Bu Blogda Ara

23 May 2021

BAHARLA GELEN...


 Kaktüsleri severim ben. Zarar vermezseniz onların da zararı dokunmaz. Oysa savunmaya hazır kalın dikenlerle donanmıştır. Ama öyle güzel, ince, narin çiçekler açar ki şaşırtır karşısındakileri.  Çiçekler gün ışığıyla açar, gece karanlıkta söner. Ömrü sadece bir günlüktür. Seyrine doyum olmaz. Solunca da yürekten yaralar sizi. Kaktüslerim çiçek açtı ve yaşama veda etti. Yenileri sıra bekliyor.



VE KUŞLAR...

Bir can kaybettim adeta. Üzüldüm. Ama dün hemen ardından balkonda bir köşede, saksıların içinde yumurtadan yeni çıkmış iki güvercin yavrusu bulduk. Kırık yumurta da hemen yanlarında idi. Anneleri üstlerine kol kanat germiş, onları ısıtmaya çalışıyordu. Anne baba zaman zaman yem arayışına çıkıyorlardı. 

Kayıplarla kazançları iç içe yaşadık dün. Güvercinler evimize bereket, mutluluk, huzur getirecekler inanıyorum. Kayıplarla kazançlar birbirini tamamladı. Hayat devam ediyor. Bakış açımıza göre seviniyoruz ya da üzülüyoruz...

Makbule ABALI


18 May 2021

GÖNLÜ VE BEYNİ GENÇ KALANLAR...TÜRKAN SAYLAN




Tepelerde ya da dağ yollarında koca kayaların arasından başını uzatmış bitkiler, yeşillikler görürsünüz. O cılız görüntüye rağmen kökleri öylesine güçlüdür ki, elinizle çekip koparmak isterseniz kolay kolay koparamazsınız. Bir şekilde oraya yerleşmiştir. İlacı, gübresi, bakımı yoktur. Yağmur sularıyla beslenir sadece. Yaşama direncidir onu ayakta tutan. Rüzgara, fırtınaya boyun eğmez. Bazen de yol genişletme çalışmalarında görürüz. Dev kayaların arasında, dinamitle patlatılmış yerlerde, kökleriyle açıkta kalmış, diğer yarısı kopmuş , yarım ağaç gövdeleri dikkat çeker. Sanki meydan okur o teknik güce. "Ben böyle de varım" der adeta. Direnir tüm gücüyle. Kökler öylesine güçlü tutunmuşlardır ki, ağaç o koşullarda da yaşar. Herhangi bir biçimde sürdürür canlılığını...

İnsanoğlunun da ayakta kalma mücadelesi , tırnaklarıyla yaşama tutunma çabası aynı değil midir? Aynı şekilde kökler sağlam ise yıkım da  çok kolay olmuyor. Bu yıldan gelecek yılları düşünüp hayal edebilenler, plan yapıp zamanını yönetenler, cesaretini, umudunu kaybetme yemler, zorluklarla daha kolay mücadele ediyorlar. Yarınlara daha rahat, daha sağlıklı ulaşıyorlar. Beyin ve gönül durağanlık   istemiyor.

Yüreği sevgiyle dolu olanlar, kendisiyle ve başkalarıyla barışık olanlar, huzurlu ve sakin bir yaşamı, mutlu bir beraberliği olanlar, bir idealin peşinden gldenler, zevk aldığı, yetenekli olduğu işi yapanlar,genellikle gönlü ve beyni genç kalanlardan oluyorlar. Toplumun her alanında böyle insanlar  önder oldular çevrelerine. Toplum onları rol-model olarak benimsedi. Belki hiç karşılaşmadılar, hiç yüz yüze gelmediler ama adeta mıknatıs gibi çekim güçleri çekti insanları kendilerine:

Yaşamları boyunca ilerlemiş yaşlarına rağmen mücadeleyi elden bırakmadılar. Bedenleri yıpransa da beyinleri sağlam kaldı,yürekten sevdiler insanı, doğayı, sanatı... Bazen bir tarihçi; Turgut Özakman, bazen bir doktor; Türkan Saylan, bazen bir çevreci; Hayrettin Karaca, bir Sümerolog; Muazzez İlmiyeÇığ, bir müzik adamı; Nevit Kodallı, bir edebiyatçı; Yaşar Kemal, bir sanatçı, Yıldız Kenter, Tuncel Kurtiz... Ve daha adını sayamadıklarımız, unutamadıklarımız. Rahmetli olan ya da yaşayan , yaşlandıklarında dahi kendilerini yorgun hissetmeyip, enerjilerini dalga dalga çevrelerine  yayanlar... 

Bir de adını hiç duymadıklarımız, bilmediklerimiz var. Belki uzak bir dağ köyünde, küçük bir kentin kenar mahallesinde, adı duyulmamış bir kasabanın küçücük bir evinde, kırsal kesimde bir çiftlik evinde, sessiz sedasız, sade, sakin bir yaşamı seçenler... Ama hep başkaları için çalışanlar, çevrelerini eğitmeye, yönlendirmeye kalkışanlar: Bazen bir doktor, bi öğretmen, bir sağlık görevlisi, bir güvenlik görevlisi ya da sade vatandaş, kendini eğitmiş,çevresine ışık saçan bir idealist.

Adeta "yaşsız insanlar" bunlar. Saçları ağarsa, yüzleri buruşsa da, bazen iki büklüm yürüseler de, "yüreği, beyni sağlam insanlar." Köşesinde oturup dinlenmesi gereken zamanlarda dahi çalışmayı tercih eden ayakta durmaya çalışan insanlar. Son dakikaya kadar bitmemiş işleri tamamlamakla geçiyor ömürleri. Çalışmak onları diri tutuyor adeta. Onurlular, eğilip bükülmüyorlar, gururlular, çıkarları için çaba harcamıyorlar.

Bir yaşam süresince gönlü ve beyni genç kalan, vicdanı katılaşmayan, almadan verebilen, gazete manşetlerine değil, gönüllere taht kurmayı özleyen, kaç yaşında olursa olsun eli öpülesi güzelim insanlar... Keşke bu insanlarımıza yaşarken gereken saygıyı, özeni gösterebilsek. Ve ölümlerinden sonra, yaptıklarından ders çıkarabilsek...

NOT: Eski bir yazım. Yitirdiğimiz değerleri rahmet ve saygıyla anıyoruz. 18.05.2021
Makbule ABALI
                                           

















12 May 2021

HAYAT BAYRAM OLSA (ESKİ BİR ŞARKI ADI)


Hayat tüm farklılığıyla devam ediyor. Gözümüzün önünde her şey akıp gidiyor. Bazen bir deli çay gibi, bazen sakin, duru bir deniz gibi. Bazen fırtınaya kürek çeker gibiyiz ya da bir sal üzerinde denge sağlamaya çalışır gibi...  İnsanoğlu hep uyum sağlamak çabasında. Tehlike hep karşımızda, yanı başımızda. Bazen bir çatışma, bir savaş, bazen bir hastalık, bir virüs. Mücadele yaşam boyu sürüyor. 

Bayramların bile adı, tadı değişti. Şekerler bile çocukların istediği tatta  değil artık. Kahveler, çaylar şekersiz. Birçok şey hastalıkları çağrıştırıyor. İyi günler kötü günler birbirine karışsa da , olumsuz sesler iyi sesleri kapatsa da, günün aydınlığını karanlıklar boğsa da adı Bayramdır gelen coşkunun. 

Çocuklar Bayram tadında günleri tanımalı. Farklı günler yaşanacak elbette. Eksiklerimiz olacak, özlemlerimiz olacak. Varsın burukluklar da olsun, kırgınlıklar da olsun. Ama hayat devam etsin tüm akışıyla, iniş çıkışlarıyla, gece ve gündüzleriyle. Bu zor süreçte elbette birbirimizi özleyeceğiz, el ele tutuşmayı, sarılmayı isteyeceğiz. 

Ama alışacağız her türlü yokluğa, her türlü Bayrama... Yeter ki sağlığımızı yitirmeyelim....

Makbule ABALI



 

9 May 2021

ÖZEL BİR GÜN...

 


Hep düşünürüm, her özel günün kendine özgü özellikleri var. Her gün kayıpları ve kazançlarıyla birlikte geliyor ve öyle yaşanıyor. Bir hastalık, kaza, vb, şekilde annesini kaybetmiş bir çocuk elbette bir travma yaşayacaktır. Ancak her kayıp, her acı insana yeni kazanımlar kazandıracaktır. Sağlam durabilmek, ayakta kalabilmek bir direniştir. 

Ben bu Anneler Gününde alternatif bir konuyu düşünmek istedim. Bir hastalık, kaza, savaş, göç ya da benzeri nedenlerle annesini kaybetmiş çocuklar... Annelerinin dilinden onlara birkaç cümle ile seslenmek istedim. Anneleri yaşasaydı acaba onlara şöyle mi derdi:

"Sana güveniyorum. Her zorluğun üstesinden geleceğine inanıyorum. Çevrendekileri iyi seç. Ayakta kalmaya çalış. Seninle gurur duymak isterdim."

**********************

Annelerle ilgili insanı düşündüren nice ilginç bilgi var. TV haberlerinde hep dikkatimi çeker; Bahar aylarından önce koyunların kuzulamaya hazırlık dönemleri dikkate değer. Doğayi gözlediğimizde, farkında olduğumuzda ne çok anlamlı örnekler görüyoruz. Baharda yavrulamış olan koyunların sabahları az bir miktar sütü sağılıyor sonra yavrular sürüye annelerinin yanına süt emmek için bırakılıyorlar.

Koyunların arasında yavru kuzu aranarak onca koyunun arasında annesini tanıyor ve ona yöneliyor. Yanlış koyuna yönelirse anne koyun da onu kabul etmiyor. Kendi yavrusundan başkasına sütünü emzirmiyor. İlk duyduğumda çok şaşırmıştım. Kokusunu almak çok ilginç. Kokuyu ayırt etmek, doğru adrese ulaşmak... Nasıl bir beceri, nasıl bir duygu yoğunluğu ister? 

Doğa her canlıda anneliği koruyor, kolluyor. Anneleri özel kılıyor.

Günleriniz aydınlık, mutlu, huzurlu olsun. 

Makbule ABALI




7 May 2021

MAYIS İÇİNDE BİR GÜN...

 Her yaşın kendine göre farklı bir rengi, ayrı bir dokusu, ayrı bir güzelliği var: 20 Yaş kırmızı mıdır acaba? Enerjik, dinamik,  hareketli. Ama kişiye göre değişebilir de. Romantik, melankolik tiplerde kırmızı bordoya dönüşebilir.  Hatta siyaha kadar renk değiştirebilir. 


Oysa çocukluk rengarenktir. Papatyalardan taçlar, renkli bilyeler, renkli bez bebekler, kay kaylar... İnsanın içini aydınlatan bir renk tablosu. Çocuklukta hep büyümek ister insan ve sonra giderek küçülmek. 

Orta yaş biraz ilkbahardan sonbahara geçiş gibidir. Zevkle karıştırılmış renkler bütünlüğü. Maviler, beyazlar, su yeşilleri, sarılar, lacivertler. Bir renk armonisi. Yaş aldıkça renkler karışabilir. Siyah, kahverengi, yeşil, alacalı bulacalı. Renkleri ustalıkla karıştırmak da deneyim ister. 

Mayıs, tüm renkleri içinde barındıran bir ay değil midir? Ve de coşku dolu tüm günleri. Çocukluğumun. gençliğimin bahar bayramlarını, Hıdırellezlerini öyle özlüyorum ki, Gelenekler, görenekler kuşaktan kuşağa geçiş yapıyor. Çocuklar farklı günlere, efsanelere bayılırlar.


Hıdırellez 5-6 Mayıs tarihlerinde kutlanırdı. Bahçelerde yapılan piknikler, gece gül ağaçlarının altına kağıtlara yazılan ya da çizilen dilekler, sabah denize atılan dilek kağıtları, ateşler üstünden atlamalar...

Hıdırellezin sevgi, huzur, bolluk ve bereket, barış getireceğine inanılırdı. Bir ritueller toplamı hayata bir renk ve fark katar, sıradan günlerin arasında bir değişiklik yaratırdı. 

Makbule ABALI