Bu Blogda Ara

31 Ara 2020

KELİME OYUNU 5

Makbule Abalı  Uçun Kuşlar   www.ucunkuslar.blogspot.com

Her hafta bir kişi tarafından belirlenen Kelime Oyununun bu haftaki 5 kelimesi Bonheur arkadaşımız tarafından belirlendi. (Film, keman, kedi, ağaç, hasret)


FARKLI BİR GECE

Gün nasıl da yoğun geçmişti. Kapris  çekmek zordur. Hele maddi gücüne güvenen şımarık insanların kaprisi. Ama artık alışmıştı. Eskiden bu durumlarda aşağılandığını düşünürken artık onları olduğu gibi kabul etmek gerektiğini öğrenmişti. Öte yandan tek başına kendi kendini yönetmeyi de biliyordu artık. Eşinden ayrılma kararı aldıktan sonra 5yaşındaki oğlu kendisinde kalacaktı. Sevdiği insanların kopması çocukların mutsuzluğuna neden oluyor. Çocukken sorulan "Anneni mi, babanı mı daha çok seviyorsun?" sorusunun anlamsızlığı gibi. 

Henüz mahkeme kararıyla ayrılmamışlardı. İçinde buruk bir hüzün vardı. Oğlunu babasız büyütmek istemezdi. Eşi sinirliydi ama kötü bir insan değildi. Ailede 5 kız arasında büyüyen tek erkek olma şansını iyi kullanamamıştı. "Erkek egemen bir toplumda yetişmek her bir davranışına sinmişti. Bu hafta baba- oğul babaanneye gitmişlerdi.  "Acaba ne yaptılar "diye düşündü ."Hasret buram buram" dedi. Oğlunun kokusunu nasıl da özlemişti. Gülüşünü, annemmm deyişini... İçi burkuldu, burnunun ucu sızladı. Biraz hava almak için pencereyi araladı. 

Uzaklardan insanı duygulandıran bir keman sesi geliyordu. Çocukluğunu hatırladı; Kemana başlamış ama babası maddi sıkıntıya düşünce bırakmıştı. Hayallerine dalmışken bahçedeki ağaçtaki hışırtıyı fark etti. Ürperdi. Eşinden hala çekiniyordu. "Ama çok da seviyorum"  diye fısıldadı." Ya oğlum... Sevgisiz bir evde bir çocuk nasıl büyür? Bütün gün evde bilgisayarda saçma sapan  filmler izleyerek beyni uyutulan çocuklar sırasına girecek. " Soğuktan değil, karamsar düşüncelerden içi titredi. Pencereyi örtmek istedi. Aynı anda ağacın alt dalından bir kedinin atladığını gördü. Kendi kendine itiraf edemese de korktu...

Aynı anda kapı zilini duydu: Gözlerinden iki damla yaş süzüldü. "Bir Yılbaşı gecesi ve yapayalnızım dedi. Kapının gözetleme deliğinden bakmak istedi ancak dışarıdan elle kapatılmıştı. Yardım istedi, bağırdı. Keman sesi bile artık duyulmuyordu. Kapı ısrarla çalınınca aralık bırakarak açtı :Önce oğlunu gördü, ellerinde kocaman bir demet kır çiçeği taşıyordu. Ve sonra eşini, elinde çok güzel bir hasır sepet , içinde en tazesinden mevsim meyveleri... "Değişmek, kendini yenilemek çok da zor değilmiş" diye geçirdi kafasından. Parçalanmış aile olmayacaklardı artık. Kök sağlam olursa ağaçlar da kurtulabilirdi.

Makbule ABALI 



28 Ara 2020

YAVRU KEDİ (Mini Öykü )


 Bu mevsimde buralara yağan yağmurlar çok da şiddetli olmaz. Gene öyle başladı. Önce çiçekleri, ağaçları yıkadı. Yollarda çamur birikintileri olmadı. Sonra birden hızlandı. Caddeler ıslandı, insanlar kaçıştı. Apartman balkonlarından çamaşırlar toplandı.

7-8 yaşlarındaki küçük kızın evi yakın olmalıydı. Salıncaklara binerken  görmüştüm. Ansızın onu tekrar gördüm. Bir ağaç altına sığınmış, kucağındaki yavru kediyi de korumaya almıştı. Minik eller minik yavruyu sarıp sarmalamıştı.  Küçük kızın saçlarından damlalar akıyor ama o hiç aldırmıyordu.  Artık yağmur altında değildiler. Adeta tablo gibi bir görüntü vardı karşımızda. Çıkarsız dostluk,  vefa, içten sevgi, paylaşım hepsi iç içeydi bu  tabloda.   Sırılsıklam olmak duyguları köreltmiyor, aksine belki de pekiştiriyordu...

Makbule ABALI

21 Ara 2020

GÖÇMEN KUŞLAR...


Havada kuş sesleri var;

Kanat çırpışları, haykırışları

Uçurtmalar bile geride kalmış

Kuş beyinli olmadıkları kesin 

Sıra halinde dizilip uçuşlarından

Yorulunca öndekilerle arkadakilerin yer değiştirmelerinden,

Tek başına uçan yok, en az ikili

Rüzgar, fırtına, yağmur 

Hiçbiri engel değil uçmalarına 

Ne boyun eğiyorlar engellere,

Ne kaçıyorlar zorluklardan...

Özgür, bağımsız kuşlar

Size eşlik etmek isteyecek öyle çok insan var ki...

Yönünüz belli, yeriniz, yurdunuz belli

Mevsimler değişiyor, uçun kuşlar, hep böyle uçun

Uzak diyarlara hep bildiğiniz, hep bellediğiniz gibi...

Makbule ABALI

 

18 Ara 2020

MEVLANA'DAN DEYİŞLER...


***Dünya gözü ile bakan yüzü, gönül gözü ile bakan özü görür.

***Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.

*** Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et. Çünkü söz yürekten gelir, dilden çıkar.


*** Kazandıkça bölüşemiyorsan

      Elini sorgula

     *** Konuştukça kırıcı oluyorsan 

           Dilini sorgula.

***Yürüdükçe menzilden çıkıyorsan

      Yolunu sorgula

*** Ömür geçtikçe yerinde sayıyorsan

   Gününü sorgula 

***Sevildikçe vefasız oluyorsan

     Gönlünü sorgula

*** Hangi halde olursan ol

       Sonunu sorgula.

***Çalınan her kapı hemen açılsaydı ümidin, sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.

***Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakilerin anlayacağı kadardır.



14 Ara 2020

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 69


EVLİLİKLERDE BOŞANMA VE AYRILIKLAR 

Uzun bir yol arkadaşlığıdır evlilik. Hayat arkadaşlığı da denebilir.  Arkadaşlığın gerektirdiği tüm özellikleri içerir; Güven, sadakat, içtenlik, sevgi, vefa, dostluk, paylaşım duygusu... Ama gene de bir başkadır, farklıdır, özveri gerektirir. İki farklı yaşamın buluşmasıdır, birbirini tamamlamasıdır.

Bazen zıtların buluşması olabilir. Ama mutluluk, eşini değiştirmeye çalışmadan onu anlamaya çalışmakla bulunabilir. Yıllardır süregelen bir kişiliği, karakteri birden değiştiremezsiniz. Çoğu kez her şey karşılıklı duyulan aşkla, sevgiyle başlar. Ama yıllarca süren nişanlılıklar bile bazen  evlilik sonrası ayrılıklarla sonuçlanabilir. Oysa aşk, beraberliğin sürdürülmesini sağlayan  tek ölçü değildir .Cinsellik evliliğin  devamında tek başına bir güç değildir.

Boşanmaların en temel nedeni olarak şiddetli geçimsizlik açıklanır. Güzel aylar bitince evden de hoş olmayan kaba sesler yükselir. Bazen sessizliğin sesi kaplar evi. Söz bitmiştir, sevgi. aşk, iki insanı birbirine bağlı kılan her şey tükenmiştir. "Ölesiye seviyorum" diyen insan cinayete kadar vardırır işi. Bazen bir başka kadın ya da erkektir ayrılık nedeni. Sevgisizlik, ilgisizliktir, aşırı kıskançlıktır. Alınacak bir eşyanın, malın, takının eksik oluşudur. Son yıllarda magazin basınından duyuyoruz: Evlilik sözleşmeleri yapılıyor, mal paylaşımı sağlam zeminlere oturtuluyor.

Nedendir bilinmez son yıllarda dizi filmler hep mutsuz evlilikleri, sadakatsizliği, ihaneti, araya giren ikinci kadının varlığını işler oldu. Toplumdaki olayların televizyona yansıması mıdır yoksa dizilerin olumsuz etkisi mi? Kadına şiddet, hakaret, aşağılama pek çok dizi ve filmde konu alınıyor.

Yol arkadaşlığında yol uzadıkça yük çoğalır ama birbirini tanıma netleşir. Yol daha çekilir hale gelir. Çabuk yorulanlar, pes edenler için ise yol çekilmez olur. Bazen evlilik resmen bitmeden de hayat bitmiş gibidir. Hayatın anlamı kalmamış gibidir. Çoğu kez ekonomik sıkıntılar bu durumu tetikler. Yollar ayrılmasa bile çıkmaz sokaklara sapmalar başlar.

Sokrates'in düşündürücü bir sözü var:" Ne pahasına olursa olsun evlenin. Karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, yok fena çıkarsa o zaman da filozof olursunuz."

Güvenli, sevgi dolu uzun yol arkadaşlıkları dileyerek...

Makbule ABALI




TÜRKAN SAYLAN'I ANMAK...




 


10 Ara 2020

BİR MASAL GİBİ...



10  Aralık İnsan Hakları Günü.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, dünyada 1943 yılından beri yürürlükte.

BİR MASAL GİBİ...

Ceza evinde büyüyen bir çocuk vardı; 
Henüz 6 yaşında, küçücük bir çocuk,
Annesi tutuklu, o suçsuz tutuklu,
Bir gönüllü küçük tutuklu...
Tüm tutuklular çok severdi onu,
Getir-götür işleri yapardı,
Her gün hiç aksatmadan ;
Çiçeklere su verir, 
Kuşları besler,
Avluda uçurtmasını uçururdu...
Neden buradasın diye sorarlardı;
İyi insan olmak için derdi. 
En değişmez cümlesi buydu. 

Bir gün ceza evi yönetimi değişti;
Çiçekler yasaklandı,
Kuşlar yasaklandı,
Uçurtma uçurmak bile yasaklandı.
Onun en çok canını sıkan,
Uçurtmanın yırtılması idi.
O günden sonra hiç konuşmadı,
Sustu, hep sustu.
Suskunluğunu bile anlamadılar,
Oysa o artık iyi insan olmaktan vazgeçmişti.

Makbule ABALI.

Not:Türkiye'de halen 0-6 yaş arası 700 kadar çocuk, anneleriyle birlikte ceza evlerinde kalmaktadır.





6 Ara 2020

KORONA GÜNLERİ...


İnsansız kentler

Taşıtsız caddeler

Çocuksuz okullar,

Öğretmensiz sınıflar,

Sınavsız dersler...

Karanlık sokaklar,

Boş dükkanlar,

İşsiz personel...

Siren sesleri,

Cankurtaran arabaları,

Hep dolu yataklar,

Yer olmayan yoğun bakım üniteleri.

Yorgun sağlık emekçileri

Yolcusuz toplu taşıma,

Bir rüya gibi,

Bir korku filmi gibi...

Zaman geçecek, bitecek elbette ;

Ne zaman, hangi ay, hangi yıl

Bilinmez.

Bir zamanlar yaşandı denecek

Koronalı günler de geçecek

Bir kabus gibi,

Bir film gibi

Umutlar tükenmeden, 

Kötülüklerden dersler  alarak

Sona erecek bu hikaye de...

Makbule ABALI



2 Ara 2020

BİR KAYIKÇININ DÜŞÜ...(Öykü )


Aralık Ayının ilk günlerinden biriydi. Biraz soğuk, yağmur beklenen günlerden bir gün.
  Yılın son ayının son günleri. Özlemle beklenen, heyecanla başlanan , türlü çeşitli durumlar yaşanan koca bir yılı uğurlamaya hazırlanıyorlar kasabanın insanları...

Küçük bir sahil kasabası burası. Yazın dolu, kışın sakin benzerleri gibi.  Hayattan fazla beklentisi olmayan orta halli insanlar. Günlük kazanç hayatı sürdürmeye yetiyor. Çoğunluğun geçim kaynağı balıkçılık ve kayıkçılık. Kayıkla balık tutmaya açılırlar ya da karşı sahile yolcu taşırlardı.

Genç adam sahile arabasıyla indi. "Evde daha fazla kalamazdım" diye düşündü. Boğuluyordu adeta. "Mis gibi iyot kokusu" dedi, derin bir nefes aldı. Kapalı yerde kalamama korkusu yıllar önce yaşadığı depremden kalan bir izdi. Renk renk kayıklar sahilde özenle sıralanmışlardı. Kayıkları bekleyen kayıkçı Dede'yi gördü ansızın. 

Başında saçlarını toplayamayan beresi, sırtında kırmızı montu ile herkesin dedesi. Kim bu adı takmıştı, bilinmez. Bir Karadeniz türküsünü söyleyerek bir poşeti karıştırıp duruyordu. Onu görünce tok sesiyle "Sana bugün simit ikram edemiyorum, hiç kalmamış" dedi. Ekledi: "İnsanlar gelmiyor diye simitçi bile uğramıyor artık." Oysa bayat simitler hem bana hem balıklara yetiyordu. "Ah bir de yakınlarda bir  simitçi fırınım olsaydı, ya da ikici elden bir fırın alabilseydim. Kuşlar, balıklar, ben hepimiz doyardık."

"Herkesin düşleri kendince büyük, kendince güzel" dedi genç adam. Ama bahçeli bir ev hayalinden hiç söz etmedi. Bu arada arabada unuttuğu, balıklar için aldığı simitleri hatırladı.  "Bugün sen benim konuğum ol" dedi. Kayıkçı Dede güldü, tok sesiyle "Ama bir çayım bile yok. Korona bizi tüketti" dedi.

Ve kendiyle konuşur gibi devam etti: "Bazen bir kayığa, tekneye binip uzaklaşmak geçiyor aklımdan. Ama gitmek de, kalmak da zor. 

Şairin dediği gibi:

 'Bakakalırım giden geminin ardından 

Atamam kendimi denize, dünya güzel

Serde erkeklik var, ağlayamam.'

Benzer sıkıntıları yaşayan insanlar çabuk dost olurlar. Birbirlerini  kolay anlarlar. Yaralarının kaynağı ortaktır. Balıkçı uzaklara bakıp düşünürken genç adam arabadaki simitleri almaya yöneldi. Bir taraftan da yavaşça mırıldanıyordu. "Serde erkeklik var, ağlayamam..."

Makbule ABALI