Bu Blogda Ara

27 Eyl 2022

EYLÜL SONU...

 Mevsim geçişleri, değişen iklim koşulları,  soğuyan havalarla birlikte Eylül ayının da sonuna geldik. Yeni çağın insanı daha mı dayanıksız, bağışıklık sistemimiz mi daha güçsüz bilinmez. İnsanın değişken ruhsal yapısı ve hava değişikliklerine alışık olmayan bünyeler bu mevsimde hastalıklara daha çabuk yakalanıyorlar.

Böyle zamanlarda kendi başına kalmak insanı mutlu ediyor. Eski defterleri karıştırmak, geçmişe bir göz atmak belki de yeniliyor insanı. Yazmak hep güzel bir uğraştı benim için. Ne çok defter doldurmuşum. Şiirler, yazılar, öyküler... Okuduğum kitaplardan altı çizilmiş güzel sözler.Gene bir eylül ayında kısacık bir şiire içimi dökmüşüm:

"Eylül akşamları

neden hep böyle elemli,

durgun, hüzünlüsünüz?

Giden yazın ardından

Yas mı tutarsınız?

Eylül, seslerin kaybolduğu bir dinginlik, sessizlik dönemidir benim için. Hüzün mevsimidir adeta. Oysa pastel renkleriyle doğa nasıl da güzeldir; Sarı, yeşil, kahverengi ve turuncunun her tonu. Belki de günlerin kısalması, çiçeklerin solması, dünyanın giderek kararması hüzünlendirir beni...

Makbule Abalı








18 Eyl 2022

KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı)

Bugün yine bir KPSS (Kamu Personeli Seçme Sınavı) uygulandı. Daha önce uygulanan  ancak bazı gerekçelerle iptal edilen bir KPSS yerine yapıldı bu sınav. Umutlar, beklentiler, çabalar hiç tükenmiyor, her sınavda artarak devam ediyor. 

Hayat da bir büyük sınav değil mi? Sadece bilgiler sınanmıyor, o konuyla ilgili herkes, her kurum adeta yeniden bir değerlendirmeye tabi tutuluyor. Yaşam boyu her sınav adalet, güven, tarafsızlık, objektiflik gibi beklentilerimizi de yeniden sınıyor. 

Yöneticilerin , sorumluların, ilgili kişi ve kurumların, okulların, öğretmenlerin, adayların yeniden bir değerlendirmesi, planlaması yapılıyor her sınavda. Gerçekten  alkışı, övgüyü, takdiri  hak edenleri yürekten alkışlayalım ama uygulamadaki yanlışları da belirleyelim, tekrarlanmaması için önlemler alalım. 

ÖSYM (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi) nin uyguladığı her sınavda 3 yanlış 1 doğruyu götürüyor.  Ama değerlendirmelerdeki genel yanlışlar, haksızlıklar sadece adaları değil, toplumun ruh sağlığını, duygularını, umutlarını zedeliyor. 

"Bugünün tekrarı yok." Gençlere güzel, sağlıklı, mutlu yarınlar bırakmak hepimizin görevi... 

Makbule Abalı





16 Eyl 2022

VARLIK'la Var Olmak...

 


Dün bir kargo geldi. Kargolar ne çok şey taşır; Bazen gönül dolusu sevgi, bazen kucak dolusu anılar, sararmış fotoğraflar, eski mektuplar ya da ev eşyaları, gıda maddeleri.

Kargoyu heyecanla açarken keskin bir koku yayılıyor çevreye. Ama kötü bir koku değil bu. Tanıdık bir koku.  Eski kitap kokusu, eski dergi kokusu. İçime çekiyorum o kokuyu... 

Beni ta uzaklara, geçmiş yıllara taşıyor. Bir film karesi gibi; Fonda geçmiş yıllar, Çemberlitaş, Beyazıt çevresinin sesleri, araba gürültüleri, satıcı sesleri. Büyülü ortamıyla Kapalı Çarşı.

Yıllar öncesi üniversite yıllarım. Çemberlitaş Yükseköğrenim Kız Öğrenci Yurdu'nda kalırken okulda ders olmadığı zamanlarda Sahaflar'a küçük yolculuklar. İstanbul Üniversitesi'nin çok yakınında çınar altında bir kahve. Gençler çalışıyorlar, çay kahve içiyorlar. 

Sahaflar'da eski kitap, dergi satan dükkanlar yan yana sıralanmış. Eski kitaplardan seçimler  yaptığım o günler, o koku burnumda tütüyor adeta.  Kitaplara bakarken dakikaların nasıl geçtiğinin farkına varmazdık. 

Eski kitaplar da eski insanlar gibi. Yılların ardından eskiyor, yıpranıyor ama sağlam kökler, kalıcı bilgiler değer kaybına uğramıyor. Hatta çoğu zaman aranılır oluyor, belki değeri artıyor. 

Kız kardeşim Ankara'daki evini Antalya'ya taşırken hepimiz için birer anı paketi hazırlamış. Benim için de eski yılların sanat-edebiyat dergilerinden "Varlık " ile  bir kargo hazırlamış. Benim için ne değerli bir hediye. Yazılar, şiirler, sanat çalışmaları. Dopdolu içeriğiyle evimizi nasıl da şenlendirdi, aydınlattı. 

Bazı kargolar yılların ötesinden nadide bir paket gibi. Üstünde "kırılabilir" yazmıyor, ederi belli değil ama  öyle anlamlı, öyle değerli ki. Paketi özenle açıyorum, onları yeni yuvalarına yerleştiriyorum. Yaşam küçük sürprizlerle daha da anlam yükleniyor.

Teşekkürler Emelciğim... Ablan Makbule Abalı 




11 Eyl 2022

ZİLLER YENİDEN ÇALACAK YARIN...


 Okul zilleri yeniden çalacak yarın. Yeni bir döneme, yeni günlere, yeni umutlara... Zilleri duymaya hazır mıyız? Her zil içimizi titretmeli, bizleri düşündürmeli; Gençler, çocuklar geleceğe en iyi şekilde nasıl hazırlanır? Onlara nasıl daha güzel günler, değişimler sağlayabiliriz? Ayakları sağlam yere basan, güvenli, gelecekten emin kişiler olmalarına nasıl olanaklar sunabiliriz?

Yarın okullar açılıyor. Zilleri duymaya hazır mıyız? Çocuklar, gençler hepimizden sorumluluk bekliyor. Ziller bam telimizi titretmeli. Ta uzaklardaki köy okullarından kırsal kesimdeki okullara, çocuk ve gençlerimize, anne ve babalara, özverili öğretmenlerimize selam olsun. 

Başöğretmen Atatürk'ün sözü kulaklarımızda: " Öğretmenler Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır."

Yeni Eğitim- Öğretim Yılı Kutlu Olsun.

Makbule Abalı



3 Eyl 2022

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 158


Bloglarda "Ağaç Ev Sohbetleri " adıyla anılan uygulamayı seviyorum. Her hafta Pazartesi günü bir konu belirleniyor , o konuda fikir alışverişi yapılıyor. Bu haftaki konuyu Taha Akkurt arkadaşımız belirlemiş. İlginç bir konuydu. Hafta bitmeden ben de yazmak istedim:

"Çocukluğunuza dair neler hatırlıyorsunuz? Nasıl bir çocuktunuz? "

Çocukluktan söz etmeyi seviyorum. Geçmişe bir vefa borcu gibi. Güzel şeyleri hatırlamak iyi geliyor insana. Amaç, gün'ü unutmak değil , geçmişin izlerini aktarmak, deneyimleri tazelemek. Yeni kuşakları daha gerçekçi olarak anlayabilmek, tanıyabilmek için de bu gerekli. Eskiler doğru söylemişler: "İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur. " Eğitimcilerin de kabul ettikleri bir gerçek var: 7 yaşına kadar çocukların kişilikleri belli oluyor. 

"Şanslı çocuklardık" diye düşünürüm zaman zaman. "Orta direk" ailelerin çoğunlukta olduğu, zenginlerle yoksullar arasında henüz uçurumların olmadığı, insanların birbirine dost olduğu, güvendiği, idealist öğretmenlerin çoğunlukta olduğu bir ortamda mutsuzluktan söz edilebilir mi? Dünya güzeldi. Sevgiyi, saygıyı çok yoğun yaşadık. Karma Devlet Okullarında farklı sosyal çevrelerden arkadaşlar edindik. Bazı yoksul arkadaşlarım arasında giysilerim farklı olduğunda çok üzüldüğümü hatırlıyorum.  

İlk çocukluğumu üç kelime ile özetlerdi annem :"Sakin, uslu, güzel bir bebektin"  derdi. Onun ilk çocuğu, ilk göz ağrısı  idim. Ama "abla" olmak çok da kolay değildi. Hep özverili, hep paylaşımcı, hep düşünceli olmak zorundaydı ablalar. Bazen düşünürüm; " Ailemiz içimize iyilik tohumu ekmiş" derim. İyilikler kötülüklerle çatışınca çok büyük hayal kırıklıkları yaşanıyor. Aslında o nesil belki de bu yüzden duygusal anlamda çok acı çekti. 

Merhamet duygumuz yoğundu. Bir çöreği  bazen sekize, on'a  bile böldüğümüz oldu. Bir portakal dilim dilim paylaşıldı. Pahalı oyuncaklarımız değil, bez bebeklerimiz vardı. En yaramaz arkadaşımız sınıfta kağıt uçurtmalar uçururdu. Milli Bayramlarda sınıflarımızı renkli kağıtlarla süslerdik. Renkli krapon kağıtlardan bayram elbiseleri hazırlanırdı. Bir gün ansızın yağan yağmur emeklerimizi nasıl harcamıştı. O komik görüntülere  bile nasıl da gülmüştük. 

Tutumlu çocuklardık. Okulda iş derslerimiz vardı. Kartondan kumbaralar yapar, harçlıklarımızdan biriktirirdik. Bebek elbiseleri dikmeyi, yama yapmayı, sökük onarmayı hep okulda öğrendik. Hayat Bilgisi derslerinde ıslak pamuklar arasında nohut, fasulye çimlendirdik, üretmeyi öğrendik. Temizlik aranılan bir değerdi. Her pazartesi okulda beyaz mendiller ellerimizde tırnak temizliği kontrolünden geçerdik. Kitaplar defterler önce kaplanır, etiketlenir, sonra kullanılırdı. Defterlere özenle kenar süsleri yapılırdı.

Cep telefonları yoktu tabii. Ama oyunlarımızda kibrit kutularından telefonlar oluştururduk. Duvar yazılarının belki en güzelleri, en anlamlıları o dönemlerde yazıldı: "Oku oku yaz / Okul açıldı/ Ali Ayşeyi seviyor..." Günlüklerin en içlisi o dönemlerde tutuldu. "Bana kalbin kadar temiz bu sayfada... " Anlamsız kısa mesajlar yerine mektuplar da vardı tabii. Çocukluk bu ya, babamın anneme yazdığı buram buram sevgi, özlem kokan mektupları nasıl unuturum...

Küçük bir kutuda, pembe bir kurdeleyle bağlanmış, kurutulmuş çiçeklerle süslenmiş uzun mektuplar. Sanırım hayatımdaki en büyük suç, o mektupları annemden gizli okumak olmuştur. Ama kardeşlerimle vicdanımız elvermedi, bir gün itiraf ettik. Bir suçlu gibi ezik, yüzümüz kızarmış. O zamanlar beden ruha uyardı, yüzlerimizin kızarma özelliği vardı. Gerçek duygularımızı gözlerimiz de anlatırdı, yalan söyleyemezdik. Ondandır bu çağa uyum sağlayamayışımız. 

Özür dilemeyi bilirdik. Bir demet kır çiçeği affedilmek için yeterdi çoğu zaman. Kitaplar en güzel hediyeydi. Ve okumak, yazmak bir tutku. Çocukluk,  yılların ardında kaldı. Geride kalan anılar... anılar...

Makbule Abalı