Bu Blogda Ara

28 Aralık 2024

YEME iÇME KÜLTÜRÜNDEN- RETROSPEKTİF'E- UZUN İNCE BİR YOL (2 )

 


Bazı yazılara başlamak güçtür; Aslında zihninizde anlatmak istediğiniz o kadar çok şey vardır ki, yeterince aktaramayacağınızı düşünürsünüz. Değerine inandığınız bir şeyin, yeterince hakkını veremeyeceğiniz endişesi gibi. Oysa ne çok şey vardır dağarcığınızda. Düzenlemek, toparlamak gerekir. Düşünürsünüz, tasarlarsınız-kuluçka dönemi uzun sürer- ve gün gelir iç sesiniz dürter sizi-daha ne bekliyorsun-der adeta.

Bilenler bilir; eskiden okullarımızda Türkçe ve Edebiyat dersleri ile birlikte Kompozisyon dersleri vardı. Yazım kurallarına uyarak, yazılı anlatımlarımızı "Giriş--Gelişme-Sonuç" bölümlerini dikkate alarak yazmamız istenirdi. En zoru başlamaktır. Bir başladınız mı sözcükler kendiliğinden akar gider. Çalışma temponuza göre; bazen parmaklarınızın ya da beyninizin işlerliğine kaleminiz veya klavyeniz isyan edebilir. Ama bilgisayar kullanımında usta olmayıp iki parmağa yüklenenlerde gecikmeleri bağışlayın lütfen. 

Yazımın başında yer alan katalog; "ÜMRAN AYHAN-Retrospektif" adıyla Ankara-Aşıkça Yayınevi tarafından 2023 Temmuz Ayı'nda kuşe kâğıda basılmış 400 sayfalık bir eser. Sanatçı-Öğretmen-Ressam Ümran Ayhan'ın yıllar boyu devam eden çalışmalarını içine alan bu değerli eser;14 Şubat 2023'te (amansız bir hastalık sonucu kaybettiğimiz) değerli sanatçının eşi Hikmet Ayhan tarafından yazılmış. Sanatçının çocukları; kızı Rengin ve oğlu Gencay da hazırlık aşamasında babalarına yardımcı olarak bu kalıcı çalışmaya katkıda bulunmuşlar. Çevrelerindeki dostların da yardımlarıyla bu güzel eser hazırlanmış.


ÜMRAN AYHAN

                                      D:1 Haziran 1954  Ö: 14 Şubat 2021 

Günlerdir hayranlıkla, imrenerek, takdirle okuduğum, izlediğim Retrospektifi tanıtım konusunda Hikmet Ayhan'dan izin aldım. Ancak alıntılarımı seçerken pırıl pırıl sayfaları çizmeye kıyamadım, sadece minicik noktalar koydum. İnce parmaklarım, yeterince güçlü olmayan kollarımla eseri kaldırmakta zorlandığım zamanlar oldu. "İyi ki kitaplığımızda artık böyle bir katalog var." diyorum. Hikmet Ayhan'dan tanıtım amacı ile birkaç görsel rica ettiğimde; bu dev eseri kargo ile evimize kadar gönderen sevgili Rengin Ayhan'a sonsuz teşekkürler. (Kargoyu taşıyan personel mutluluğuma ve mahcubiyetime tanık oluyor.)

Ümran Ayhan; İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Grafik ve Resim Bölümü'nden mezun.  Kız kardeşim  Emel (Gültekin) Yanar'ın sınıf arkadaşı. "Rahmetli" demeye dilim varmıyor; Ümran, okula birincilikle girmiş, çok yetenekli, çalışkan, yaratıcı, üretici, dünyaya sevgiyle bakan bir genç kız. Okulda yatılı öğrenciler olarak öğrenim görüyorlar o yıllarda. (1972-75) 

Ümran ve Emel, yatılı okul arkadaşlığının olumlu yanlarını paylaşıyorlar. Bir dönem tatilinde; Ümran  Emel'le birlikte Adana'ya geliyor, ailemizle tanışıyor, nazik, naif kişiliği, sıcak, içten davranışlarıyla gönlümüzü fethediyor.  Bir başka zamanda, Emel ve ben Ümranların Kuşadası'nda yaşadıkları eve konuk oluyoruz. O yıllarda otobüsle yaklaşık 15 saatlik bir yolculuktan sonra, Ümran'ın annesi Melâhat Teyze'nin sıcak sıcak ikram ettiği zeytinyağlı yaparak sarmasını unutamam. 




İzmir-Buca Eğitim Enstitüsü Yılları (1972-1975) 

Üstteki Fotoğraf: Emel Gültekin- Ümran Akten 
Alttaki Fotoğraf: Akşen  Sancak-Ümran Akten 


400 sayfalık Katalog RETROSPEKTİF,  "İÇİNDEKİLER" bölümüyle sayfalarını açıyor: Katalog başlığı altında; Sanatçı Ümran Ayhan'ın yaşamı boyunca severek yaptığı uğraşıları, çalışmalarından örnekler sergileniyor. Böylesine çok yönlü çalışma bir ömre nasıl sığdırılır diye düşünmeden edemiyorsunuz.


SUNUŞ 

"Nasıl geçtiğini anlamadığım kırk yıl sonunda, çok sevdiği mesleğinde öğrenci yetiştirmek için zaman kavramı tanımayan bir öğretmen, vefalı bir evlat, çocuklarına delicesine düşkün bir anne, fedakâr bir eş, duyarlı bir sanatçı, yetenekli bir ressam olan eşim Ümran'ı kaybetmek, bende yeri doldurulamayacak derin bir boşluk yarattı." diye başlıyor... (Hikmet Ayhan)

Vefalı , sadık, alçakgönüllü, düşünceli bir eş Hikmet Ayhan;  eşinin kaybıyla doğan boşluğu, o'nun adına ölümsüz bir eser yaratarak, çok güç ama kalıcı bir uğraşla doldurmaya çalışmış.  "Sunuş" yazısında kabarık bir teşekkür listesi var. Kataloğun hazırlık aşamasında, katkıda bulunan herkese hassas ve ince bir düşünceyle teşekkür edilmiş.

Sunuştan sonraki dört sayfalık "ÖNSÖZ" ;Ümran Ayhan'ın öğrencisi Prof. Dr. Mehmet Eryılmaz tarafından yazılmış. İlk satırlar şiir gibi. 


 Ümran Ayhan'ın kişiliği, olaylara-dünyaya bakış açısı, insan ilişkileri, sanat anlayışı, eğitimci kimliği, üstün nitelikli insan özelliklerini;" İZLENİMLER, DÜŞÜNCELER" Bölümündeki ad ve kimlik belirterek yazılan notlardan öğreniyoruz. 

Dost ve yakınlarının beni bağışlamasını dileyerek; Katalogdaki bu bölümü en sona almak istiyorum. Çok değerli bir Sanatçı-Öğretmenin eserlerinden hiç olmazsa birkaç tanesini görmek ister; sanata gönül veren, değerbilir insanlar... (Yazar Hikmet Ayhan'dan izin alınmıştır.)
Ümran Ayhan her bir eseri tasarlarken ona uygun biçimde adlandırmış. Şiir gibi, şiir diliyle...


Ölü Ağaç, Lavi Tekniği, 1975


Dokuz Doğuranların Zeytin Ellemede Dinlence Anı, Yağlı Boya


Ölmez Ağaç, Yağlı Pastel, 2008


Papatyanın Zeytine Saygısı, Toz Pastel-2013



İçtenlikle söylemeliyim; Çok uzun bir zaman diliminde, karmakarışık duygularla yazdığım, düşündüğüm sürekli notlar tuttuğum, anılarda gezindiğim ancak aldığım izni istismar etmemek adına, hayranlıkla izlediğim pek çok çalışmaya yer veremediğim bir paylaşım bu. 
 
Kararsızlığı biraz da zamanlamada yaşadım: Bir Öğretmenler Gününde, bir Sanat Haftasında, bir 14 Şubat günü ya da  Eğitimle ilgili bir  yazıda paylaşabilirdim bu alçakgönüllü, egosuna yenik düşmemiş, yüreğinin ve yeteneklerinin doğrultusunda yol almış duyarlı ve hassas bir ruhu; Ümran (Akten) Ayhan'ı... Özgün bir yazıyla anmak-yürekten kutlamak istedim. 

Zamanında tanıyamadığımız, değerini bilemediğimiz, pek çok insanımız gibi; insanlık adına üreten, emek harcayan bir sanatçıyı,  bir güzel ve özel insanı; yakınları- tanıyabildikleri kadar- anlatmaya çalışmışlar: 


Katalog Arka Kapak 

                                 İZLENİMLER-DÜŞÜNCELER 





Katalogda Hikmet Ayhan, vefalı eşinin mutfak kültürüyle ilgili çalışmalarını da şöyle özetliyor: 
Evinde ve zeytinlikteki damda ziyaretçileri, öğrencileri, mutfağında birkaç çeşit yemeği, çöreği-böreği, kanepesi, kırma-çizme zeytini, siyah sele zeytini, ot yemek ve salataları (hindiba, bambul, roka, eşek helvası, tarla soğanı, turp otu, radika, arapsaçı, şevketi bostan, kuşkonmaz, sarmaşık, deniz börülcesi, cibez, hardal otu vb.) eksik olmaz. Çocuklar ve ziyaretine gelenler için her zaman evde birkaç çeşit yemeği hazırdır. Bunlar yetmiyormuş gibi, evde yapılanlar, çoğunlukla eşinin işyerine de ulaştırılır.



Katalogda  kısacık ama çok anlamlı bir SON SÖZ var.

ÜMRAN AYHAN
Kendini hep resim-iş öğretmeniyim diye tanıtan, bir günden bir güne sanatçıyım, ressamım demeyen mütevazı kadın; tüm bu sıfatlar sana feda olsun!... Bıraktıklarınla yaşayacak ve yaşatılacaksın1...
Hikmet Ayhan 



Bu yazının iki bölümde biteceğini düşünürken yanılmışım. Kataloğu bitirdiğimi sanırken her bakışta yeni güzelliklerle karşılaşıyorum. Daha günlerce bakmam gereken ne güzel ayrıntılar var. Dün gece Ümran Öğretmen'in "Eskiz ve İş Planlama Defterleri" ne çok şey düşündürdü bana.

Çocuklarla ilgili çalışmalarına bakarken anıların içinde yolculuklar yaptım. Şimdilerde bile resim, müzik derslerinin yeterince işlenmeden, tüm yoğunluğun sınavlara ayrılışına bir kez daha içim yandı. Yetenekler dışa vurulamadığında ülkemizde giderek mutsuz yetişkinler, suskun insanlar çoğalıyor. Oysa sanat, terapi gibidir.

Sevgili Ümran Öğretmenim; Keşke sizi daha çok- çocuk-genç-yetişkin- İNSAN tanısaydı. Dünyamızda kalıcı izler bırakarak uzaklara gittiniz.  İyi ki varlığınızla, enerjinizle, içtenliğinizle rol-model oldunuz, nice yüreğe dokundunuz. 

Bir zamanlar liselerimizde Sanat Tarihi derslerimiz vardı. Sergilerinizde bulunabilseydim; Hiç abartısız, içimden gelerek, kulağınıza fısıldamak isterdim: "Zaman tünelinde geriye gidiş olabilseydi ve siz keşke Öğretmenimiz olsaydınız... "

Makbule ABALI- Emekli Eğitimci
28 Aralık 2024 İzmir-Urla

Kaynak : Ümran Ayhan Retrospektif- Hikmet Ayhan

Kelime Anlamı:
İng-Retrospective Latince- Retrospectare
Retrospektif Anlamı: Geriye bakmak, meydana gelmiş olayların gerisine, geçmişine bakmak.
Görsel Sanatlarda Retrospektif: Bir sanatçının kariyeri boyunca yaratmış olduğu eserlerden derlenmiş sergilere denir.
Kaynak-Vikipedi

TDK Sözlüğü: Dünden Bugüne. Kökeni Fransızca. Retrospective









15 Aralık 2024

YEME İÇME KÜLTÜRÜNDEN - RETROSPEKTİF'E - UZUN İNCE BİR YOL (1)

 


Uzun zamandır yazmayı tasarladığım bir yazı bu. Yaklaşık beş aydır elimde olan güzel bir kitabın tanıtımını istemeden  geciktirdim. SADENİN LEZZETİ sadece bir yemek kitabı değil. Orta Anadolu'da Çankırı İli- Kurşunlu İlçesi'nde yeme-içme kültürünü, felsefi bir bakışla derinlemesine işleyen, 2024 yılında basılan  bir kitap. Ülkemizin birçok yöresinde aynı kültürün uzantılarını görmek mümkün.

Bazı kitaplar farklıdır; Kitabın satır aralarında yazarın yaşamından da güçlü yansımalar  bulursunuz. Kitabın içinde adeta ikinci bir kitap vardır. Gerçek yaşamdan bir başka öyküye uzanan yollar çıkar karşınıza. Kitap ayrı bir değer kazanır kafanızda.  Anlatılanlar anılarla bütünleşir, ruhunuza işler adeta.

"Sadenin Lezzeti" 86 sayfa, boyutu küçük ama içi dopdolu bir kitap. Bir kez okunup bir köşeye  bırakılacak  kitaplardan olmadığı gibi okudukça bilgi dağarcığınızı zenginleştirecek bir kitap.  Eserin tüm yayın hakları,  Kurşunlu Tarih Araştırmaları Derneği'ne ve yazarı Hikmet Ayhan'a ait. 

Anaerkil Aile düzeninde kadın önemlidir, yuvayı yapan dişi kuştur Baba ocağında- ana kucağında büyür çocuklar. Kadın saygı görür, evine bağlıdır, yedirir-içirir. Ama hane halkı da yardımcıdır, destektir ona. Küçüklüğünde annesine mutfakta veya ev işlerinde yardımcı olan erkek çocuklar, kadınlara saygı duymayı  öğrenir, gelecekte hayat arkadaşını da mutlu eder.

Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından yazar Hikmet Ayhan'ın ODTÜ Siyaset Bilimi, Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olduğunu öğreniyoruz.  Alçakgönüllü yazar  kendini; "Çocukluğundan beri annesinin yanında mutfakla hep iç içe olmuş, önce annesine evlendikten sonra da eşine yamaklık yapmıştır." cümlesiyle tanıtıyor. 

Önce son sayfadaki "Kaynak Kişiler " ilgimi çekiyor: Hikmet Ayhan (70 yaşında), Emine Bozdemir (72 yaşında), Nezihe Uslu (75 yaşında), Hatice Kaya (78 yaşında), Osman Kaya (83 yaşında), Emine Kuzu (90 yaşında) Her yaşta insanın verimli olabileceğini kanıtlayan bu güzel insanlara; sağlıklı nice yıllar dileyerek sonsuz teşekkürler. 

Kitabın önsözünde Hikmet Ayhan okuyucuya şöyle sesleniyor: "Beslenme alışkanlıkları, insanların yaşadıkları coğrafyaya ve kültüre özeldir. herkes her şeye sahip değildir. Doğa, paylaşımcı olmayı, azla yetinmek terbiyesinin nefsimize öğretilmesini ve bir tek ekmeğe değil, seni doyuran, senin hayatta kalmanı sağlayan her nimete saygılı olmayı gerektirir." 

"Kurşunlu Yöresel Yemeklerinin", yazara göre "kendi halindeki" dönemi şöyle vurgulanmış: "Yani yiyeceklerin içine katkı maddelerinin konmadığı, gerçek tatlarını unutturan sosların eklenmediği, lezzetlendirmek için yağ-ot-baharat karışımının adının marine, kavurma işinin soteleme olmadığı, tarladan biçilip hiçbir müdahale yapılmadan su değirmenlerinde öğütülen buğdayın lezzetinin  zaten kendi başına yeterli olduğu dönemlere aittir."

Önsöz, çok mütevazı bir deyişle sonlanıyor: "...bu çalışmanın yaşayamayıp yaşatmak isteyenlere naçizane bir rehber, gelecek kuşaklara kültürel bir miras, ilçemizde var olduğunu bildiğim gastronomi dalında daha yetkin insanlarımızın sofistike çalışmalar yapmalarını teşvik edici mütevazı bir kaynak olarak algılanmasını diliyorum."

Kitabın içinde ana başlıklar halinde, en sade ve yalın anlatımlarla sofralarımızda yer alan yemekler anlatılıyor. Fotoğraflarla; Yemek Kültüründe kullanılan tarım aletleri ve kap kacaklar tanıtılıyor

Bir başka bölümde; Kurşunlu İlçesi Yemek Kültürüyle ilgili Deyimler ve Atasözleri yer alıyor. Her bölüm, gelecek kuşaklara bir kültürel miras ve rehber niteliğinde. Bu bölümden alıntılar:

*Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.

*Buğday hicaza giderken, arpaya ince ekmeğe karışma demiş.

*Meyve veren ağaç taşlanır.

*Sağlık istersen çok yeme, saygı istersen çok deme.

*Tatsız aşa tuz neylesin, akılsız başa söz neylesin.

Kitabın sonunda, örnek olarak birkaç kısa hikaye bile var.

Adı bile alçakgönüllülükle konmuş, değerleri yaşatmak ve  paylaşmak düşüncesiyle yola çıkan bu kitabı bir bölümde aktaramayacağımı biliyordum. En yakın zamanda yazar Hikmet Ayhan'ın rahmetli eşi Öğretmen-Sanatçı-Ressam sevgili Ümran Ayhan ile ilgili bir Sergiden notlar aktarmaya çalışacağım. 

Kurşunlu Tarih Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Eryılmaz ve Yazar Hikmet Ayhan'a, kitabın yayınlanmasına katkıda bulunup emek harcayanlara yürekten teşekkürler.

Makbule Abalı-Eğitimci

15 Aralık 2024 İzmir-Urla 





  

10 Aralık 2024

İNSAN OLMAK...



Pek acele etme küçüğüm;
Elbet büyüyeceksin
Anlayacaksın sen de 
Dünyanın kaç bucak olduğunu.
Göreceksin; 
Bizim gördüklerimizi
Yaşayacaksın yaşadıklarımızı
Öğrenmek isteyeceksin, soracaksın
Kaygılanma, cevaplandıracağız elbette.

Önce tanıyacaksın;
Çevreni, yöreni, doğayı
Anlayacaksın; 
Suyun neden aktığını,
Ateşin yaktığını, taşın sertliğini...
Sonra yavaş yavaş öğreneceksin
Topluma katılmayı, sosyalleşmeyi,
Birey olmayı.

Dürüst, güvenilir, yalansız,
Vefalı, sevgi dolu, insancıl olmayı,
Hakkını aramayı, sorumluluklarını bilmeyi
Öğreneceksin zamanla
Unutma;
Zordur insan olabilmek,
Zordur insan kalabilmek...

Makbule Abalı-Eğitimci 
10 Aralık 2016 Mersin


Güncelleme:10 Aralık 2024 
İzmir-Urla

"10 Aralık İnsan Hakları Günü" tüm dünyaya barış ve insanlık adına iyi ve güzel şeyler düşündürsün, duyarlılık ve farkındalığı arttırsın. 
                               




8 Aralık 2024

SON GÜZ YAĞMURLARI...

 Son güz yağmurları yağdı günlerce;

Tüm kirleri temizlercesine

İnce ince saatlerce

Ve güz de bitti...

Öyle kirliydi, ki her yer, her şey

Yağmurlar bile yeterli olamadı

Temizlik sağlanamadı... 

Ardından kar yağdı yüksek tepelere

Dağların dorukları karla kaplandı. 

Kar berekettir dedi büyükler

Kar suyu sindire sindire iner toprağa... 

 

Oysa tarlalar, ürünler çoktan kurumuştu

Yetmedi ne yağmur ne tepelerdeki kar doğaya. 

 Sonra güneş çıktı ansızın

Gökkuşağı göründü ardından

Renklendi birden doğa, soluk renkler canlandı;

Ama sadece çocuklar mutlu oldu 

Çocuksu hayaller, çocukça umutlar 

Yetti onlara...


Makbule Abalı- Eğitimci 

 İzmir Urla- Aralık 2024






5 Aralık 2024

ŞİİR DİLİYLE KADINLAR...

 

5 Aralık 1934- Türkiye Cumhuriyeti'nde  günümüzden  89 yıl önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı tanındı. Verilmiş hakların, yaşanan yıllar içinde uygulanabilir olması konunun can damarı. Beklentilerin, umutların gerçekleşmesi dileğimizdir. 

Yüce Önder  M.K. ATATÜRK'Ü  minnet ve teşekkürlerimizle, saygıyla anıyoruz.



Geçmiş yıllarda; farklı zamanlarda KADINLAR ile ilgili olarak yazdığım şiirlerden bazıları:


SIYAH BEYAZ FOTOĞRAFLARDAKİ KADINLAR 

Sayıları azalacağına giderek kabarıyordu 

İstatistiklere her gün yeni bir kişi ekleniyordu

Bir kadın cinayeti daha, bir daha, bir daha...

Bazen bıçak, bazen silâh, bazen sopalarla.

Sığınma evine yetişemeden baba evine sığındığında,

Bazen kocası, bazen babası, bazen kardeşi, bir yakını.

Kadınlar hep aynı ; ezik, güçsüz, çekingen,

Kadınlar naif, hassas, kırılgan...

Karşı taraf güçlü, kaba, acımasız.

Her şey bir anda bitti, birkaç saniyede. 

Bir öfke patlaması, bir duygu boşalması...

Bir ömür daha tükendi,

Bir kadın daha konu oldu haberlere,

Cansız bedenlere bir tane daha eklendi.

Kadınlar teker teker yerlerini aldılar.

Siyah-beyaz soluk fotoğraflarda...

Makbule Abalı-2 Şubat 2015 



KADININ COĞRAFYASI

"Kendin için ne isterdin?" diye sordular bir kadına;

"Nerede dünyaya geleceğimi seçmek" dedi.

Bir başka coğrafyada doğmak, yaşamak.

Onun yöresinde böyle yaşamak kaderdi.

Annesiyle aynı kaderi paylaşmak,

Erkek kardeşi gibi vatandaş sayılmadan,

Haklarını bilmeden.

Yaşamında ilk çiçeği bir kadınlar günü almıştı

Bir markette herkese verirlerken.

Şaşırmıştı neden verdiklerine

Son çiçeği de bu oldu.

Onun yaşadığı coğrafyada kadınlar çiçek almazdı.

Emeğinin karşılığını bile alamazdı.

Dövülür, hırpalanır, iş yaparlardı,

Erkek güçlü, kadın zayıftı, güçsüzdü.

Bir kadınlar gününde anladı;

Kadının toplumdaki yerini, ailedeki rolünü,

Üretimdeki gücünü...

Biraz geç kalmıştı ama hayat devam ediyordu. 

Makbule Abalı- 8 Mart 2021



DÜNYAYI KADINLAR YÖNETSEYDİ...

Dünyayı  kadınlar yönetseydi; 

Dünya daha temiz olurdu, anne eli değmiş gibi,

Düzenli bir yuva gibi...

Kim haklı, kim haksız kanıtlanır

Dünya daha adil olurdu,

Tüm çocuklar mutlu, karınları tok olurdu.

Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Yoksullar, suskunlar kaba güce yenilmez,

Ödenmeyen vefa borcu kalmazdı...

Duygular ağır basar, insanlar daha duyarlı olurdu.

Gürültü, karmaşa biter,

Sanat değer kazanırdı.

Dünyayı kadınlar yönetseydi;

Kadınlar kişiliklerini kanıtlar,

Kavgalar, savaşlar sona erer,

 Belki barış sağlanırdı...

Makbule Abalı- Aralık 2022 



KARANLIĞA BİR MUM YAKMAK- KADINLAR

Kadınlar; Karanlıktan aydınlığa çıkmak isteyen kadınlar

Güneşi özleyen, dünyaya renk katan kadınlar,

Paylaşımcı, yaratıcı, yapıcı kadınlar...

Bazen ana, bazen hayat arkadaşı, can yoldaşı,

Yol arkadaşı, dost, bacı, kardeş gibi kadınlar.

Maviye tutkun, doğaya hasret, ağaca, çiçeğe aşık kadınlar.

Zeytin ağacı gibi köklü, sağlam,

Çam ağaçları gibi çilekeş,

Kuru dallarda açan çiçekler gibi hassas, narin,

Mimoza gibi kırılgan, alıngan, duygulu,

Ve tüm ağaçlar gibi üretken, emekçi kadınlar... 

Makbule Abalı- 8 Mart 2023



Güncelleme Notu: Kadınlarımızın haklarını ve sorumluluklarını, görevlerini bilerek; bilinçli, çağdaş, barış içinde, uygarca yaşamalarını dileyerek. 

Ülkemizde  90 yıl önce,  kadınlara ilk kez tanınan haklarla ; Başöğretmen ATATÜRK' Ü saygıyla, rahmetle, teşekkürlerimizle anıyoruz. 

 Makbule Abalı-Eğitimci 

5 Aralık 2024 İzmir- Urla  



                                        Yine Bir Gülnihal: Zeki Müren yorumuyla.   


4 Aralık 2024

SULARIN GÖTÜRDÜĞÜ- KAYIPLARIMIZ-MADENCİLER...


Suların Götürdüğü...

70 yılda yaklaşık 3000 can gitmiş,
İstatistikler kayıt tutmuyor artık,
Adlar yazılıyor, sonra siliniyor kayıtlardan.
Madenler ölüm kustu yıllarca;
Bazen yoğun bir gaz soluksuz bıraktı,
Bazen yeraltı bir yangın yeri, alevler içinde,
Bazen sularda can verdiler; 
Can veren su, can aldı bu kez.
Yerin 400 m. altındaydı cehennem...
Yemek molasında yemek yemeye zaman yoktu,
Çay molasında çay içilemedi. 
Ölümüne çalıştılar bile bile;
Soluksuz, molasız, ama sigortalı.
Oysa ölüm bir adım ötede, 
Çaresizlik diz boyu,
Yoksulluk yerin üstünde canlar alırken,
Sular önüne geleni yutuyordu yerin 400 m. altında.
Yeni öyküler yazıldı gözyaşlarıyla;
Kiminin karısı, iki çocuğu kaldı geride,
"Yüklüyüm" diyordu kadın,
Umudun bittiği yerde, umutla kocasını beklerken.
Maden işçileri önlem alınmasını istiyordu yıllardır
Madenler bile kan ağlarken kurbanlarına...
Suların götürdüğü sadece cansız bedenler değildi;
Gözyaşlarıyla sürüklenen  hayaller, beklentiler, umutlar,
Bir kez daha kaydı hayatlar; 
Kömür tozuna bulanmış cansız bedenlerle...

Makbule Abalı- Eğitimci 

Bu şiiri ilk kez 30 Ekim 2014'de yazmışım. Keşke benzer acıları tekrar tekrar yaşamasak. Bartın'da madende kaybettiğimiz madencileri acıyla anıyor, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. 
Makbule Abalı 2022


Güncelleme Notu: Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Bir an; "Acaba kaç madenci bugünün, onların günü olduğunu biliyor?" diye düşündüm...

Çok zor koşullarda, yerin kilometrelerce altında çalışan bu  insanlar için acaba gerekli önlemler alınıyor mu, sağlık ve güvenlik koşulları sağlanıyor mu?

Ekonomik açıdan; ailelerinin, eş ve çocuklarının geçimini sağlamak zorunda olan bu insanlarımız, maden ocaklarının açılması ve çalışması için doğanın da kıyıma uğradığının farkındalar mı? Zehirli gaz ve atıklardan yüzlerce, belki binlerce canlı zarar görüyor.

Madenciler Günü; Bir kutlama günü değil, kaybettiğimiz değerleri ve insanlarımızı bir "Anma ve Farkındalık Günü" olsun.
 Zorunlu olarak babadan oğula sürdürülen bu iş kolunda; Yasal düzenlemelerle gerekli önlemler alınsın, hak edilen ücretler ödensin. 

Sadece doğal afetlerde, kaza ve kayıplarda değil,  zamanında seslerin, iç haykırışların sezilmesi- duyulması dileğiyle...

Makbule Abalı- Eğitimci
4 Aralık 2024 İzmir-Urla 

3 Aralık 2024

ENGELLİ HAYATLAR...


Kapkaranlık bir dünyada bir an gözünüz görmüyor, kulağınız duymuyorsa, konuşamıyor ya da yürüyemiyor olsanız, bedensel eksikleriniz, organ yetersizlikleriniz, çevrenize uyumunuzu zorlaştırsa, kendinizi nasıl hissedersiniz? Engeller ne denli etkilidir yaşantınızda? Engeller sizi ne kadar, nereye kadar etkiler? Doğuştan ya da sonradan engelli olmak... kendini aşabilmek... gücüne güç katmak, engelli yönünü tamamlayabilmek... Yarımken bir olabilmek, kendine yeni güçler yaratmak... Eksik yanını daha güçlü şekilde, bir başka biçimde tamamlamak...

Engellilerle ilgili kafamda öyle çok öykü var ki: Gençlik yıllarımda okuduğum Helen Keller'in mücadelesini anlatan "Karanlığın İçinden" kitabını nasıl unuturum. Hayranlıkla, saygıyla adı belleğime kazınmış. 

Ankara'da Görme Engelliler Okulunda, yıllar önce içine zil konmuş bir topla oynanan futbol maçı, oynayanlar ve izleyenler için gerçek maçtan hiç de farklı değildi. Topun içindeki zil sesi oyuncular için de, kaleci için de bir uyarı oluyordu. 

Bir fizik tedavi merkezinde yürüme engelli 8-10 yaşlarındaki çocuğun iki bastonla büyük çaba harcayarak  yaptığı yeniden yürüme mücadelesini, hepimiz nefeslerimizi tutarak hayranlıkla izlemiştik. 
Kazada kollarını kaybettiğinde, alıştırmalarla ayak parmaklarına güç kazandırarak tablolar yapan, daha sonra sergi açan bir genç kız. Zoru başarmak herkesin harcı değildir. 

Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinde emekle, umutla yürütülen konuşma terapileri. Sonuç, harcanan emeğe değerse yaşanan bayram sevinci... 
Bir trafik kazası sonucu bacakları kesilen eski bir bale sanatçısının televizyon ekranında izlediğimiz görsel bir şölen gibi gösterisi. Takdir etmemek mümkün mü. 
Görme engellilerin birçoğunun hayranlık uyandıran güzellikteki sesleri, bir müzik aleti çalmadaki ustalıkları. İnce, titiz bir çalışma gerektiren saat tamirindeki ustalıkları. 

Her dalda engelliler yarışmalarında sergilenen inanılmaz performanslar; Bir Engelliler Olimpiyatında yıllar önce gerçekleşen, unutulmayan, dilden dile dolaşan bir öykü. Bitiş çizgisine çok az bir zaman kala engellilerden biri düşer, ağlamaya başlar. Koşmakta olanlar durur, arkalarına bakarlar. Geriye dönerek düşen çocuğun yanına gelirler, el ele tutuşurlar, hep birlikte bitiş çizgisine varırlar. Yarışın ne kazananı, ne de kaybedeni vardır. Kazanan dostluktur, dayanışmadır, ortak duygulardır. Stadyumdaki seyirciler bu tabloyu ayakta alkışlamaktadır.

Son yıllarda işaret dilini öğrenme çabasına giren insanlarımız artıyor. Reklamlarda (bir telefon reklamında), filmlerde(Başka dilde aşk, Benim Dünyam) engellilerin güçlükler içindeki yaşamı ustaca işleniyor. Şafak Pavey gibi kişiliğiyle, vakur duruşuyla, eğitimiyle engelleri aşarak çevresine örnek olan güzel insanlar da var.

Yılda bir kez Engelliler Gününü anmak elbette yeterli değil; ancak insanlarımızı düşündürmek, toplum olarak engellilere karşı daha duyarlı, daha anlayışlı olmak adına yararlı oluyor. Keşke yıllar içinde, engellilere daha uygun bir hayat için "yaşanabilir bir fizik çevre" oluşturabilsek, onları anlayabilme çabasına girsek...
3 Aralık Dünya Engelliler Gününde tüm engellilerin hayatlarındaki engelleri kolayca aşabilmeleri dileğiyle...
Ve her şeye rağmen "imkansız" demeyip, zoru başarabilen iradesi güçlü insanlarımızı yürekten kutlayarak...

Makbule ABALI-Eğitimci
Mersin-3 Aralık 2013


Güncelleme Notu: Son yıllarda; Engelli Sporcularımızın Olimpiyatlarda dünya çapında başarılarını kanıtlamaları, ödüller almaları dikkatinizi çekiyor mu? Yetenekli, görevinin bilincinde çalıştırıcılar sayesinde destanlar yazıyorlar. Eğitimli çalışmaların, emeğin, azmin, çabanın, iradenin nitelikli sonuçlarını alkışlıyor, başarılarıyla gurur duyuyoruz.

"Paralimpik Spor" alanı incelenmeye değer. Dünya birincisi, Dünya ikincisi, Dünya üçüncüsü "Engelli Yarışmacılarımız" var. Her şeye rağmen başarılı olmanın, kazanmanın çok farklı öykülerini izlediğimiz "TRT Spor programı" yapımcılarını kutluyoruz. Tüm engelliler için "Rol-Model" sayılan kahramanların hayat öykülerini duygulanarak izledik. Bu harika gençlerden, farkındalık ve duyarlılığını yitirmeyen yetişkinlerin  alması gereken  öyle çok ders var ki... 

Önce kendilerini ve sonra çevrelerini; yetenekleri doğrultusunda geliştirmeye, iyileştirmeye çalışan, dünyamıza olumlu katkılar sunan bu güzel  insanları ve onları anlayan,  dinleyen, empati kurmaya çalışan bireyleri yürekten kutluyoruz.

Makbule ABALI-Eğitimci  
İzmir-Urla- 03 Aralık 2024