Zamanla pek çok şeye nasıl da alıştık. Eskiden "şaşırma, yadırgama, kabullenememe" huylarımız vardı. Davranış değiştirdik, kanıksadık pek çok şeyi, şaşırmaz olduk. Ne oldu bize, ne oldu da böylesine değiştik? Değişmeyi kabullendik. Haberleri izlerken içimiz titriyor, "sonrası nedir" diyerek ürpererek izliyoruz.
Her olayın perde arkasını araştırdığımızda ne çok olay, ne çok insan çıkıyor. Çarpıcı olaylar şok etkisi yapıyor. En merhametsizimiz bile gözlerinin yaşarmasını engelleyemiyor.
İstanbul'da bir gökdelen inşaatında 35. kattan bir asansör düşüyor, şiddetle yere çakılıyor. İçindeki 10 işçi anında ölüyor. Türkiye'de ne yazık bundan sonrası bellidir: "Kim haklı, kim haksız, kimler sorumlu, kimler değil, kim suçlu, kim suçsuz..." Doğrularla yanlışlar, önyargılar, genel doğrular birbiriyle çelişir, kafalar karışır. İş güvenliği uzmanları denetimlerin nasıl kusursuz işlediğinden söz ederler. Makine mühendisleri odaları sağlıklı işleyişten söz ederler.
Herkes söz alırken birileri suskundur; belki acıdan, belki işini kaybetme korkusundan, belki ne konuşacağını bilmediğinden. Oysa asıl söz alması gerekenler çalışanlar, 5 dakika önce birlikte çalıştıkları arkadaşları ölen işçiler. Tepki gösterdikleri için üstlerine güvenlik güçlerinin yürüdüğü çalışanlar. Oysa toplum psikolojisi, insan psikolojisi o anda her türlü insani tepkiyi haklı bulur.
Acı çekmeyen insan acı çekenin halinden anlamaz. O hayatların içinde hiç bilemeyeceğimiz insan hikayeleri, farklı kişisel dramlar olabilir. Her ölüm ardında nice kayıplar bırakıyor. "Ölenle ölünmez" dense de birer yaşayan ölü haline geliyor geride kalanlar. Giden her can geride bacası için için yanan evler bırakıyor:
Henüz hayatının baharında gencecik delikanlılar, evlenmek için para biriktirenler, üniversite öğrenimi için tehlikeyi göze alarak çalışanlar, yeni doğmuş çocuğunu görmek için memleketine gidemeden can verenler, iki kardeş umutla geldikleri bir büyük kentte, aynı anda, aynı kazada can verenler...
Hepsi de hayatlarında bir daha belki de hiç binmeyecekleri bir asansörü çalıştırmaya çalışırken, asansörün çalışmadığını canlarıyla test etmiş oldular. Geride parçalanmış aileler kaldı.. Gözü yaşlı çocuklar, analar, babalar. Yitik hayatlar; her biri ayrı birer öykü, belki uzun birer roman.
Ve raporlar...raporlar...raporlar...Uzman görüşleri, beklentileri...
Ama insan olarak asıl büyük beklentimiz; bu tür kazaların tekrarlanmaması, sorumluların bulunması ve insanın değerinin bilinmesi.
Ama insan olarak asıl büyük beklentimiz; bu tür kazaların tekrarlanmaması, sorumluların bulunması ve insanın değerinin bilinmesi.
Demokrasi sadece sandık kurulduğunda oy vermek değildir.
YanıtlaSilDemokrasi gördüğü her yanlışa karşı koymaktır.
Değiştirmeye gücü yetmese bile kabul etmediğini bağıra bağıra ilan etmektir.
Yaz, çiz, konuş; istediğin kadar haklı ol, istediğin kadar evrensel doğruları söyle hiç bir işe yaramıyor.
Zorba, sadece sokaktan çekiniyor, sadece fiili karşı duruştan korkuyor.
Bu ve gelecek zorbalardan hesap sormadığımız sürece 10 işçi hayatının bir rezidans etmediği 3.sınıf ülke olmaktan kurtulamayız.
Ben biraz daha iyimser düşünmeye çalışıyorum sevgili Murat. Belki yaş aldıkça daha çok yönlü düşünmeye çalışıyoruz. Sesimiz bağırmaya uygun değil. Gücümüz elverdiğince haksızlıkları, yanlışları vurgulamak. Ama "haklıyken haksız duruma düşmemek..." diye düşünüyorum.
SilDileriz ihmalden, sorumsuzluktan kaynaklanan iş kazaları tekrar yaşanmaz.