"Bir zamanlar..." diye başlayan bir masal gibi... Ama yaşanmış çok farklı gerçek hikayelerden oluşan bir hayat tablosu barındırıyor içinde. İç burkan, düşündüren, şaşırtan, hayretlere düşüren hikayelerle bütünleşen bir insan mozaiği . Güzel başlamış, güzel devam etmiş ama ne yazık ki mutlu son'la bitmemiş bir masal bu. Bir yerden sonra çeşitli nedenlerle kesintiye uğramış, kapatılmış. Ama etkisi yıllarca sürmüş, "Aydınlanma Hareketi" karanlıkların üstüne gitmiş, oradan mezun bir avuç insan, toplumu eğitme- yönlendirme görevini sürdürmüş...
Bugün 17 Nisan. Köy Enstitülerinin 81. kuruluş yıl dönümü.
Köy Enstitüleri 1940 tarihinde açılmış, 1954' de kapanmış. Ülkemizin tarıma elverişli arazileri üzerinde 21 Enstitü açılmış.Bu okullardan 17 bin kişi mezun olmuş. Kuruluşunda emeği geçenler;
Mustafa Kemal Atatürk, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, İsmet İnönü. Köy Enstitülerinin felsefesi; sorma bilincine, eleştirel düşünme yeteneğine sahip çağdaş insanlar yetiştirme projesiydi.
O dönemde okuma-yazma yüzdesi % 10-15 civarında idi. % 87 köy okulsuz idi.
Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçe'ye tercüme ettirmişti. Öğrenciler her sene 25 tane klasik roman okumakla yükümlüydü. Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler (yaklaşık 500 kişi kadar ) zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Sonra kahvaltı ve ardından zorunlu okuma saati vardı. Değişimli olarak daha erken kalkan bir grup öğrenci, fırında ekmek pişirerek kahvaltıyı hazırlıyordu. Her okulda kültür dersleri ve bulundukları yöreye göre uygulamalı dersler vardı. Sebze- meyve okul bahçesinde yetiştiriliyordu .Formalarını, iş önlüklerini atölyelerde
öğrenciler kendileri dikiyorlardı.
Köy Enstitülerini anlatan bir kitapta okuduğum bir anı beni çok etkilemişti; Enstitülerde her Cumartesi sabah toplantıları yapılmakta. dilek ve şikayetler dile getirilmektedir. O hafta İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel ve üst düzey yöneticiler okula gelmişlerdir. Onlar gittikten sonra toplantıda bir öğrenci kalkar, neden İnönü'ye kendilerininkinden farklı bir yemek verildiğini sorar. Bütün salonda bir sessizlik olur. O yıllarda İnönü Milli Şef'tir. Salondakilerden bazıları "Bu ne cesaret" diye düşünür. Ama hayır, okul yöneticileri hiç de kızmaz ve sinirlenmezler. Son derece sakin bir sesle "Çünkü İnönü diyabet hastasıydı" der biri. Öğrenci "Yanlış anlamışım" der, açıklamaya teşekkür eder. Demokratik Eğitim sindirerek verilmekte, düşündüğünü rahatlıkla söyleyebilen söz sahibi bireyler yetiştirilmektedir.
Köy Enstitülerinin kapatılması ülkemiz için büyük kayıptır. 76 yıl sonra bile güzel, yararlı yönleriyle hatırlanan kurumlardır bunlar. Eşim Ahmet Abalı, bu okulların son yılında sınavla girmiş bir eğitimci. Mersin'in bir dağ köyünden gidip hayatı değişiyor. Önce ilkokul bittikten sonra iki yıl babasıyla köyde buğday ekimi, elma dikimi yapıyor. 1952'de sınava girerek Aksu Köy Enstitüsü'nü kazanıyor. 6 yıl okul süresi 1958'de bitiyor. Çok iyi bir öğretmen kadrosu, çok iyi bir eğitim sonucunda 40 kişilik sınıfın büyük çoğunluğu yüksek öğretime gidiyor.
Eşim evdeki her tür tamir işlerini, mutfakta yardımlaşmayı, meyve-sebze dikimini, çiçek bakımını çok ustalıkla yapar. Okulunun kazandırdığı becerilerdir bunlar.
Elbette ailesinden de kazandığı pek çok şey vardır ama öğretmenlik idealini, ülke sevgisini, insan sevgisini okul pekiştirmiştir. Aksu Köy Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra Silvan'a atanmış. 2 yıl çalıştıktan sonra tayini çıktığı halde öğrencilerini bırakamadığı için tekrar 2 yıl daha çalışma isteğiyle yeniden eski okuluna dönmüş.
Yıllar sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünde öğrenciyken Silvan'daki öğrencilerinden 6 tanesiyle Ankara'da üniversite sınavını kazanmış olarak karşılaşıyor. İki taraf için de çok uzun, çok güzel bir mutluluk öyküsüdür bu. Her şey eğitimin mucizeleriyle, sevgiyle, öz güven aşılanmasıyla gerçekleşiyor.
İlköğretim Müfettişi olarak mezun olduktan sonra yıllarca işini severek, benimseyerek çalışıyor.
Günümüzde bazı ülkeler bizim terk ettiğimiz Köy Enstitüleri modelini inceleyip kendi ülkelerine uyarlamaya çalışıyorlar.
Kaybettiğimiz değerleri yeniden inceleyip toparlanma zamanı gelmedi mi acaba?
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, çeşitli illerde bu enstitüleri unutturmamak amacıyla etkinlikler sürdürüyor; Konferanslar, seminerler, söyleşiler... Mersin'de emekli öğretmenlerden oluşan bir koro, mandolinleri ve çeşitli enstrümanlarıyla, eski şarkılar ve marşlarla eski günleri yad ederek öyle güzel anılar yaşatıyorlar ki...
O dönemde okuma-yazma yüzdesi % 10-15 civarında idi. % 87 köy okulsuz idi.
Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçe'ye tercüme ettirmişti. Öğrenciler her sene 25 tane klasik roman okumakla yükümlüydü. Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler (yaklaşık 500 kişi kadar ) zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Sonra kahvaltı ve ardından zorunlu okuma saati vardı. Değişimli olarak daha erken kalkan bir grup öğrenci, fırında ekmek pişirerek kahvaltıyı hazırlıyordu. Her okulda kültür dersleri ve bulundukları yöreye göre uygulamalı dersler vardı. Sebze- meyve okul bahçesinde yetiştiriliyordu .Formalarını, iş önlüklerini atölyelerde
öğrenciler kendileri dikiyorlardı.
Köy Enstitülerini anlatan bir kitapta okuduğum bir anı beni çok etkilemişti; Enstitülerde her Cumartesi sabah toplantıları yapılmakta. dilek ve şikayetler dile getirilmektedir. O hafta İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel ve üst düzey yöneticiler okula gelmişlerdir. Onlar gittikten sonra toplantıda bir öğrenci kalkar, neden İnönü'ye kendilerininkinden farklı bir yemek verildiğini sorar. Bütün salonda bir sessizlik olur. O yıllarda İnönü Milli Şef'tir. Salondakilerden bazıları "Bu ne cesaret" diye düşünür. Ama hayır, okul yöneticileri hiç de kızmaz ve sinirlenmezler. Son derece sakin bir sesle "Çünkü İnönü diyabet hastasıydı" der biri. Öğrenci "Yanlış anlamışım" der, açıklamaya teşekkür eder. Demokratik Eğitim sindirerek verilmekte, düşündüğünü rahatlıkla söyleyebilen söz sahibi bireyler yetiştirilmektedir.
Köy Enstitülerinin kapatılması ülkemiz için büyük kayıptır. 76 yıl sonra bile güzel, yararlı yönleriyle hatırlanan kurumlardır bunlar. Eşim Ahmet Abalı, bu okulların son yılında sınavla girmiş bir eğitimci. Mersin'in bir dağ köyünden gidip hayatı değişiyor. Önce ilkokul bittikten sonra iki yıl babasıyla köyde buğday ekimi, elma dikimi yapıyor. 1952'de sınava girerek Aksu Köy Enstitüsü'nü kazanıyor. 6 yıl okul süresi 1958'de bitiyor. Çok iyi bir öğretmen kadrosu, çok iyi bir eğitim sonucunda 40 kişilik sınıfın büyük çoğunluğu yüksek öğretime gidiyor.
Eşim evdeki her tür tamir işlerini, mutfakta yardımlaşmayı, meyve-sebze dikimini, çiçek bakımını çok ustalıkla yapar. Okulunun kazandırdığı becerilerdir bunlar.
Elbette ailesinden de kazandığı pek çok şey vardır ama öğretmenlik idealini, ülke sevgisini, insan sevgisini okul pekiştirmiştir. Aksu Köy Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra Silvan'a atanmış. 2 yıl çalıştıktan sonra tayini çıktığı halde öğrencilerini bırakamadığı için tekrar 2 yıl daha çalışma isteğiyle yeniden eski okuluna dönmüş.
Yıllar sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünde öğrenciyken Silvan'daki öğrencilerinden 6 tanesiyle Ankara'da üniversite sınavını kazanmış olarak karşılaşıyor. İki taraf için de çok uzun, çok güzel bir mutluluk öyküsüdür bu. Her şey eğitimin mucizeleriyle, sevgiyle, öz güven aşılanmasıyla gerçekleşiyor.
İlköğretim Müfettişi olarak mezun olduktan sonra yıllarca işini severek, benimseyerek çalışıyor.
Günümüzde bazı ülkeler bizim terk ettiğimiz Köy Enstitüleri modelini inceleyip kendi ülkelerine uyarlamaya çalışıyorlar.
Kaybettiğimiz değerleri yeniden inceleyip toparlanma zamanı gelmedi mi acaba?
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, çeşitli illerde bu enstitüleri unutturmamak amacıyla etkinlikler sürdürüyor; Konferanslar, seminerler, söyleşiler... Mersin'de emekli öğretmenlerden oluşan bir koro, mandolinleri ve çeşitli enstrümanlarıyla, eski şarkılar ve marşlarla eski günleri yad ederek öyle güzel anılar yaşatıyorlar ki...
NOSTALJİ. Bu yazıyı ilk kez 17 Nisan 2016 tarihinde yazdım, yayınladım
Köy Enstitüleri ile ilgili blogda diğer yazılarım:
14 yıl içerisinde bu kadar derin izler bırakan bir kurum, ve o kurumdan yetişen bir eğitimci ile beraber olabilmek ne güzel.
YanıtlaSilWikipedia diyor ki : ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve Milli Şeflik, "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri"leri gibi Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti.
Evet Köy Enstitüleri maalesef sadece 14 yıl eğitim-öğretim çalışmalarını sürdürmüş.
SilEşim okulundan her zaman övgüyle söz eder. İlkokuldan sonra gittikleri o okullarda hiç bilmedikleri bir dünyanın kapısını aralamışlar, çok şey kazanmışlar.
Ama yıllar sonra bilinçsizce kapatılması istenmiş.
Ülkeye yararlı olan ne varsa, sürdürülmesini istemeyenler oluyor ne yazık.
Teşekkürler yorumun için Murat.
Rahmetli annem de gözleri ışıldayarak anlatırdı köy enstitülerini. Eşiniz ve çiçekler içindeki eviniz ve hatıralarınızı bir solukta okudum ve tabii kaldıranlara yazıklar olsun dedim:( yeniden kurulmalıdır, ayarını bozdukları her şeyi yeniden yapacağız başka yolu yok, yoksa biz yok olacağız.
YanıtlaSil(Bugün Kandilli rasathanesi "İStanbul'u evliyalar koruyor deprem olmaz korkmayın" demiş, ben henüz bakmadım habere, kim demiş filan yani henüz ayrıntıları bilmiyorum. TÜBİTAK deseniz Evliya projeleri ile meşgulmüş!!! Bilimi, sanatı, laikliği, Atatürk'ün kazandırdığı ve çağdaşlığın gereği her şeyi yıkıyorlar, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi niye 6 yıldır kapalı mesela? Niye isminde ATATÜRK olan stadyumlar hep yıkılıyor ve yenisi yapılınca başka isimli oluyor? Bunlar tesadüf değil. Bunlardan kurtulmazsak yok oluruz...ülke de çöker...kaleminize sağlık.
Eşimde de öyle güzel anılar ve izler bırakmış ki enstitüler. O da heyecanla, gözleri ışıldayarak anlatır.Yıllar sonra Aksu'ya gitiğimizde bahçenin perişan halini görünce ne kadar üzüldüğüne tanık oldum. Ağaçlar kurumuş, bahçe harap olmuştu.
SilArtık pek çok şeye şaşıramaz olduk. Ama kahroluyoruz.
Çok teşekkür ederim.
Merhaba, iyi akşamlar Makbule hanım.Yazınızı biraz hüzünle okudum.Köy enstitüleri ve bir çok değerlerimizin tek tek yavaş gibi görünen, fakat manalı kaldırılmaları.Planlı programlı.Münferit olarak bir şey yapamamanın üzüntüsünü çekiyoruz.Eşinize ve size saygılarımla.
SilNe yazık, aynı sıkıntıyı yaşıyoruz sevgili Ece Hanım. Çevremizde o okullardan mezun öyle güzel insanlar var ki. Hiçbir olumsuzluğu olmadığı gibi çevresine örnek insanlar.Okulları tamamen yok etmek yerine eksiklerinin giderilmesi bile düşünülmemiş.
SilYorumunuza teşekkür ederim.Saygılarımızı iletiyoruz.
ayakta alkışlanacak hayatlar bunlar
YanıtlaSilİnsan tanıdıkça gerçekten öyle düşünüyor. Yokluktan çıkmışlar, farklı bir çevreye uyum sağlamışlar,kendilerini yoktan yaratmışlar adeta.Ellerine müzik aleti almamışken çalmayı öğrenmişler, temsillere katılmışlar, öğretmen olarak gittikleri köylülere her konuda bilgi aktarmışlar.
SilSevgiler.
Koy Enstitüleri kapanmasıydi daha güzel bir ülke olurduk sevgili öğretmenim büyük bir fırsatı kaçırmışız. ..
YanıtlaSilPek çok eğitimcinin ortak görüşü de böyle. Üniversitelerde tez olarak veriliyor, araştırmalar yapılıyor, makaleler yazılıyor günümüzde. Çok yazık olmuş.
SilEsin'in blogunda da okumustum bugün, o da bahsetmis. Bilmiyordum bircok seyi, ilk defa ögrendim. Senin yazini da keyifle ve duygulanarak okudum Makbule, ellerine saglik.
YanıtlaSilÖğrenme isteğin ve öğrendikten sonraki mutluluğun ne güzel. O kurumları ben de hayranlıkla izliyorum. Zor günlerde harikalar yaratmışlar.
SilÇok teşekkürler.
ülkenin bu hale gelmesinde çok büyük payı var Köy enstitülerinin kapatılmasının, o dönem yetişenlerin kalitesini hiçbir fakülte sağlayamıyor zannımca
YanıtlaSil21 Köy Enstitüsü 14 yıl çok yönlü insan yetiştirmeye çalışmış. Okuyan. araştıran, sorgulayan, ülkesini tanıyan, sorunların üstüne giden öğretmenler yetiştirmek istemişler. Çok haklısınız, üniversite sayımız 100'ü geçti, Eğitim Fakültelerimiz onlarca... Ama...?
SilYeni kuşak Köy Enstitüleri derneğinin üyesiyim ve hayranım o okullara ve de eğitim sistemine...Mersin şubesi çok güzel çalışmalar yapıyor.Isparta buluşmamızda kulaklarınızı çınlatmıştık.Sevgiler Makbule Hanım 'cığım ;eşinizin anıları sizin yazılarınız çok değerli...
YanıtlaSilo zamanlardaki eğitim disiplini, sistemi ne iyiymiş...
YanıtlaSilEvet, örnek alınacak bir sistem ve disiplin.Devam ettirilebilse ne iyi olacakmış.
SilBu arada bilgisayarım beni biraz üzdü.Şimdi de cevap sıralamalarının değiştiğini fark ediyorum. Arzu Sarıyer'in cevabı bir alta kaymış. Sorun benden kaynaklanmadı.
Üye olmanız ne güzel. Ben de o zor yıllarda yaptıkları çalışmaları hayranlıkla okuyorum, izliyorum. Eşim son dönemde öğrenci olmuş. Şimdi de üye. Etkinliklere birlikte katılıyoruz. Güzel yorumunuza çok teşekkürler.
YanıtlaSilEşim ve ben selamlarımızı, iyi dileklerimizi iletiyoruz.
Eğitime en büyük darbe Köy Enistitüleri kapatılarak vuruldu durum ortada nerelerden nereler gelinindi ....ben igne tutmasını ilk okul öğretmenimden öğrenmiştim o yıllarda elişi saati vardı öğretmenim erkek bebek kıyafeti dikiyoruz ama beceremedim yanıma oturup bana gösterdi çocuk aklıyla bile utanmıştım dikemedim diye:) şimdi elime her iğne alışımda canım öğretmenimi sevgiyle düşünürüm. Bende nereden nereye geldim, sevgi ve saygılar size ve eşinize gelsin
YanıtlaSilNe güzel bir anı, duygulanarak okudum. Eşim de annesinden 5 şişle yün çorap örmesini öğrenmiş. Ama okuldaki iş dersleri el becerilerine büyük yatkınlık sağlamış. Köy Enstitüsü öğretmenleri adeta iğneyle kuyu kazarak işlerini sürdürmüşler.
SilTeşekkür ederim güzel yorumunuza.Selam-sevgiler
nefis bir yazı bu yaaaa. o meb klasiklerini biliyom sahaflardan. bir ara cumhuriyet gazetesi yeniden yayınlamış. tonguçla ilgili hikayeler de okudum dergilerde yaaa. ne güzel bir dönemmiş evet. canlı tanığınız da var ne güzeeeel :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.Sahaflar ne çok şey barındırır içinde. Anıları dinledikçe, kitaplardan öyküleri okudukça insan gerçekten hayranlık duyuyor. Eşim o yılları hep özlemle anar. Sınıflarından birkaç kişi hariç hepsi üniversite mezunu olmuşlar.
SilBu gün açılan onlarca üniversitelerinin bir çoğu köy enstitülerinde verilen eğitimin yarısını bile alamıyorlar, onu geçtim okullarından hiç bir şey öğrenemeden mezun olmuş niteliksiz öğretmen, mühendis, işletmeci dolu ortalıkta... Gerçekten eğitim kalitemiz oldukça düştü, giderek de düşmekte...
YanıtlaSilNe yazık gerçekten öyle. İdealist eğitimcilere ülkenin ne kadar çok ihtiyacı var.
SilÜniversitelerimizde teorik eğitimin yanında uygulama yapılmıyor. Hayata atılınca eksikliği fark ediyorlar.Temel değişikliklere nasıl da ihtiyacımız var.
Köy Enstitüleri kapanmasaydı, içinde bulunduğumuz kaotik süreçte ve geri kalınmış konumunda bulunmazdık. Siyasi, ekonomik ve sosyal konularda gelişmiş ülkelerle kıyaslanmayacak kadar ileride olurduk diye düşünüyorum.
YanıtlaSilEsen kalın.
Mantığımızla düşündüğümüzde dediğiniz sonuca varıyoruz.Güçlü bir aydınlanma sağlamışken tekrar karanlığa gömülmüşüz. Ne yazık, kalkınma hamlesini engellemişler. Yapılanları da yıkmışlar.
YanıtlaSilYeniden bloglarda sizi ve değerli yorumlarınızı görmek ne güzel Mehmet Bey. Hoş geldiniz.