29 Nis 2023
İKİ KADIN YÖNETMEN (B. C. P. Nisan Ayı )
27 Nis 2023
ZAMAN...
En kısa zaman birimi "an" diye düşünürüz. An'ların birikimiyle anılar da bütünleşiyor. Bir ömür öbek öbek anıları barındırıyor içinde. İyi-kötü, acı-tatlı, mutlu- mutsuz, neşeli- hüzünlü anlar. Kişiliğimize özgü yaşanmışlıklar... Bir anda karar değiştirebilir insan, bir anda şaşırabilir, bir anda bocalayabilir. Bir anda bayılabilir hatta bir anda ölebilir de. Hayat bir çelişkiler yumağı.
Her zaman dilimi kendine özgü durumlar yaşatır insana. Dakikaları içine alan saatler bir başkadır. Bir saat bazen ne kadar uzun, bazen ne kadar kısa gelir insana. Saniyeler dakikaya dönüşür de saatler geçmiş gibi gelir insana. Bir siyah beyaz fotoğraf ya da birkaç dakikalık bir film karesi ömür boyu gözünüzün önünden gitmez. İnsanoğlu gariptir; yıllar önce mutluluk veren anılar bir anda kâbusa dönüşebilir. Bazen de akıp giden zamanla değişimler yaşanır, mutsuzluk anları bile tebessümle hatırlanır.
Gün içinde en önemsediğimiz zaman dilimi herkese göre değişir elbette. Yeni bir günün başlangıç saati gündoğumu benim en sevdiğim zamandır. Sabahları erken uyanıp da güneşin doğuşunu izlemek, günü daha bereketli kılar, umutları tazeler, bedene canlılık katar. Günün bitiminde güneşi yolcu ederken günbatımında biraz hüzün vardır sanki. Her ikisi de bir başlangıç ve bitişi düşündürür adeta. Zaman değişirken bir gün daha eksilir ömürden...
Zamanı vurgulayan saatler bir evde ne kadar önemlidir. Her yerde gözüm bir saat arar. Odada, salonda, mutfakta mutlaka bir saat bulunmasına özen gösteririm. Büyük küçük, süslü püslü, renkli renksiz olsun, hiç önemli değil. Yeter ki işlevini yerine getirsin. Durmuş veya pili bitmiş saatler hep bana o evdeki olumsuzluğu, durağanlığı düşündürür. Zaman akıp giderken saatler de ona eşlik etmeli, durmamalı derim.
İnsanlar gibi saatler de çeşitli. Adana'da Büyük Saat ve Küçük saat aynı zamanda iki ayrı semt adıydı. Mersin Mezitli Sahilinde kocaman saat kulesindeki saat nedense hiç doğru zamanı göstermezdi. Çocukluğumda evimizdeki guguklu saati nasıl unuturum. Evin içinde adeta bir başka canlı gibi. Onun saat başlarında her çalışında biz de taklit ederdik; "Guguk... guguk..." Kuş hep saatin içinde olunca açlığını nasıl giderir diye sorduğumu da hatırlıyorum.
Yıllar önce İstanbul'da bir kırtasiyecide çok beğenerek aldığım bir başka saat de halâ çalışmaya ve yol göstermeye devam ediyor: Üzerinde "Bugünün Tekrarı Yok" yazısıyla. Kız kardeşimin oğlu çok sevdiğim yeğenim Mersin'deki evimizde üniversite sınavına hazırlanırken odasına astığım o saatten çok huzursuz olmuştu. Saat öylece yer değiştirmişti.
Yaşamın içinde her şey ince bir çizgide ruh buluyor, rol değiştiriyor. Bazen bir anı üreticisi, bazen düşündüren bir simge, bir anı çözümleyicisi. Zaman çok şeyi alıp götürse de bazı eşyalar yıllara meydan okuyup ses vermeye devam ediyor. Zamansız kaybettiğimiz diğer kız kardeşimin hediye ettiği mavi çalar saat aralıksız tik taklarına devam ediyor. Bizim için öyle değerli ki.
"Bugünün tekrarı yok" zamanın akışında ama, yarınlar daha güzel olacak düşlerimizde...
Makbule ABAL-Eğitimci
27 Nisan 2023
23 Nis 2023
BİR ÇOCUK BAYRAMINDA ÇOCUKLUĞA ÖZLEM...
Sevgili Çocuklar:( 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.)
BİR ÇOCUK BAYRAMINDA ÇOCUKLUĞA ÖZLEM...
Bir Bayram günü,
Tüm çocuklar toplandı köy meydanında ;
Kızlı erkekli her yaştan çocuk
Esmer, yanık tenli, buğday, beyaz tenli çocuklar
Kara saçlı, kumral, sarışın
Uzun, kısa, şişman, zayıf
Çocuklar, bir çocuk şenliğinde...
Kocaman bir masa kuruldu
Evlerden gelen yiyecekler kondu ortaya
"Şimdi bölüşeceğiz, paylaşacağız"
dedi en büyük abla.
İki yardımcı seçti yanına
Bölüştüler bazlamaları, gözlemeleri,
Ata buğdayından yapılmış ekmekleri,
Börekleri, kurabiyeleri, mercimekli köfteyi
Paylaştırdılar tabaklara
Taze toplanmış otlardan salatalar,
Saf zeytinyağı, nar ekşisiyle tatlanmış
Görkemli bir sofra çocuklara lâyık,
Bir Çocuk Bayramında ortaklaşa hazırlanmış...
Ortada rengârenk kır çiçekleri
Papatyalardan taçlar örülmüş,
Al al olmuş kızların yanakları
Kardeş kardeşe, el ele, omuz omuza
Oyunlar oynandı, türküler söylendi
Halaylar çekildi o güzel günde
Bir Çocuk Bayramında
Bir gün ki unutulmaz,
Bir gün ki çocuklar yaşar ancak...
Makbule ABALI
23 Nisan 2023 Urla
16 Nis 2023
GÜZEL BİR GÜN... KÖY ENSTİTÜLERİNİ ANMAK-
Fırtınalı ya da yağmurlu bir günün ardından çıkan güneşi çok seviyorum. Parlak, ısıtıcı, iç açıcı, umut verici. Bir dost gibi yaşama sevincinizi tazeliyor, güven veriyor. Bazı günler de bazı insanlar gibi yer eder zihninizde. Güzel şeyler düşündürür, mutlu eder sizi. Ortak duygulardır bu hissi veren. Önceden tanıdığınız bir dost gibi karşılaştığınızda, ortak konularınız da vardır mutlaka. Bu tür rastlantılar yaşama sevinciyle pekişir, iz bırakır.
O gün de öyle oldu; Urla'da tarihi bir çarşıdayız. Öyle yerler nasıl da hoşuma gider. Eskinin kokusunu alırsınız adeta. Eski insanlar da severler öyle mekanları. Belki kendilerini bulurlar orada ve kendileri gibi insanları... Her köşede, her yüzde bir başka hikâye ilham verir size. Davranışlarda farklı bir özen, saygı vardır sanki. Bir eski zaman masalı gibi. Eski tatlar, antika eşyalar, eski zanaat ustaları.
Yerler Arnavut kaldırımı tarzında döşenmiş. Adımlarımızı dikkatle atarak yürüyoruz. Ben eşimin kolunda, kızım da yanımızda, çantalarımızı o taşıyor. Az ilerde küçücük bir yer var, bize bir şeyler ikram etmek istiyor. Boş bir masaya doğru yöneliyoruz. Uzaktan fark ediyoruz, bir kadınla bir erkek iki kişi de bir başka masada oturuyor. Gülümseyerek bizi izliyorlar. Tebessüm bulaşıcı gerçekten. Biz de gülümseyerek selâmlaşıyoruz. Masa komşumuz bey hiç tereddütsüz soruyor: "35 mi, 40 mı? " Algıda seçicilik, eşim de hemen yanıtlıyor: "Yarın 45 yıl doluyor. " "Tahmin etmiştim " diyor adını bile bilmediğimiz bey. "Artık böyle bağlılıklar kalmadı." Ve içtenlikle gülümsüyor. Gülünce yüzü, gözleri de aydınlanıyor sanki.
Yanında oturan hanımefendiyi "Ablam" diyerek tanıtıyor. ve soruyor eşime: Mesleğiniz? Eşim: "Emekli İlköğretim Müfettişi diyerek devam ediyor :" Köy Enstitülerinde öğrenim görme şansını yakalayanlardanım. Kapanmadan önceki son yıllardı. Beş yıl İlkokul Öğretmenliğinden sonra Ankara Gazi Eğitim Pedagoji Bölümünden mezun oldum. " Ah babam da Hasanoğlan Köy Enstitüsü mezunuydu." diyor genç adam. Heyecanla ayak üstü bir sohbet başlıyor... Ben ziraat mühendisiyim, ama pek çok şeyi babamdan öğrendim. O, okuldan aldığı bilgilerle usta bir tarımcı, tecrübeli bir ziraatçı idi. Bir atın yavrusunu doğurmasına yardımcı oluşunu unutamam. "
Yıllar öncesinden ortak anıları olan eski dostlar gibiyiz. Sadece dinliyoruz. Geçmiş yılların Türkiye'sinde 21 tane okulun yarattığı mucize, günümüzde de halâ takdirle, saygıyla anılıyor. Adlarını bile soramadığımız bu güzel insanlarla geçmişe anılardan bir köprü kuruyoruz. Köy Enstitüleri gibi köklü eğitim kurumlarının izleri kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Dile kolay, kuruluşlarından bu yana 83 yıl geçmiş. Yoksul köy çocuklarını eğiterek ülke kalkınmasına hazırlayan bu kurumları ve tüm emeği geçenleri saygıyla, özlemle anıyoruz.
Makbule ABALI
Nisan 2023 Urla
Not: Blogda Köy Enstitüleri ile ilgili okuyabileceğiniz diğer paylaşımlarım:
*Aydınlanma - 2014
*Bir Zamanlar Köy Enstitüleri- 17 Nisan 2015
* Orada Bir Köy Var Uzakta- 17 Nisan 2016
* Köy Enstitüleri - 17 Nisan 2017
* Köy Enstitüleri- 17 Nisan 2017
* Bir Okuma Öyküsü 17 Nisan 2018
* Köy Enstitülerini Anmak- 17 Nisan 2020
Hüsnü Çelik
Başöğretmen Hüsnü Çelik 25 Kasım 2021
*Köy Enstitüleri- 17 Nisan 2022
Arayacağınız yayınları bloğun sol üst köşesindeki Arama kutucuğuna yazıp büyüteci tıklayarak bulabilirsiniz. Ya da Sağ taraftaki Arşivden tarihe bakarak bulmanız mümkün.
Ahmet Abalı
11 Nis 2023
YAĞMUR SONRASI BİR GÜN...
Sağanak yağan yağmurlardan sonra insanın içini ısıtan güneşli bir gün; uzun zamandır evden çıkmamıştık. Eviniz huzurlu bir yuva haline dönüşmüşse kuşlar gibi yuvaya yerleşiyorsunuz. Özellikle erkekler huzur buldukları evlerinden kolay kolay dışarı çıkmak istemiyorlar. Dışarıda gürültülü, karmaşık bir dünya varsa , hele kent trafiği de huzursuz ediyorsa doğanın uyanışına tanık olmak amacıyla kısa yürüyüşler yapmak daha rahatlatıcı oluyor.
Zaman zaman dışarı çıktığımızda el ele etrafı gözlemleyerek kısa yürüyüşler yapıyoruz. Gören gözlerle baktığınızda bir ot parçası bile can buluyor, bir öyküye dönüşebiliyor. Ya da bir insan yüzünde kocaman bir hayat dramasının izlerini okuyorsunuz. Bir Merhaba, bir Günaydın size farklı bir hayatın kapılarını aralıyor.
Hayatımın hiçbir döneminde baharı bu denli güçlü ve yoğun yaşamamıştım. Orman içi bir alandayız. Bahar yağmurlarıyla birlikte her yer yeşile büründü. Ağaçlar çiçeklerle donandı, tomurcuklandı. Zeytin ağaçlarının altında beyaz ve sarı papatyalar açtı. Sanki onlarla yarışırcasına diğer çiçekler de boy gösterdi. Her renkte, her boyda bir göz zenginliği sunuyorlar. Bir ara yağmurun ardından bir dolu yağışı da görmüştük. Mevsimler çok yönlü bir gösteri sunuyorlar adeta.
Uzun yıllar yaşadığımız Akdeniz Bölgesi'nde mor salkım görmemiştim. Burada sokaklarda hemen her evin önünde cömertçe uzayan mor salkımlar var. Mor enerji rengi diye bilinir ama toplumca öyle büyük acılar yaşadık ki henüz o enerji içimize sinmedi. Çevrede zeytin ve çam ağaçları hakim. İnsanlar gibi bitkiler de yerini sevince, havaya ve toprağa uyum sağlayınca daha çabuk gelişiyor, uyum sağlıyorlar.
Burada zeytin ağaçları bir başka güzel. Adeta köklerinde enerji biriktirmiş gibi taze ve canlılar. Çamlar da Akdeniz Bölgesi'nde daha görkemli ve gösterişli görünürlerdi. Hele yaylalık bölgelerde, dağlarda ardıçlar, serviler, meşe ve köknarlar gökyüzüyle buluşurlar adeta. Akasya, leylak, manolya ve narenciye ağaçlarını özlüyorum. Görüntüleri, renkleri, kokularıyla belleğimde silinmeyecek izler bırakmışlar. Ağaçlar da insanlar gibi; Ya uzun süreli iz bırakıyorlar belleğinizde ya da unutulup gidiyorlar.
Makbule Abalı. 10.04.2023
5 Nis 2023
ANLAMAK- İnsanı, ANLATABİLMEK-İnsana, ANLAŞILABİLMEK- İnsanca...
Bir insanı tanımak, tanıdım diyebilmek aslında çok da kolay değil. Bireyin bireysel özellikleri, karakteri, kişilik özellikleri, iç dünyası onu tanımak için yeterli midir? Tam anlamıyla tanımaya bazen yıllar yetmeyebilir. Yeterince açıklamalı bir otobiyografi ya da CV bile tüm detayları vermeyebilir.
Bir insanın adı- soyadı, yaşı, cinsiyeti, medeni hali, işi, memleketi, yaşadığı yer onu tanımak için yeterli midir? Bir fotoğraf, bir anlamlı söz, yakınları, arkadaşları tanımak için bir ipucu sayılabilir mi? Göz rengi, saç rengi, ten rengi, ses tonu, duruşu, bakışları... Kısacık bir profilde yanlışı, doğruyu, sahteyi gerçeği bir dipsiz kuyuya inercesine çözebilir misiniz?
Dijital sistemde, gizli hesaplarda, filtreli resimlerde safça sadelik, duruluk, şeffaflık aramak akıl kârı mıdır ? Bir insanın ruhsal yapısını, kaygılarını, korkularını, hayallerini, umutlarını kaç saat, kaç ay, kaç yıl, kaç mevsimde çözersiniz? Beden dili, sessizliği, gözyaşı ya da kahkahaları, coşkusu, öfkesi veya sitemi... Bir insan iç dünyasında kaç duyguyu barındırır?
Kaç bilinmeyenli denklemdir insan? Kaç teoriyi çözmek gerekir anlamak için? Kaç robot bir insan eder ya da kaç insan bir robotun becerilerine ulaşabilir? Yüksek teknoloji çağında her an, her dakika üstün becerilerle donatılmış cep telefonları, bilgisayarlar üretilirken siber suçlar için de önlemler alınır mı? Adil olmayan bir dünya düzeninde kırılan adalet terazisini kim, nasıl, ne kadar zamanda onarabilir?
Yıllar önce icat edilen Yalan Makinesi halen işlerlik kazanmadı ama kötülük durumlarında terleme, yüz kızarması, ses kısılması, bakışların kaçırılması , utanma duygusu gibi belirtiler suçluyu ele vermez mi? Yıllarca ilmek ilmek örülen iyilikleri, güzellikleri aklamaya zaman mı yetmez, insan mı güçsüz kalır? Kulaklar sağır, yürekler duyarsız olduğunda kim çözebilir dünyanın sırrını?
İnsanı diğer canlılardan ayıran özellikler nelerdir; vahşi bir hayvan gibi saldırgan olabilir mi insan? Sözcükler, kelimeler yetmezse anlamaya, nefes tükense dil yenik düşer mi ? Kaç gün batımı sakinleştirir bir insanı, kaç gün doğumu heyecanlandırır, kaç yeni ay umut tazeler, kaç yıldız kayması dilek yeniler?
Bir insan dünyanın kaç bucak olduğunu ne zaman anlar? Kaç yaşında başlar gerçek olgunluk dönemi? Dünya ne zaman insanca bir düzene ulaşır, ne zaman hilesiz, yalansız, insanca yaşanabilecek bir yer olur?
Makbule Abalı
05.04. 2023
3 Nis 2023
İKİ KİTAP- İKİ KADIN YAZAR - B.C.P. (Blogları Canlandırma Projesi -Mart Ayı)
B.C.P. (Blogları Canlandırma Projesi) bloglar arasında iki yıldır devam eden bir etkinlik. Ben 3. yıl haberdar olup katıldım. Her ayın son haftasında, o ay için belirlenen iki temadan seçim yaparak paylaşımınızı yapıyorsunuz. Ben Kadın Yazarlar ve Polisiye başlıklı iki temadan ilkini seçtim.( Sevgili Şule Uzundere'nin kitap çekilişinde kazandığım kitaplardan ikisi, sevdiğim iki kadın yazarın kitapları.)
1- Asıl adı HAYAT ve HÜZÜN olan kitap, yazarı Ayşe Kulin'in 1964-1983 yılları arasındaki yaşamını "Dürbünümde 40 sene "başlığıyla anlatıyor. Ayşe Kulin'i yıllar önce okuduğum Foto Sabah Resimleri adlı öykü kitabı ile tanımıştım. Çok severek okumuştum. Daha sonra Adı Aylin, Geniş Zamanlar, Kardelenler, Gece Sesleri, Türkan-Tek ve Tek Başına adlı kitaplarını da okudum.
1941 doğumlu Ayşe Kulin, Foto Sabah Resimleri ile 1995 yılında Haldun Taner Öykü Ödülünü, 1995 yılında Sait Faik Hikaye Armağanını, 2007 yılında Veda adlı kitabı ile Türkiye Yazarlar Birliği En İyi Roman Ödülünü, 2008 yılında Nefes Nefese adlı kitabı ile European Council of Jewish Communities tarafından verilen En İyi Roman Ödülünü kazanmış.
Kitap 3 bölümden oluşuyor. İki evliliğinden 4 oğlu olan Ayşe Kulin kitabında bir kadın olarak o yıllarda yaşadıklarını, çalışmalarını, çocuklarıyla ilişkilerini konu ediyor. Ülkenin o dönemdeki siyasal yaşamına da yüzeysel olarak değinmiş. Ben diğer kitaplarını daha severek okumuştum.
Kitaptan alıntılar__________________
* "Gözyaşlarım yüreğime mi akıyordu yoksa yanaklarımdan mı yuvarlanıyorlardı, farkında değildim. Haksızlığa uğramışların duyduğu isyanın, kötülük karşısındaki çaresizliğin ve kızgınlığın gözyaşları daha senelerce, senelerce akacaktı gözlerimden hep içime, hep yüreğime."- Sayfa. 85
* "O düzlüğe yürüdüm, ciğerlerimdeki tüm nefesimle, Tarzan gibi, bir orman hayvanı gibi, çok acılı bir insan gibi böğürerek , avazım çıktığı kadar bağırdım önce! Sesim yankılandı, bana döndü. Sonra hıçkırarak ağlamaya başladım. Kimse duymadı beni!" S-96
* "Koşarak çıktığım merdivenlerden inerken düşündüm ki, zaman gibi hayat da geçmişti üzerimden. İnsanlara olan inancımı, iyi niyetimi, safiyetimi götürmüş, teselli mükafatı olarak bana iki oğul vermişti. Yaşlı bir genç kadındım artık. Yirmilerinde görünüyordum ama tam yüz yaşındaydım! "
* " Karşılıklı hiç konuşmadan oturduk. Filiz'le çok güzel susulurdu birlikte. Kedilerin hastalanınca tedavi amacıyla bir yere gizlenmeleri gibiydi tıpkı birlikte içe dönmek. Sükut aracılığıyla ruh tedavisiydi bir nevi." S-218
------------------------------------
2- ANLAR-İZLER- TUTKULAR- İnci Aral
İnci Aral, sade, yalın anlatımı, insanın çeşitli yönlerden tahlilleriyle severek okuduğum bir yazar. Kitabın arka sayfasındaki tanıtım yazısı şöyle: " Biri bir çocuğun adını söyler, bir hanımeli kokusu duyulur birden, bir iç çekiş. Günışığı avlunun taş döşemesine düşer. Bir köpek havlar. Rüzgar camınızı çalar bir dal ucuyla. Bir öykü başlar."
"İnci Aral'ın hayata, dünyaya, edebiyata ve yazma tutkusuna bakışını yansıtan, okumak, yazmak, severek ve yazarak var olmak üstüne düşünce ve deneyimlerini yalın, akıcı bir anlatımla dile getirdiği bu kitap belleğin seçtiği anlara ve akıp giden yaşamın bizde kalan izlerine değinen bir anlatılar toplamı."
İnci Aral yazmak isteyen gençlere şunları söylüyor:" Yazmak, insan ruhunu, bilincini, dalgalanma, yükselme ve düşüşlerini anlama ve insanın önce kendi gecesini aydınlığa çıkarma çabasıdır. Zamanın içinde bir yerlerde kendini aşkla, severek ve yazarak olumlama ve bunlara tutunarak hiçliğe karşı durma uğraşının özü budur."
Kitaptan Alıntılar _________________________
* "Çarşamba öğleden sonraları şiir, edebiyat saatleri yapılır ya da belgesel filmler gösterilirdi. Kültüre, şiire, edebiyata, yaratıcılığı geliştirecek etkinliklere, öğrenimin eğitim boyutu olarak , o yıllarda çok önem verilirdi, çok iyi öğretmenlerimiz vardı. Yozlaşan kentlerimiz, yaşamlarımız, değerlerimiz gibi eğitim öğretim de yozlaşmamıştı henüz." S-23
* "Türkçeyi doğru kullanamayan sınıf geçemezdi. Öğrencilerin yaptığı resimler panolara asılır, her hafta değişirdi. Okulun giriş holündeki tahtaya birkaç günde bir, renkli tebeşirlerle güzel bir el yazısıyla özdeyiş yazılırdı. Öğrenci şiirleri okul gazetesinde yayımlanır, ödüllü yarışmalar düzenlenirdi." S-23
* "Sanatçının ortaya koyduğu ürün yalnızca bireysel değil, aynı zamanda içinde yaşadığı toplumun, ülkesinin ve ulusunun tarihinin, coğrafyasının ortak ve ilişkiler bütününün ortak düşünsel ve ruhsal yapılanmasının da ürünü olacaktır. " S-70
* "Zamanı kağıt üzerinde kaydetmeye çalışmak bana iyi geldi. İnsan çoğunluğunun cehalet ve çılgınlığı yüzünden kapıldığım umutsuzluğu, hayretlerimi, endişelerimi, yalakalık, ahmaklık ve yersiz kibirden duyduğum nefreti, töre ve boş inanlar karşısındaki çaresizliğimi, körleşme ve duyarsızlaşma korkumu belli ölçüde yatıştırdı." S-99
* "Zamanın iyiliği de yok değil. Keder, acı gibi duyguların şiddetini azaltıyor. Önce belli bir düzeye indiriyor sonra da bizi unutmanın cömertliğine sürüklüyor. Zor zamanlarda felaketler, ölümler, acılar, darbeler öylesine arka arkaya geliyor ki tümünü birden taşıyamıyoruz. İnsanımız acıya dayanıklı. Sabırla yüzleşiyor ölümle ve hayatla. Başına gelecek uğursuzluğu tevekkülle bekliyor." S-100
* "Ticari, içeriksiz ve bayağı ürünler, insanın dilini, duygu ve düşüncelerini sığlaştırıp basitleştirir. İnsanımızın kültürel erozyona uğraması, tartışan, eleştiren, sorgulayan yeni üretici ve yapıcı insan tipini de aşındırıyor. Aslında sistemin amacı, isteği de bu. Düşünmeyen, hazır düşünce kalıplarına teslim olmuş, bir örnek, koyun gibi insanlar." S-103
* "Eğer hayatı ve varoluş gerçeğini size sunulduğu gibi kabul eder, sorgulamazsanız ya fazla siner ya da acı çekersiniz." S- 127
* "En sert sorunları dile getirirken bile edebiyat tadını korumaya ve okuma zevki vermeye özen gösteriyorum." S-127