Bu Blogda Ara
14 Oca 2016
DÜNYANIN HERHANGİ BİR YERİNDE İNSAN OLMAK...
Bazen düşünürüm; Ne zaman, nerede, kiminle olmak vardı kaderimizde?Hiç düşünmediğimiz bir anda, bir yerde,bir başkasının yerinde olmak. Onun yerine iyi ya da kötü hissetmek kendini, Onun yakınları ağlarken kendi yakınlarınızın "Kurtuldu" diyerek sevinç gözyaşları dökmesi...
Hayat tesadüflerle dolu. Her şey bıçak sırtı inceliğinde. Yaşama pamuk ipliğiyle bağlıyız. Ha koptu ha kopacak. İstanbul'daki son terör saldırısında bir genç kız "3 dakika önce oradaydım" diyerek şok geçirmiş bir halde hüngür hüngür ağlıyor. Aynı olayda 10 Alman Turist ülkelerinden kilometrelerce ötede bir başka ülkede hayatlarını kaybetmişlerdi.
O insanların ilk kez geldiği, bilmediği, tanımadığı bir ülke. Belki yola çıkarken ani bir kararla vazgeçselerdi şimdi hayattaydılar. Kim bilebilir? Nerede, ne zaman, nasıl, kiminle... Hayat bir rastlantılar yumağı.
Dünyanın neresinde, ne zaman, kimin çocuğu olarak doğacağına karar verme şansı yok insanın. Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde... Yaşam nerede başlayacak, nasıl sürecek? Hayat fırtınalarla mı, sakin bir havayla mı geçecek?
Okulları tatil edilip kendileri ve öğretmenleri zorunlu bir tatile giren çocuklar sizi de düşündürdü mü?
Okulları yakılıp bu yıl Eğitim-Öğretim dönemi başladığından beri kitap açamayan, okullarına gidemeyen çocuklar. Patlayan bombaların gölgesinde hayat nasıl devam edebilir, okullarda ziller nasıl çalar?
Dünyanın herhangi bir yerinde, bir zamanda farklı olaylar yaşamak, iyi-kötü olaylara tanık olmak rastlantı mıdır, kader mi, alın yazısı mı... Herkes kendine göre adlandırabilir, farklı yorumlarda bulunabilir. Ama bütün bu olaylarda asıl zarar gören insan. İnsanın canı yanıyor.
Tüm olumsuzluklarda aileler kahroluyor. Öncelikle çocuklar, kadınlar, babalar acı çekiyorlar. Hayat altüst oluyor. Dünyanın herhangi bir yerinde canlar yanıyor ya da canlar gidiyor. Vicdanlı, merhametli, duyarlı herkesin canı acıyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
İşte o yüzden de yaşarken para, mal, mülk, hırs, güç, yayılmacılık yani emperyalizm tutkusunu, dünyanın hakimi olma, ülkenin hakimi olma, herkesi kontrol altında tutmak, kendi çıkarı için her şeyi yapabilme gibi duyguları uzaklaştırmak lazım, çünkü hepsinin sebebi bu saydıklarım için ruhunu şeytana satan politikacıların yüzünden oluyor. Şu dünyada politikacı, vekil, başbakan vs. olmasa belki daha iyi olacak....
YanıtlaSilNe güzel özetlemişsin. Ah, o insanı "insan" olmaktan uzaklaştıran, farklı düşündüren
Silinsanlık dışı tutkulardan, bencilce duygulardan, vahşi düşüncelerden keşke kurtarabilsek... Politikacıları eğiten, ülke koşullarına, çıkarlarına uygun okullar olsa dünya daha mı yaşanabilir olurdu acaba?
Bazen ben de düşünürüm.. Sonuç hiç..
YanıtlaSilBazen Dünya'yı değiştirmek isterim. Sonra öyle bir kudrete sahip olmadığımı anlarım.
Bazen bunları hep düşünürüm.
İyi ki düşünenler, fikir üretenler var. Bazen sonuç alamasak da konuşmak, tartışmak bile yeni fikirlere zemin hazırlıyor.Dünyayı değiştiremesek de insan'ı, insanları değiştirebiliyoruz.
Silİyi ki "düşünen beyinler" var.
Dünyanın herhangi bir yerinde insan olmak, özellikle Ortadoğu ve Türkiye'de çocuk ve kadın olmak kadar zor olmasa gerek. Bombalarla beldesi yerle bir olan, okulları tatil edilip, öğretmenleri ve büyükleriyle zorunlu göce zorlanan çocuklar... diğer tarafta ne zaman şehit düşeceğini bilmeden babasını yolunu bekleyen çocuklar. Bu nasıl bir travmadır? Diğer yandan, kime, nasıl ve neden hizmet ettiği bilinmeyen karanlık ellerin patlattığı bombalar, savaşlar... Bunun adına ister siyasi/ekonomik, ister tesadüf, ister kader deyin, insanlığın insanlığı, canı kanıyor.
YanıtlaSilÖyle olaylar, öyle dramlar yaşandı ki, sayfalarca roman yazılabilir, Ama bu kısa yazımda ben olayın can yakan tarafını kişinin yaşadığı coğrafya açısından düşündürmek istedim. Ki ona değindim. Bu akşamki haberlerde Endonezya'da canlı bombaların yarattığı tahribat gösterildi. Afganistan'da, Pakistan'da,Afrika Ülkelerinde çocukların, kadınların hali içler acısı.Dünya kan ağlıyor.
SilAncak ben bu yazımda özellikle Türkiye'deki olaylardan yola çıktım.Etikette de belirttim.Bilirsiniz, okumuşsunuzdur pek çok yazımda,şiirimde bu olumsuzlukları işliyorum.
Takdir edersiniz ki bu konularda bir kadın, bir anne, bir eğitimci olarak çok duyarlıyım ve inanın insan olarak yıllardır artık empati kuracak halimiz kalmayacak diye sıkıntı yaşıyorum. Benim için "önce insan."
Düşündükçe düşünülmesi gereken konular ve insan olabilmek insanca yaşayabilmek..
YanıtlaSilDüşünen insanlar keşke düşünmekten hiç vazgeçmeseler Sevgili Elsa."İNSAN" olduğumuz sürece, hak edenler o haklardan da yararlanabilseler, insanca uygun koşullarda yaşayabilseler.
SilYazdıklarınızın tümü empati duygusuyla ilgili. İnsan olmak bunu gerektirir elbette. Bir taraftan da ''Bana dokunmayan yılan bin yaşasın'' zihniyetiyle hareket edenler de yok değil. Oysa verdiğiniz örneklerde görüldüğü üzere ölüm nerede, ne zaman gelecek asla bilemeyiz. 1 saniye sonrasına çıkacağımız meçhul özünde...
YanıtlaSilTüm bunlar düşünüldüğünde çok daha insanca hareket edilecek ve huzurlu bir yaşamın kapıları aralanacak oysa...
Bir gün tüm bunların gerçeğe dönüşebilmesi en büyük dileğimiz...
Ortak noktada buluşmak, anlaşılmak ne güzel. Dün akşam da haberlerde içimizi karartan ne kötü haberler vardı. Her yeni haber bir diğerinden daha kötü.Ölümün eşiğindeyken kurtarılan yaşlı bir çiftin dramı içler acısıydı. 25 gündür aç, susuz korkudan evlerinden çıkamamışlardı. Masum insanlara kıymak çok kolay olmamalı.Ağıtlar artık dinmeli.Toplum huzurlu yaşamayı özledi...
YanıtlaSilinsan olmak zor bir zanaat..
YanıtlaSilKeşke daha da zorlaştıranlar olmasa sevgili öğretmenim.
Silof ya valla metroya binerken ya şimdi patlarsa diyom hep ya ne umutsuz bir ülke olduk herkesin morali bozuk yaa.
YanıtlaSilNe yazık olayların hızı kesilmedi.İnsanın olduğu her yer tehlikeli.Özellikle kalabalık yerler daha sıkıntılı. İnsanın insana acımasızca kıyması dayanılır gibi değil.
SilHayat ne garip!. Ve 'insan' dünyanın neresinde olursa olsun...acılarda, kederlerde ve sevinçlerde bazen hiç umulmadık bir biçimde ortak kaderi yaşayabiliyor!. Ülkemizde Alman turistlerin başına gelen hazin ölüm vakasında olduğu gibi!. Bazen de tam tersi şeyler oluyor... Küçük ve ilginç bir tesadüfle bir anda değişiveren hayatlar gibi!. Kader mi, şans mı? bilemediğimiz... Zengin iken fakir, sıradan bir insan iken meşhur ve çok tanınan bir insan olmak, ani ölümler, hastalıklar vs..
YanıtlaSilBiz her geçen gün giderek artan ve empati kurdukça daha da çok içimizi acıtan olaylar yüzünden doğal olarak yaşadığımız yüzyılın karanlığından, vahametinden söz ediyoruz. Oysa asırlardır, ta milattan bu yana, şu insanın insana ettiği zulümlerin haddi hesabı yok!. İletişim çağındayız, teknoloji ilerledi, insanlar Mars'a kadar uzandı. Ama bunca gelişmeye rağmen, 'insanlık' ne geçmişinden ders aldı, ne de ileriye gidebildi. 'Yok olmadan/yoklukları yaşamadan' 'var olmayı' beceremediğimizin bir göstergesidir bu!. Toprağını kaybetmeden vatanını, sağlığını kaybetmeden değerini, zorlanmadan kolay sahip olunan şeylerin kıymeti hiç bilinmedi. Her yüz yılda bir, dünya üzerinde savaşlar yaşanıyorsa eğer, sebebi hep bu yüzdendir. Kaybedince bilecek değerini!.. Şimdi dünyamız ne yazık ki, yine olanca hızıyla karanlık bir çağa doğru ilerliyor.
Hayatın cilvesi belki de bir ortak kesişme noktasında farklı olaylar gerçekleşiyor bazen. Zamanlama şaşırtıyor insanı, rastlantılar hayrete düşürüyor. Bazen ölüme randevu verilmiş gibi, bazen bir kurtuluşa çağrı atılmış gibi.
Silİnsanın insanı katletmesi asıl vahim olanı.Toplu saldırılar,acımasızca öldürmeler günümüzde de tüm şiddetiyle devam ediyor. Bu korkunç gidiş acaba ne zaman, nasıl duracak? Gözü kararmış insanlar karanlık bir çağdan çıkışı da zorlaştıracaklar herhalde.
Teşekkür ederim bu güzel, açıklayıcı yorum için...
Yazilarinizi okudukca, birbirimize nekadar benzedigimizi farkettim, duyarlilik, empati konusunda.
YanıtlaSilÖyle icimden gecenleri yaziyorsunuz ki yazilarinizda, sanki kendimi buluyorum okurken.... yüreginize saglik.
(Ve o kafamin karisikliginda, o blog kalabaliginin icinde sizi nasil gözümden kacirmisim, hala üzülüyorum...)
Ben de yakın zamandaki tüm yazılarınızı okudum.Aynı şeyleri düşündüm.
SilŞimdi içinizden geldiği gibi üzüntünüzü dile getirmek, öyle doğal, öyle içten ve inandırıcı ki.Artık o konuyu unutun lütfen. Ama bloglar arasında hiç kimseye,"ben sizi izlemeye aldım. Siz de bana gelin" demedim. Bu bana yanlış geldi.O yüzden beş hafta bekledim.
Blog yorumlarında hep komikliğiniz dile geliyor. İnanın oysa ben; duyarlılığınız,eşitlik anlayışınız,arkadaşlığa verdiğiniz önem, sevgi dolu bir insan olmanız gibi özellikler üzerinde dururdum.
Ve gerçekten sizi tanımış olmakla mutluyum.
Esenlikler dilerim.Sevgiler.