Bu Blogda Ara

30 Ara 2022

ESKİYEN YILLAR...



Bir koca yılın daha sonuna geldik. Bir yıl daha bitmek üzere. "365 gün nasıl olsa bizim" diyerek başladığımız ve giderek tükettiğimiz, eskittiğimiz koca bir yıl...
İnsan ömrü de öyle değil mi ? Günler, aylar, yıllar inanılmaz bir hızla birbirini takip ediyor. Saatin akrebiyle yelkovanını yavaşlatma gücümüz yok.

Umutla beklenen her yeni yıl, içinde olumlu-olumsuz pek çok şeyi barındırıyor; hayat gibi, hayatın her aşamasındaki diğer günler, yıllar gibi... Küçük şeylerle de mutlu olabilmeye kendini alıştırmışsa insan, onca olumsuzluğun, karmaşanın arasında da yaşamı dengeleyebiliyor çoğu kez. 

Bazen yakınlarınızın mutluluğuna tanık olmak, bazen umut veren bir gazete haberi, yolda-sokakta rastladığınız insanca bir davranış, güzel bir sanat eseri, güzel bir yazı-şiir-oyun...Yaşadığımızın, insan olduğumuzun bilincine varmamızı sağlayan her şey...
Bazen kısa süreli, bazen uzun süreli mutluluklar; Beklediğimiz, çok emek harcadığımız bir işin gerçekleşmesi, bir başarı haberi, dünyayı iyileştirmeye, yönelik çabalar... Hepsi mutluluk gerekçesi olabiliyor.

Bedensel, ruhsal, toplumsal her türlü olumsuzluk yaşam kalitesini düşürüyor, kişinin tahammül gücüne göre sağlığını da tehdit ediyor. Dünyanın neresinde olursa olsun; çocuklara, gençlere, kadınlara, insana yönelik acımasızca davranışlar , adaletsizlik, haksızlık, şiddet insanı rahatsız ediyor, içini acıtıyor. Bildiğimiz-bilmediğimiz, duyduğumuz, duymadığımız, bazen duyup kanıksadığımız ne çok şey oluyor yeryüzünde..

Yaşanan her saniyede dünyanın farklı yörelerinde ne çok doğum, ne çok ölüm gerçekleşiyor. Aynı kentte düğün evine birkaç yüz metre ilerde bir evde ölüm acısı yaşanabiliyor. Ama bazen, özellikle büyük kentlerde aynı mahallede, aynı sokakta, aynı apartmanda yaşayan insanlar bile sevincini, tasasını paylaşmaktan çekinebiliyor. Güven duygumuz yara almış. Kimse kimseye karışmamayı tercih ediyor.

Günler, yıllar hayatımızdan akıp giderken; nedenlerle sonuçlar üzerinde nasıl bağlar kurup, kendimizi nasıl değerlendirebiliyoruz? Sadece bu yıl değil, ömür boyu çevremizde olup bitenlere ne kadar duyarlı olabildik, kendi çapımızda neleri gerçekleştirebildik?  Gördüğümüz, duyduğumuz, yaşadığımız her türlü olumsuzluk bizi ne ölçüde, ne kadar etkiledi, insana , insanlara ne kadar yakın, ne kadar uzaktık...? Kimlerden neleri, ne kadar öğrenebildik, öğrenirken içtenlikle kendimizi eğitebildik mi, ders alabildik mi?
Başkalarına zarar vermeksizin kendi alanımızı ne kadar daraltıp ne kadar genişletebildik ?

Kaygılarımız, korkularımız sadece kendimiz ve yakınlarımız için miydi; içimizin yanması, gözümüzün yaşarması kimlerle sınırlı kaldı, kimlerin acısını- sıkıntısını paylaşmasak bile hayal edebildik? Kimler veya neler için özveride bulunabildik, sağlıklı ya da sağlıksız iken neleri hayal ettik, nelerden vazgeçtik ?

Çeşitli kurumlar, kuruluşlar her yılın bitiminde genel bir değerlendirme yapıp kar-zarar hesabı çıkarıyorlar. Oysa insanın değerini yıllar belirliyor, yıllar neler kazandırmış ya da kaybettirmiş, yaşam köprüsü hangi değerler etrafında nasıl şekillenmiş, nasıl bir yol alınmış...? Hayatın içinden, ilginç, uzun, ömürlük öyküler belki...

Hayatı anlamlandırmak, yol ve yön belirlemek, yaşanılan coğrafyaya, topluma, kültüre, kişiliğe göre değişiyor elbette. Ve her kuşak bir öncekinden ne kadar farklı, ne kadar eğitimli, kendini ne kadar geliştirip yenileyebilmiş hep düşündürücü oluyor.

Birey ya da toplum olarak kendimize sormamız gereken öyle çok soru var ki... Eğitim kurumlarımızda bilgi kazandırmaya çalışırken ne ölçüde eğitebiliyoruz,
Çocuklarda hırçınlığın, gençlerde isyankarlığın, yetişkinlerde öfkenin nedenlerine ne ölçüde inebildik?
Cezalarımız ya da ödüllerimiz tutarlı mıydı, öfke kontrolünde ne ölçüde başarılıydık...?İçimizdeki patlamaları ne ölçüde engelleyebildik?

Her yıl eski yıl bitip yeni yıl başlarken,değişmez bir biçimde, giden ve gelen yıllar sembolik bir şekilde anlatılır; küçük, sağlıklı bir çocuk yeni yılı simgelerken, bastonundan güç alan yaşlı, yorgun bir insan giden yılı anlatır. Her yeni yıla umutla, beklentilerle girilir, daha güzel bir dünya hayal edilir.
Oysa ne yazık, dünyanın pek çok yerinde çocuk ve gençler yeterince olgunlaşamadan yıpranıyor, tam anlaşılamadan haksız davranışlarla karşılaşıyorlar.

Yıllar öncesinden ünlü Eğitimci John Dewey ne güzel dile getirmiş: "Çocuk, itaat etmek kadar , lider olmak için de eğitilmelidir." Kaybedilmiş kuşaklar kayıp yıllara neden oluyor. Keşke çok küçük yıllardan başlayarak; tahammül göstererek, her ortamda çocuk ve gençlerin sesine-eleştirilerine kulak vererek önce kendi iç disiplinlerini oluşturmalarını sağlasak...

Bir yıl daha süresini doldurdu. Ancak eskiyen yalnızca bitmiş bir yıl değil; giderek nesli tükenen kuşlarıyla, balıklarıyla, azalan yeşili ve mavisiyle, bir türlü bitmeyen şiddet olaylarıyla, doğal afetlerle dünyamız da öylesine yıprandı ve yaşlandı ki... Ama hoyratça tüketilmiş onca yıla rağmen umut hiç tükenmiyor, dünyamız yıllara meydan okuyor...
Dileriz her yeni yıl, bir öncekinden daha güzel şeyleri gerçekleştirmeye vesile olsun...

(Yıllar önce yazdığım bu yazıyı,çok küçük birkaç cümle değişikliğiyle, bir nostalji özlemiyle yeniden yayınlıyorum.İyi-kötü değişik duyguları aynı anda yaşıyorum. Güncelliğini hiç kaybetmemiş.)





26 Ara 2022

BİR KUŞ ÖYKÜSÜ...


 Zamanla öğreniyor  insan.  Hayat deneyimlerle anlam kazanıyor, bütünleşiyor. "Kıssadan hisse" derlerdi  eskiler ; Çok eskiden kanaryası ötmeyen bir çocuk varmış. Çaresiz kalınca  "Kuşum ötmüyor, ne yapsam" diyerek çevresine sormaya başlamış. 

Sorduğu ilk insan bir hukukçu ; "Biraz zorlarsan öter." demiş. İkinci insan bir savaşçı: "Kopar başını olsun bitsin." demiş.  Çocuk irkilmiş, koşarak uzaklaşmış oradan. Üçüncü kişi bir eğitimci: " Yarına kadar bekle bakalım. " olmuş cevabı. Birkaç gün sonra kuş gerçekten ötmüş.  Sevgi, sabır, ilgi, vefa onu dile getirmiş.

Bizim de evde beslediğimiz ilk kuş bir muhabbet kuşuydu. Çok sevdiğimiz  bir dostumuz anneme hediye getirmişti; Cankuş koyduk adını. Bir süre sonra bizlere öylesine alıştı ki evin içinde serbestçe dolaşır oldu. Tüm odalara girip çıkardı. Özellikle kitaplıkta kitapların üstüne konmayı nasıl da severdi. 

Altmış kadar kelime öğrenmişti, taklit yeteneği çok güçlüydü.  Eve gelen konukları "günaydın" diyerek şaşırttığı çok olmuştur. Hepimizi çok severdi, bizler de ona sevdalıydık.  Hep birlikte Mersin'den yaylaya bile gittik. Yayla kuşlarıyla birlikte ötüştüler. 

Bir gün onu bir haftalığına bir akrabamıza bırakıp İstanbul'a gittik. Önce hastalık, sonra ölüm haberini aldık Cankuş'un. Eşimle birlikte ağladığımızı hatırlıyorum.  Acının etkisi aynı... Kadın ya da erkek fark gözetmiyor. Kuşlar çok narın, sevgi dolu, naif canlılar. Dünyaya bir veda mesajı bile bırakamadan hastalanıp ölüyorlar.

Bu yıl Mayıs ayında bir gün yeni evimize torunlarımız Lina ve Rüya anne babalarıyla, ellerinde bir kafesle birlikte geldiler. O gün doğum günümdü, yeni muhabbet kuşumuz onların sürpriz hediyesiydi.  Çok mutlu oldum... Çok küçücüktü, adını "Minik" koyduk. Yeni yerine, bizlere alışma sürecinde çok tedirgindi. Dünyadaki akranlarının aksine , muhabbet kuşlarında dişi kuşlar konuşmuyor, mor gagalı erkek kuşlar konuşuyor. 

Kafesine bir  salıncak da koyunca nasıl sevindi. "Artık dedik zamanı geldi  konuşacak." Ama olmadı, konuşmadı. Kuşlar  gökyüzünde özgürce uçmaya alışkınlar deyip Cankuş gibi evde uçurma denemelerine giriştik. Önce çok bocaladı, yere kondu uçamadı, yükselemedi. 

Sınama- yanılma denemeleri sonucunda uçmayı başardı.  Uçarken özellikle evin içindeki çiçeklerden yapraklı dalları, kuş biblolarının olduğu köşeleri seçiyor. Omuzlara  konmayı da öğrendi. Artık sabırla ilk sözcüğünü bekliyoruz.  Yarınlar umarız çok uzak değildir...

Makbule Abalı

25 . 12. 2022






25 Ara 2022

KUŞLAR...(Ünlü Şairlerin Dizeleriyle )


 * Uçun kuşlar uçun doğduğum yere;

Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.

Ormanlar koynunda bir serin dere,

Dikenler içinde sarı gül vardır.

Rıza Tevfik Bölükbaşı


* Gider kim sular fesleğenleri

 Kuşlar nereye sığınır akşam olunca?

Ahmet Telli


*Kuşlar ölür, sen uçuşu hatırla.

Füruğ Ferruhzad


*Bir durgun sudayız. 

.Konuşsak da kuş uçmuyor içimizdeki ormandan

Şükrü Erbaş 


*Kuş olsun insan olsun,

Yalnızlık sevmeyi bilmeyenlerin icadı.

Edip  Cansever


*Yüreğinden beyaz kuşlar uçardı yüreğime.

Haydar Ergülen.


*Kuşlarını alıp gidiyor gök.

 İlhan Berk


*Ben küçükken çok kuş vurdum, iyi adam değilim.

Geliştirdiğim duyarlılıkların alayını toplasan kanadını kanattığım 

tek bir serçe yavrusunu iyi etmiyor.

Ali Lidar


*Kuşlar mıdır onlar ki her akşam alemlerimizden  sefer eyler ?

Akşam yine akşam yine akşam

Göllerde bu dem bir kamış olsam.

Ahmet Haşim


*Kuşçu amca!

Bizim kuşumuz da var,

Ağacımız da.

Sen bize bulut ver sade

Yüz paralık.

Oktay Rifat-Orhan Veli


Derleyen: Makbule Abalı

Aralık 2022

Fotoğraf: İnternetten


17 Ara 2022

MEVLANA' YI SÖZLERİYLE ANMAK...

 













Hz. Mevlana 13. yüzyılda Anadolu'da yaşamış ünlü düşünür, Tasavvuf Şairi, sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün temsilcisi olarak kabul ediliyor.

 Doğumu: 30 Eylül 1207/  Ölümü: 17 Aralık 1273.  Mevlana ölüm gününü "Yeniden Doğuş" günü olarak kabul ediyordu.

* Kazandıklarını bölüşemiyorsan

  Elini sorgula

 Konuştukça kırıcı oluyorsan

 Dilini sorgula

Yürüdükçe menzilden çıkıyorsan 

Yolunu sorgula

Ömür geçtikçe yerinde sayıyorsan

Gününü sorgula

Sevildikçe vefasızlaşıyorsan 

Gönlünü sorgula

Hangi halde olursan ol

Sonunu sorgula.

***********

*Dünya gözü ile bakan yüzü,

Gönül gözü ile bakan öz'ü görür. 

**********

*Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok,

Nice elbiseler gördüm içinde insan yok.

**********

*Kalp deniz, dil kıyıdır.

**********

*Gerek yok her sözü laf ile beyana, Bir bakış bin söz eder laftan anlayana.

**********

*Gönül almayı bilmeyene ömür emanet edilmez.

**********

*Gönül hissetmezse kulak duymuş neylesin, kalp sevmedikçe el dokunmuş neylesin.

**********

*Anlaşılmak gibi bir derdimiz vardı. Ne zaman ki kendimizi anlatamadığımızı fark ettik. İşte o vakit susmalar dostumuz oldu.

**********

*Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir. 

***********

*Çalınan her kapı hemen açılsaydı ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.

**********

*Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.

**********

MEVLANA



13 Ara 2022

TÜRKAN SAYLAN'A AÇIK MEKTUP...

 

Bu mektup elinize geçmeyecek biliyorum. "Görüldü"  ifadesini de taşımayacak. Ama hani bazen insan içindekileri dökmek, dertleşmek ister. Değer verdiği birine bir şeyleri  anlatma ihtiyacı duyar. Bardağı taşıracak son damlaya da hatta gül yaprağına da yer kalmamıştır. Yoksa söz biter mi? Asıl özelliği dili, konuşması olan canlıya suskunluk yakışır mı?Günler, haftalar, aylar ardı ardına akıp gidiyor. Sonbahar yaprakları gibi düşüyor takvim yaprakları da.  Günleri bile şaşırır olduk. 

Ülkemizde yıllardır yaşı büyütülüyor çocukların.  Değişik amaçlarla, kimin nasıl işine gelirse. Yıllar önce suçlu saymak için, bazen askerlik için, nikah kıymak için. anne saymak için... Oysa onlar henüz  büyümemişlerdi.  Büyükler karar verince büyük sayıldılar. Olgunlaşmadan büyüdüler, yaşlandılar. Evet, yaş almak değildi onlarınki. Saçları aklaşmadan elleri, yüzleri kırışmadan  yürekleri yaşlandı...Kızlara düğün yapılmadı, takı  takılmadı tabii. Oysa siz ne diyordunuz: "Tıp Fakültesi diplomamı alıp rozetini takınca en değerli  takı'm  o oldu. " 

Siz  çocukları iyi bilirsiniz, çünkü çocuk oldunuz. Kadınları da, doktorları da iyi tanırsınız. Şimdi hiçbirini  koruyamıyoruz. Çocuklar, kadınlar, doktorların canı yanıyor, öldürülüyorlar. Yazılan kitaplarınızın adı bile içimizi aydınlatıyor: "Cumhuriyetin Bireyi Olmak, Güneş Umuttan Şimdi Doğar, Kardelenler...

Kırsal kesimden, köylerden, ilçelerden nice kız çocuğu sayenizde, karların altından baş veren kardelenler  gibi didinerek, çaba harcayarak birer diploma sahibi oldular." Çocuk gelin" değil; öğretmen, avukat, doktor, hemşire, mühendis oldular.  Zoru başardılar.

"İmkansız diye bir şey yoktur,  imkansız sadece denenmemiş  olandır." diyen bir doktora inandılar, onu rol- model olarak benimsediler. Taşlı, ulaşılması zor yollardan geçerek "birey" oldular., insan oldular. 

Son günlerinizde bile : "Ölüm aklıma bile gelmiyor, daha yapacak çok işim var." diyordunuz. Siz çok şey yaptınız. Rahat uyuyun. Umut hiç tükenmiyor. Saygıyla, özlemle, yürekten teşekkürlerimizle anıyoruz. 

Makbule ABALIK  13 Aralık 2022





12 Ara 2022

DÜNYAYI KADINLAR YÖNETSEYDİ...

 


Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Dünya daha temiz olurdu, anne eli değmiş gibi,

Düzenli bir yuva gibi...

Kim haklı, kim haksız kanıtlanır,

Dünya daha adil olurdu,

Tüm çocuklar mutlu, karınları tok olurdu.

Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Yoksullar, suskunlar kaba güce yenilmez,

Ödenmeyen vefa borcu kalmazdı...

Duygular ağır basar, insanlar daha duyarlı olurdu,

Gürültü, karmaşa biter,

Sanat değer kazanırdı. 

Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Kadınlar kişiliklerini kanıtlar,

Kavgalar, savaşlar sona erer, 

Belki barış sağlanırdı...


Makbule Abalı - Aralık 2022



10 Ara 2022

HAYAT BİR OYUN MUDUR...?

 


Her yer oyun alanıydı önce,

Sonra yer kalmadı çocuklara;

Gökdelenler, AVM'ler kuruldu yerlerine,

Gene de vazgeçmedi çocuklar oynamaktan,,,

Bilyeler kurallara göre tek tek dizildi,

Gökyüzüne özgürce salındı uçurtmalar.

Ama "İpler ağaçlara takıldı " dedi büyükler.

Ve ağaçlar cezalandırıldı,

Ağaçları kökten kestiler...

Önce ağaçlar suçlu sayıldı, sonra çocuklar.

Tüfekler, bıçaklar, gaz kapsülleri serbestçe ortalıktayken

Bilyeler suçlu sayıldı,  çocuklarla beraber;

Uçurtmalar utandı, gökyüzüne havalandılar...

Suçlular nerede...? Suçlular kayboldu...

Bir "saklambaç oyunu" gibiydi sanki her şey,

Herkes saklandı, "ebe" bir türlü bulunamadı...

Ta uzaklardan bir çocuk sordu hüzünle;

"Hayat bir oyun mudur anne? "

Kısık bir sesle cevapladı annesi;

" Oyun bitti... "

Makbule ABALI  (Eski bir şiirim )

10 Aralık 2022



7 Ara 2022

KADIN HAKLARI...


Eskiden, çok eskiden

Uzak bir dağ köyünde doğdu Kader;

Bir kız kardeşi daha dünyaya geldi sonra,

Babası evden çıkıp gitti, küstü anasına.

Oysa oğlan olsaydı büyük şenlik olacaktı.

İlkokulda sınıf başkanı olmak istedi, olamadı,

Muhtarın oğlu varken kimse olamazdı ki.

14 yaşında okuldan aldılar.

Direndi, başardı, okudu.

18'inde en güzel gelin adayı oldu.

Damat adayı O'nu seçti, O'nun fikri alınmadı.

Seçmeden, sorulmadan geçti hayatı.

Verilmeyen haklarını ne isteyebildi, ne alabildi.

Haksızlıklara direnemeden, 

Kadın gibi yaşayamadan

Tükendi bitti hayat...


Makbule ABALI

5 Aralık 2022




 

3 Ara 2022

İRADENİN GÜCÜ... İNANCIN COŞKUSU...


Çocuklar ve yaş almış insanlar her zaman bir başkadır benim için. Bir grupta saflık, masumiyet, diğer grupta deneyim, bilgelik. İki gruptan da öğreneceğimiz ne çok şey var. Zamanla çocuklar da aynı duyguları paylaşıp benzer davranış kalıplarını benimsiyorlar.

Sevgili Joslin'in öyküsünü 2 yıl önce Kızım Sezgi'den hayretler içinde dinlemiş ve hayran kalmıştım. "Bir gün mutlaka tanışmanı isterim anne" demiş ve nasıl tanıştıklarını anlatmıştı: Urla, Kalabak sahilinde ta uzaklarda denize dalıp çıkan bir yunus balığı görür. Yaklaştıkça hayır , yunus değil, bir balık adam der. Balık adam giysileri içinde Joslin'le böyle tanışırlar. Mükemmel bir yüzücüdür. 

Mersin'den Urla'ya taşınınca bu yaz sonu Joslin'le tanıştık. "İyi ki tanışmışım" dediğim insanlardan biri.  Kısacık kesilmiş saçları, muzip tebessümü, ışıl ışıl gözleri, güzel sohbetiyle bir anda büyüsüne kapılıyorsunuz. Diyabet sonucu bir bacağı dizinden kesilmiş yıllar önce . Önceden bilmesem belki farkına bile varmayacağım. Coşkusu, enerjisi, neşesi bizlere de aktarılmış durumda. Sezgi'nin iki küçük kızı da onu can kulağıyla dinliyorlar. 

Bir zamanlar Joslin İzmir'in ilk butik pastanesini açmış. Beş dil biliyor. Sanat tarihine meraklı. Sevgi dolu çocukluğundan, gençliğinden söz ediyor. Biri erkek üç kardeşler. Annesi İtalyan asıllı. Amerika'da diğer kızıyla yaşıyor. Annesi 95 yaşında. 

Joslin hakkında sayfalarca  yazı yazılabilir; "Hayata espriyle bakıyorum. Yaşamayı , insanları çok seviyorum. Deniz benim yuvam..." O'nun sözleri. Çok sevdiği yardımcısı Xatuna (Hatuna) ile birlikte bizi çok güzel ağırlıyorlar. Götürdüğüm küçük hediyeme çocuklar gibi seviniyor. "Kırmızıyı, maviyi çok seviyorum."  diyor. Çocuklar da ona bayılıyorlar. Onlara sabırla  tekerlekli sandalyesini kullanmayı  öğretiyor. O sandalyeyle tek başına otobüsle şehre gidişini anlatıyor. Çocuklar arkadaşı gibi.

Evi de tıpkı Joslin'in ruhunu yansıtıyor. Bahçede çiçekler, evde tablolar, rengarenk objeler. İnsanı mucizelere inandıran bir kadın Joslin. 74 yaşında ama gönül yaşı kırklarda, ellilerde sanırım. Çevresine adeta yaşam, enerjisi şırınga ediyor. Kendisiyle barışık, hayatla barışık... Bir başka gün bizim evde buluşmayı kararlaştırıyoruz.  Yanlarında çok güzel iki kırmızı çiçekle geliyorlar; Atatürk çiçeği ve siklamen. Yaşama sevinci ve sonsuz enerjisiyle unutulmazlardan biri Joslin...

Makbule Abalı

3Aralık 2022





30 Kas 2022

NE ÇOKTULAR, O KADAR ÇOCUKTULAR...

 Bugün kitaplığı yerleştirirken uzun zamandır aradığım bir kitabı buldum. Ünlü gazeteci, fotoğrafçı, şair Tayfun Talipoğlu'nun çocuklarla ilgili şiir ve fotoğraflarıyla bütünleşmiş harika bir kitap. Alınıp, geri dönmeyen kitaplarımdan biri gibi düşünüyordum Bulunca nasıl mutlu oldum. 

54 yaşında üçüncü kalp krizi sonucunda hayata gözlerini kapamış, yaptığı programlarla "Bam telimizi titreten " ülkemizin çok uzak köşelerine "Yol Hikayeleri"  yazan, üstün nitelikleriyle bir duygu insanı. Unesco Türkiye İyi Niyet Elçisi. 

Doğum ya da ölüm yıl dönümü değil bugün. Ancak her gün, yitirdiğimiz o güzel insanları anmaya bir vesile değil midir? Kitabından şiir ve fotoğraflarla saygıyla anıyorum.

 M. Abalı

**********

Hiç göze gelmediler,

Gözdesi de olmadılar kimsenin,

Kimse farkına varmadı

yalansız gözlerinin,

Göz göz olduğunu yüreklerinin,

Hiç anlamadılar...

Oysa ne çoktular...

Ne kadar çocuktular...

Tayfun Talipoğlu 

***********

Bazen konuşamaz,

ama susamazsın !

Sorsan da söylemez,

gözüne düşer yanıtı...

Adamsan, anlarsın !

Tayfun Talipoğlu

**********

Kuşak kuşak,

Aynı yolda direndik,

Yitip gitmedik...

Tahta kayıklarımız,

topraktan fincanımız,

telden çemberimiz,

ve de topacımız,

tepe tepe çevirdiğimiz,

bizimdi...

Sınırlıydı düşlerimiz;

lakin, büyüktü

sevdalarımız...

Tayfun Talipoğlu 

**********

Hiç yitirmiş gibi 

durmaz zamanı

Kimse de bilmez

ne sakladığını.

Yoldur da gönüle,

Kimse bilmez.

Yürekten bakarsan

anlarsın!

Tayfun Talipoğlu





28 Kas 2022

DÜNYAYI HAYVANLARLA PAYLAŞMAK...

 * Günler boyu uğraşarak toprak yığdı karınca. Bir kaba güç ezdi geçti emeğini, yerle bir etti. Kahrından kahroldu karınca.

* Kelebek rengarenk çiçeklere kanatlandı bir bahar günü. Günlerce değil, sadece bir gün yaşayabildi. Şiddetli yağmura yenik düştü. 

*Küçük bir kara balıktı bir masal kahramanı gibi. Bir büyük balığa yem oldu bir gün. Denizlerdeki yolculuğu sona erdi.

* Bir serçe gibi ürkek, bir serçe gibi kırılgan dolaştı kış bahçelerinde. Tam dalına konacağı bir ağaç bulmuştu, sapanla vurdular.

*Leylekler gibi göçebe, bir diyardan bir diyara uçtu, bacadan bacaya kondu. Bir gün sıcak bir ülkeye göç ederken açamadı kanatlarını, çırpınarak can verdi. 

* Bir at gibi vefakar, sadık bir dostu olsun isterdi. Çok sevdiği atı bir gün sakatlandı, vurmadılar ama yılkı atlarının arasında kayboldu gitti...

* Trafik kazasında ölen sahibini kaza yerinde günlerce, aylarca bekledi. Vefalı bir insan gibi sevdalısını bekleyen bir köpekti...

* Bir kedi gibi munis, bir kedi gibi sokulgandı. Ama öfkelendiğinde yabani bir kedi gibi tırnaklarını geçirirdi. Bir gün yavrularının gözü önünde canına kıydılar, kurtarılamadı...

* Ceylan gözlü bir kız, ceylanların su içtiği göle soktu yavaşça ayaklarını. Bir kuğu kadar zarif, bir kuğu kadar asildi. Huzur buldu ormanda, ağaçların arasında...


Makbule Abalı

27 Kasım 2022



24 Kas 2022

BİR ÖĞRETMENİN ANI DEFTERİNDEN...

Bir meslekten emekli olduğunuzda kendinizi düşünmeye, sorgulamaya da çok zamanınız oluyor. Kendinizle baş başa kaldığınızda geçmişteki siz, bazen şefkatle sesleniyor, bazen hesap soruyor, sorguluyor. Neden, nasıl, nerede, keşke, iyi ki... Hepsi birbirine karışıyor. 

Sanırım geri bildirimlerin en kolay gerçekleştirildiği alan öğretmenlik. Çünkü malzemeniz; ruhsal, bedensel, sosyal yapısıyla insan. Çok yönlü değerlendirme imkanınız var. Sonuçlar tanıklarıyla çoğu kez yanınızda, yakınınızda. Gözleme imkanımız var. 

Unutulmuş ya da hatırlanmak istenmeyen öğretmenlerden misiniz? Yoksa telefon açan, mektup yazan, görünce mutlu olan, yıllar geçse de duygularını dile getiren öğrencileriniz hala var mı çevrenizde? Neden, niçin, nasıl soruları belleklerde karmakarışık kalabilir. Bilinç altındaki çocuk hataları kolay unutmuyor, affetmiyor. Bazen bir korku, bir öfke, nefret ya da tam tersi hayranlık, empati, saygı, sevgi,ne ararsanız. 

Kişiye göre, zamana, ortama  göre, kişiliğin şekillenmesinde rol oynuyor öğretmen. Gelecekte bazen sakin bir limanda güvencede bir insan, bazen hala içindeki fırtınalarla mücadele eden bir insan... Bireylerin yaşantısında eğiticilerin, öğretmenlerin rolü öyle büyük ki.

Meslek yaşantımda öğretmen yetiştiren bir kurumdaki yedi yıllık görev süremin bende çok güzel anıları vardır. Belki her meslekte güven, işini benimseme önemli ama öğretmenlikte içinizde sevgi tohumları yeşermediyse hem kendiniz mutsuz olursunuz hem de öğrencileriniz mutsuz ve karamsar olurlar. 

Zafer Eryılmaz, Burdur  Eğitim Fakültesi'nden eski bir öğrencim. Yıllar sonra telefonda bir mesajla bildik bir yüzle, adla karşılaşmak ne büyük bir mutluluk. Ve bir gün bir sürpriz:"Hocam öğrencilerimi sizinle tanıştırmak istiyorum, görüntülü bir görüşme yapabilir miyiz?" Gripten bir haftadır hastayım, sesim kısılmış ama hayır denebilir mi? Saat kararlaştırıyoruz, görüntüsüz bir görüşme gerçekleştiriyoruz.

Bir zamanların iyi bir öğrencisi çok iyi bir öğretmen olmuş; Çocukların konuşmalarından belli. "Geriye Kalan" adlı kitabımı okumuşlar, incelemişler, öğrencilerden  kimi kitaptan bir paragraf okudu, kimi bir şiir ya da bir söz. Gözleri ışıl ışıl parlayan güzel çocuklar. Öğretmenlerinin öğretmenini nasıl mutlu ettiler. Ta yüreğime dokundular sanki. Gözyaşları da eşlik etti bu güzel buluşmaya. Isparta Doğa Koleji 4- B Sınıfından  telefonla evimize, yuvamıza umut, mutluluk, sevgi, coşku yolladılar kucaklar dolusu.

Sadece bir gün değil, güzel rastlantılarla her gün Öğretmenler Günü olabiliyor. 
Sevgili Çocuklar; O gün hassasiyetle yaşaran gözlerimi  belki görmediniz, sessiz alkışlarımı belki duymadınız ama sizleri nasıl içtenlikle kucaklamak istediğimi bilin istiyorum. Gönül dolusu sevgilerimi iletirken gelecek yaşamlarınızda başarılar diliyorum.

Makbule Abalı
24 Kasım 2022




22 Kas 2022

ÇOCUKLARIN DÜNYASI


 Çocuklar anlar birbirini;

Çocuk diliyle, çocukça, safça

Çocuk kalbiyle, çocuk gözüyle

Bazen beden diliyle, sessizce, işaretle...

Ama her zaman dostça, kardeşçe, insanca,

Kırmadan, incitmeden,

Kırılmadan, gücenmeden. 

Çocuklar anlar birbirini;

Dövüşmeden, savaşmadan,

Yaralamadan, berelenmeden

Çarpışmadan, vuruşmadan

Kansız, bıçaksız, silahsız.

Kızsa bile az sonra barışır,

Art niyetsiz öpüşüp kucaklaşır.

Mal mülk davası olmaz, 

Paraya gereksinim duymaz.

Elindekini avucundakini paylaşır

Yanı başındakiyle, en sevdiğiyle...

Kuşlar, balıklar, böcekler, kelebeklerle konuşur,

Çiçekler, ağaçlar, hayvanlarla tanışır, selamlaşır

Dünyanın bütün dilleriyle,

Ya da kendi dilinde, kuş diliyle...

Yüreği kuşlar gibi hafif,

Dertsız, tasasız, kuşlar gibi özgür.

Elinde uçurtması, sek sek taşları, bazen bez bebeği,

Oynar, zıplar, dans eder, selam verir dünya çocuklarına...

Tüm çocuklar bilir,

Çünkü ancak çocuklar anlar birbirini...


Makbule Abalı

2013




21 Kas 2022

DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ

 Çocukların hakları olduğunu, bu hakların dünyadaki bütün yetişkinler için de önemli olduğunu, sadece bir gün değil, günlerce hatırlatılması ve uygulanması gerektiğini bildiğimiz gün çok şey değişecek.

Şiddete uğrayan, dövülen, hırpalanan, tecavüze uğrayan çocuklar, çocuk gelinler, küçük yaşta çalışan işçi çocuklar, okuma çağında iş gördürülen çocuklar, savaşlarda mağdur olan çocuklar, hiçbiri bunu hak etmiyor. 

Çocukluğunu yaşamak, insanca yaşamak onların da hakkı. Bu hakkı savunmak da yeryüzündeki tüm yetişkinlerin görevi olmalı... 

Makbule Abalı


18 Kas 2022

YAĞMUR ÖNCESİ... (Mini Öykü)

 

Serin bir sonbahar günüydü. Yağmur ha yağdı ha yağacak. Okulların ara tatilinden yararlanan çocuklar park ve bahçeleri doldurmuşlardı. Ah bir de güneş çıksa, bu serin havada onları biraz ısıtsa Her yaştan çocuk vardı; Rengarenk giysileriyle kızlı-erkekli çocuklar. Bir zamanların mahalle arkadaşlığı gibi. Kavgasız, tartışmasız, mızıkçılık etmeden, güle oynaya , seyre değer bir tablo gibi birlikteydiler. 

Ansızın bir çığlık koptu; "Uçurtmam uçtu, uçurtmam uçtu " diye bağırdı bir kız çocuğu. Birkaç çocuk yetişmeye, yakalamaya çalıştılar. Ancak uçurtmanın kuyruğunu yakalayabildiler, kopmuş bir kuyruk kalmıştı geriye. Küçük kız ağlamaya başladı. Aynı anda bir başkasının uçan balonları süzülerek gökyüzüne yükseldi Kayıplar çoğaldıkça çığlıklar da çoğaldı.  Biraz büyük bir abla onu sakinleştirmeye çalıştı. "Güneşin yanına gitti baloncuklar. Senin hediyen olsun."

Parkta uzaktaki bir bankta onları izlemekte olan yaşlı çift yerlerinden kalkarak grubun yanına geldiler. En büyük çocuğun elini tuttu yaşlı adam, bir bilge gibi konuşmaya başladı. O konuşmaya başlayınca çocuklar bir halka oluşturdular. "El ele tutuşabilirsiniz ." deyince hemen eller birleşti, merakla izlediler, gözler ve kulaklar açıldı.

"Bakın sizlere gerçek bir öykü anlatacağım; Bir zamanlar biz de çocuktuk, büyüdük dostlarımızı seçtik. Dostlukta paylaşma, hoşgörü, anlayış vardır. Siz birbirinize ne kadar bağlanır, iyi davranırsanız o kadar güzel sonuçlarla karşılaşırsınız.  Birlik olmak iyi günde, kötü günde güçlü olmaktır, birbirine yardımcı olmaktır." Çocuklar sessizce, dikkatle dinliyorlardı.

"Yarın ben size hep birlikte bir uçurtma nasıl yapılır öğreteceğim.  Malzemeler benden, emek sizden. Uçan balonlar yerine yeni balonlar da teyzenizden. Sahip olduğunuz eşyaların değerini bilin. Onları kaybetmemek için çaba harcayın. Ama unutmayın, önce insan. Karmakarışık bir ortamda sizler de mutlu olamazsınız ki. Her şey sizinle güzel. Uçurtma yeniden yapılır, uçan balonlar geri gelmese de bir gün yenisi alınabilir. Her şey onarılabilir ama kırılan gönülleri kazanmak zordur. "

"Ah sizin yerinizde olup eski arkadaşlarımla birlikte olabilmek için neler vermezdim bilseniz. Zaman içinde bilyelerimiz kırıldı, toplarımız patladı, bebeklerimiz yıprandı.  Ama şimdi sizler gibi küçük dostlarımız, torunlarımız, arkadaşlarımız var. Bir tutam sevgi, bir parça anlayış, azıcık sabır ve zaman. Dünya hepimizin katkısıyla, çabasıyla güzelleşecek, yuvamız gibi. Yoksa dünya hepimize zindan olur, yaşanmaz." 

Çocuklar gülümsediler. Bir kuş öttü, bir köpek ağaçların arasında dolaştı. Bir şarkı duyuldu ta uzaklardan: "Dünyayı çocuklar kurtaracak." Bir gün daha bitti...

Makbule Abalı





15 Kas 2022

ORHAN VELİ' DEN SEÇMELER...

 İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Kuşlar geçiyor, derken;

Yükseklerden, sürü sürü çığlık çığlık.

**********

DEĞİL 

Bilmem ki nasıl anlatsam;

Nasıl, nasıl size derdimi!

Bir dert ki yürekler acısı,

Bir dert ki düşman başına

Gönül yarası desem...

Değil!

Ekmek parası desem...

Değil!

Bir dert ki...

Dayanılır şey değil.

**********

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz

Gözyaşlarıma, ellerinizle ?


Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce .


Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Orhan Veli KANIK

 (Ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyoruz.)

D: 13 Nisan 1914

Ö: 14 Kasım 1950 

**********

İstanbul Katliamını kınıyor, acıyı paylaşıyoruz. Ülkemize büyük geçmiş olsun. M.A




13 Kas 2022

KIŞ GÜNEŞİ


 Kış güneşi gibiydi

Bazen ansızın görünen,  sımsıcak ısıtan

Bazen kaçan, üşüten 

Bir yüzü aydınlık, bir yüzü bulanık .

Gökyüzü masmavi olurdu 

O görününce 

O gidince alaca karanlık...

Elleri buz keserdi güneş olmasa,

Ayakları donardı soğuklarda 

Sonra güneş çıkar içi ısınır 

Yüreği aydınlanır, 

Yaşama sevinci dolardı dört bir yana.

Gökyüzü masmavi olurdu o gelince,

Kuşlar donatırdı ağaçların kuru dallarını,

Çiçekler açardı bahçesinde

Kış günü baharı yaşardı

İçinde yaşama sevinciyle.

Kimseler bilmezdi ama, 

Güneşli günleri iple çekerdi O 

İçinde dayanılmaz bir özlemle...


Makbule Abalı

Ekim-2022




10 Kas 2022

ULU ÖNDER ATATÜRK...

 

Ulu Önder Atatürk

Seni kaybettiğimizden bu yana 84 yıl geçmiş. Dile kolay, 84 yıl sonra da özlemle anıyor, arıyor, özlüyoruz. Yıllar sonra da sözlerin yolumuza ışık tutuyor, aydınlatıyor. 

Çocuklar, gençler, yetişkinler senin görüşlerini, fikirlerini, ideallerini bir meşale gibi yıllar sonrasına taşımaya devam ediyorlar, edecekler. 

Hayatımıza yön veren sözlerini hiç unutmayacağız:

*Özgürlük ve Bağımsızlık benim karakterimdir.

*Özgürlük olmayan bir ülkede ölüm ve çöküş vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür. 

*Bu Millet bağımsızlıktan yoksun yaşamamıştır, yaşayamaz, ve yaşamayacaktır. 

*Sanatsız kalan bir Milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. 

*Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz. Hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız. 

Mustafa Kemal ATATÜRK



















9 Kas 2022

BİR SONBAHAR GÜNÜ...

 


Sonbahar tüm coşkusu ile saltanatını sürüyor. Her mevsimin kendine özgü renkleri var. Açıklı, koyulu, parlak, soluk. Hepsi bir başka güzel. Bazen renkler birbirine karışıyor. Hangisi daha baskın seçemiyorsunuz. Gönlünüz birinden yana kaysa bir başkasını görüyorsunuz o anda. İnsanlar gibi, olaylar gibi.

Bazen bir olay dikkat çekiyor, tüm gözler o yana dönüyor, gündem değişince ortam da değişiyor. O karmaşanın ortasında sakin bir köşe, dinlendirici bir müzik, anlayabilen, dinleyebilen, doğru algılayabilen bir dost arıyor insan. 

O zaman dünyayı yeni bir göz, yeni bir mantıkla yeniden değerlendirmeye koyuluyorsunuz.  Ve sonbahar yeni açan çiçekleriyle, duru görüntüsüyle yeniden kucak açıyor adeta insanlara. Temiz havayı içinize çekip yeni dünyayı bir başka insan gibi algılıyor, yeniden soluk alıp vermeye başlıyorsunuz. 

Mevsimler, renkler değişse de dünya aynı dünya. Bir elimizde palet, bir elimizde rengarenk boyalar, günbegün boyayıp siliyoruz var gücümüzle. Her şey kafamızda, yüreğimizde, ruhumuzda renk değiştiriyor. 

Dünyamızı boyuyoruz bazen rengarenk boyalarla, bazen siyah beyaz renklerle... Her şey neyi,  nasıl algıladığımıza bağlı... 

Makbule Abalı


3 Kas 2022

YAŞAMIN İÇİNDEN İKİ GÜN...

 


" İnsan durmadan bir şeyler yapmalı. yaşama çabalarını elinden geldiği kadar sürdürmeli. Dilerim ki ölüm beni lahanalarımı dikerken bulsun; Ama ne ölüm umurumda olsun, ne de yarım kalmış bahçem."
Montaigne yüzyıllar öncesinden ne güzel demiş...

Hayat devam ederken günlerin, ayların, yılların içinde başka dünyaların da var olduğunun bilincine varıp kapıyı aralıyorsunuz. Değişik mekanlarda bulunmak, farklı insanlarla tanışmak kişide de bir değişime yol açıyor. Hele bu "farkındalık" , bir program çerçevesinde, alanında uzman kişilerle sağlanırsa yararı ve kalıcılığı da bir başka oluyor.

29-30 Ekim tarihlerinde İzmir-Urla Zeytinalanı'nda "Aile Sistem Dizimleri" konulu çok yönlü bir çalışmaya katıldım. Dolu dolu geçen iki gün içinde yıllar öncesine, çocukluğumuza, ergenliğimize, yetişkinlerin iç dünyalarına kısa yolculuklar yaptık. İçimizdeki çocukla  yeniden tanıştık. Onun türlü çeşitli hallerini yeniden sorguladık. 

Roller değiştikçe kişiliğimizin gizli köşelerine ulaştık. Bazen hüzünlendik, bazen gülümsedik. Zaman dilimlerinde an'ı yaşarken kendimizi sorguladık. Anne, baba, çocuk  rollerine büründük. Kariyer, iş, para üçgeninde kendimizi tarttık. Dünya, yaşam, sağlık alanlarında öncelikli tercihlerimizi vurguladık.

Anne babalarımızla yüzleşirken onların atalarına, köklerimize uzandık. Alabildiğine duygusal bir ortamda gözyaşları da aktı tabii. Bazen sözcükler, bazen gözler dile geldi. İnsan varlığımızı daha yakından tanıma fırsatını bulduk, içimizdeki ben'lere yürek açtık. Merhametin, şefkatin, hoşgörünün engin ufkunu aştık, geçmişten günümüze uzandık. 

Bu iki gün içinde daha çok enerji, daha çok umut, daha çok yaşama sevinci kattık dağarcığımıza. Ben kendi adıma; gönlü zengin, gözleri ışıltılı, yürekleri sevgi dolu insanların varlığını tüm benliğimle hissettim. Güzel bakan gözlerdeki ışıltının kaynağı, yüreklerdeki coşkun sevgi ve iyimserlikti sanırım. "Canım Makbule Hocam" diyerek hitap eden değerli  Tuncay Hocamızın sesi hala kulaklarımda. Sema Hocamızın içten yaklaşımını, güler yüzünü nasıl unuturum. 

Tevazu, hoşgörü, iyi niyet, yardımseverlik el ele verince dünyamız da aydınlanıyor.  Bu iki gün içinde "İyi ki varsınız, iyi ki birlikteyiz"
diyebileceğim çok güzel insanlar tanıdım. Emeklerine, varlıklarına sonsuz teşekkürler. 
Ünlü Fransız Yazar Duhamel : "İnsanlar ta yürekten düşünmedikleri içindir ki dünya acılardan kurtulamıyor." diyordu. Ta yürekten düşündük bu iki gün süresince ve sonrasında...

Makbule ABALI





18 Eki 2022

ÇOCUKLAR VE HAYALLERİ...






Uzak bir köy okulunda

Son ders zili çaldı

Resim dersiydi o ders

Resim çizdirdi öğretmen çocuklara

Konumuz, "Babanız ve siz" dedi

"Hayalinizdeki babanızı çizin" diye yineledi konuyu.

Her renkte, her boyda kalem dağıttı çocuklara

Siyah beyaz, sarı, turuncu, kırmızı, yeşil...

Çocuklar önce düşündüler bir süre

Sonra sarıldılar  kalemlere...

Türlü çeşitli baba canlandı resimlerde ;

Bir küçük bakkal levhası market oldu önce 

Sonra Alışveriş Merkezi, bir çocuğun resminde.

Bir başka resimde 

Bir çocuğun elindeki minicik top

Kocaman bir futbol topuyla yer değiştirdi

Baba kaleyi koruyordu tabii. 

Bir Eskici dükkanı vardı bir resimde

Eskimiş ayakkabılar, küçülmüş giysiler, solmuş paltolar

Yeni giysilere dönüştü birden,

Adı "Son model giysiler" oldu dükkanın.

Çocuk bu ya! bir çocuk babasını çizdi

En güzel koltukta otururken,

Anne de vardı resimde:

Yorgun, saçları dağınık, asık yüzüyle.

Bir başka resimde sadece baba vardı

Kapıda, elinde boş cüzdanı

"Ben iş bulmaya gidiyorum"  diyordu.

Sınıfın en çalışkanı babasını doktor olarak çizmişti,

Yüzünde maskesi, elinde ilaçları,

Kapıda "nöbetçi" yazısı.

Evde kalanlar da uyumamıştı o saatte.

Bir kız çocuğunun resminde bir öğretmen, elinde kitap

Kitabın üstünde bir yazı,

"Eski günlerdeki gibi Çalıkuşu olabilmek..." 

Kağıt toplayan bir baba vardı, iki büklüm

Ve yanında yeni, pırıl pırıl kitaplar, kaplı defterler.

Bir madencinin oğlu da vardı sınıfta :

Resmi kapkaraydı ; Gökyüzü karaydı, evler kara, yüzler kara

Sadece parlayan bir güneş vardı resimde, altın sarısı

O da tepede değil, yerin yedi kat altındaydı

Ve çocuklar vardı resimde 

Güneşe ipler bağlayıp

 Onu gökyüzüne çekmeye çalışan...

Zil çaldı, ders bitti okulda

Çocuklar hayalleriyle baş başa,

Çizimler, düşler kağıtta,

Gerçekler dışarıda kaldı...

Makbule ABALI 

Ekim  2022