30 Ara 2022

ESKİYEN YILLAR...



Bir koca yılın daha sonuna geldik. Bir yıl daha bitmek üzere. "365 gün nasıl olsa bizim" diyerek başladığımız ve giderek tükettiğimiz, eskittiğimiz koca bir yıl...
İnsan ömrü de öyle değil mi ? Günler, aylar, yıllar inanılmaz bir hızla birbirini takip ediyor. Saatin akrebiyle yelkovanını yavaşlatma gücümüz yok.

Umutla beklenen her yeni yıl, içinde olumlu-olumsuz pek çok şeyi barındırıyor; hayat gibi, hayatın her aşamasındaki diğer günler, yıllar gibi... Küçük şeylerle de mutlu olabilmeye kendini alıştırmışsa insan, onca olumsuzluğun, karmaşanın arasında da yaşamı dengeleyebiliyor çoğu kez. 

Bazen yakınlarınızın mutluluğuna tanık olmak, bazen umut veren bir gazete haberi, yolda-sokakta rastladığınız insanca bir davranış, güzel bir sanat eseri, güzel bir yazı-şiir-oyun...Yaşadığımızın, insan olduğumuzun bilincine varmamızı sağlayan her şey...
Bazen kısa süreli, bazen uzun süreli mutluluklar; Beklediğimiz, çok emek harcadığımız bir işin gerçekleşmesi, bir başarı haberi, dünyayı iyileştirmeye, yönelik çabalar... Hepsi mutluluk gerekçesi olabiliyor.

Bedensel, ruhsal, toplumsal her türlü olumsuzluk yaşam kalitesini düşürüyor, kişinin tahammül gücüne göre sağlığını da tehdit ediyor. Dünyanın neresinde olursa olsun; çocuklara, gençlere, kadınlara, insana yönelik acımasızca davranışlar , adaletsizlik, haksızlık, şiddet insanı rahatsız ediyor, içini acıtıyor. Bildiğimiz-bilmediğimiz, duyduğumuz, duymadığımız, bazen duyup kanıksadığımız ne çok şey oluyor yeryüzünde..

Yaşanan her saniyede dünyanın farklı yörelerinde ne çok doğum, ne çok ölüm gerçekleşiyor. Aynı kentte düğün evine birkaç yüz metre ilerde bir evde ölüm acısı yaşanabiliyor. Ama bazen, özellikle büyük kentlerde aynı mahallede, aynı sokakta, aynı apartmanda yaşayan insanlar bile sevincini, tasasını paylaşmaktan çekinebiliyor. Güven duygumuz yara almış. Kimse kimseye karışmamayı tercih ediyor.

Günler, yıllar hayatımızdan akıp giderken; nedenlerle sonuçlar üzerinde nasıl bağlar kurup, kendimizi nasıl değerlendirebiliyoruz? Sadece bu yıl değil, ömür boyu çevremizde olup bitenlere ne kadar duyarlı olabildik, kendi çapımızda neleri gerçekleştirebildik?  Gördüğümüz, duyduğumuz, yaşadığımız her türlü olumsuzluk bizi ne ölçüde, ne kadar etkiledi, insana , insanlara ne kadar yakın, ne kadar uzaktık...? Kimlerden neleri, ne kadar öğrenebildik, öğrenirken içtenlikle kendimizi eğitebildik mi, ders alabildik mi?
Başkalarına zarar vermeksizin kendi alanımızı ne kadar daraltıp ne kadar genişletebildik ?

Kaygılarımız, korkularımız sadece kendimiz ve yakınlarımız için miydi; içimizin yanması, gözümüzün yaşarması kimlerle sınırlı kaldı, kimlerin acısını- sıkıntısını paylaşmasak bile hayal edebildik? Kimler veya neler için özveride bulunabildik, sağlıklı ya da sağlıksız iken neleri hayal ettik, nelerden vazgeçtik ?

Çeşitli kurumlar, kuruluşlar her yılın bitiminde genel bir değerlendirme yapıp kar-zarar hesabı çıkarıyorlar. Oysa insanın değerini yıllar belirliyor, yıllar neler kazandırmış ya da kaybettirmiş, yaşam köprüsü hangi değerler etrafında nasıl şekillenmiş, nasıl bir yol alınmış...? Hayatın içinden, ilginç, uzun, ömürlük öyküler belki...

Hayatı anlamlandırmak, yol ve yön belirlemek, yaşanılan coğrafyaya, topluma, kültüre, kişiliğe göre değişiyor elbette. Ve her kuşak bir öncekinden ne kadar farklı, ne kadar eğitimli, kendini ne kadar geliştirip yenileyebilmiş hep düşündürücü oluyor.

Birey ya da toplum olarak kendimize sormamız gereken öyle çok soru var ki... Eğitim kurumlarımızda bilgi kazandırmaya çalışırken ne ölçüde eğitebiliyoruz,
Çocuklarda hırçınlığın, gençlerde isyankarlığın, yetişkinlerde öfkenin nedenlerine ne ölçüde inebildik?
Cezalarımız ya da ödüllerimiz tutarlı mıydı, öfke kontrolünde ne ölçüde başarılıydık...?İçimizdeki patlamaları ne ölçüde engelleyebildik?

Her yıl eski yıl bitip yeni yıl başlarken,değişmez bir biçimde, giden ve gelen yıllar sembolik bir şekilde anlatılır; küçük, sağlıklı bir çocuk yeni yılı simgelerken, bastonundan güç alan yaşlı, yorgun bir insan giden yılı anlatır. Her yeni yıla umutla, beklentilerle girilir, daha güzel bir dünya hayal edilir.
Oysa ne yazık, dünyanın pek çok yerinde çocuk ve gençler yeterince olgunlaşamadan yıpranıyor, tam anlaşılamadan haksız davranışlarla karşılaşıyorlar.

Yıllar öncesinden ünlü Eğitimci John Dewey ne güzel dile getirmiş: "Çocuk, itaat etmek kadar , lider olmak için de eğitilmelidir." Kaybedilmiş kuşaklar kayıp yıllara neden oluyor. Keşke çok küçük yıllardan başlayarak; tahammül göstererek, her ortamda çocuk ve gençlerin sesine-eleştirilerine kulak vererek önce kendi iç disiplinlerini oluşturmalarını sağlasak...

Bir yıl daha süresini doldurdu. Ancak eskiyen yalnızca bitmiş bir yıl değil; giderek nesli tükenen kuşlarıyla, balıklarıyla, azalan yeşili ve mavisiyle, bir türlü bitmeyen şiddet olaylarıyla, doğal afetlerle dünyamız da öylesine yıprandı ve yaşlandı ki... Ama hoyratça tüketilmiş onca yıla rağmen umut hiç tükenmiyor, dünyamız yıllara meydan okuyor...
Dileriz her yeni yıl, bir öncekinden daha güzel şeyleri gerçekleştirmeye vesile olsun... 

Makbule ABALI

(Yıllar önce yazdığım bu yazıyı çok küçük birkaç cümle değişikliğiyle, bir nostalji özlemiyle yeniden yayınlıyorum. İyi-kötü değişik duyguları aynı anda yaşıyorum. Güncelliğini hiç kaybetmemiş.)





26 Ara 2022

BİR KUŞ ÖYKÜSÜ...


 Zamanla öğreniyor  insan.  Hayat deneyimlerle anlam kazanıyor, bütünleşiyor. "Kıssadan hisse" derlerdi  eskiler ; Çok eskiden kanaryası ötmeyen bir çocuk varmış. Çaresiz kalınca  "Kuşum ötmüyor, ne yapsam" diyerek çevresine sormaya başlamış. 

Sorduğu ilk insan bir hukukçu ; "Biraz zorlarsan öter." demiş. İkinci insan bir savaşçı: "Kopar başını olsun bitsin." demiş.  Çocuk irkilmiş, koşarak uzaklaşmış oradan. Üçüncü kişi bir eğitimci: " Yarına kadar bekle bakalım. " olmuş cevabı. Birkaç gün sonra kuş gerçekten ötmüş.  Sevgi, sabır, ilgi, vefa onu dile getirmiş.

Bizim de evde beslediğimiz ilk kuş bir muhabbet kuşuydu. Çok sevdiğimiz  bir dostumuz anneme hediye getirmişti; Cankuş koyduk adını. Bir süre sonra bizlere öylesine alıştı ki evin içinde serbestçe dolaşır oldu. Tüm odalara girip çıkardı. Özellikle kitaplıkta kitapların üstüne konmayı nasıl da severdi. 

Altmış kadar kelime öğrenmişti, taklit yeteneği çok güçlüydü.  Eve gelen konukları "günaydın" diyerek şaşırttığı çok olmuştur. Hepimizi çok severdi, bizler de ona sevdalıydık.  Hep birlikte Mersin'den yaylaya bile gittik. Yayla kuşlarıyla birlikte ötüştüler. 

Bir gün onu bir haftalığına bir akrabamıza bırakıp İstanbul'a gittik. Önce hastalık, sonra ölüm haberini aldık Cankuş'un. Eşimle birlikte ağladığımızı hatırlıyorum.  Acının etkisi aynı... Kadın ya da erkek fark gözetmiyor. Kuşlar çok narın, sevgi dolu, naif canlılar. Dünyaya bir veda mesajı bile bırakamadan hastalanıp ölüyorlar.

Bu yıl Mayıs ayında bir gün yeni evimize torunlarımız Lina ve Rüya anne babalarıyla, ellerinde bir kafesle birlikte geldiler. O gün doğum günümdü, yeni muhabbet kuşumuz onların sürpriz hediyesiydi.  Çok mutlu oldum... Çok küçücüktü, adını "Minik" koyduk. Yeni yerine, bizlere alışma sürecinde çok tedirgindi. Dünyadaki akranlarının aksine , muhabbet kuşlarında dişi kuşlar konuşmuyor, mor gagalı erkek kuşlar konuşuyor. 

Kafesine bir  salıncak da koyunca nasıl sevindi. "Artık dedik zamanı geldi  konuşacak." Ama olmadı, konuşmadı. Kuşlar  gökyüzünde özgürce uçmaya alışkınlar deyip Cankuş gibi evde uçurma denemelerine giriştik. Önce çok bocaladı, yere kondu uçamadı, yükselemedi. 

Sınama- yanılma denemeleri sonucunda uçmayı başardı.  Uçarken özellikle evin içindeki çiçeklerden yapraklı dalları, kuş biblolarının olduğu köşeleri seçiyor. Omuzlara  konmayı da öğrendi. Artık sabırla ilk sözcüğünü bekliyoruz.  Yarınlar umarız çok uzak değildir...

Makbule Abalı

25 . 12. 2022






25 Ara 2022

KUŞLAR...(Ünlü Şairlerin Dizeleriyle )


 * Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;

Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.

Ormanlar koynunda bir serin dere,

Dikenler içinde sarı gül vardır.

Rıza Tevfik Bölükbaşı


* Gider kim sular fesleğenleri

 Kuşlar nereye sığınır akşam olunca?

Ahmet Telli


*Kuşlar ölür, sen uçuşu hatırla.

Füruğ Ferruhzad


*Bir durgun sudayız. 

.Konuşsak da kuş uçmuyor içimizdeki ormandan

Şükrü Erbaş 


*Kuş olsun insan olsun,

Yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadı.

Edip  Cansever


*Yüreğinden beyaz kuşlar uçardı yüreğime.

Haydar Ergülen.


*Kuşlarını alıp gidiyor gök.

 İlhan Berk


*Ben küçükken çok kuş vurdum, iyi adam değilim.

Geliştirdiğim duyarlılıkların alayını toplasan kanadını kanattığım 

tek bir serçe yavrusunu iyi etmiyor.

Ali Lidar


*Kuşlar mıdır onlar ki her akşam alemlerimizden  sefer eyler ?

Akşam yine akşam yine akşam

Göllerde bu dem bir kamış olsam.

Ahmet Haşim


*Kuşçu amca!

Bizim kuşumuz da var,

Ağacımız da.

Sen bize bulut ver sade

Yüz paralık.

Oktay Rifat-Orhan Veli


Derleyen: Makbule Abalı

Aralık 2022

Fotoğraf: İnternetten


17 Ara 2022

MEVLANA' YI SÖZLERİYLE ANMAK...

 













Hz. Mevlana 13. yüzyılda Anadolu'da yaşamış ünlü düşünür, Tasavvuf Şairi, sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün temsilcisi olarak kabul ediliyor.

 Doğumu: 30 Eylül 1207/  Ölümü: 17 Aralık 1273.  Mevlana ölüm gününü "Yeniden Doğuş" günü olarak kabul ediyordu.

* Kazandıklarını bölüşemiyorsan

  Elini sorgula

 Konuştukça kırıcı oluyorsan

 Dilini sorgula

Yürüdükçe menzilden çıkıyorsan 

Yolunu sorgula

Ömür geçtikçe yerinde sayıyorsan

Gününü sorgula

Sevildikçe vefasızlaşıyorsan 

Gönlünü sorgula

Hangi halde olursan ol

Sonunu sorgula.

***********

*Dünya gözü ile bakan yüzü,

Gönül gözü ile bakan öz'ü görür. 

**********

*Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok,

Nice elbiseler gördüm içinde insan yok.

**********

*Kalp deniz, dil kıyıdır.

**********

*Gerek yok her sözü laf ile beyana, Bir bakış bin söz eder laftan anlayana.

**********

*Gönül almayı bilmeyene ömür emanet edilmez.

**********

*Gönül hissetmezse kulak duymuş neylesin, kalp sevmedikçe el dokunmuş neylesin.

**********

*Anlaşılmak gibi bir derdimiz vardı. Ne zaman ki kendimizi anlatamadığımızı fark ettik. İşte o vakit susmalar dostumuz oldu.

**********

*Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir. 

***********

*Çalınan her kapı hemen açılsaydı ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.

**********

*Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.

**********

MEVLANA



13 Ara 2022

TÜRKAN SAYLAN'A AÇIK MEKTUP...

 

Bu mektup elinize geçmeyecek biliyorum. "Görüldü"  ifadesini de taşımayacak. Ama hani bazen insan içindekileri dökmek, dertleşmek ister. Değer verdiği birine bir şeyleri  anlatma ihtiyacı duyar. Bardağı taşıracak son damlaya da hatta gül yaprağına da yer kalmamıştır. Yoksa söz biter mi? Asıl özelliği dili, konuşması olan canlıya suskunluk yakışır mı? Günler, haftalar, aylar ardı ardına akıp gidiyor. Sonbahar yaprakları gibi düşüyor takvim yaprakları da.  Günleri bile şaşırır olduk. 

Ülkemizde yıllardır yaşı büyütülüyor çocukların.  Değişik amaçlarla, kimin nasıl işine gelirse. Yıllar önce suçlu saymak için, bazen askerlik için, nikah kıymak için. anne saymak için... Oysa onlar henüz  büyümemişlerdi.  Büyükler karar verince büyük sayıldılar. Olgunlaşmadan büyüdüler, yaşlandılar. Evet, yaş almak değildi onlarınki. Saçları aklaşmadan elleri, yüzleri kırışmadan  yürekleri yaşlandı...Kızlara düğün yapılmadı, takı  takılmadı tabii. Oysa siz ne diyordunuz: "Tıp Fakültesi diplomamı alıp rozetini takınca en değerli  takı'm  o oldu. " 

Siz  çocukları iyi bilirsiniz, çünkü çocuk oldunuz. Kadınları da, doktorları da iyi tanırsınız. Şimdi hiçbirini  koruyamıyoruz. Çocuklar, kadınlar, doktorların canı yanıyor, öldürülüyorlar. Yazılan kitaplarınızın adı bile içimizi aydınlatıyor: "Cumhuriyetin Bireyi Olmak, Güneş Umuttan Şimdi Doğar, Kardelenler...

Kırsal kesimden, köylerden, ilçelerden nice kız çocuğu sayenizde, karların altından baş veren kardelenler  gibi didinerek, çaba harcayarak birer diploma sahibi oldular." Çocuk gelin" değil; öğretmen, avukat, doktor, hemşire, mühendis oldular.  Zoru başardılar.

"İmkansız diye bir şey yoktur,  imkansız sadece denenmemiş  olandır." diyen bir doktora inandılar, onu rol- model olarak benimsediler. Taşlı, ulaşılması zor yollardan geçerek "birey" oldular., insan oldular. 

Son günlerinizde bile : "Ölüm aklıma bile gelmiyor, daha yapacak çok işim var." diyordunuz. Siz çok şey yaptınız. Rahat uyuyun. Umut hiç tükenmiyor. Saygıyla, özlemle, yürekten teşekkürlerimizle anıyoruz. 

Makbule ABALI 13 Aralık 2022





12 Ara 2022

DÜNYAYI KADINLAR YÖNETSEYDİ...

 


Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Dünya daha temiz olurdu, anne eli değmiş gibi,

Düzenli bir yuva gibi...

Kim haklı, kim haksız kanıtlanır,

Dünya daha adil olurdu,

Tüm çocuklar mutlu, karınları tok olurdu.

Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Yoksullar, suskunlar kaba güce yenilmez,

Ödenmeyen vefa borcu kalmazdı...

Duygular ağır basar, insanlar daha duyarlı olurdu,

Gürültü, karmaşa biter,

Sanat değer kazanırdı. 

Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Kadınlar kişiliklerini kanıtlar,

Kavgalar, savaşlar sona erer, 

Belki barış sağlanırdı...


Makbule Abalı - Aralık 2022



10 Ara 2022

HAYAT BİR OYUN MUDUR...?

 


Her yer oyun alanıydı önce,

Sonra yer kalmadı çocuklara;

Gökdelenler, AVM'ler kuruldu yerlerine,

Gene de vazgeçmedi çocuklar oynamaktan,,,

Bilyeler kurallara göre tek tek dizildi,

Gökyüzüne özgürce salındı uçurtmalar.

Ama "İpler ağaçlara takıldı " dedi büyükler.

Ve ağaçlar cezalandırıldı,

Ağaçları kökten kestiler...

Önce ağaçlar suçlu sayıldı, sonra çocuklar.

Tüfekler, bıçaklar, gaz kapsülleri serbestçe ortalıktayken

Bilyeler suçlu sayıldı,  çocuklarla beraber;

Uçurtmalar utandı, gökyüzüne havalandılar...

Suçlular nerede...? Suçlular kayboldu...

Bir "saklambaç oyunu" gibiydi sanki her şey,

Herkes saklandı, "ebe" bir türlü bulunamadı...

Ta uzaklardan bir çocuk sordu hüzünle;

"Hayat bir oyun mudur anne? "

Kısık bir sesle cevapladı annesi;

" Oyun bitti... "

Makbule ABALI  (Eski bir şiirim )

10 Aralık 2022




7 Ara 2022

KADIN HAKLARI...


Eskiden, çok eskiden

Uzak bir dağ köyünde doğdu Kader;

Bir kız kardeşi daha dünyaya geldi sonra,

Babası evden çıkıp gitti, küstü anasına.

Oysa oğlan olsaydı büyük şenlik olacaktı.

İlkokulda sınıf başkanı olmak istedi, olamadı,

Muhtarın oğlu varken kimse olamazdı ki.

14 yaşında okuldan aldılar.

Direndi, başardı, okudu.

18'inde en güzel gelin adayı oldu.

Damat adayı O'nu seçti, O'nun fikri alınmadı.

Seçmeden, sorulmadan geçti hayatı.

Verilmeyen haklarını ne isteyebildi, ne alabildi.

Haksızlıklara direnemeden, 

Kadın gibi yaşayamadan

Tükendi bitti hayat...


Makbule ABALI

5 Aralık 2022




 

3 Ara 2022

İRADENİN GÜCÜ... İNANCIN COŞKUSU...


Çocuklar ve yaş almış insanlar her zaman bir başkadır benim için. Bir grupta saflık, masumiyet, diğer grupta deneyim, bilgelik. İki gruptan da öğreneceğimiz ne çok şey var. Zamanla çocuklar da aynı duyguları paylaşıp benzer davranış kalıplarını benimsiyorlar.

Sevgili Joslin'in öyküsünü 2 yıl önce Kızım Sezgi'den hayretler içinde dinlemiş ve hayran kalmıştım. "Bir gün mutlaka tanışmanı isterim anne" demiş ve nasıl tanıştıklarını anlatmıştı: Urla, Kalabak sahilinde ta uzaklarda denize dalıp çıkan bir yunus balığı görür. Yaklaştıkça hayır , yunus değil, bir balık adam der. Balık adam giysileri içinde Joslin'le böyle tanışırlar. Mükemmel bir yüzücüdür. 

Mersin'den Urla'ya taşınınca bu yaz sonu Joslin'le tanıştık. "İyi ki tanışmışım" dediğim insanlardan biri.  Kısacık kesilmiş saçları, muzip tebessümü, ışıl ışıl gözleri, güzel sohbetiyle bir anda büyüsüne kapılıyorsunuz. Diyabet sonucu bir bacağı dizinden kesilmiş yıllar önce . Önceden bilmesem belki farkına bile varmayacağım. Coşkusu, enerjisi, neşesi bizlere de aktarılmış durumda. Sezgi'nin iki küçük kızı da onu can kulağıyla dinliyorlar. 

Bir zamanlar Joslin İzmir'in ilk butik pastanesini açmış. Beş dil biliyor. Sanat tarihine meraklı. Sevgi dolu çocukluğundan, gençliğinden söz ediyor. Biri erkek üç kardeşler. Annesi İtalyan asıllı. Amerika'da diğer kızıyla yaşıyor. Annesi 95 yaşında. 

Joslin hakkında sayfalarca  yazı yazılabilir; "Hayata espriyle bakıyorum. Yaşamayı , insanları çok seviyorum. Deniz benim yuvam..." O'nun sözleri. Çok sevdiği yardımcısı Xatuna (Hatuna) ile birlikte bizi çok güzel ağırlıyorlar. Götürdüğüm küçük hediyeme çocuklar gibi seviniyor. "Kırmızıyı, maviyi çok seviyorum."  diyor. Çocuklar da ona bayılıyorlar. Onlara sabırla  tekerlekli sandalyesini kullanmayı  öğretiyor. O sandalyeyle tek başına otobüsle şehre gidişini anlatıyor. Çocuklar arkadaşı gibi.

Evi de tıpkı Joslin'in ruhunu yansıtıyor. Bahçede çiçekler, evde tablolar, rengarenk objeler. İnsanı mucizelere inandıran bir kadın Joslin. 74 yaşında ama gönül yaşı kırklarda, ellilerde sanırım. Çevresine adeta yaşam, enerjisi şırınga ediyor. Kendisiyle barışık, hayatla barışık... Bir başka gün bizim evde buluşmayı kararlaştırıyoruz.  Yanlarında çok güzel iki kırmızı çiçekle geliyorlar; Atatürk çiçeği ve siklamen. Yaşama sevinci ve sonsuz enerjisiyle unutulmazlardan biri Joslin...

Makbule Abalı

3Aralık 2022