Çocuk veya genç kimselere güvenemezse iç dünyasına kapanıyor. Kimseye geçiş izni vermiyor. Karşısındaki kişi ya da kişilere inanmadığında, korkup çekindiğinde , hayal kırklığına uğradığında ona ulaşabilmek çok daha zor. Yaptığı resimlerde, çizimlerde, yazdığı kompozisyonlarda da bunu bir şekilde dile getiriyor. Örneğin; ev resmi yapıyor, kapısı, penceresi yok, perdeler sımsıkı kapalı, ulaşmaya yol bulunamıyor. İnsan resmi çiziyor, gözler ya da ağız sımsıkı kapanmış. Dış dünyayla ilişkisini kesmiş.
Milli Eğitim Bakanlığı'nda öğretmen atamalarıyla ilgili haberi ilk okuduğumda gerçekten çok şaşırdım. Eğitimde liyakat ve Danışmanlık sistemini değiştirerek yeni bir model uygulamak, yeni düzenlemeler yapmak, sınama-yanılma yoluyla yeni kararlar alıp uygulamak. Pek çok şeyi sil baştan yapmak... Yetişmiş insan gücünü, birikimi, deneyimi, liyakati göz ardı etmek: Okullarda ( anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liselerimizde ) din eğitimi almış kişileri, din adamlarını , imamlar, müezzinler ve din görevlilerini Rehber Öğretmenlerin yanında Manevi Danışman olarak görevlendirmek. Bu konuda önce İzmir, Eskişehir ve Tekirdağ illerindeki okullar Pilot Okullar olarak seçiliyor. İzmir'de 842 Din Görevlisi okullara Manevi Danışman olarak atanmış.
Rehber Öğretmen olarak mesleğe ilk başladığım yıllarda ne güzel uygulamalara tanık olmuştuk. Milli Eğitim'de yeni bir karar alınmadan önce o konunun içinde her kademeden kişilerle ön toplantılar yapılır, görüşleri alınırdı. İki yılda bir Şura Toplantıları olurdu. Mesleki bir ön hazırlık yapılmadan kısa sürede din görevlileri nasıl bir Rehberlik çalışması için hazırlanabilir ? Çocuk ve gençlerin kişilik özelliklerini, gelişim farklılıklarını, içsel yapılarını tanımadan sorunları çözmeye nasıl odaklanabilir?İlgilerini ve yeteneklerini tanımada, ders seçimlerinde, meslek seçimlerinde nasıl , hangi ölçülerle yardımcı olabilir? Öğrenci Tanıma Tekniklerinden nasıl yararlanır? Velilere, öğretmenlere nasıl yardımcı olur?
Üniversite Sınavlarına girerken Psikoloji ve Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık (O yıllardaki adıyla Pedagoji ) bölümleri ilk tercihlerimdi. İstanbul Üniversitesi- Edebiyat Fakültesi Pedagoji ve Psikoloji Bölümündeki Hocalarımızdan çok şey öğrendik. Tıp Fakültesi Psikiyatri bölümünden sertifika aldık. Pedagoji Bölümü aynı zamanda diğer bölümlerdeki öğretmen adaylarına Pedagojik Formasyon Dersleri ile ilgili sertifika verirdi. Refia Şemin, Sabri Esat Siyavuşgil ünlü hocalardı. Ancak hepimiz biliriz ki asıl " Hayat Okulu" yetiştirir öğretmen adaylarını. Bilgisi, ilgisi, sevgisi, çabası onu iyi bir öğretmen yapar.
Ne yazık son yıllarda kısa zamanlı kararlar, ülke ihtiyaçlarına göre belirlenemeyen öğretmen alımları, mülâkatlardaki haksız uygulamalar, ihtiyaç fazlası öğretmenler, sözleşmeli öğretmenler, KPSS uygulamaları ile Eğitim-Öğretimde aksaklıklar yaşandı.
Eğitim Yüksekokulları 2yıl iken 4 yıllık Fakülteler haline dönüşünce Sınıf Öğretmenliği alanında 2 yıl mezun verilemedi. O yıllarda sınıf öğretmenlerine, Türkçe öğretmenlerine, anaokulu öğretmenlerine ne çok ihtiyaç vardı. Bilgisayar öğretmenleri kadrosuzluktan atanamadılar. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenleri ihtiyaç fazlası atanınca Felsefe derslerine girdiler. Tüm sınavlarda Matematik ve Fen Bilgisi ders ortalamaları çok düşük çıkmasına rağmen henüz başarı ortalamaları yükseltilemedi. Sorunlar belirlenip önlemler alınamazsa iyi sonuçlara ulaşılamaz ki.
Elbette ülkemizde tüm mesleklerde olduğu gibi kendini geliştirmiş, bilinçli, aydın din adamlarına da ihtiyaç vardır. Ancak onların yeri, Manevi Danışman adı altında okullar olmamalıdır. Her okul, kendi alanında gerekli bilgilerle donatılmış insan yetiştirmeli, özellikle ara eleman ihtiyacı karşılanmalıdır. Bu ülke hepimizin. Uzun zamanlı, ihtiyaçlara göre düzenlenmiş Eğitim- Öğretim programlarıyla, alanında uzman eğitimcilerle ancak ülke kalkınması sağlanabilir.
Makbule ABALI
(Emekli Rehber Öğretmen)
21 Haziran 2023
Çok haklısınız ancak yönetenlerin dünyası farklı ve farkında olmadıkları bir şey var, bu çabaları oy aldıkları bir kesimi konsolide etmek adına akide şekeri belki.... Oysa sokaklar, -çoğunluk- gençler başka şeyler söylüyor; giyim kuşamlarından eğlence anlayışlarına kadar. Bize çoğunluk olarak gözüken, 12 Eylül'le başlayan seçim sisteminin ucubelikleri ile kendilerini çoğunluk sananlar da aslında azınlık. O nedenle ben bu ülkenin geleceğinden endişeli olmayanlardanım. Ve o nedenle geniş kitlelere hükümdar olmak bu ülkede dahi zor, o nedenle o seçim barajı bir türlü demokratik ülkeler düzeyine gelemiyor. Tüm hesap iktidarda demokratik olmayan ama öyle pazarlanan sistemlerle nasıl kalırız üzerine, bence içimiz rahat olsun ama diri olalım:)
YanıtlaSilBu güzel ülkemizde bilmediğimiz, zamanında farkına varamadığımız ama sonra kayıplarımızın farkına vardığımız ne çok şey var. Politik kazançlar uğruna Eğitim-Öğretimde köksüz değişiklikler yapıyor, olmayınca yeni kararlar alarak eskilerden vazgeçiyoruz. Tam uyum sağlanamadan yapılan değişikliklerle uyum sağlanamıyor. Eğitimde Denetim sistmini çalıştıramıyoruz. Ekip çalışmaları yeterli değil. Ne yazık bu konuda ben sizin kadar iyimser olamıyorum. Keşke olabilsek...
SilMerhabalar Sayın Öğretmenim.
YanıtlaSilDaha durun bakalım, daha işin başındayız. Daha başımıza ne çoraplar örülecek. Gördüğünüz gibi yavaş yavaş çaktırmadan ülkeyi zehirlemeye devam ediyorlar. Bu işin sonu gelmeyecek. Şu geçtiğimiz seçim bir fırsattı. Ancak, 20 yıldır eli güçlü bir muhalefet yetişmediği için, yine yaya kaldık. Ben size bir şey söyleyeyim: Seçimle bu iktidarı dize getiremezler! Daha sittin sene bunlar bizim başımızda olacak ve bu güzel ülkeyi mollaların yönettiği bir İran'a çevirecekler. Belki bu düzeni görmeye bizlerin ömrü yetmeyecek, ama torunlarımıza ve onların çocuklarına çok yazık olacak!
Sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim.
Merhabalar Recep Bey,
SilHani çok dayanıklı, tahammüllü, sabırlı, dirençli insanlar vardır. Kolay kolay yıkılmazlar, ezilmezler, belki güç kaybına uğrarlar ama zor da olsa hayata tutunurlar. Çocuklar, gençler bu kadar kolay kaybedilmemeli. Neyse ki bölük pörçük de olsa halâ idealist insanlarımız var. Umudumuzu da yitirirsek geriye ne kalır elimizde?
Ne değerli İlâhiyatçılarımız vardı, söyleşileri hayranlıkla dinlenir, izlenirdi. Toplumda gerçek dindarlığın iyi ahlâk sahibi olmak, dürüst ve güvenilir olmak, kendi çıkarları için değil, paylaşımcı ve dayanışmacı olarak var olmanın gerektiğini ne güzel örneklerle vurgularlardı. Din baskı aracı olmamalıydı. Toplumun o tür dayanışmacı, dengeleyici , kin ve korku, nefret değil sevgi dili kullanan saygın insanlara ne çok ihtiyacı var.
Saygılarımla esenlikler dilerim.
E o kadar imam hatip mezununu nereye istifliyecekler, koyun okullara manevi danışman olarak gitsin, ağaç yaşken eğilir. İzmir'de başlatılması da ilginç bir hamle.. Tutmaz bence.
YanıtlaSilManevi danışman da dini yaşam koçu gibi bir şey sanırım :)) Haydi bakalım... Herkesin koç, danışman ve uzman olduğu bir ülkede en güzeli burnunun dikine gitmek sanırım ki halk da onu yapıyor anlaşılan...
Ünlü bir Çinli düşünür bunu ne güzel dile getirir. Tohumlardan iyi ürün almanın önemini vurgulayarak: "Halkı eğit o zaman, bin kez olur bu ürün eğitirsen toplumu" der. Yarınlara güçlü ürünler yetiştirmek istiyorsak eğitime daha çok pay ayırmalı, verimli topraklar üzerinde el birliği, güç birliği içinde çaba harcamalıyız. Bu çocuklar hepimizin.
SilSevgiyle.
ya ne ilginç bir karar bu. yani laik ülkedeyiz değil mii :)
YanıtlaSilKararlar kısa zamanlı değil, uzun zamanlı, çok yönlü, bilimsel, çağdaş ve demokratik olmazsa telâfisi imkânsız sonuçlar yaratabilir. Yıkmak kolay, yapmak zordur.
Silher alan kendi uzmanıyla geliştirilmeli...
YanıtlaSilO zaman alanında daha iyi olma, kendini gerçekleştirme de teşvik edilmiş olur. Yanlış kararlar yanlış sonuçlara yol açıp başarısızlıkları davet ediyor.
SilSevgiler.