Bu Blogda Ara

24 Ağu 2022

AĞUSTOS AYINDA BİR GÜN...


Günlerden Pazartesiydi o gün...

Ağustos Ayında bir gündü,

Tıpkı diğer Pazartesiler gibi

Sıradan bir yaz günü;

Sıcak, nemli, gürültülü...

Gün doğumuyla başladı tüm güzellikler;

Erkenci horozlar öttü  ta uzaklardan.

Kuşlar çıktı yuvalarından,

Ses verdiler koro halinde.

Güneş bir başka doğdu dağların ardından.

Bir süre sonra 

Ağustos böcekleri de 

Katıldı yaz korosuna...

Duman, is, kir yoktu havada,

Gökyüzü masmavi,

Gürültü, kaba sesler yoktu ortamda...

Önce çocuklar farkına vardı

Bu güzel, bir başka günün;

Şarkılar söylendi, oyunlar oynandı;

El ele, kol kola, omuz omuza

Tatlı tatlı esti rüzgar

Dağıttı o sıcak, boğucu yaz havasını.

Güneş göz kırptı aradan

Bulutların ardına gizlenerek

Kelebekler bile çoğaldı ansızın,

Bu şöleni kaçırmamak için.

Sıcacık sevgiyle doldu dört bir taraf

Anlar, günler, haftalar, aylar, yıllar 

Beklendi sabırsızlıkla.

Ağustos Ayında bir başka Pazartesiydi o gün,

Yaşama sevinci sardı yürekleri,

Dört koldan... 

Her yandan...

Makbule ABALI

 

17 Ağu 2022

BİR KAHVALTI SOFRASI... ( Mini Öykü )

" Önce Ekmekler Bozuldu" diyordu ünlü yazar.  Yaşasaydı belki şöyle devam ederdi;   "Ve sonra insan ilişkileri..." 

Orman içindeki park bu saatlerde sakindi. Oyun parkında oynayan birkaç çocuk ve onları izleyen genç anneleri. Az ilerde bankta oturan iki ergen. Birbirlerine sevdalı oldukları öyle belli ki. Ve yan patikada kol kola ilerleyen orta yaşın üstünde bir kadınla bir erkek. 

Erkeğin elinde bir piknik sepeti vardı. Kadının elinde spor giysisine uygun bir çanta. Birlikte ilerideki çınar ağacının hemen altındaki sabit piknik masasına doğru ilerlediler. Anlaşılan bugünkü sabah kahvaltılarının yeri belli olmuştu. Kadın çantasından çıkardığı kareli kırmızı örtüyü özenle masaya serdi. Eşi piknik sepetinden iki tabak ve çatalları çıkardı. Kahvaltı malzemelerini masaya dizdi : Bir salatalık, bir domates, 4 ince dilim beyaz peynir, birkaç zeytin ve 2 dilim çavdar ekmeği. 

Önce kolonyalı mendille eller temizlendi. Bir küçük termostan açık çaylar boşaltıldı. Kır saçlı adam adeta incitmekten korkarak kadının elini tuttu. " Bence 40 yıl önceki soframızdan daha güzel bu sofra" dedi. Eşi gülümsedi; " Her şey seninle güzel" diyerek yanıtladı. Bedenler değişmişti ama, gönüller incinmeyince yılların ardından duygular da bir başka biçimde gelişmişti sanki. Yıllar sevgilerini de perçinlemişti adeta. .. 

O gün görkemli çınar ağacı da o sevgiye tanıklık etti; Bir başka güçte esti, yapraklarıyla salındı. Kuşlar bile bu sevdaya şarkılarıyla eşlik ettiler. Onlara uzaktan imrenerek baktım. Yaşamları da kahvaltıları gibi yalın, sade ve düzenliydi mutlaka. Günün en güzel öğününü atlamadan, geçiştirmeden birlikte yapıyorlardı. Az ama öz, basit ama ağız tadıyla, gönül hoşluğuyla...

Bence o kahvaltı sofrasının en güzel yanı , az sonra duyacağım ezgide gizliydi. Ansızın masanın üzerindeki cep telefonundan eskilerden güzel bir ses yükseldi: "Gözlerinin içine başka hayal girmesin, benden evvel başkası görüp seni sevmesin..."  Eşinin omuzuna kolunu atarak: " Sonunda o şarkıyı bulabildim." dedi.

Eşi sadece gülümsedi. Gizemli bir mutluluk tebessümüydü bu. Belki de 40 yıl öncesi yeniden anılarda canlanıyordu. Dünyanın bir yerlerinde sevgi henüz tükenmemişti...

Makbule ABALI




9 Ağu 2022

BİR DOST GİBİ...


Yaşamda görmeye değer ne çok şey var. Görmeye değer şeyleri görebilmek, fark edebilmek ne güzel.
  Bazen bakıyor, görmüyoruz, bazen görüyor, algılayamıyor, değerlendiremiyoruz. O günkü ruh halimize, geçmişte yaşadıklarımıza, alışkanlıklarımıza bağlı her durum.

Bulunduğumuz çevrede, bir Ege Kasabasında insana yoldaş o kadar çok canlı var ki. Kediler, köpekler aralarında nasıl güzel bir iletişim kurmuşlar. Hayranlıkla, şaşkınlıkla izliyoruz. Pek çok evin önünde bir su kabı var. Sıcaklarda cankurtaran gibi.  Bir köpek havlamaya başlarsa çevredekiler de koro halinde eşlik ediyorlar. 

Özellikle ara yollarda arabalar hareket halindeyken sürücüler yoldan geçen kedi ve köpeklere çok saygılılar. Büyük kentlerimizde usulünce karşıdan karşıya geçerken bile can veren insanlarımız geliyor aklıma.

Köpeklerinin tuvalet ihtiyacını gidermek için yürüyüşe çıkan insanların ellerinde birer poşet. Atıklar hemen poşetlere konuluyor, sokaklar kirletilmiyor.

Canlılar hakkında çok farklı öyküler okudum, dinledim. Her biri farklı duygulara yöneltti; Hüzünlendirdi, şaşırttı, ağlattı. Ama günlerdir bir köpeği düşünüyorum: Adını bile bilmiyorum, sorduk, komşularımız da bilmiyorlar. Her gün akşam üstü aynı saatte geliyor, sahiplerinin olmadığı karşımızdaki evin kapısı önünde yatıyor, uzun bir süre sessizce bekliyor, sonra geldiği yönde gene sessizce uzaklaşıyor. Nasıl bir vefa borcu, nasıl bir bağlılık, sadakat bu? Nice insanın yenik düştüğü duyguları biz insanlara kanıtlıyor adeta. 

Hemen yanındaki evde, sahibi evden çıkınca adeta ağlayan bir köpek var. Bir çocuk gibi ağlıyor, sahibi gelince sevinç gösterileri yapıyor. Biz karşı evden onun hüznüne ve coşkusuna tanık oluyoruz. 

Hayvanlar insanlar gibi konuşamıyorlar ama duygu ve davranışlarıyla bizlere neler neler anlatıyorlar. Yüksek seslerden onların sessiz çığlıklarını bile bazen duyamıyoruz...

Makbule Abalı