Bu Blogda Ara

15 Kas 2017

YARIM KALAN BİR FOTOĞRAF... (ÖYKÜ )



Yaş aldıkça insanın değişimi beni hep kaygılandırır, düşündürür ve duygulandırır. Yaş almanın belli göstergeleri var. Yüzdeki kırışıklıklar yılların izlerini taşır çoğu zaman. O izler değil midir ki hayatın bir panoramasını düşündürür. Eller de yaşı gösteren en geçerli kanıt gibidir. Kahverengi lekeler, kırışıklıklar, bazen romatizmal hastalıklara bağlı kıvrılmalar.

Bazen hayat ne kadar acımasız diye düşünürüm. Cahit Sıtkı Tarancı 35 yaş şiirinde;
 "Zamanla nasıl değişiyor insan,
 Hangi resmime baksam ben değilim" diyordu. Gözler ruhun aynasıdır derler. Gerçekten de çocukluktan yetişkinliğe çok değişmeyen tek şey gözler değil midir? Sanırım iyimser ya da karamsar bakış açımıza göre yüz ifademiz değişiyor.

Cahit Sıtkı'nın değişimle ilgili o nefis şiirini içimden mırıldanıyorum; 
"Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
 Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
 Ya gözler altındaki mor halkalar?
 Neden böyle düşman görünürsünüz,
 Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?"


Çocuk ya da insan yüzüyle ilgili fotoğrafları o yüzden çok seviyorum. O yüzlerde insanın iç dünyasıyla ilgili ne çok izler var. Her yüz bir öykü yazıyor, kişinin iç dünyasını yansıtıyor sanki. Ama an'ı yakalamak ustalık istiyor. Gözlerin her hareketi ne çok şey anlatıyor; Konuşurken gözünüzün içine bakamayanlar, gözlerini sürekli kaçıranlar, duvarlarda gezdirenler... Eller de öyle değil midir? Bazen ellerini nereye koyacağını bilemez insan. Bazen eller ter içindedir. İnsanız... Hepsi doğal... Ve insana dair bir öykü anlatılsa söylenecek ne çok şey var. 

Dışarıda yazdan kalma bir gün vardı. Güneş ısıtmasa da ışınlarını yeryüzüne gönderiyordu. Deniz kenarına doğru yürüdüm. Sahil yolundaki inşaat devam ediyordu. Yürüyen az sayıda insan vardı. Yüzlerini incelediğinizde her yüzde farklı bir yaşam öyküsü gizli. Birden fotoğraf makinemi evde unuttuğumu hatırladım. Eski makinemin objektifi kırılınca aldığım bu yeni makinemle henüz anlaşamamış, uyum sağlayamamıştım.

Başımı kaldırdığımda birden onları gördüm. Bir ağaç altında, bir çiçeğin yanında eski bir bankta oturuyorlardı. 70 yaşlarında olmalılardı. Acemi ama çok istekli amatör bir fotoğrafsever olarak içimden gelen bir dürtüyle onlara doğru yöneldim. Önce yanlarındaki banka sonra izin isteyerek bankta yanlarına oturdum. Günlük konular çerçevesinde konuşuyorlardı. Bu arada onları göz ucuyla inceleme fırsatım oldu; Birbirlerine nasıl da uyumlulardı. Saçları muntazam kesilmiş, koyu mavi bir eşofman giymiş güzel bir kadın. 

İlerlemiş yaşının verdiği bir asalet, çok anlamlı izler vardı yüzünde. İri gözleri ve elleri önce dikkatimi çekiyor.  Çok şey yaşadığı buğulu ela gözlerinden belli. Denize bakarken gözler renk değiştiriyor, rengi yeşil oluyor. Kumral, hafif kırlaşmış boyasız saçlar, makyajsız bir yüz, kısa kesilmiş tırnaklar. Ellerini iç içe geçirerek oturuyor, arada sırada açıp kapatıyordu. Naif, kırılgan bir ruh halinin işaretiydi sanki bu duruş. 

"Acaba mesleği neydi" diye düşündüm. Elleriyle yaptığı çalışmalar var mıydı, bu ince uzun parmaklar bir zamanlar bir enstrüman mı çalmıştı yoksa ?
İnsan bir kere hayal kurmaya başlamasın hayaller peş peşe beynimize üşüşüyor. Eşi daha konuşkan ve girişkendi. Uzun bir yüz, kalın kaşların altında  gözler, üstünde onu daha genç gösteren spor bir kazak. Sakalı yoktu ama herhalde o gün traşsız haliydi. Gençliğinde çok yakışıklı olduğunu düşündüm.
Şairin Ümit Yaşar Oğuzcan'ın dizeleri geldi aklıma;

"Unuttum yüzünü kadının,
Adamın gözleri aklımda..."

Sanki yanlarında oturmak, yavaşlatılmış bir aşk ve yaşam filmini izlemek gibiydi. Hayatın ta içinden karelerdi bunlar. Akşam serinliği başlıyordu. Denizden esen rüzgar etkileyiciydi. Eşinin ürperdiğini hissedince adam hemen kolunu onun omuzuna attı. Üstündeki hırkayı çıkarıp onun omuzlarına sardı. "Daha yeni hastalıktan  kalktın. Tekrar bir hastalık çıkarmayalım" dedi. 

Mutluluk tablosu gibiydi görünümleri. Bir kez daha baktım, fotoğraflarını çekmek için dayanılmaz bir arzu duydum. Bu huzur görüntüsünü ölümsüzleştirmek, böyle insanların da varlığını kanıtlamak istedim. Tüm cesaretimi toplayıp sordum: "Sakıncası yoksa bir fotoğrafınızı çekebilir miyim? "

Önce şaşırdılar, neden der gibi birbirlerine baktılar. Sonra "Neden olmasın "dedi adam. Ve mırıldandı "Güz gülleri..." Ne diyeceğimi bilemedim, "Estağfurullah" dedim. Kadın ekledi; "Alınmayın, bizim şarkımızdır." Üçümüz de gülümsedik. Biraz sonra küçük çapta poz vermeye bile giriştiler. Kadın başını eşinin omuzuna dayadı, el ele tutuştular. Elleri kenetlendi adeta. Belki sevdaları fotoğraflar üzerinde de kalıcı olsun istiyorlardı. 

Uzun zamandır yakalamak istediğim pozu nihayet bulmuştum. Bir akşam üstü günün en güzel saatinde
açık havada, sahilde, çiçeklerin arasında... 
Mutluluğun resmi değil belki ama, sevginin, huzurun resmini yakalamıştım. Aslında bir konusu, bir öyküsü olan fotoğrafları seviyorum. Ama insanla ilgili her çalışma ustalık ve sabır istiyor.

Emektar fotoğraf makinem yanımda değildi. Olsa da kullanamazdım artık. Onarılamaz bir kırığı  vardı. Neyse cep telefonum imdadıma yetişti ve bu güzel görüntüye tanıklık etti. Ama sanırım içlerindeki o yaşama sevinci, gözlerindeki aşk ekrana sığmadı. Yarım kaldı çekimim...

Makbule ABALI







12 yorum:

  1. Fotoğraf yarım kalsa da güller yaşanmışlıkları anlatırcasına zarif duruşuyla yalın bir sevginin tazeliğini koruyor sanki.

    Yaş almaktan öte güzel yaşayabilmek, yaşamın yegane amacı olmalı kanımca. Paylaşım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öykü biraz yaşanmışlıklardan, biraz kurgu ile oluştu değerli arkadaşım.Yazarken ben de çok içimden gelerek yazıyorum.O gülleri özellikle seçtim. Biraz yıpranmış ama gene de canlı. Güzel yorumuna çok teşekkür ederim.
      Sevgiyle...

      Sil
  2. Her insan ayrı bir dünya ve her yüz sizin de vurguladığınız gibi ayrı birer öykü barındırıyor. Yaşanmışlıkları o derin bakan gözlerde görebilmek mümkün. 'Hayat' herkes için 'bilinmezliklerle've 'sürprizlerle' dolu uzun bir yol. Hiç bir şeyin garantisi yok çünkü. Ne zenginliğin, ne güzelliğin, ne bugünkü mutluluğun veya dünkü mutsuzluğun, yada tam tersi durumlar!. Güzel bir gözlem...hayata ve insana dair. Keyifle okudum. Kırmızı güller çok güzel. Kaleminize sağlık Makbule Öğretmenim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan yüzlerindeki farklı anlamları, kendine özgü ifadeleri seviyorum. İnsanı anlamak, tanımak zor gerçekten. Onu resmetmek, anı yakalamak, tiyatro ya da öyküde canlandırmak hepsi ayrı bir alan.
      Kırmızı güller yaylanın doğal ortamından. Güzel, anlamlı yorumunuza çok teşekkür ederim.
      Sevgiler...

      Sil
  3. Yanıtlar
    1. Sevindim. Yazmayı seviyorum ve çok içimden gelerek yazıyorum.
      Teşekkürler.

      Sil
  4. Çok güzel yazmışsınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geri bildirimler almak beni çok mutlu ediyor.
      Çok teşekkür ederim.
      Sevgiyle.

      Sil
  5. ne güzeeel bilgece bi yazııııı ve gözleem :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat zaten her yönden düşündürücü Deep. Gözlem yapmayı seviyorum. Yapmaya çalışıyorum.
      Çok teşekkürler.

      Sil
  6. Her ne kadar usta fotoğrafçılar olmasak da öyle anlar var ki kaçmaması gerekiyor, kare olması gerekiyor.

    Cahit Sıtkı der de.... En sevdiğim şairdir :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Fotoğraflara yansıyan çocuk yüzlerini çok seviyorum. Ve yaşlılar. İki alan da büyük ustalık istiyor. Bu insanlara gerçekten saygı duyuyorum.
      An'ı yakalamak zaman isteyen bir şey.Ne güzel kuş fotoğrafların vardı Yasemin.Hep gözüm aradı. Lütfen bir dene. Sevgiler...

      Sil