Bu Blogda Ara

8 Şubat 2025

DUYARLILIKLARIMIZ-Yaşama Tat katan Güzellikler...

 


Kış mevsiminin son ayı Şubat'ın da ilk haftasının 8. günündeyiz. Ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde mevsim normallerinin üstünde soğuk hava dalgası yaşanıyor.  Doğa adeta mevsimsel geçişlerde alışılmışın dışında sürprizler yapmaya hazırlanıyor. Her yıl bu ayda kar beklenen yerlerde bile  bu yıl kar yok. Ya da çok farklı değişimlere tanık oluyoruz. Bilim insanları deprem ve yanardağ patlamaları olabileceği konusunda uyarıyorlar. Bu yılın Şubat Ayında her günden dörder tane olması farklılık olarak nitelendiriliyor. 

Hayatın koşturmacası- telâşı içinde bazı güzellikleri, özellikleri, başarı ve incelikleri fark edemiyoruz. Ya da çok geç farkına vardığımız öyle çok şey var ki; Yaşama anlam katan, farkına varılabilseydi tecrübeler sandığında zamanı gelince bizi uyarabilecek, daha sağlıklı düşünmemizi sağlayabilecek bir dolu şey... 

"Şey" sözcüğü yaşamdan ne çok  birikimi, yaşanmışlığı, parçaları ya da bütünü kapsıyor. Sevinci, mutluluğu, coşkuyu, güzellik ve iyilikleri, inançlarımızı, değerlerimizi... Ama aynı zamanda yaşadığımız olumsuzlukları, acıyı, hüznü, kırgınlıklarımızı, utancımızı, duygularımızı, gerçekleşmeyen beklentileri anlatmak istediğimizde; "şey, şeyler" ne çok anlam yükleniyorlar. Cankurtaran simidi gibi.

Duyarlılık da farkındalık gibi gönül verdiğim sözcüklerden. Keşke uygulamada da sık kullanılsa, benimsense, sadece sözcüklerde-sözlüklerde kalmasa. Özellikle soğuk günlerde sıcacık sözcükler, iyi insanlar, güzel davranışlar içinizi ısıtıyor. Tıpkı 5 Şubat Çarşamba Günü-UTK- Urla Kitap Kulübü'nün toplantısında çok değerli Eser Köker Hocamızı  dinlerken olduğu gibi. 

Üç yıldır bulunduğumuz İzmir-Urla'da  yaşadığımız en soğuk gündü sanırım.
Soğuk hava ve fırtına, insanlara dayanıklılık testi uygular gibiydi adeta. Deniz bile kabarmış, coşmuş, her zamanki mavisinden uzak, ürkütücü bir görüntüye bürünmüştü. Toplantılar; deniz kenarında, iki katlı, zevkle dekore edilmiş bir mekânın üst katında oluyordu. "Çok az kişi gelmiştir herhalde" diye düşündüğüm salon neredeyse dolmuştu bile. Soğuktan korunmak amacıyla bedenler tam korumaya alınmıştı. Ülkemizde ve dünyanın birçok yöresinde-her türlü iklim koşullarında- kadınlar; savunma, koruma ve paylaşma konularında çok hassas ve duyarlılar.



Marilynne Robinson'un "Evlerden Uzak " adlı eserini pür dikkat dinlemeye hazırlansak da, Eser Hocamız kitaba adeta can kazandırırcasına anlatıma başlasa da, üst tavandan yansıyan, kulakları sağır edercesine, duymayı engelleyen fırtına yüzünden alt kata indik. O an küçücük bir mikrofon nasıl da işe yarardı. Her şeye rağmen; "Evlerden uzak" o korkunç gürültüde bile,  hocamızın olağanüstü çabası ile mükemmel işlendi. Çok duyarlı-paylaşımcı  kadınlardan oluşan bu kulüpte olmaktan çok mutluyum. Oradaki izlenimlerimi bir başka zamanda paylaşacağım. Katıldığım her toplantıda, küçük defterimle de çok şey paylaşıyorum.  Başta Eser Hocamız, tüm kitap dostlarına yürekten teşekkürler. 



Bazen çok yakınımızdaki güzellikleri, doğadaki çok yararlı bitkileri, çiçekleri, ağaçları yeterince tanımıyoruz. Değerini bilmeden tükettiğimiz, yeterince koruyamadığımız, sahiplenemediğimiz öyle çok şey var ki.  Tıpkı insanlar gibi. Tanıdıkça değer kazanan veya tanıdıkça değer kaybeden kişiler. Sadece duygularımızla değil, akıl ve mantığımız eşliğinde düşündüğümüzde ya yaklaşıyoruz ya uzaklaşıyoruz o kişilerden. Hatalarımız-yanılgılarımız, pişmanlıklarımız  olmasaydı; egolarımız bugüne nasıl uyum sağlardı? Kırılsak da, üzülsek de "paramparça" olmadan toparlanıyoruz. O yüzden soranlara "İyiyim., iyiyiz.." diyoruz.  "İyilik" sözcüğünün kapsama alanı öylesine geniş ki. Hep  birlikte iyi olabilmek, büyük mutluluk olur elbette.

Kötülükleri görmemek için gözlerimizi sımsıkı kapasak da; çevremizde "Gör beni-Duy beni, fark et beni" diyen çok iyi şeyler de var. "Şey" deyip geçmemek lâzım. Bir hastane ortamında-kısa bir konuşma anında tanıştığınız bir insan, yıllar öncesinden tanıdığınız bir dost gibi olabiliyor. Omurilikle ilgili çok özel bir hastalığı var. Dünyayı algılama tarzına hayran olmamak mümkün değil. Gerçekçi, sorgulayıcı, eleştirici ama yeri geldiğinde bağışlayıcı da. Dünyanın karmaşası  içinde kendi kendine sağlıklı bir denge kurabilmiş Sıdıka Hanım. Saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum yürekten. 

Hastaneler; toplu taşıma araçları veya çarşı-pazar gibi insan gözlemleri için çok uygun yerler. Duruştan, bakışlardan, yüz ifadelerinden esinlenerek onlarca hikâye oluşuyor zihnimde. Ama en güzeli "Gerçek insan öyküleri." Hikayeyi  bizzat yaşayandan öğrenmek. En inanılır ve doğru öyküler onlarınki. Çok temiz yüzlü, adeta gözlerinin içi gülen, herkese aynı nezaket ve sabırla yetişmeye çalışan bir danışma görevlisiydi.  (iznini almadığım için adını yazmıyorum.) Öğretmen olma hayaliyle 4 yıllık bir fakülteden mezun. Kamu Personeli Seçme Sınavında (KPSS) puanı yeterli olmamış. Ama hayata küskün değil, görevini sorumluluk bilinci içinde yapıyor. O'nu bir sınıfta öğrenciler arasında hayal etmek; beni mutlu ettiği kadar karmakarışık duygular da yaşattı. Anlık mutluluklar da yaşıyoruz bazen. 

Artık çok güvenerek, cesaretle gidebildiğim, soru sormaya bile gerek kalmadan gerekli açıklamaları yapan bir diş hekimim var. Başlangıçta; "Ben bu konuda zor bir hasta sayılırım." desem de, Naci Bey rahatlatıcı bir yüz ifadesiyle gülümsüyor. Genç yardımcısından geliyor yanıt:" Biz öyle hastalar gördük ki..." Normaller grubunda olduğuma sevindim sevgili İlknur. Ekip çalışmasına uyumunla, nazik davranışlarınla eski bir öğretmenden tam puan aldın.

Beni çok  mutlu eden bir başka şey; Orada bekleme salonunda gördüğüm, evde okumak için izin isteyerek aldığım bir dergide, eski bilgilerimi tazelemem oldu. Hayatta umutların hepten yitirilmeyip yeni ufuklar açılması; muhteşem bir mutluluk kaynağı değil midir? İlkokul 4. sınıf öğretmen ve öğrencileri için ne güzel bir haber. 



Darüşşafaka nice öğrenciyi çağdaş-bilimsel yöntemlerle hayata hazırlayan köklü bir Eğitim Kurumu. Bu yıl ; 25 Mayıs'ta 42 ilimizde yapılacak sınavla 50 kız, 50 erkek öğrenci yatılı olarak okula yerleştirilecek. 6 Ocak-20 Mayıs  arası, 2025 yılı için  son başvuru tarihi. Darüşşafaka bağışlarla yaşayan bir kurum. Başvuru koşulları, İnternetten öğrenilebilir. Her yıl haberi okuduğumda içim aydınlanır. Maddi durumu uygun olmayan, anne veya babasını ya da her ikisini kaybetmiş öğrenciler için; umudun her zaman var olduğunu kanıtlayan örnek bir Eğitim Yuvası. 


Çocukların çeşitli konum ve durumdaki hallerini gözlemek, izlemek; yetişkinler için  bitmez tükenmez bir kaynak adeta. Hiç bilgiçlik taslamadan bize hayat dersi veriyorlar adeta. Duyarlı olduğumuz sürece çocukların kabullendikleri veya reddettikleri pek çok şeyle de tanışıyoruz. Oynadıkları oyunlar, anlattıkları masallar, çizdikleri resimler, anlatımları, gelecekte ne olmak istediği, nelere öfkelenip-kızdığı, rüyaları, korkuları, hayal kırıklıkları... Onların zihinsel-ruhsal- sosyal durumlarının büyük bir boy aynasına yansıması gibi. 



Çocukların her biri ayrı bir dünya. O dünyaların kapısını aralamak, her zaman çok da kolay olmuyor. Çok benzer ortamlarda benzer etkilerle büyüyen çocuklarda hatta kardeşlerde  büyük farklılıklar gözlenebiliyor. "Sevgi, ilgi, anlayış" bereketli tohumlar gibi.  Ama korku, nefret, kin gibi duygularla beslenen çocukların, sadece kendilerine değil- tüm çevrelerine zararları dokunabiliyor.



"Ben" değil, "Biz" kavramıyla yetiştirilen, yetenekleri doğrultusunda iyi bir eğitim-öğretimle birlikte güzel sanatların, sporun, edebiyatın çeşitli  dallarına yönlendirilen çocukların ruhsal dünyaları, sosyal ilişkileri  çok farklı olduğu gibi özgüvenleri de yüksek oluyor. Duyarsızlık; boş vermişlikten umursamazlığa, aldırmamaya, unutmaya itiyor kişileri. Öylesi davranışların kabul gördüğü bir dünya kötülerin, kötülüklerin çoğaldığı "mutsuz insanlar dünyası" haline dönüşüyor.

Duyu organlarımızı işler kılabiliyorsak; Duyarlılığımızı koruduğumuz sürece çevremizde fark edilebilecek, yaşama tat katan öyle güzellikler var ki... Ceviz onlardan biri. İnanın, köpek demeye dilim varmıyor. Aramızda öyle bir dostluk oluştu ki, paha biçilmez. Adeta gözünüzün içine bakan, sanki mimikleriyle iletişim kurmaya çalışan, kulakları ve kuyruğuyla meramını anlatmaya çalışan içten bir dost. Bahçe kapısı açık olsa bile içeriye adım atmayacak kadar saygılı. Yeri geldiğinde yiyeceğini komşu kedilerle, kuşlarla  paylaşacak kadar anlayışlı. Bazen hastalık  veya yorgunluğumuzu hissedecek kadar duyarlı.  Kapımızın önünde nöbet tutuyor adeta. Göremediğimiz gün biz de kaygılanıyoruz.



Sabahları genellikle güne erken başlıyoruz. Her sabah kuşlar korosu başladığında Ceviz de bahçe kapısında oluyor. Günaydın diyorum, konuşuyoruz. Ekmek doğranmış çorbayı seviyor, hiçbir yemeğe hayır demiyor. Biz de ona gereken özeni gösteriyoruz tabii. İnce kemik olursa tek tek ayıklıyorum. Dikkatimi çekiyor, çok sevdiği bir şey olursa onu evine-yuvasına taşıyor.  Doğa'dan duydum, toprağa gömüyor, zamanı gelince yiyormuş. Tüketmek kadar saklamayı, üretmeyi de biliyor, kendini güvenceye alıyor.




Çok soğuk havalarda tüm canlıları; insanları, çiçekleri, ağaçları, kuşları düşünürken içiniz titriyor mu? Haksızlıklara karşı duyarlı mısınız? Yaşamınızda sadece evet ya da hayır mı geçerli ? "Belki, bazen, kim bilir, yüzde yüz doğru, yüzde yüz yanlış" mı her şey? Yaşama tat katan güzellikleri, insanları, olayları durumları hiç fark etmiyorsak, fark yaratmaya çalışmıyorsak kendimizi "Dünyalı" sayabilir miyiz? Daha güzel bir dünya özlemiyle... 

Makbule ABALI- Eğitimci

8 Şubat 2025 



 







2 Şubat 2025

FARKINDALIKLARIMIZ- Hayatta Güzellikler De Var...

 


Yeni bir yılın birinci ayı da bitti. Nasıl geçti habersiz demesek de; takvim yapraklarında 1 Şubat "Artık ben varım." dedi bile. Eşimin rahmetli annesi, Şubat Ayına "Güdük Ay" derdi. Ancak 4 yılda bir 29 çeken Şubat, bu yıl da 28 gün. Başlangıçlar hep güzel gelir insana. Umut vardır içinde,  nasıl geçeceğini bilmeseniz de beklentileriniz vardır.  Hayat sürprizlerle doludur diyerek, gökyüzünde kayan yıldızlara bakarak dilek dilersiniz çocuklar gibi... 

Sabahın ilk saatlerinde kuşlar korosu başlayınca; "Şubat'ın ilk günü bugün, yeni bir yazı yazmalıyım mutlaka!" dedimse de akşam oluverdi birden. Kendime sözüm vardı. Yazım 2 Şubat Günü yayınlansa bile bugün başlamalıydım, takvim yaprağı belge niteliğindedir. 1 Şubat miadını doldurdu. Bugün 2 Şubat. Günaydın doğa, günaydın insanlar ve tüm canlılar, günaydın dünya. Zaman -mekân nasıl ve nerede olursa olsun; Günaydın, merhaba sayılır aynı zamanda. İyilik, güzellik ve hoşgörü taşır.

Yaşadığımızın, nefes aldığımızın, var olduğumuzun "farkında olmadan", algılamadan, düşünmeden, fikir yürütmeden değerlendirme yapmak bize çok şey kaybettiriyor. Dün sabahın ilk dersini ben, 9-10 yaşlarında iki çocuktan aldım. Kahvaltı sonrası küçük bahçemizdeki bitkilerin-çiçek ve ağaçların halini gözlemek için dışarı çıkmıştık. Pencere camının üzerine yapışmış salyangozu içeriden de görmüş ama önlem alamamıştım. 

Buralarda yağan yağmurlar sonrasında salyangozların çok çoğaldığı ve bahçelere zarar verdiği söyleniyor. Biraz ürkerek, ayaklı süpürge ile faraşa topluyor, bahçe dışına atıyordum. Can almak bana göre değil. Kaktüs köşesinin ve dikenli begonvilin yanından  geçip bu işlemi yapabilirdim ancak. Ama o köşenin bende kötü bir anısı var. Birkaç ay önce boylu boyunca düşüp çok kötü anlar yaşadığım yer.



Sağ olsun komşum Nur, tereddüdümü fark edip, sesleniyor: "Siz girişmeyin, kızlar geliyor." İki tatlı kızdan oluşan yardım ekibi (Doğa ve Nil) yıldırım hızıyla geldi, bir jimnastikçi çevikliğiyle eğilip bükülerek bir anda işlem tamamlandı. Sopaya bile gerek kalmadan, salyangozu eliyle oradan çekip alan Doğa çok sakin bir ses tonuyla bana günün ilk dersini verdi; "Biliyor musunuz, yaralara çok iyi geliyormuş ."Hiç ürkmeden salyangozu elinin üstüne koyuşunu şaşkınlıkla karışık bir hayranlıkla izledim. Biraz zaman aldı ama,  artık ben de bahçeye zarar veren kabuklu salyangozları ellerimle toplayıp  dışarı atabiliyorum. 

Bahçe içinde küçük dekoratif eşyalarla düzenlemeler yapmayı seviyorum. Çiçekler ve farklı bitkiler arasında görüntüleri ile bir başka dünya yaratıyorlar sanki. Çok severek kullandığımız iki obje hasar görmüşler ne yazık. Alçıdan yapılmış, kollarında iki sepet taşıyan bahçıvan kız heykeli çok hoştu. Mersin'den buraya kadar bizimle birlikte yolculuk yaptı. Taşınırken bir bacağını kaybetmiş. yanında duran çok sevimli bir kuşun da gözü zarar görmüştü. Japonların onarım sanatının inceliklerini tam bilmeyince iyileştiremedik de. Sonuçta istemeden veda ettik ikisine de.

Birkaç gün önce beni çok mutlu eden bir şey oldu; Urla-Zeytinalanı Kavşağında hep görüp de uğrayamadığımız bir heykel atölyesi vardı. Alçıdan değil de beton dökülerek can bulmuş yüzlerce küçüklü-büyüklü heykeller, şadırvanlar, Uzakdoğu felsefesini simgeleyen heykeller. Önce köpeğiyle sonra Serdar Usta ile tanışıyoruz. Ön bahçenin merkezinde artık bir çift güvercin heykelim var. (Küçük ama emek ürünü bu eserin gönlümdeki yeri kocaman.)



Çocukluktan itibaren küçük şeylerle mutlu olabiliyorsa  insan, çok büyük beklentileri yoksa, maddeden çok manevi değerlere önem vermişse hayatında; zor günlerde bile mutluluk kaynakları bulabiliyor. Her şeye sahip olmak, giderek artan istekler, doyumsuzluk da yaratabiliyor. "Al-tüket-at" sloganı durmadan değişen teknolojiye bile zor ulaşabiliyor. Moda ikonları gibi giyinmek, en sağlamı değil de en revaçta olanı alma isteği en'ler sıralamasını da altüst ediyor, hatta bazen ulaşılmaz kılıyor. 

En büyük, en lüks, en çok rağbet gören, en donanımlı değil de; en güvenilir, en sağlam, en doğal, en taze, en sağlıklı ürünler ya da mallar arıyoruz. Gerçi onların da orijinalini, hasını bulmak zaman alıyor. Bulunca da vaz geçemiyorsunuz. Gerçek el emeği- göz nuru ürünler, ve eşyaların değerbilir alıcısı her zaman var galiba.


 

Urla'da Malgaca Çarşısını o yüzden çok seviyorum. Dededen toruna, babadan oğula geçen, çok eskilerden kalan bir düzenin hüküm sürdüğü bir toplu çarşı. AVM'lerle yarışır mı, sanmıyorum. Ama belki fiyatlarda yarışan birkaç dükkân var. Mağaza değil-dükkân.  "Malgaca adı nereden geliyor?" diye sorduğunuzda: "Mal kaça?" sorusu halk dilinde Malgaca olmuş" diyenler var.  Bahçemizdeki kuşlu rüzgâr çanını da burada satış yapan tatlı dilli, orta yaşlı (belki de ben öyle sandım.)  bir  kadın, kuşları sevdiğimi anlayınca, yok fiyatına vermişti. Benim için çok değerli. Bambuların çıkardığı ses öyle rahatlatıcı ki.


Malgaca Pazarı'nda minicik bir dükkânda unutamadığımız iki insan, iki çok değerli usta tanıdık. Hakan Bey ve Mehmet Bey. İnsanlar yaş alırken: zamanın akışına uyarak piller de eskisi kadar dayanıklı çıkmıyor. Ancak Hakan Ustanın elinin değdiği saatlerimiz tıkır tıkır işliyor. Bizim için en büyük jest; eşimin göz rahatsızlığı nedeniyle görüşü azaldığında aradığımız rahat okunabilir saati de orada bulmamız oldu. Çok uygun fiyata aldığımız saat her zaman eşimin kolunda. Ustalarla birlikte  kalfalar, çıraklar da yetişiyor mu acaba...? 






Eskiden sadece tek kanal varken; Programlarda seçme özgürlüğümüz yoktu. Ancak unutamadığımız ne güzel program,  sunucu, sanatçı, yorumcu adı kalmış hafızamızda. Gece saat 21.30'dan sonra "Haydi Çocuklar Uykuya" diyerek uyaran bir ses yoktu ama doğrusu programları çocukların kısa bir süre daha izlemesi çok da olumsuz sayılmazdı. Belgeseller, tiyatrolar,  diziler, filmler, yarışma programları çok kaliteliydi. 

"Günümüzde güzel program hiç yok." demek haksızlık olur. Belki de bizler ulaşamıyoruz. İnsanları hayata bağlayan, yaşama sevinci aşılayan, eğiten, düşündüren, çocuk ve gençlerin yararlı alışkanlıklar kazanmasını sağlayan programlar olmasını gönülden arzu ediyoruz. Radyoda TRT Nağme dinlemek bizi de, evimize gelen konukları da çok mutlu ediyor. TRT Spor yıldız; Gençlerin başarı öykülerini, engelli sporcuları, öyle güzel aktarıyor ki. 

Bir özel TV. kanalında; Cumartesi-Pazar günleri yayınlanan, çocuklara güzel alışkanlıklar kazandırmayı amaçlayan; bilgilendirici, eğitici, eğlendirici, kaliteli müzikler sunan bir program var. Başarılı bir ekip çalışması ile sunulan program çok sayıda izleyici tarafından ilgi ve beğeni ile izleniyor, alışkanlık yaratıyor. Güzel ülkemizin gidip- göremediğimiz farklı yörelerini çok yönlü olarak tanıyoruz.

Yarın 3 Şubat. Okulların iki haftalık tatil dönemi bitti. Yarın yeni bir gün, yeni bir hafta, yeni bir dönem başlıyor. "Z kuşağı " olarak adlandırılan bu kuşakta yer alacak olan her birey ; aklıyla, yetenekleriyle, davranışları, duygu ve kişilik özellikleriyle geleceğin yetişkinleri olarak toplumda yer alacaktır. Büyük ya da küçük, her ülkenin yetişmiş insan gücüne, ülkesini seven- çalışkan-dürüst-sorumluluk sahibi kişilere ihtiyacı vardır. 

Yarın yeniden okullarda ders zilleri çalacak,  çocuklar ve gençler okullarında- sınıflarında yer alacaklar. Onların; Hak ettikleri gibi, sağlıklı-huzurlu-güvenilir insanlar  olarak yollarına devam etmelerinden hepimiz sorumluyuz. Başarıları bizleri onurlandırıp mutlu ederken toplumumuz ve ülkemiz için de yarınlarımıza büyük katkı sağlayacaktır. Yolları açık, gelecekleri güvenceli olsun. 

2024-2025 Eğitim- Öğretim Yılı , Yeni Dönemi: Ülkemize: yeni umutlar, hayaller ve güzellikler taşısın. Olumlu ve yararlı çalışmalara yol açsın.  İçten dileğimizdir.

Makbule ABALI- eğitimci

2.02.2025 






30 Ocak 2025

MAVİYE İZ SÜREN - Bir Kitap Tanıtımı -Bahar Uysal Karakuş

 


 Günler inanılmaz bir hızla akıp geçiyor. Koşmak- yürümek, adımlamak-emeklemek... Ne yaparsak yapalım, bizim yaşlarımızda dünya ve ülke gündemine yetişebilmek pek kolay olmuyor. Ancak her şeye rağmen alışkanlıklarımızı, akıl ve beden sağlığımıza iyi gelecek şeyleri olabildiğince sürdürebilmek rahatlatıyor insanı.

Her zaman söylediğim gibi "Okumak ve Yazmak, paylaşmak-görüş alışverişi yapmak" bana terapi gibi gelen etkinlikler. Emekli olsanız bile- hayat sizi tümden emekli etmediği sürece- ağır çekimde de olsa, tüm çabanızla yaşam bağlarınızı korumaya alıp, alışkanlıklarınızı-küçük değişimlerle- sürdürüyorsunuz

Yerli ya da yabancı her kitap; okunan zamana, döneme, konusuna, okuyucunun kişilik özelliklerine, beklentilerine, bulunduğu sosyal çevreye  ve o andaki ruhsal durumuna göre  farklı etkiler  yaratabilir. Bazı kitaplar her zaman okunabilir, kalıcı değildir, oyalayıcıdır. Bazı kitaplar ağır gelebilir, bir kenarda tekrar ele alınmayı bekler. Bazen aylarca, yıllarca sürebilir bu bekleyiş. Bazı kitaplar da hazzına varılmışsa yeniden, birkaç kez okunmayı hak edebilir.

"Maviye İz Süren" farklı bir kitap.  Günlerce başucumda sabırla bekledi. Okunması ertelendiğinden değil, daha iyi anlamak, hatta  sindirebilmek için defalarca okunduğundan. İçtenlikle yazıyorum; kitapla adeta dost olduk, bitsin istemedim. Okurken yazarla aynı duyguları hissettim, notlar aldım, altını çizdiğim pek çok cümle oldu. Bazı kitaplar insanın kendini daha iyi tanımasına- daha çok yönlü düşünmesine zemin hazırlar. Yazarı, yaşamını, kimliğini öğrenmek istersiniz... Onun dilinden, onun özünden, onun duygu ve duyuşlarıyla; "Maviliklerde iz süren" çok değerli bir öğretmen yazarla birlikte yolculuğunuz başlar.

Kitap 2020 Yılında mecaz Yayınevi tarafından yayına hazırlanmış, 135 sayfa. "Maviye,-İz- Süren" başlıklı 3 ayrı  bölümde; hayatın içinden 10 'ar öykü ile toplam 30 öykü yer almış. "En çok hangi öyküyü beğendin? " derseniz, bu zor soruyu yanıtlayamam doğrusu. Okurken her birinde derinlemesine duygular, günlük hayattan insan yaşamından izler, felsefi düşünceler  buldum.  Çok severek-beğenerek, düşünerek okudum. Sanırım bu değerli öykü kitabında; herkes kendinden bir şeyler bulabilir. Bahar Uysal Karakuş; Okumayı-yazmayı seven idealist bir öğretmen. Kitabıyla aynı adı taşıyan bir blogda da yazıyor. (Yıllardır çok severek izlediğim bir blog.)  

Kitabın başındaki "SUNUŞ" ta  Bahar Karakuş şöyle diyor: 

"Bozkırda büyüyen her çiçeğin maviye özlemi vardır. Benim mavi yolculuğum, içinde denizlerin, gökyüzünün sonsuz rengiyle boyanmış iyimser bir gelecek gayesini barındırır.  Mavi, kimsenin varmadığı bir yerdir; gelecektir. Yürüdükçe uzaklaşan ufuk çizgisi gibidir. O tükenmez ulaşma gayesi insanın ruhunu canlı tutar, onu yaşama bağlı kılar." 

KİTAPTAN ALINTILAR:

"Yazmak, zihnimi işgal eden her şeyden, uzaklaşma oyunu. Kelimeler uzak bir yelkenli olmak istercesine."

"Kanadından eksilen bir tüy için üzülür mü kuşlar? Bir işaret olmalı, bu apansız beliriveren kuş tüyü."

"Rüstem Usta, sanayiye yıllarını vermişti. Nice farklı yüz, farklı ses, farklı kişiler görmüştü. Bir türlü sanayileşen, makineleşen bir çağın yarattığı duygusuz insanlardan olamamıştı. Ama karşılaştığı müşterileri, çoktan devleşen sanayiye ayak uydurmuş zor bir zamanın kalpsiz aktörleri olmuştu."

"Dün geçti, bir rüya... Gelecek muğlak bir umut...Bugün avuçlarımın içinde bir gerçek...Berrak, dingin bir deniz maviliğiyle kucakla onu..." 

"Zamanın hangi kıyısında olduğumu bilmiyorum. Geçmişin zehrini akıttım kabuk tutan yıllara. Bir Shakespeare tiradını mırıldanıyor ay. Kırık kalbimi, tütsülenmiş bir şiir açıyor. Onun mısralarında kayboluyorum."

"Rüzgârın tanıdım mısralarından, göçmüşüz başka yerlere. "

"Suskunluklarımın hepsi, söyleyemediğim sözcüklerin ağırlığını taşıyor.

"Doktorun gerçeklerden kaçmak yerine onlarla yüzleş demedi mi?" 

"Her şey hızlıca tüketilmiş, anlamını yitirmiş, sıradanlığın sığ denizinde kalmış." 

"Geçiş mevsimleri de kalıcı izler bırakıyor insanın ruh hallerinde."

"Asıl mesele, yandıklarından ötede, kendi içinde yaktığın ateşle yolunu her an aydınlatabilmekti..."

"Gittikçe kuraklaşan hislerini filizlendirmek için kuvvetli yağmurlar lâzımdı." 

"Hazırlandı yeni günlere titizlikle. Karşıladı her günü son günüymüşçesine..."

"Uyanmak dedi, uyanmak... Düşlerin gerçeği sınaması, uyanmaktan geçer." 

" Gözyaşlarıyla sürekli ıslanan acıları da yıkandıkça çeken çamaşırlar gibi olsaydı keşke..."

"Her şeye çok çabuk üzülürsen, hasta olursun, çabuk yaşlanırsın. İnsanlar, susmazlar, sen duymamayı öğreneceksin."

Kitapta o kadar çok altını çizdiğim cümle oldu ki; içtenlikle söylemeliyim, alıntılara alamadıklarıma haksızlık ettiğimi düşündüğüm bile oldu. 

Yüreğine-emeğine sağlık çok sevgili Bahar. Lütfen yazmaya devam et. Yazdıklarını okumak, insana iyi geliyor. 

Makbule Abalı-Eğitimci 

30 Ocak 2025 İzmir-Urla





 



 




26 Ocak 2025

NASIL BİR TATİL...?



Tatil deyince ne düşünürsünüz dediğimizde; yaşa, cinsiyete, ekonomik ve yöresel konuma göre cevap değişir elbette. Tatiller sevilir genellikle. Bir günlük "kar tatili" verildiğinde bile çocukların gözleri nasıl parlar. Okulu sevmemekten değil, 1 veya 2 günlük dinlenme molalarının beyinlerde yarattığı olumlu izlenimdendir. Türkiye gibi uzun tatiller ülkesinde dahi,  tatiller sabırsızlıkla beklenir.

Tatillerde bile para kazanmak amacıyla çalışan çocukları nasıl unuturuz. Hayatında hiç tatil yapamayan bu çocuklar, aldıkları eğitim yeterli değilse;  gelecekte de rahatlatıcı- dinlendirici bir tatil imkanı bulamayabilirler.

Her tatil döneminin başlangıcında uzmanlar tatilin nasıl değerlendirileceği hakkında açıklamalar yaparlar. Çocuklar veya anne- babalar uyar-uymaz, bilinmez. Her çocuğun yaşına, düzeyine, ekonomik durumuna göre yapılacak etkinlikler farklı olabilir.

İlk defa bu yıl Milli Eğitim Bakanlığı'nca yarıyıl tatilinde ilköğretim çağındaki çocuklara hiç ödev verilmemesi istendi. Doğru-yanlış tartışılır elbette. Hiç vermemek mi, bilgileri pekiştirmek için uygun zamanlarda küçük tekrarlar yapmak, yormadan eksiklerini tamamlamak mı?  Bazı öğretmenler eskiden nasıl da yorucu ödevler verirlerdi. Örneğin 100 problemi yazarak çözmek gibi. 98 tane yapıp yorgunluktan bitap düşen, ağlayan  çocuklar hatırlarım.

Tatiller; ders kitapları dışında kitapları da okumak için ne güzel ve uygun zamanlar içerir. Bilgisayarlar, tabletler kitapların yerini almaya çalışsa da henüz tam dolduramadı. Televizyon tiryakiliğinin bile  uygun program seçilemezse olumsuzlukları var. Haber programlarında olumsuz  haberlerin yanında bazen güzel haberler nasıl da insanın içini açıyor, yüzünü güldürüyor. 

Ergani İlçe Halk Kütüphanesi  açıklamasına göre, iki kardeşten  Kaya Keleş bir yılda 450 kitap okumuş, kız kardeşi de bir yılda 350 kitap okuyarak, Kütüphane yönetiminden ödül kazanmışlar. 

Tatillerde; zeka oyunları, kelime oyunları, dama, satranç   öğrenilebilir. Spor etkinlikleri düzenlenebilir. Bir zamanlar tek harf belirleyerek iki kişi veya iki grup halinde "Dağ-nehir- şehir-bitki-hayvan adları bulma oyunu" oynardık. Tatillerde olanaklar elverdiğince; tiyatroya, müzelere gidilebilir, eğitsel drama çalışmaları düzenlenebilir. Çocuklar ve gençler yaş dönemlerine göre günlük tutabilir, anı-şiir-öykü yazma  denemelerine girişebilirler.

Yazın il dışında rastladığım, anne-babalarının kontrolünden uzak, bilgisayar odasında 4-5 arkadaş birlikte oyun oynayan çocukları nasıl unuturum. Bir süre izledikten sonra sormuştum: "şimdi bu oyunu kim kazanacak acaba iyiler mi, kötüler mi?" İçlerinden en büyük olanı yanıtlamıştı: "Kötüler tabii ki, çünkü onlar daha güçlü." Bu tür bilgisayar oyunlarında ne yazık, çocuklar da daha güçlü, daha hırslı, daha vahşi olandan yana. Yani kötüden yana olmayı istiyor. Çünkü iyiler, nazik, yumuşak, zarar vermeyen tipler.

Bu yıl ilk defa bir dönem boyunca eğitim-öğretim olanaklarından yararlanamadığı için tatilde "telafi dersi" yapacak olan çocuklar da var. Güneydoğu'da olaylar nedeniyle zorunlu olarak okula gidemeyen 100.000 çocuk belirlenmiş. "Telafi dersi" görmek isteyen 1559 öğrenci Silopi'den, Şırnak'tan Batman'a götürülecek. 15 gün orada barınarak "hızlandırılmış eğitim" görecekler.

Dünyada ve tabii ki ülkemizde tüm çocuklar; Çağdaş, bilimsel, demokratik, barışçıl, yeteneklerinin dikkate alındığı,  sağlıklı bir eğitim-öğretim ortamını, gelecekte daha güzel bir dünyayı hak ediyorlar. Onlara haksızlık etmemek gerek... 

Makbule Abalı-Eğitimci 
27 Ocak 2016
 
Güncelleştirme: 26 Ocak 2025


Fotoğraf- Mersin- Mezitli Sahili-
Yıllar önce; amatörce cep telefonuyla çektiğim bu değerli eseri yapan sanatçının adını yazamadım. Bağışlasın, iletişim sağlanabilirse, sevinerek not eklerim. Yüreğinize- emeğinize sağlık. 


                            Edip Akbayram- Çocuklar- Dün ve Bugün
                            Değerli Sanatçımıza acil şifalar  dileyerek...

22 Ocak 2025

KAZA GELİYORUM DEDİ...

 


Kaza geliyorum dedi

Günler-aylar, belki yıllar önce;

Kimse önemsemedi,

Sezilemedi, 

Bilinemedi, 

Duyulamadı... 

Kaza geliyorum dedi;

Bazen bir madende-göçükte 

Yerin kilometrelerce altında,

Bazen bir depremde

Usulsüz binalarda,

Bir sel felâketinde, toprak kaymasında 

Dere yatağında.

Bir trafik kazasında, bir uçakta,

Ya da lüks bir otelde

çocuklar uykuda,

Herkes uykuda,

Her yer kapkara, her yer ıssız

Bembeyaz bir kar var sadece.

Kaza geliyorum dedi;

Birden sanki tüm renkler kayboldu

Beyaz, kırmızı alevlerle buluştu,

Sesler, çığlıklar çoğaldı,

Dünya yeniden karıştı...


Makbule ABALI-Eğitimci 

22.01.2025 İzmir-Urla



Bu büyük kazada hayatını kaybeden tüm insanlara rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyorum. Bedensel-ruhsal açıdan yaralı olanlara acil şifa ve iyilikler dileyerek.
Benzeri acıların yaşanmaması umuduyla... 

 

 



17 Ocak 2025

SUSKUNLUK...


Suskunluk güzeldi önce

Sakinlik, sessizlik, sükûnet,

Denizin yumuşak çırpınışları,

Kuş sesleri, dalların hışırtısı,

Ta uzaklardan gelen şarkı ezgileri.

Saatler, günler, aylar, yıllar

Sessiz sedasız geçti 

Hiç ses duyulmadan,

Hiçbir belirti olmadan.

Beklemek zordu, beklemek azaptı.

Bütün virgüller, noktalı virgüller kondu

Noktalar kalmadı, üç nokta bile bitti.

Doğa bile dayanamamıştı

Bu kadar uzun sessizliğe.

Şimşekler çaktı ardı ardına,

Gök gürledi sonra yağmur indirdi 

Sessizlik; tiz-pes seslerle karıştı.

İç sesler dış seslerle buluştu,

Suskunluk bitti;

Her yer uyumsuz seslere  büründü yeniden

Karmakarışık oldu gene dünya...


Makbule ABALI- Eğitimci

2021-Mersin



Güncelleme:2025-Urla



15 Ocak 2025

NÂZIM HİKMET'İ ŞİİRLERİYLE ANMAK...




24 EYLÜL 1945


En güzel deniz:

henüz gidilmemiş olanıdır.

En güzel çocuk :

henüz büyümedi.

En güzel günlerimiz :

henüz yaşamadıklarımız.

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :

henüz söylememiş olduğum sözdür. 


MAVİ LİMAN

Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.

Seyir defterini başkası yazsın.

Kubbeli, çınarlı mavi bir liman.

Beni o limana çıkaramazsın.


* * *

İnsanların türküleri kendilerinden güzel,

kendilerinden umutlu,

kendilerinden kederli, 

daha uzun ömürlü kendilerinden.

Sevdim insanlardan çok türkülerini.

İnsansız yaşayabildim

türküsüz hiçbir zaman.

Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de

Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin. 


Bu dünyada yiyip içtiklerimin,

gezip tozduklarımın,

görüp işittiklerimin, 

dokunduklarımın, anladıklarımın

hiçbiri, hiçbiri 

beni bahtiyar etmedi türküler kadar...


NAZIM HİKMET (1902-1963)







11 Ocak 2025

ŞAİRLER DE ÖLÜR- Süreyya Berfe ve Cemal Süreya'yı Dizeleriyle Anmak...

 

Her başlangıç güzeldir; Başlayınca devam etmek istersiniz. Yeni bir umutla, yeni birikimlerle, yeni bir heyecanla. Gerçeklerle hayaller arasında yeniden var olmaya çalışır, duvarları-çitleri kaldırıp, önünüzde aydınlık, tertemiz, güvenli yollar bulursunuz kendinize. Kış uykusuna yatmak değil, adeta yeniden var olmak gibidir yazmak.  Şiiri uğraş edinmenin en güzel yanı bu. Şairlerin diliyle-gözüyle-ruhuyla dünyaya tanıklık edersiniz..

Kış koşulları zordur dünyanın her yöresinde. Yağmur, soğuk, fırtına, kar yaşamı felç eder bazen. Doğa kanunu; direncini yitiren her canlı,  başlangıçtan bitişe doğru yol alır.  Bilinmez, bazen uzun bazen kısacık bir ömrün tükenişidir bu. 

Ünlü şairler şiir diliyle ne güzel dile getirmişlerdir son' u. Güzel dile getirilen her şey çabuk kabul görür. "Neylersin ölüm herkesin başında / Uyudun uyanamadın olacak / Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında /Bir namazlık saltanatın olacak / Taht misali o musalla taşında" der Cahit S. Tarancı.

Şairler de ölür; Ancak kalıcı izler bırakan tüm insanlar anılarda yaşar. 9 Ocak- iki şairimizin ölüm yıldönümleriydi. Süreyya Berfe ve Cemal Süreya. İki ünlü şairin birinin adı, diğerinin soyadıyla ortak sayılır. 

Farklı dönemlerde, farklı yıllarda farklı  yörelerde yaşamışlar. Bilmiyordum, okudukça öğrendim; Tesadüf, iki şairimiz de son yıllarını İzmir'de geçirmişler. İkisi de şiirlerinde: dünyadan, hayattan, insanlardan, çocuklardan, sevgiden, aşktan söz etmişler. Ülkemizde ve dünyada çeşitli dallarda pek çok ünü sanatçı gibi, yaşarken sıkıntı çekmişler. 

Süreyya Berfe; Pek çok şair gibi  yaşamında farklı aşklar yaşamış. Bir evliliğinden Boraz adlı bir oğlu var. Hayatının son yıllarını çok sevdiği Urla'da geçirmiş, Urla'da toprağa verilmiş. Bir anıt mezarı yok. 9 Ocak 2025 'te Urla'da çok az kişiyle mütevazı bir Anma töreni düzenlenmiş. 

Süreyya Berfe 1943 İstanbul doğumlu. Şiirleri on dört yabancı dile çevrilmiş. Türkiye Milli Talebe Federasyonunun düzenlediği bir yarışmada "Kasaba" adlı şiiri birinci olmuş. İlginçtir, 1991 yılında Cemal Süreya Şiir Ödülü'nü aldı.

Usta Şair; Yapı Kredi Yayınları arasında yayınlanan, tüm şiirlerini bir araya getiren  455 sayfa kitabının adını KALFA koymuş. Kitabın arka kapağında anlamlı bir tanımlama var: "Berfe'nin şiirleri: Dünyalı, kronik...hep ironik deniyor. 



Şiirlerinden Dizelerle Süreyya Berfe:

ŞİİR ÇALIŞMALARI 3

Aldım.

Kullanıyorum.

Az kaldı:

Hayat 

* * *

İyi ki kırıldı

dedemlerin evindeki ayna 

çocukluğuma bakamayacağım.

* * *

Ayrıldık,

Pek etkilenmedik.

Ağaçlar

çiçeğe durmuştu.

* * *

Ellerimden başladı yaşlılık benleri

yüreğimden değil.

* * * 

Bunayacağım, bunarım elbet.

Belleğimi

hayalgücü gibi geliştiremezsem.

* * * 

Herkes' e 

Yanık tarlalardaki otlar

Yalnızlık gibisi yok değil mi?

* * *

Ölüm korkusu eskirse...

* * *

ÇİÇEK YERİNE  

"Çocukken çocuk oldun "herbirşey" e özenmedin

Büyüdün malları mülkleri terk ettin. 

Gün oldu yalnız kaldın bir başına acıların ortasında.

Sevecen yanların eksilmemiş eksiltemedin.

Çoğu zaman kolların çocuğunu kucaklar gibi 

Koşman ayrılmak için değil, kavuşmak için sanki."

* * * 

Hayatı unutma

Yeniyi unutma

Yaşayanı unutma.

* * * * 

KASABA ( 4 sayfada devam eden , ödüllü Kasaba şiirinden dizeler:) 

Akşam sessiz bir tören gibi başlar

Ve dönenleri

Tuzlu yorgun bir özlemle dönenleri

Sevinçle karşılar

En temiz rüzgârı saklamıştır onlara

En yıldızlı geceyi

En geniş gökyüzünü

Evlerini akasya kokularıyla doldurur

Taş avlularına Ay'ı gönderir 

Bir bulutluk yağmurla ıslanmış damlalarda 

Çocuklar uyur 

Kadınlar yün eğirir 

Önce masal yüzlü ninniler 

Sonra bağ türküleri

Yaşmaklı yemenili türküler

Kasaba türküleri söylenir.

* * *

KALFA ( Kitaba adını veren şiir. 81 dizelik şiirin son 7 dizesi.)

İşte aldım kalemi yazdım:

Belki iyi ettim

belki büyük hatalar yaptım 

belki de kınayacak beni ezberciler.

Sağlık olsun n' apalım

kalem bu

benim en acemi silahım

* * * 

"Sen, sen ol inandığın doğruları bırakma." 

Süreyya  BERFE 

* * * * * 



CEMAL SÜREYA 

1931 yılında Erzincan'da doğdu. 9 Ocak 1990 yılında İstanbul'da yaşamı noktalandı. Türkçenin tüm derinliğini ve zenginliğini dizelerinde işlemiştir. Şiirlerinde aşk, sevgi, zaman, ölüm, insan, dostluk temalarını işlemiştir. 

SÖZLERİ VE ŞİİRLERİNDEN DİZELER:

"Biliyorsun ben hangi şehirdeysem /Yalnızlığın başkenti orası" 

* * *

Ama ne var eskisi gibi değil

Bir başına değil aşk başka sevilerle koşullu 

Meselâ barışa arada bir gökyüzüyle

Her şeyin gerçeği insanlıkla beraber

Aşk ünlü güzellik 

* * * 

"İki şey aşk ve şiir/ Mutsuzlukla beslenir biri/ biri ona dönüşür"...

* * * 

"Öldürmektir felsefeleri bir karıncayı bile, ama yaşatmayı bilmezler."

* * * 

FOTOĞRAF 

Durakta üç kişi

Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde 

Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü 

Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel

Güzel anılar gibi güzel

Çocuk

Güzel anılar gibi hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi güzel. 

* * *

UZAKTAN SEVİYORUM SENİ (Ünlü Şairin çok sevilen şiirinden 7dize)

öyle uzaktan seviyorum seni

elini tutmadan

yüreğine dokunmadan

gözlerinde dalıp dalıp gitmeden 

şu üç günlük sevdalara inat

serserice değil adam gibi seviyorum

öyle uzaktan seviyorum seni. 

Cemal Süreya

* * * 

Kaybettiğimiz tüm değerlerimizi rahmetle, saygıyla, minnetle anıyoruz.

Derleyen: Makbule ABALI- Eğitimci

11 Ocak 2025 İzmir- Urla 


Kaynaklar: Süreyya Berfe- Kalfa- Yapı Kredi Yayınları

                   Şiir Adaları-Çağdaş Şairlerimiz-Arife Kalender

                    40 Şairin Eli -Türkiye Yazarlar Sendikası-Kadıköy Belediyesi.

                    Urla Tohum Sanat Alanı Etkinlikleri

                    İnternet- Edebiyat sayfaları






 

4 Ocak 2025

GÖÇMEN KUŞLAR...


En kısa günlerde, soğuklarda bile

Havada kuş sesleri var;

Kanat çırpışları, haykırışları

Uçurtmalar bile uzakta  kalmış.

Kuşların kuş beyinli olmadıkları kesin. 

Öyle uyumlu ve düzenliler ki

Sıra halinde dizilip uçuşlarından belli

Yorulunca öndekilerle arkadakiler yer değiştiriyor,

Tek başına uçan yok, sürüler halinde.

Yağmur, rüzgâr, fırtına, boran 

Hiçbiri engel değil uçuşlarına 

Ne boyun eğiyorlar engellere,

Ne kaçıyorlar zorluklardan

Özgür, bağımsız, her türden  kuşlar.

Ah kuşlar, göçmen kuşlar!

Sizin uçuşunuza  imrenen ne  çok insan  var.

Yönünüz belli, yeriniz, yurdunuz belli

İklimler, mevsimler değişirken 

Masmavi göklerde kanat çırparak

Uçun kuşlar... uçun kuşlar

Uzak diyarlara,  bildiğiniz-bellediğiniz gibi uçun... 


Makbule ABALI-Eğitimci

Aralık 2020-Mersin

Görsel: Mersin Mezitli Deresi (Amatörce bir çekim.)


                                       Edip Akbayram- KUŞLAR

                                       Bugünlerde hastanede olan değerli Sanatçımıza şifa dileyerek...


 Güncelleme: 4 Ocak 2025

1 Ocak 2025

YENİ BİR YILI ESKİ BİR ŞARKIYLA KARŞILAMAK, ANI YAŞAMAK...

 


BUGÜN YENİ BİR YILIN İLK GÜNÜ. 1 Ocak 2025  (Milâdi Takvime Göre )

Her şeyin başlangıcı güzeldir, özeldir,  umut doludur, iyi şeyler tasarlanır, hayaller hayatın güzellikleriyle donanır. 

İNSANIZ ; bazen minicik, bazen kocaman olsa da her insanın beklentileri farklıdır. 

Bir ömür ne çok şey barındırır içinde. Hüzne yenik düşsek de kimi zaman, yaşama sevinç ve mutluluk katan küçük  ışıltılar,  yoğun bir sis perdesinin ardındaki belirsizlikleri bile aydınlatır. 

Yeni yıl ya da yaşanacak günler-yıllar için önce SAĞLIK demeyi çoktan öğrendik artık.

Bir yılın  (365 gün 6 saat ) içindeki her an, her saat, gün, hafta veya ay; dilediğimiz-beklediğimiz gibi olmayabilir, istediğimiz gibi gerçekleşmeyebilir. 

Sağlığın yanına UMUT yerleştirelim. Hayat beklenmedik mucizelerle doludur kimi zaman. İmkânsız dediğiniz şeyler bile gerçekleşebilir.

Hoşgörünüze sığınarak, kendimce  beklentilerimi de yazmak isterim

*Kinden-nefretten-öfkeden, kötü niyetten, hırstan arınmış iyi insanlar.

*Kişisel çıkarların ötesinde,  bu dünyada başkalarının da yaşama ve var olma  hakkını savunan, dürüst-güvenilir, vefalı, yardımsever, merhametli insanlar. 

*İçten-maskesiz yüzler, ak yürekli kişilere rastlayabilmek.

 

HEPİMİZİN YENİ YILI KUTLU OLSUN. 

İÇİNİZDE YAŞAMA  SEVİNCİ, ÇEVRENİZDE DOSTLAR,  EVİNİZDE BEREKET EKSİK OLMASIN...


Makbule ABALI-Eğitimci

1 Ocak 2025  İzmir- Urla

              






                                     NE SEVİNCİN ÖMRÜ VARMIŞ- ZEKİ MÜREN

                                     Makam. Rast                           Beste: Mehmet Ilgın

                                     Usul: Semai                             Güfte: Kâmil Bozdağ