teşekkür ederim canım. Sevgilerimle.
YanıtlaSilPencereden başını çeviren, yer vermeyen gençler gibi detaylara da özelikle yer verdim. Anlayışına teşekkür ederim.
SilSevgiler.
Geçenlerde bir haberde bu hastalığın önüne geçilebileceğini, bazı çalışmaların sonuç verdiğini okumuştum.
YanıtlaSilUmarım en kısa zamanda o yeni bulgular semerelerini verir de bu hastalıklar toptan ortadan kalkar.
Mersin Alzheimer Derneği bu konuda tüm araştırmaları izliyor. Maalesef henüz bir umut ışığı yok. Ortalama ömür uzadıkça hastalık da çoğalıyor.
SilSağlıklı günler diliyorum.
YanıtlaSilS U S T U M...
Fazla yorum yapamayacağım ...!
Sadece kalemine sağlık,çok duygulandım.
Yorumunda duygularını kısacık ne güzel ifade etmişsin sevgili Merih. Yazarken ben de çok duygulanarak yazdım.Çok teşekkür ederim.
SilSağlıklı günler diliyorum.
Öyle bugüne ait önemli detaylar ve öyle düne ait kaybedilen değerler var ki kısacık öyküde bin parçaoldu yüreğim.
YanıtlaSilBir bakarsın edebiyat öğretmeni biziz
bir bakarsın üzüntüyle otobüsten inen öğrencisi...
sevgiler
Ne güzel yorumlamışsınız. Ben de öyle düşünüyorum. Aslında farkında olmadığımız ne çok insan var çevremizde. İçimizden birileri. O duyguları verebildiysem sevinirim.
SilSevgiyle...
İşte hayat... Sonumuz ne olacak belli değil. Alzheimer kötü bir son. İnsanın içini burkuyor. Yaşlı bakım evinde ne hastalar gördüm. Zamanında general karısıymış. Ayda bir oğlu gelip beş dakika zaman ayırıyor. Esas zorluk yakınlarına, bakanlara. Oğlunu görünce kocam geldi, kocam o benim diyen yakınlarım vardı. Akıl gidince yaşadığını anlamıyor ki insan. Zor iş bu hastalık vesselam. Allah onlara ve yakınlarına sabır versin. Güzel öykünüzde sözünü ettiğin gençler yaşlanacaklarını hiç düşünmezler, kavak yelleri eser kafalarında.
YanıtlaSilHayat nerede, nasıl bitecek, ne zaman bitecek... Gerçekten hiç belli değil. Gençler yaşlılığı çok kolay hayal edemiyorlar, etmek de istemiyorlar.
SilAnnem Alzheimer hastasıydı. Bana bazen abla bazen anne derdi. Annesini hiç görmemiş, onu ablası büyütmüş. Çok sevgiyle, özenle bakıldı. İnsanın duygularını zorlayan bir hastalık.
Teşekkür ederim.
Esenlikler diliyorum.
Çok güzel bir hikaye.Okurken empati yapıp kendimi hocanın yerine koydum.Yüreğim burkuldu.Hayatın ne getireceği ve götüreceği gerçekten belli değil.Bir anda bir bakmışsın rota bambaşka yöne çevrilmiş.Teşekkürler bu güzel yazı için :) Seviyorum sizin böyle yüreğe dokunan yazılarınızı :)
YanıtlaSilİnsanla ilgili her şey dikkatimi çekiyor. Özellikle yüreğe dokunan yazılar yazmayı seviyorum gerçekten. Çoğunlukla isimsiz kahramanlar... Çevremizden herhangi biri olabilir diye düşünüyorum.
SilBen de sizin yazılarınızı merakla-severek okuyorum.
Teşekkürler.
Sevgiler...
Şuan yüreğim öylesine hüzün doldu ki, kendimi zor tutuyorum... Doğru söylüyorsunuz yarının ne getirip ne götüreceğini bilmiyoruz. Gelen de giden de tamamen istemimiz dışında... Hastalık hüzünlendirse de, kurgunuz gerçekten çok başarılı ve etkileyiciydi. Bir arkadaşımın annesi de alzheime hastası. Hatta ona sizin kitabı verdim okuması için. Tüm hastalarımıza şifalar diliyorum, sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
YanıtlaSilAlzheimer düşündüren, hüzünlendiren, acı veren ama insan olduğumuzu hatırlatan bir hastalık. Özellikle hasta yakınları için zor günler yaşatan bir hastalık. Annemle birlikte 10 yıl yaşadık.
SilYorumuna teşekkürler sevgili Hanife.
Selam-sevgiler...
Lisedeki edebiyat öğretmenim geldi gözümün önüne. Edebiyat öğretmenlerinin ayrı bir naifligi var. Yazınızda bu dusuncemi yakalamak hosuma gitti. :)
YanıtlaSilİyileşme şansı olmayan hastalıklardan nefret ediyorum. Hastalar ayrı yakınları ayrı etkileniyor. Keşke önüne geçebilmek imkanımız olsaydı.
Sevgiler diliyorum.
Eminim hepimizin hayatında yüreğimize dokunan farklı bir öğretmen vardır. Çok sevilip unutulmayanlar ya da dersten soğutanlar.
SilAlzheimer da o hastalıklardan maalesef. Toplumda giderek de artıyor. Keşke...
Ahhh ya her kelimesi ayrı bir acı her kelimesi ayrı bir hüzün bitirdiniz beni
YanıtlaSilGerçekten Alzheimer acı ve hüznün yoğunlaştığı bir hastalık.Hayatın gerçeklerinden.
SilSevgiler...
Duygularınınızı ne güzel kaleme dökmüşsünüz.
YanıtlaSilKeske her hastalığın bir tedavisi olsa
Yorumunuza geç cevap verdiğim için özür dilerim. Oysa hiç cevapsız bırakmam. Nasıl olmuş anlamadım.
SilAnnem Alzheimer idi. Hastalıkla birlikte yaşadık.
Keşke tedavi imkanı olsa. İlerleyen ve hayatı parçalayan bir hastalık.
Teşekkür ederim.
Sevgiyle...