Bu Blogda Ara

28 Şub 2023

YENİDEN DOĞUŞ... (B.C.P .Tema: Psikoloji ve Şiir.)

 




Bir bebek adım attı dünyaya;

Bir başka küçük dünyadan, anne karnından

Soğuk bir kış gecesi, sabaha karşı.

Geldiği yer sıcak, güvenli,

Bir hayat kordonuyla bağlı annesine,

Can bağı, kan bağı... 

Dünya nüfusuna bir kayıt daha düştü 

Önce canlı, sonra insan, bir insan oğlu 

Önünde koca bir ömür;

Günler, yıllar geçecek birer ikişer

Mevsimler geçerken ardı ardına 

Sıcak, soğuk, yağmur, dolu, kar...

Neler olacak yaşamında, bilinmez

Kimler girecek hayatına ?

Kimler can katacak canına ?

Kimler gün çalacak ömründen ?

Sevinçler, acılar, özlemler, mutluluklar...

Her duygudan olacak duygu tasında 

Neler saklanacak bilinçaltında?

Kim bilir ne anılar yer alacak anı dağarcığında ? 

Kimleri konuk edecek yüreğinde ?

Kimleri dışlayacak hayatından ? 

İyi, kötü günler ardı ardına geçecek, 

Bebek büyüyecek, delikanlı olacak, 

Adam olacak, insan olacak.

Kötülerin giderek çoğaldığı bir dünyada 

Hep özlediğimiz, düşlediğimiz gibi 

Güzel yürekli, vicdanlı, merhametli, dürüst,

İyi ahlaklı bir  İNSAN olacak... 


Makbule ABALI

28 Şubat 2023 Urla 






23 Şub 2023

ACI...

 


İnsanların deneyim kazanması için mutlaka acı mı çekmeleri gerekiyor? Acı çekmeden hayat anlaşılmaz mı? Kadınlar mı, erkekler mi acıya daha dayanıklıdır? " Ağrı Eşiği"  vardır da "Acı Eşiği"  yok mudur? Neden bir gecede ağarır bazen saçlar? Neden kimileri katıla katıla ağlarken , kiminin  sessizce akar gözyaşları?

Kim kimin acısını dindirebilir? Kim kime daha iyi gelebilir? Bazı ağıtları, türküleri dinlerken nasıl da içimiz yanar? Eller, yumruklar öfkeyle sıkılır da kalbin sıkıştığı yüzden belli olur mu? "Tüylerim diken diken oldu" deriz. O dikenler midir yüreğimizi acıtan? 

Uzaklardan gelen bir kaval sesi, bir kemanın ince vurgusu, bir bağlamanın tınısı ya da yakınlardan gelen yanık bir türkü duygularımızı harekete geçirir birden...  Yüzlerce koyun arasında bir kuzu nasıl olur da bulur annesini? Parmak izleri gibi kokular da o denli çeşitli midir? Çiçek kokularıyla anne kokusu karışmaz mı birbirine ? Koyun bile ayırt ederken canından, kanından olanı, insanda o tür sezgilerin varlığı nasıl anlaşılır?

Kötüyle iyiyi ayıramaz mı insan zekası, aklı, duyguları...? Kuşlar bile konuşurken neden susar insanoğlu? O güçsüz bedenleriyle karıncalar bile besin taşırken yuvasına, insanların emekle, sabırla yaptıkları evler gene bir başka insan eliyle mezar olur kendisine. Oysa "İnsan acısını insan alır."  "İnsan sıcağı gerek tüm kötülüklere..." 

Makbule Abalı

23 Şubat 2023 Urla. 




18 Şub 2023

SABAH OLURSA...

 


Ünlü şairimiz Tevfik Fikret "Sabah Olursa" adlı şiirini yıllar öncesinden yazmış. Deprem nedeniyle yaşadığımız zor günler için şiirin son dizelerini alıyorum.

SABAH OLURSA

....................

Evet sabah olacaktır, sabah olursa geceler 

Geçer, kıyamete dek sürmez en sonunda bu gök

Bu mavi gök size bir gün acır; üzülme sakın

Hayata neşe güneştir, usanç içinde kişi

Çürür bizim gibi... Siz ey yarının

Küçük güneşleri artık birer birer uyanın!

Tükenmez özlemi vardır ufukların ışığa,

Işık, ışık... Bugünün işte ruhu, özlemi bu;

Silin bulutları, silkin o korku gölgesini,

Koşun ışıklar içinden o kutlu kurtuluşa.

Ümidimiz bu; ölürsek de biz, yaşar mutlak

Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak!


Tevfik FİKRET (1867-1915)

Şiiri günümüz Türkçesine aktaran: 

Ahmet Muhip Dranas



13 Şub 2023

BİR HAYAT SINAVI... Ağaç Ev Sohbetleri-182



Bloglarda her hafta Pazartesi Günleri düzenli olarak  farklı konularda "Ağaç Ev Sohbetleri " yayınlanıyor. İsteyen arkadaşlar yazı veya yorumlarıyla katkı sağlayabiliyorlar. 6 Şubat 2023 Günü ülkemizin yaşadığı büyük facia gündemi de belirliyor elbette. 

Soruların cevap bulamadığı zamanlar, sözcüklerin yetemediği  cümleler, anlar vardır. Beyin dumura uğruyor bazen. Susmayı tercih ediyor insan. Suskunluk da bir anlatım dili değil midir? Oysa "İnsan,  düşünen ve konuşan canlıdır." diyor düşünürler. Susmak; acizlik, çaresizlik, zayıflık, haklıyken haksız duruma düşebilmek değil midir? Tabii ki üslup önemli. Sözler yerini bulmalı ama hakaret etmeden,  incitmeden, isyan etseniz bile sözler zamanında, yerinde, dozunda söylenmeli. Deprembilimcilerin söylediklerine göre, faylar yıllarca enerji biriktirdiklerinde kırılmaları, patlamaları da çok şiddetli oluyor. İnsanlar da öyle değil midir? Yılların birikimi ya büyük bir suskunluk ya da ruhsal patlamalarla bedende hasarlar yaratıyor... 

Bu haftanın konusu şöyle: "Büyük deprem sonrası çocuk ve gençlerimizin Eğitim ve Öğretimleri konusunda ne gibi önlemler alınmalı, sorunlar nasıl giderilmeli? "

10 İlimizi içine alan , çevre illerde de hissedilen çok büyük bir deprem yaşadık. Son 96 yılda 128 kez deprem yaşamışız. Nüfusumuzun %98 'i deprem kuşağında. Ancak son depremlerin vurguladığı çıplak gerçekler var: Kişisel bellek  zayıflığının neden olduğu pek çok hastalık var çağımızda. Oysa asıl "toplumsal belleğimiz" çok zayıf. Geçmişi kayda almıyoruz, unutuyoruz,  danışmıyoruz, uzmanların söylediklerini dikkate almıyoruz. Aldanıyoruz, aldatılıyoruz,  yıkılıyoruz ama deneyimlerden, olaylardan, felaketlerden  yararlanmıyoruz.  Seslere, sözlere kulaklarımızı tıkayıp , gördüklerimize başımızı çevirerek görmezden geldiğimiz sürece ve cezayı, ödülü, alkışı, uyarıyı uygun zamanda, uygun biçimde kullanamadığımızda acımız katlanarak büyüyor, telafisi imkansız olaylarla karşılaşıyoruz. 

Günlerdir deprem acılarının üstesinden gelmeye  çalışıyoruz. Mucizeler bekliyoruz. Oysa uzmanlar depremde ilk 48 saatin can kurtarmak için çok önemli olduğunu vurgulamışlardı yıllardır. Mimarlar, mühendisler depreme dayanıklı yapıların nasıl olması gerektiğini anlatmışlar, tek katlı ya da az katlı binaların, kullanılacak malzemenin kalitesinden, ahşabın betondan daha kullanılabilir olduğundan  söz etmişlerdi. Yanlışların üzerine doğruları inşa edemedik. Günlük kararlar alıp, danışarak uzun zamanlı kararlar uygulayamadık, koordine olamadık.  Kaynaklarımız kururken insanları da kırdık, küstürdük, susturduk... 

Okullarımızda, Eğitim kurumlarımızda yıllarca dürüstlükten,  doğruluktan, adaletten, hak ve hukuktan söz ettik. Devletini " Baba" bildi insanlar. O kavramın içinde sorumluluk alma, güven, sahiplenme, tarafsızlık  gibi pek çok değere yer verdi. Çaresizlik içinde gene tutunacak bir el arıyor insanoğlu. Çığlıklar bu kez dışarıdan değil, içerden geliyor. " Orada kimse var mı?  Uzun yıllar kafamızda "Depremden insan manzaraları, öyküleri, fotoğrafları" silinmeyecek belki de. Hele bebekler, çocuklar, gençler, kadınlar ve anneler bu büyük facianın izlerini daha da zor silecekler. "Hafif acılar konuşabilir ama büyük acılar dilsizdir." diyor ünlü düşünür Seneca. 

Bugün 13 Şubat Pazartesi saat 13.48 'de son haberler can kaybımızın 31.643 olduğunu iletiyor. Yaralı sayısı 80.000' leri  aşmış. 10 ilde 1 Mart'a kadar,  71 ilde 20 Şubat'a kadar Eğitim- Öğretime ara verileceği söyleniyor. Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlar boşaltılıyor. Bu gençler evlerine nasıl ulaşacaklar, yol parasını nasıl sağlayacaklar? Üniversite Sınavına girecek gençler sadece ilk dönem bilgilerinden sorumlu olacaklar deniyor. Özellikle Eğitimle ilgili kararlar geleceği belirleyecek. Her şey zamanla onarılabilir ama yanlış ve acele alınmış kararlar büyük sıkıntılar yaratabilir. En küçük birimlerde bile çok yönlü düşünülmeden verilmiş kararlar, plansız uygulamalar aksaklıklara neden olabiliyor. Pandemi dönemindeki bilgi açıkları, yetersiz uygulamalar henüz giderilemedi. 

Elbette çok zor bir dönem yaşıyoruz. Hiçbir şey çok kolay olmayacak. Ama okullar kapatılırsa her kademedeki çocuk ve gençlerdeki bilgi, davranış ve uygulama boşluklarını ne zaman, nasıl ve ne ölçüde giderebileceğiz? Bu boşlukta, yapayalnız ve çaresiz kimden, kimlerden yardım alacaklar? Amaç sadece bir diploma kazandırmak mıdır? Hayat sınavından geçerli not alamayan çocuk ve gençlerimize "yaşanabilir bir hayat garantisi" verebilecek miyiz?  Bu genç , körpe beyinlere yeniden özgüven kazandırabilecek, aklın ve bilimin önderliğinde  yol gösterebilecek, dürüst, güvenilir, insan sevgisiyle dolu idealist eğitimcilere, öğretmenlere öyle çok ihtiyacımız var ki... 

"Dünyada biri üşüyorsa sen ısınamazsın" diyor Mevlana, yüzyıllar ötesinden.

Bu dondurucu soğukta sadece bedenler değil, yürekler de üşüyor. Daha çok dayanışma, daha güçlü paylaşımlar ve sevgi, güven, merhamet, insani duygular can verecek, ısıtacak hepimizi... 

Makbule ABALI- 

13. Şubat 2023



9 Şub 2023

6 ŞUBAT 2023 - BİR BÜYÜK ACI...

 


Gümbür gümbür geldi facia ;

Yer gök isyan etti adeta 

Bir kış gecesi, kar, soğuk, ayaz 

Işık yok, her yer karanlık 

İnsanlar çığlık çığlığa 

Ölüm pusuda

Can pazarı her yerde...

Yollar yarılmış, köprüler yıkılmış,

Domino taşları gibi üst üste yıkılıyor binalar,

İçlerinde her yaştan insanlar,

Eşyalar, anılar, birikimler

Kayboluyor birer birer

Toz toprak içinde, betonlar altında...

Ellerle kazılıyor enkazlar ;

Adam var, araç yok,

Vinç yok, kesici yok, balyoz yok,

İş makineleri nerede?

Arabalarda sabahlıyor insanlar;

Gözler yaşlı, yüzler  solgun ,

Yürekler soğumuş, bedenler kaskatı

Aş yok, ekmek yok, sıcak içecek yok...

Kaç ölü var, saymak zor, 

Cenazeler açıkta, ölüm izni verecek savcı yok. 

Binlerle tutuluyor kayıtlar...

Hastaneler  bile yıkık dökük, virane ;

Hastalara ilaç, bebelere mama yok. 

Dükkanlar, evler yağmalanıyor, eşyalar kaçırılıyor.

Yüksek teknoloji çağında iletişim ağı yetersiz...

Soğuktan ölüyor bebeler, çocuklar, yaşlılar,

Bir damla suya hasret insanlar. 

Sesler geliyor enkaz altından,

Boğazlarda düğümleniyor sözcükler, cevapsız...

Bir büyük acı daha ekleniyor dünya tarihine :

Çok büyük kayıplar olsa da

Umut tükenmedi henüz,

Dünya ses veriyor çığlıklara...

İnsanlık bir sınavdan daha geçiyor;

İnsanlık adına, iyilik ve güzellikler adına

Gün, paylaşma, dayanışma, birlik olma zamanı...

Ölüm sessizliği, can acısı,

Yaşama tutkusuna dönüşecek  elbet zamanla,

" Sadece ben" demeyi değil, 

El ele, yürek yüreğe

"Biz olabilmeyi" özlüyor insanlar...

Makbule ABALI

9 Şubat 2023 




4 Şub 2023

SAKLI BAHÇE...

 

Kaç yıl oldu bilmiyorum. Bir zamanlar Sosyal Medyada yazmaya karar verdiğimde ilk denememi Facebook'ta yapmıştım. Amacım, eski arkadaşlarıma ulaşabilmekti. Bilgisayar kullanımında kendimi yetersiz hissediyordum. Kocaman bir denizde küçücük bir balık gibi... Orada kalışım ne kadar sürdü, hatırlamıyorum. Sonra ayrıldım. Bu şiir o yıllara ait : 


SAKLI BAHÇE 

Eski bir bahçeye girdim dün gece ;

Bakımsız, sararmış, tarumar,

El değmemiş yıllardır...

Kah hüzünlendim, kah gülümsedim, duygulandım.

 Her şey sararmış, yapraklar dağılmış, 

ama anlamını yitirmemiş.

Neler barındırmış içinde,

Kimseler görmemiş...

Göçmen kuşlar gibi yuvaya döndüm

Eski günlüklerimi karıştırdım dün gece;

Eski bir dosta vefa borcu öder gibi,

Onu unuttuğumu sanmasın istedim...

Zaman tünelinde uzun bir yolculuk yaptım;

Hız limitini aşmadan sindire sindire dolaştım.

"Kendimle yüz yüze",

"Kimseyi dürtmeden"

"Özel duvarıma" bir zamanlar yazdığım

"Paylaşımları" yeniden gözden geçirdim.

Behçet Necatigil'in dizelerindeki gibi; 

"Çekingen, tutuk, saygılı 

Gizli bahçemde açan çiçekleri derledim..."

Makbule ABALI 







1 Şub 2023

EĞİTİM NE DURUMDA ?- AĞAÇ EV SOHBETLERİ

 


Bloglar  arasında "Ağaç Ev Sohbetleri" nin bu haftaki konusu : "Eğitim Ne Durumda? " Konu Deeptone arkadaşımız tarafından belirlendi. 

Bir zamanlar okullarımızda Eğitim ve Öğretim ayrılmaz ikiliydi. Öğretimi eğitimden ayrı düşünemezdik." Yeni Eğitim- Öğretim Yılı " kutlu olsun derdik. Eğitimden yoksun kalınca öğretimi  de sağlıklı bir şekilde sürdürmek mümkün değil. Ünlü Düşünür Pestalozzi ne kadar haklı. "Öğrencilerine öğrenme hevesi aşılayamayan bir öğretmen soğuk demiri dövüyor gibidir." Günümüzde öğretmenlere "Öğretme" hevesi için gerekli eğitim-öğretim ortamını hazırlayabildik mi acaba? Öğretmen yalnız, çaresiz, ekonomik açıdan doyumsuz. 

Devlet okullarında mesleğine bağlı, kendini yetiştirmiş iyi öğretmenler ya çeşitli nedenlerle küstürüldü ya da özel okullar tarafından paylaşıldı. Öğretmenlerin ödül ya da ceza alması objektif ölçülerle değil, görüş ve düşüncelerine göre belirleniyor. Yüz kızartıcı suçlardan  ceza alması gerekenler adeta ödüllendirilebiliyor. 

Öğretmen  yetiştiren kurumlarda çeşitli branşlarda ülke ihtiyaçları göz önüne alınmıyor. Bu yüzden KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavlarında) çok yüksek puan almasına rağmen kadro yetersizliği nedeniyle pek çok öğretmen  adayı  mülakatta  eleniyor.  Bir özel okulda ücretli öğretmen  haftada 30 saat derse girdiğinde saat ücreti olarak yaklaşık 40 TL alıyor.  Son uygulama " Uzman Öğretmen Seçimi"  sınavlarına kaç öğretmen girdi, sorular nasıl belirlendi, kimler kazandı, kimler  kaybetti bilinmiyor. 

Eğitim- Öğretimde öğrenciler açısından durum içler acısı. Ülkemizin bazı yörelerinde hala "Birleştirilmiş Sınıf" eğitimi  veya  "Taşımalı Eğitim" uygulanıyor. İlkokullarda sınıfta kalma olmadığından okuma- yazma bilmeden 3. sınıfa geçen öğrenci var. Yönetmelikler rafa kaldırıldı. Okullara 200 m. mesafede oyun salonları, kahveler açılamazken şimdi en zararlı oyunlar çocukların cep telefonlarında, bilgisayarlarında yer aldı. Öğrenciler sınıflara cep telefonlarıyla giriyorlar.

Okul binaları amaca uygun değil, teneffüs alanları yok,  spor ve sanat etkinliklerine önem verilmiyor, kantinler ve okul servisleri amaca uygun değil. Hiçbir konuda denetim yok. Müfettişler okullara sadece soruşturma için gidiyorlar.  Okullarımızda "hayata hazırlama" değil, "Sınavlara Hazırlama" başarının ölçütü sayılıyor. Bol miktarda dağıtılan takdir, teşekkür belgeleri başarının ölçüsünü belirlemiyor.

Ne yazık,  yıllardır sınav sonuçları kuşkuyla karşılanıyor. Kim haklı, kim haksız, kim başarılı, kim başarısız bilinemiyor. Sınav sonuçlarında çok sayıda birinci, ikinci açıklanıyor.  Her sınavda binlerce sıfır puan alan  var. Fen dersleri ve matematik ortalamaları çok düşük, önlem alınmadığı için bu durum yıllardır değişmiyor. Geçmiş yıllarda illerde her kademeden eğitimcilerin  katılımıyla toplanan Milli Eğitim Şuraları artık toplanmıyor.

Eğitim- Öğretim kararları kalıcı değil, değişimler anlaşılmadan yeni kararlar alınıyor: Kredili Sistem, okula başlama yaşı, el yazısıyla yazma, okunacak kitaplar, öğretim yılları... Hepsi değişebiliyor, çünkü Milli Eğitim Bakanları da kalıcı değiller. Her yıl ya da iki yılda  bir bakan değişmiş .  En uzun süre (8 yıl ) Hasan Ali Yücel bakanlık yapmış. Hüseyin Çelik 6 yıl görevde kalmış. 

Üniversitelerimiz bilimsel araştırmalarda dünya sıralamasında artık çok gerilerdeler. Rektörlerin seçilmesi uygun standartlarda olamıyor. Öğrenci yurtları ihtiyaca cevap vermekten uzak. Gelecek kaygısı gençleri düşündürüyor. Yurt dışı eğitim imkanlarını arıyorlar.

İçimizi acıtan bu tabloda bile medyada rastladığımız küçücük bir güzel haber içimizi aydınlatabiliyor, umutlarımızı yeşertiyor. Hala pes etmeden, yarının çocuk ve gençlerini çağdaş bir çizgide, Atatürk'ün ilke ve inkılapları doğrultusunda  yetiştirmeye çalışan nitelikli Eğitimcilerimize selam olsun.

Makbule Abalı ( Emekli Rehber Öğretmen)

1.02. 2023