Yaşadığım sürece bilerek ya da kasıtlı olarak sevdiklerimi, dostlarımı, yakınlarımı üzmek istemedim hiç. Ama ben üzüldüm, kırıldım, incindim kimi zaman. Ya savaş ya kaç politikasını hiç uygulamadım sanırım .Derin denizlerde cankurtaranlar olmaksızın , sakin kıyılarda, boyumu aşmayan sularda gezinmeyi istedim hep. Ustalık değil, çıraklık derecesinde bile yüzmeyi bilmeyişimden kaynaklanmadı bu durum. Berrak suları ne kadar çok sevsem de nereye varacağını bilmediğim derinliklerden hep ürkmüş ve uzaklaşmışımdır.
Mavinin her tonunu severim. Beyazın saflığı, temizliği çeker beni. Yeşili hele su yeşilini, yosun yeşilini sevmem, o rengin gizemli ve vakur havasındandır sanırım. Yeşil rengin türlü renkteki çiçeklerle bütünleşen hali, belki de doğayı çağrıştırdığı içindir asaleti .Çocuklar kırmızıyı ne çok severler. Kırmızının iştah açtığı bile söylenir. Çoğu lokantanın iç dekorasyonunda kırmızıya ağırlık vermesi ondandır. Mor ve turuncu enerjiyi, güçlü olmayı, üretkenliği düşündürdüğü için kadınlar tarafından benimsenir. Sarı mimozaların, pembe karanfillerin, kardelenlerin, gönlü kalmasın. Doğada hepsine yer var.
Uzun zamandır çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle yazmaya, okumaya, üslûbunu bozmadan konuşmaya, anlamaya, anlatmaya, dinlemeye hasret kalan bir insan neden halâ giriş, başlangıç gelişme bölümlerinde gezinir de, bir türlü ana konuya girmez...?
İnanın bencillikten değil. Sadece kendimi düşünmekten, alışkanlıklarımı sürdürmekten, ilgilerime zaman ayırmaktan öylesine uzaklaşmışım ki ; Düpedüz yolda bile şaşırıyorum, en sığ denizlerde bile tatilin tadını alamıyorum, çok değer verdiğim arkadaşlarımın yorumlarına yanıt veremiyorum. Eski ben'i aramak değil, eski düzenimi sağlayamıyorum. Rutin içi, rutin dışı zihnimde biriken konular düğümden de öte kördüğüme dönüşüyor...
Her şeye rağmen küçücük değil, minicik mutluluklarda huzur bulabiliyorum. Renklerim hiçbir zaman kapkara olmadı. Pencereden sızan gün ışığında hayat buldum, bir çocuğun gülümseyişi, engelli bir insana duygulu bir gencin yardım edişi, kocaman bir alışveriş merkezinde değil, düşük gelirli bir esnaf aş evinde karşılaştığım incelik, hastane asansöründe bir Merhaba veya Günaydın sözcüğünün yüzlerde yarattığı tebessüm... her bir davranış, ihtiyaç anında bitmez tükenmez bir enerji kaynağı olabiliyor.
Ne olur teknoloji harikası telefonlarda mekanik seslerden biraz daha fazla İNSAN sesi duyalım. Çok merak ediyorum, "Kalite kontrolü açısında konuşmalarımız kayda alınıyor mu? Zamanın an'ın bu kadar değerli olduğu bir dünyada, her kurumda, kuruluşta iyiyi kötüyü ayırt edebilecek, kontrol ve denetimi sağlayabilecek bireyler de bulunsun.
Makbule Abalı-Eğitimci
15 Ekim 2025 Türkiye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder