Kentlerde yaşayan çocuklar, ancak parklarda gördükleri baharda çiçek açan ağaçları tanıyorlar. Onların henüz tanışmadıkları öyle çok ağaç ve bitki var ki... Meyveleri yerken erik, şeftali hangi ağaçta yetişir, acaba bilirler mi? Portakalın kabuğunu soyarken nerede, nasıl yetişiyor, düşünebilirler mi? Ya da bu ağaçlar nasıl, ne zaman çiçek açar, çiçek nasıl meyveye dönüşür? O ağaçlar kaç yılda yetişir, nelerden etkilenir? Ağaçlar da ölür mü? Doğayla dost olmadan insanı tanımak, anlamak mümkün mü?
Eskiden okullarda "uygulama bahçeleri", tarım dersleri vardı. Oysa şimdilerde yeşile yabancı kuşaklar yetişiyor.Ağaçlarla dost olmak, onların sesine kulak vermek, dilinden anlamaya çalışmak... Aslında çok da zor değil; sevmek ve benimsemekle başlıyor her şey. Çocuk gözüyle dünyayı tanımak, beraberinde benimsemek ve korumak... Hepsi birbirine bağlı. Doğayla iç içe yaşayan çocuklar paylaşımı da daha kolay öğreniyor. Üretimin değerini bildiği için korumaya da daha yatkın oluyorlar.
Ağaçsız, çiçeksiz, upuzun uzanan beton bir yol nasıl da ruhsuz gelir insana. Şekillendirilmiş taşlar belki bir fark yaratmıştır yolda. Ama yeter mi? Yeşile hasret yollar yaşanmışlık, canlılık ister. Yurdun dört bir yanında "korumaya alınmış" asırlık ağaçlar, yakın çevredeki okulların öğrencilerine tanıtılabilse keşke. Yüzlerce yıldır o ağaçlar neler görüp, neler yaşadı kim bilir? Çocukların hayal dünyası için paha biçilmez bir kaynak olur.
Her ağacın ayrı bir dünyası vardır elbette. Sedir ya da diğer adıyla katran dağlarda, yaylalarda yüksek yerlerde olur. Sağlam gövdesiyle göklere uzanır. Yol yapımı veya çeşitli nedenlerle kesim yapıldığında boylu boyunca uzanışına ağıt yakar sanki diğer ağaçlar da....
İnsanlar gibi, her ağacın yerleşmek istediği yer ayrıdır. Daha çok güney sahillerimizde ve Ege'de görülen palmiye nasıl da onurlu bir ağaçtır. Dimdik uzanır gökyüzüne. Kökleriyle ayrılmaz bir biçimde tutunmuştur toprağa. Toprağa derin bir çukur açılarak aynı yörede başka bir yere yeniden dikimi yapılabiliyor.
Palmiyenin bir cinsi meyve veren bir ağaçtır. Mevsiminde salkım salkım hurmalar süsler gövdesini. Genç, küçük palmiyeler arasında nasıl da görkemli duruşları vardır.
Vişne, kiraz, şeftali, elma... Meyve vermeye hazırlanırken açtıkları çiçekler nasıl da güzel, nasıl da narindir. Yağmurdan, doludan, kardan kurtulabilen çiçekler zamanı gelince meyveye dönüşecek, olgunlaşacaktır. Cevizin yararları anlatmakla bitmez. Kabuğu, yaprakları, meyvesi... her derde devadır. Görkemli görünümü, geniş gölgesi, sağlam dallarıyla adeta "ben farklıyım" der, başkalığını hissettirir. Bazen üzümle dost olur, bazen bir başka ağaçla Ama genellikle esas yer cevize aittir.
Saksıda dar yerde, ya da bahçede bol toprakta yetişen çiçek ya da ağaçlar farklı olur elbette. İnsanlar gibi çiçekler, ağaçlar da nefes almak, ferahlamak isterler. Evlerde saksıda özenle büyütülmeye çalışılan kauçuk, verimli toprağı görünce nasıl da coşar, güneşi yakalamaya çalışan bir ağaç olur adeta.
Ağaçlar kimi zaman gölgesini, kimi zaman meyvesini, kimi zaman yeşilliğini, tazeliğini sunar insanlara. Bir ağacın altında boş bir kanepe nasıl da çağırır insanı. Kısacık bir öğle arası uykusu, ya da dostça bir söyleşi, biraz düş kurma... Ağaçlar her zaman dostturlar insana. Kendileri sessizdir ama sesli düşünmeyi çabuklaştırırlar. Sessizliğin sesini dinlersiniz kimi ağacın altında...
Ne güzel demişler:
"İnsanlar ağaçlardan ders almalıdırlar.
Ne üzerinde barınan kuşların,
Ne gölgesinde yatan insanların,
Ne de verdikleri yemişlerin hesabını tutarlar."
Vişne, kiraz, şeftali, elma... Meyve vermeye hazırlanırken açtıkları çiçekler nasıl da güzel, nasıl da narindir. Yağmurdan, doludan, kardan kurtulabilen çiçekler zamanı gelince meyveye dönüşecek, olgunlaşacaktır. Cevizin yararları anlatmakla bitmez. Kabuğu, yaprakları, meyvesi... her derde devadır. Görkemli görünümü, geniş gölgesi, sağlam dallarıyla adeta "ben farklıyım" der, başkalığını hissettirir. Bazen üzümle dost olur, bazen bir başka ağaçla Ama genellikle esas yer cevize aittir.
Saksıda dar yerde, ya da bahçede bol toprakta yetişen çiçek ya da ağaçlar farklı olur elbette. İnsanlar gibi çiçekler, ağaçlar da nefes almak, ferahlamak isterler. Evlerde saksıda özenle büyütülmeye çalışılan kauçuk, verimli toprağı görünce nasıl da coşar, güneşi yakalamaya çalışan bir ağaç olur adeta.
Ağaçlar kimi zaman gölgesini, kimi zaman meyvesini, kimi zaman yeşilliğini, tazeliğini sunar insanlara. Bir ağacın altında boş bir kanepe nasıl da çağırır insanı. Kısacık bir öğle arası uykusu, ya da dostça bir söyleşi, biraz düş kurma... Ağaçlar her zaman dostturlar insana. Kendileri sessizdir ama sesli düşünmeyi çabuklaştırırlar. Sessizliğin sesini dinlersiniz kimi ağacın altında...
Ne güzel demişler:
"İnsanlar ağaçlardan ders almalıdırlar.
Ne üzerinde barınan kuşların,
Ne gölgesinde yatan insanların,
Ne de verdikleri yemişlerin hesabını tutarlar."
Doğaya ve doğayı seven, koruyan, yaşatan insanlara saygıyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder