Bu Blogda Ara

4 Tem 2010

ZAMANI DEĞERLENDİREBİLMEK...

  İlköğretim dönemlerimizde tatil dönüşü öğretmenlerimizin değişmez bir kompozisyon ödevi olurdu: "Tatili nasıl değerlendirdiniz?" Uzun uzun tatilde neler yaptığımızı anlatırdık, değerlendirmenin tam bilincinde değildik sanırım.
  Çocuklar, gençler ve yetişkinler olarak; günlük çalışmalarımızın, işlerimizin dışında; kendimize, alışkanlıklarımıza, özel ilgilerimize acaba ne kadar zaman ayırabiliyoruz? Boş zamanlar; "boşa giden zaman" olarak mı harcanıyor, "kazanılan" değerler olarak bir iz mi bırakıyor...?
  
  Uluslararası tanıma göre: "Boş zaman etkinliği, kişinin mesleksel, ailesel ve toplumsal ödevlerini yerine getirdikten sonra özgür iradesiyle girişebileceği dinlenme, eğlenme, bilgi veya becerilerini geliştirme, toplum yaşamına gönüllü olarak katılma gibi bir dizi uğraşılardır"

  Boş zamanların değerlendirilmesi bir eğitim ve zaman işi kuşkusuz; yararlı etkinliklerle yeteneklerine, özelliklerine uygun alanlara yönelen kişinin kendisi mutlu olduğu gibi, çevresine de katkı sağlıyor, daha sağlıklı ilişkiler kurabiliyor.

  Örneğin çocuklar için; parklar, yeşillikler içinde oyun alanları, okuma köşeleri, uygun spor çalışmaları, gelişimlerine nasıl da katkı sağlar. Gençleri uygun biçimde, yararlı amaçlara yönlendirdiğimizde nelerin üstesinden gelebileceklerini düşünür, umutlanırım... Keşke her yaşın enerjisini sağlıklı biçimde kanalize edebilsek.

  Bazen gazetelerde sütunlar arasına sıkışmış küçük haberlerle mutlu olurum: Bir köyde idealist bir öğretmenin oluşturduğu tiyatro topluluğu, bir kasabada köy kahvesinde açılmış okuma salonu, kitap bağış kampanyaları, ağaç dikme çabaları, atık parçaları değerlendirerek yeniden kazanma çalışmaları... El birliği, güç birliği ile paylaşımlar, kendimize ve çevremize bir tutam mutluluk sunmak gibi...

  Düşünen, araştıran, sadece sorunlara odaklanmadan çözüm üretebilen, çevresinde olup bitenlere duyarlı bir gençlik için okumak, en büyük ihtiyaçlardan olmalı. Giderek "okumayan bir toplum" oluşumuzun en önemli göstergesi, yarışma programlarındaki sorular; acı acı gülerken içi yanıyor insanın. "En çok satan kitaplar" listesindeki kitaplar arasında edebiyat ödülü alanlar yok denecek kadar az, belli türde resimler ne kadar çok olursa, gazetelerin satışı o kadar yükseliyor, okunmadan izleniyor gazeteler... 

  Çocuklar, gençler "sınav yorgunları" olarak yetişiyor, ders kitabı dışında bir kitap okusa "suçluluk" duygusuna kapılıyor çoğu kez. Yazmak zor ve ağır bir uğraş olarak algılanıyor; mesajlarda, yorumlarda bile sözcükler kısaltılıyor. "Okuma zevkini kazanmayanın öğretimi yarıda kalmış demektir" diyor bir düşünür. Kitapların, şiirlerin, öykülerin dünyasına girmeden başka dünyalarda gezinen ne çok genç var, ne yazık...

  Kimi insanın bedensel özürlü oluşu, düşünmesine üretmesine engel değil, oysa hiçbir engeli olmadığı halde kendini adeta "bitkisel yaşam"a tutsak etmiş öyle çok insan var ki aramızda... "Eğitimde nerede hata yaptık" diye tüm eğitimcilerin bir "özeleştiri" yapması gerekmez mi...?

  Tutkularımızın dozunu ayarlayabilmek ne kadar önemli: Kişi kendince bir "özdenetim" sağlayamıyorsa, öyle çok "tuzak" var ki çevresinde; "seçici" 
olamadığımız sürece "zaman savurganı" olmamız işten bile değil. Bilgisayar ya da televizyon karşısında saatlerce oturmak, dizilerle düşler kurup gerçeklerden uzaklaşmak, beyin ve beden gücünü yanlış amaçlar için kullanmak sonuçta mutsuz etmez mi kişiyi...

  Zaman akıp gidiyor; yeteneklerimiz, imkânlarımız ölçüsünde kendimizi geliştirmek, yarınlara iyi hazırlanabilmek, kendimizi yenilemek... Yaşadığımız günleri iyi değerlendirebilirsek, yarınlarımız da daha güvencede olmayacak mı? Ruh sağlığı yerinde olan insan da, "kendisiyle ve çevresiyle barışık, uyumlu, dengeli insan" olarak tanımlanıyor. 

  Çeşitli kurumlar, yetişkinler, çocuk ve gençler için yeni bir "tatil dönemi" başlarken, belki herkesin bir tatil yapma gücü olmayabilir. Ama "tatil" sadece "boş bir dinlenme" sayılabilir mi; beynimizi, bedenimizi dinlendirmenin öyle çok yolu var ki... Bilgi dağarcığımıza katacağımız yeni şeyler, kendimizde, evimizde, çevremizde gerçekleştireceğimiz küçük değişimler de "bir ruhsal arınma", bir yenilenme sayılmaz mı...?  

  Bizi biz yapan "seçimlerimiz" değil midir: Elimizden geldiğince; kendimiz için, çevremiz için, toplum için, bir şeyler yapıp bir "ürün" ortaya koymak mı, yoksa sadece "izleyerek" zamanın geçişine tanık olmak mı isterdik...? 
  Nice güzel günlere, tatillere... 


 

2 yorum:

  1. Okulların yaz tatiline girdiği bu günlerde görüş ve düşünceleriniz çok yararlı ve yönlendirici olacağına inanıyorum.
    Saygı ve sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  2. Görüş ve düşüncelerinize teşekkürler,yazdıklarımın okunduğunu bilmek beni mutlu ediyor. keşke paylaşımlar çoğalsa da-küçük bir katkı gibi- gelişmeler olabilse...

    YanıtlaSil