Bu Blogda Ara

28 Haz 2023

BAYRAM GİBİ

 


Hayat bir bayram yeriydi çocuklar için;

Davullu, zurnalı, halaylı bir şenlik

Renkli balonlar,  pamuk şekerler

Poligonlar, çekilişler, hediyeler

Çok sesli, renkli, eğlenceli bir bayram yeri...

Yetişkinler için bir  lunapark gibiydi hayat;

İçinde her çeşit dönme dolaplar,

Çarpışan kural tanımaz arabalar

Olduğundan başka gösteren aynalar,

İnsanı kılıktan kılığa sokan aynalar

Hızlı trenler, korku tünelleri, uçurumlar,

Kaydıraklar, yükselip alçalan balerinler

Bayram bitti, şenlik bitti

Her yer gene sessizliğe büründü.


Makbule ABALI 

28 Haziran 2023 Urla


Bayram tadında, bayram coşkusunda BAYRAM gibi bayramlara özlemle... 

25 Haz 2023

TOPLUMSAL GERÇEKLER

 

Bilgelikten, nezaketten, incelikten vaz geçtikçe

Kabalıklar, saldırılar, aşağılamalar çoğaldı

Talan edildi tüm değerler

Kayıplar bulunamadı, kayıtlar tutulamadı.

*********************************************

Her şey can pahasınaydı

Değerler pazarında;

Pazarlık yapılsa bile

Üç aşağı beş yukarı ne fark ederdi?

Kayıplar kazançlara dönüşmedikçe...

*********************************************

Soğuktan ya da sıcaktan değil

utançtan kızarmıyorsa yüzler

Söylenecek çok söz var demektir;

Destanlar yazılır, ağıtlar yakılır, türküler çalınır

Yürekler kararır, gözler yumulurken eller açılır... 


Makbule ABALI

25.06. 2023 Urla 






21 Haz 2023

MANEVİ DANIŞMAN OLMAK

Zor bir durumda, çözümleyemediğiniz bir konuda, ailevi bir sorun ortaya çıktığında kiminle paylaşmayı düşünürsünüz? Ya da üzüntünüzle baş başa kalır, kimseye sır vermez misiniz? Her insan zihinsel, bedensel, ruhsal ve sosyal özellikleriyle diğer insanlardan çok farklı ayrı bir dünya. Bu özel dünyanın kapılarını bir yabancıya ya da bir başkasına aralamak kolay değil.  Her yaşın kendine özgü sorunları, beklentileri, iç çatışmaları var. Her yaşta çocuk ve genç de anlaşılmak, kabul görmek umutlarını gerçekleştirmek, geleceğini garantiye almak istiyor.

Çocuk veya genç kimselere güvenemezse iç dünyasına kapanıyor. Kimseye geçiş izni vermiyor. Karşısındaki kişi ya da kişilere inanmadığında, korkup çekindiğinde , hayal kırklığına uğradığında ona ulaşabilmek çok daha zor. Yaptığı resimlerde, çizimlerde, yazdığı kompozisyonlarda da bunu bir şekilde dile getiriyor. Örneğin; ev resmi yapıyor, kapısı, penceresi yok, perdeler sımsıkı kapalı, ulaşmaya yol bulunamıyor. İnsan resmi çiziyor, gözler ya da ağız sımsıkı kapanmış. Dış dünyayla ilişkisini kesmiş. 

Milli Eğitim Bakanlığı'nda  öğretmen atamalarıyla ilgili haberi ilk okuduğumda gerçekten çok  şaşırdım. Eğitimde liyakat ve Danışmanlık sistemini değiştirerek yeni bir model uygulamak, yeni düzenlemeler yapmak, sınama-yanılma yoluyla yeni kararlar alıp uygulamak. Pek çok şeyi  sil baştan yapmak... Yetişmiş insan gücünü, birikimi, deneyimi, liyakati  göz ardı etmek: Okullarda ( anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liselerimizde ) din eğitimi almış kişileri, din adamlarını , imamlar, müezzinler ve din görevlilerini Rehber Öğretmenlerin yanında Manevi  Danışman olarak görevlendirmek. Bu konuda önce İzmir, Eskişehir ve Tekirdağ illerindeki okullar Pilot Okullar olarak seçiliyor. İzmir'de 842 Din Görevlisi okullara Manevi Danışman olarak atanmış. 

Rehber Öğretmen olarak mesleğe ilk başladığım yıllarda ne güzel uygulamalara tanık olmuştuk. Milli Eğitim'de yeni bir karar alınmadan önce o konunun içinde her kademeden kişilerle ön toplantılar yapılır, görüşleri alınırdı. İki yılda bir Şura Toplantıları olurdu. Mesleki bir ön hazırlık yapılmadan kısa sürede din görevlileri nasıl bir Rehberlik çalışması için hazırlanabilir ? Çocuk ve gençlerin kişilik özelliklerini, gelişim farklılıklarını, içsel yapılarını tanımadan sorunları çözmeye nasıl  odaklanabilir?İlgilerini  ve yeteneklerini tanımada, ders seçimlerinde, meslek seçimlerinde nasıl , hangi ölçülerle yardımcı olabilir? Öğrenci Tanıma Tekniklerinden nasıl yararlanır? Velilere, öğretmenlere nasıl yardımcı olur?

Üniversite Sınavlarına girerken Psikoloji ve Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık (O yıllardaki adıyla Pedagoji ) bölümleri ilk tercihlerimdi. İstanbul Üniversitesi- Edebiyat Fakültesi Pedagoji ve Psikoloji Bölümündeki Hocalarımızdan çok şey öğrendik. Tıp Fakültesi Psikiyatri bölümünden sertifika aldık. Pedagoji Bölümü aynı zamanda diğer bölümlerdeki öğretmen adaylarına Pedagojik Formasyon Dersleri ile ilgili sertifika verirdi. Refia Şemin, Sabri Esat Siyavuşgil ünlü hocalardı. Ancak hepimiz biliriz ki asıl " Hayat Okulu" yetiştirir öğretmen adaylarını. Bilgisi, ilgisi, sevgisi, çabası onu iyi bir öğretmen yapar.
Ne yazık son yıllarda kısa zamanlı kararlar, ülke ihtiyaçlarına göre belirlenemeyen öğretmen alımları,  mülâkatlardaki haksız uygulamalar, ihtiyaç fazlası öğretmenler, sözleşmeli öğretmenler, KPSS uygulamaları ile Eğitim-Öğretimde aksaklıklar yaşandı.  

Eğitim Yüksekokulları 2yıl iken 4 yıllık Fakülteler haline dönüşünce Sınıf Öğretmenliği alanında 2 yıl mezun verilemedi. O yıllarda sınıf öğretmenlerine, Türkçe öğretmenlerine, anaokulu öğretmenlerine ne çok ihtiyaç vardı. Bilgisayar öğretmenleri kadrosuzluktan atanamadılar. Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenleri ihtiyaç fazlası atanınca Felsefe derslerine girdiler. Tüm sınavlarda Matematik ve Fen Bilgisi ders ortalamaları çok düşük çıkmasına rağmen henüz  başarı ortalamaları yükseltilemedi. Sorunlar belirlenip önlemler alınamazsa iyi sonuçlara ulaşılamaz ki.

Elbette ülkemizde tüm mesleklerde olduğu gibi kendini geliştirmiş, bilinçli, aydın din adamlarına da ihtiyaç vardır. Ancak onların yeri,  Manevi  Danışman  adı  altında okullar olmamalıdır.  Her okul, kendi alanında gerekli bilgilerle donatılmış insan yetiştirmeli, özellikle ara eleman ihtiyacı karşılanmalıdır. Bu  ülke hepimizin.  Uzun zamanlı,  ihtiyaçlara göre düzenlenmiş Eğitim- Öğretim programlarıyla, alanında uzman eğitimcilerle ancak ülke kalkınması sağlanabilir.

Makbule ABALI 
(Emekli Rehber Öğretmen)
21 Haziran 2023







18 Haz 2023

İYİ BABA OLMAK ZORDUR



                                                                            


Baba gibi olabilmek, baba gibi düşünebilmek, baba gibi davranmak, babalar gibi haklı çıkmak, baba gibi sevilmek, sayılmak... Dilimiz öylesine zengin ki düşünceler akış içinde ilerliyor, bir sözcük hemen diğerini çağrıştırıyor, sözcükler deyimlere dönüşüyor, daha anlamlı  bütünler oluşuyor. Babalar ve oğulları derken babalar ve kızlarını da düşünüyoruz ardından. 

Ölümünün ardından yıllar geçti ama babamı daha dün kaybetmiş gibi çok özlüyorum. Bazı şairlerin dizelerinde adeta onu buluyorum. Can Yücel'in " Hayatta ben en çok babamı sevdim" deyişi,  Nazım Hikmet'in " O mavi gözlü bir devdi..." diyerek vurgulaması,  bir başka şairimiz Cemal Süreya'nın  "Sizin hiç babanız öldü mü? "sorusu ile başlayan dizeleri hep babaların önemini, değerini dile getiriyor. 

Tüm anneler, çocuklar gibi babalar da birbirlerinden çok farklıdırlar. Sevgisini ifade ediş tarzı farklıdır, çocuklarına kullandığı sözcükler farklıdır, çocuklarının annesiyle aralarındaki ilişki farklıdır. Çocuklar bu konuda duyarlıdırlar, ince ayrıntıları çabuk fark ederler. Üniversite yıllarımda ailemden gelen mektupların hepsini saklamışımdır. İki farklı dünyanın sevgiyi dile getirişleri de ne kadar farklıydı. Babam her hafta daktilosunda yazdığı mektuplarda her zaman "Makbule Kızım " diye başlar ve aileden haberlerle devam ederdi. Annemin başlığı çok başka olurdu: "Canım Yavrum" , "çok sevgili kızım..."  Ama bilirdim ki ikisi de çocuklarını çok sever ve düşünürlerdi. Sevgi dolu bir ailede büyümek hepimiz için bir şanstı. 

Herkes sevgisini farklı biçimde aktarabilir. Kimi insan sımsıkı sarılarak, coşkuyla, gönül alıcı sözcüklerle kucaklayarak belirtir. Çocuğunu omuzlarına alır, öpücüklere boğar. Bir başkası mesafelidir ama bakışlarından anlarsınız içten gelen yoğun sevgiyi.  Koşturmacası, yorgunluğu, her türlü uğraşısı çocukları içindir. Çocuklara sorulan ne yanlış bir sorudur: "Anneni mi, babanı mı daha çok seversin? " Sevgi her zaman somut değildir ki, ölçüye gelmez, hissedilir, özde yaşanır, varlığı güç katar. Kanıtlamak zor olabilir. Ancak yıllar sonra baba olan dünkü çocuklar değer bilirler. 

Zamana bağlı olarak dünyayı ve insanları tanıdıkça, kendisiyle daha gerçekçi olarak hesaplaşıyor insan.  Kusur aramak yerine yaşanılanlara göre değerlendirmeler yapmak gerektiğini anlıyor.  Bazen hastalıklar, bazen yorgunluklar, bazen beklenmedik bir ölüm kişiler arası bağlantıları zayıflatabilir, çocuklarla yetişkinler arsında otorite eksikliği yaşanabilir.  Babanın yokluğunda annenin sorumluluğu ve görevleri artar tabii. Yuvanın temel direği çatırdamışsa bile yılların emeği, birikimi, çabası inkâr edilemez. Anneler dengeli sevgi ve ilgisiyle ,  üslendikleri yeni rolle değer kaybını önleyip  değer artışını yaratabilirler. 

Çocuklukta gidilen  bir lunapark kolay unutulmaz. Hele hayatın dönme dolapları arasında o gerçek bir sevgi simgesidir. Her çocuğun anı dağarcığında çok sevdiği yakınları; dedeler, babalar, dayılar, amcalarla  ilgili yaşanmış güzel anılar vardır mutlaka. O anılar kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir de "Baba" diye adlandırdığımız insanlar vardır. Özünde mutlaka iyilik, insanlık, vefa, özveri, sevgi, saygı olan güvenilir insanlar. Sadece kendi çocukları , yeğenleri değil, başka çocuklar da bu güzel özelliklerin farkında olarak yaklaşırlar o insanlara. Yeğenleri için bir idoldür onlar. 

Baba olmak, baba sayılmak zordur, ama kalıcıdır. Kolay elde edilmez bu  kimlik. Masal gibi anlatılır yıllar sonra bile. İyi davranışlar rol-model olur çocuklara. 

Kaybettiğimiz ya da yakınımızda olan tüm babalara, baba gibi davranan güzel insanlara yürekten teşekkürler. 

Makbule ABALI

18 Haziran Urla 


                                             Dehri GÜLTEKİN




Aydın GÜLTEKİN
                                               

Dedeler ve Torunlar- Ahmet ABALI, Hakan ATTAL
RÜYA, ALİ , LİNA


                                                      Ahmet ABALI



                                                   İsmail Hakkı GÜLTEKİN



                                         İsmail Hakkı GÜLTEKİN- Rüya ATTAL

                                         Can- Sezgi- Lina- Rüya ATTAL





14 Haz 2023

YAŞAMIN İÇİNDE CANDAN, GÖNÜLDEN BİR ELBETTE...



 


Yaşam  sürprizlerle devam ediyor. Bazen hüzün içinizi daraltırken bazen küçük, anlamlı mutluluklar yüreğinizde coşku yaratıyor. Çekilişlerde hiç şanslı değilimdir. Bazı yıllarda eşimin hediye ettiği Milli Piyango biletlerine bile ancak amorti rastlardı. Beklentisi olmayan insanın kaybedince kaygısı da olmuyor. BİR Bloğun düzenlediği çekilişe de sadece yorum yapmak amacıyla yazmıştım. Öylece önce katılımcı  ve sonra da kazanan ben olmuşum. 

Sevgili Handan'dan gelen mesaj, çekilişlerde kazanmaya alışık olmayan beni çok mutlu etti. İnce bir düşünceyle de " Siz kazandınız. Ruhunun en çok ihtiyacı olana çıksın demiştim" diyordu. Gerçekten hayatta bazen küçük mutluluklar arıyor insan. Bir değişim gibi, baharda ansızın açan kır çiçekleri gibi, beklenmedik anda karşınıza çıkan bir dost yüzü gibi, sarılacak bir el gibi... 

Ancak tek başına yaşanılan,  çevreden soyutlanmış mutluluklar bana göre değil. Bir yakınım mutsuz ya da hasta ise aynı acıyı benzer biçimde ben de yaşıyorum. Yalova'da eşiyle birlikte yaşayan erkek kardeşimin giderek ağırlaşan hastalığı sürerken konsere gitmeyi düşünemedim. Ama 10 Haziranda İzmir'de düzenlenen  Candan Erçetin Konseri için iki kişilik bilet en uygun biçimde yerini buldu. Yakınlarımız harika bir konseri çok güzel bir yerden zevkle izlemişler. 21.30'da başlayan konser 23.30'da sona ermiş. "Her şey mükemmeldi" dediler.

Bir blogdan sevgili Handan'ın ince düşüncesine, dostluğuna, içtenliğine , teknik konularda yardımlarına sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum.  Kızımın sevgili kayınvalidesi Emel Attal kızı Cansu Attal Dedeoğlu ile birlikte izlediği bu güzel konserde beni de düşünerek videolar, fotoğraflar çekmiş. Teşekkürler sevgili Cansu. 

Candan Erçetin'in en sevdiğim şarkısı, "Elbette". Sanki benim duygularıma da tercüman oluyor. Candan Erçetin'in enerjisi uzaklardan evimize kadar ulaştı...

Makbule ABALI 

13 Haziran Urla  


Buradan dinleyebilirsiniz : Candan Erçetin - ELBETTE


ELBETTE


Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa 

Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa

En derin yaralar kapanıyorsa

En büyük acılar unutuluyorsa

Neden korkulur hayatta söyleyin bana

Ben neden aynı kalayım söyleyin bana

Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım

Elbette daldan dala konup sonra uçacağım

Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım

Elbette bazen söyleyip bazen susacağım

İnanmadım asla inanamam

Her şeyin bir  sonu olduğuna

Elbette bugün ağlıyorsam yarın güleceğim 

Elbette önce çekip gidip sonra döneceğim.


Söz: Candan Erçetin

Müzik: Akın Ertülbey

Düzenleme: Alper Dinç
















12 Haz 2023

ÇOCUKLARLA BİRLİKTE BAHAR GİBİ BİR GÜN...

 


İnanıyorum ki çocuklarla birlikte yaşanılan her zaman dilimi insana yaşama sevinci aşılıyor, enerji ve mutluluk veriyor. Saf, doğal, katıksız bir mutluluk bu. Yalandan, dolandan, yapaylıktan arınmış, ışıl ışıl, cıvıl cıvıl bir mutluluk yumağı adeta. Şairin "Çocuklar beni de alın içinize ne olur! " deyişinde ne büyük bir haklılık payı var.

Okullarda bahar ayları genellikle sosyal etkinliklerin yoğun olduğu aylar. Yıl boyu yürütülen çalışmaların ardından rahatlatıcı bir mola gibi. Bir başka deyişle stres atma, rahatlama , birlik ve beraberlik günleri. Kendini geliştirmiş, hayati bilgilerle donatmış, çocukları, görevini çok seven mükemmel  bir  öğretmenin elde ettiği sonuçlara tanıklık etme zamanı. Şarkılar, danslar eşliğinde çocuklar eğitici, düşündürücü bilgiler de vererek harika sunumlar yapıyorlar. Onların sınırsız enerjileri bizlere de yansıyor, gülümseyerek izliyoruz. 

Eşim ve ben Urla Zeytinalanı'nda Hakkı Oğuz Tabaoğlu Pilot İlkokulu 2 B Sınıfının konuklarındanız bugün. Sevgili Ayşe Ünal Öğretmenimiz ve öğrencisi, site komşumuz Tatlı Doğa'nın gününe bir zamanların eğitimcileri olarak katılıyoruz. Doğa'nın anne ve babası Nur ve Tolga Oranüs sayesinde tanıdık Ayşe Öğretmenimizi. İyi ki tanımışız. Eğitim adına her güzel haber içimizi aydınlatıyor, umudumuzu tazeliyor. İyi, güzel, yararlı şeylerin kalıcı olması, topluma örnek olması açısından mutlaka vurgulanması gerektiğine inanıyorum. Elbette olumsuzluklar da aynı şekilde dile getirilmeli. 



Çocuklar ve Öğretmenleri günün açılışını hep birlikte yapıyorlar. Çocukların üzerinde atık malzemelerden yapılmış (Pet şişeler, kâğıt tabaklar, artakalmış rulolar, kurdeleler vb. ) kıyafetler var. Bu bir defile. .Çok farklı bir defile tabii, alışılagelmişin dışında. Her bir çocuk podyumda yürürken "Biliyor musunuz? diye başlayarak atık malzemelerin doğaya zararları konusunda bilgiler veriyorlar :

Bir elma çöpünün doğada kalma süresi 2 ay, plastik bir şişenin 450 yıl,  Bebek bezleri 550 yıl,  alüminyum kutular 200-300 yıl, pil 300 yıl, deterjan atıkları 400 yıl kalabiliyor. Toprağın altında insan vücudu 36-48 saat aralığında çürümeye başlıyor. Bir cam şişe 4000-5000 yılda yok oluyor. 



Etkinlik kapsamında veliler ve çocuklar atık malzemeleri el becerileriyle değerlendirerek kullanıma uygun yeni malzemeler yarattılar.( Pet şişelerden abajurlar, fenerler, süsler vb. Kaynak kişi Mediha Keskin'in önderliğinde yetenekler sergilendi. Doğaya zarar verebilecek atıklar böylece kılık değiştirerek yararlı amaçlar için kullanılabilecek malzemeler haline dönüştüler.

Program içinde bulmacalar soruldu, Veliler öğrenciler karşılıklı yanıtlamaya çalıştılar. Örneğin: Alfabede kaç harf bulunur? (6) - Boynuzum var, koç değilim, Kanadım var kuş değilim, uçarım, uçak değilim. Bil bakalım ben neyim? (Kelebek) Pamuğa benzer, sıcak tutmaz, gökte uçar, kanat çırpmaz?( Kar ) Ve daha ne güzel, ne düşündürücü sorular. 

Gün tam bir paylaşma ve dayanışma günüydü. Yaşlı-genç her yaştan insan vardı. Çocuklar hata da yaptılar elbette: Bazen söyleyeceklerini unuttular. bazen utandılar. Ancak herkes biliyordu ki bu etkinlik amatör bir çalışmaydı.  Hepimiz yanlışlarımız sonucunda doğrulara ulaşmadık mı? Yanlışlar da alkışlarla doğrulara giden yollara yönlendirildiler. 



Program içinde bir de teleskopla gökyüzünü, ay dedeyi gözlem plânı vardı. Hava kararırken ayı gözlemek için 3 tane teleskop hazırlandı. Ama o gece ne yazık, ay güzel yüzünü gizleyip bulutların arkasına saklanmış. Belki o da saklambaç oyunuyla bir farklılık yapmak istemiştir. Bir başka gece gizemli yüzünü sergileyecektir mutlaka.



Bu güzel güne katkı sunan , emek veren güzel insanları başta Sınıf Öğretmeni Ayşe Ünal olmak üzere yürekten alkışlıyoruz. Çocuklardan öğreneceğimiz daha ne çok şey var. Sağlık, mutluluk içinde nice güzel baharlara, umut dolu yarınlara...

Yoğun çalışmalarla geçen bir yılın ardından, yararlı etkinliklerle dolu güzel bir tatil diliyorum hepinize.


Makbule ABALI

Mayıs 2023 Urla

8 Haz 2023

BEDEN SAĞLIĞIMIZ- RUH SAĞLIĞIMIZ

 


Geçmişten günümüze yüzyıllardır üstün gücünü, önemini kavrayıp sıralamada hep ilk sıraya yerleştirmişiz. Onun yokluğunda eksikliğini hissedip "Olmaya Devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" demişiz. Sağlık: Bedensel. ruhsal, toplumsal yönden tam bir iyilik halidir" diye tanımlanmış, sağlığı kaybetmekle hayattan tat almanın da azaldığını fark etmişizdir. Sağlıklı bir toplumun oluşmasında bireylerin zihinsel, ruhsal, bedensel ve sosyal sağlıklarının dengeli olması nasıl da önemlidir.

Bebeklikten çocukluk ve yetişkinliğe uzanan uzun ince yolda sağlık hizmetlerinde özellikle koruyucu hekimliğin rolü ne kadar değerli. Hastalanmadan önce iyi beslenebilmek, gerekli önlemleri alabilmek, akıl ,beden ve ruh sağlığını bir bütün olarak koruyabilmek. her konuda, her alanda ama özellikle sağlık alanında işini benimsemiş, kendini geliştirmiş, sorularınıza cevap alabileceğiniz idealist hekimlere öyle çok ihtiyacımız var ki. İyi doktor olmak çok kolay değil. Altı yıl tıp eğitiminden sonra  istenirse TUS  Tıpta uzmanlık Sınavına girip seçtiği ve kazandığı uzmanlık alanında ek bir öğrenim görmek. Bilimsel yayınları , kongreleri izlemek.

Dünya belki her an, her gün iyilerle kötülerin savaşına tanık oluyor. Doğal olarak her meslekte iyiler de kötüler de var. Yaşadıkça gördüklerimiz, karşılaştıklarımız, duyduklarımızla toplum değişime de uğruyor. Sabretmesini unutup daha öfkeli, sinirli bireyler haline dönüşüyor. Bir güler yüz, bir güzel tebessüm , biraz hoşgörü, biraz anlayış kimi zaman çok şeyi çözümlüyor. Çocukların gerçekten iyi rol-modellere öyle çok ihtiyaçları var ki. Kimi zaman cana can katan, hayat veren doktorları da yıldırıyoruz. Son depremde Tıp dünyası ne çok kayıp verdi.  Son günlerde  yurt dışında iş imkânı arayanlar çoğaldı. Oysa yıllar önce Atatürk "Beni Türk Hekimlerine emanet ediniz. " diyordu. 

Hepimizin olduğu gibi doktorların da karşılıklı anlayışa, güzel işlerin takdir edilmesine, olumsuzlukların da yapıcı, uzlaştırıcı bir  şekilde dile getirilmesine ihtiyaçları var. Ruh ve akıl sağlığımız yıpranmamalı, korunmalı. Bazen asıl duymamız gereken güzel etkinlikleri duyamıyoruz, uzaklardan göremiyoruz. Toplumda tanımadığımız öyle çok adsız  kahraman var ki. Yetenekleri, güzel yürekleri, becerileriyle övgüyü, alkışı gerçekten hak ediyorlar. İstanbul Tabip Odası birkaç gün önce İstanbul'da çok güzel bir konser verdi. Büyük kızımız Sibel'in de solist olarak yer aldığı konseri canlı izleme şansımız olmadı ama çok uzaklardan tebriklerimizle alkışlarımızı paylaştık. 

Emek veren, katkıda bulunan tüm doktorlarımızı yürekten kutluyoruz. 

Makbule ABALI

07. 06. 2023

İstanbul Tabip Odası Türk Müziği Korosu


Ne Bildim Kıymetin Ne Bildin Kıymetim

Makamı: Nihavend

Bestekarı: Alaeddin  Yavaşça

Söz Yazarı: M. Müeyyet Berkman

Solist: Sibel (Abalı) Altın (1 saat 16. dakikada dinlenebilir) 




3 Haz 2023

ÖLÜMÜNDEN 60 YIL SONRA- ŞİİRLERİYLE NAZIM HİKMET

 


* * * 

İnsanların türküleri kendilerinden güzel,

kendilerinden umutlu,

kendilerinden kederli

daha uzun ömürlü kendilerinden.

Sevdim insanlardan çok türkülerini.

İnsansız yaşayabildim,

türküsüz hiçbir zaman.

Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.

Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.

Bu dünyada yiyip içtiklerimin,

gezip tozduklarımın, 

görüp işittiklerimin,

dokunduklarımın, anladıklarımın

hiçbiri, hiçbiri,

beni bahtiyar etmedi türküler kadar... 

Nazım Hikmet RAN


TECRİTTEKİ ADAMIN MEKTUPLARI 3

Bugün pazar.

Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.

Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak

bu kadar mavi 

bu kadar geniş olduğuna

şaşarak

kımıldanmadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum,

dayadım sırtımı duvara.

Bu anda ne düşmek dalgalara,

bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.

Toprak, güneş ve ben 

Bahtiyarım... 

Nazım Hikmet RAN


TARANTA BABU' YA BEŞİNCİ MEKTUP' tan 

Yaşamak ne güzel şey...

Anlayarak bir usta kitap gibi

bir sevda şarkısı gibi duyup

bir çocuk gibi şaşarak YAŞAMAK... 

Yaşamak:

birer birer

ve hep beraber 

ipekli bir kumaş dokur gibi...

Hep bir ağızdan

sevinçli bir destan

okur gibi

YAŞAMAK...


Nazım HİKMET RAN 

D:17 Ocak 1902  Ö:3 Haziran 1963