Bu Blogda Ara

10 Temmuz 2025

BİR BAŞKA GÖZLE-DİLLE-DOKUNUŞLA DÜNYAYI ANLAMAYA ÇALIŞMAK...

 


Herkesin ayrı bir dünyası var. Bir başkasından çok farklı ya da içinde çok benzer yönler barındıran türlü renkte, türlü dilde, inanışta, milyonlarca insan. İkizlerin bile bazen ayırt edilemediği bir toplumda kimi canlı da aynı türden bir başkası olmak için çaba harcıyor. Aynı renk ve biçimde saçlar, ayni giysiler, hatta davranışlar- seslenişlerle  "Tek tip insan"  modeli adeta.

Popüler dünya, insanları da robotlaştırmak istiyor. "Kendi gibi" değil de "Onun gibi" olabilme çabası. Arkadan bakınca, kimliksiz-kişiliksiz bir sürü gibi. Trend olan ürün, en çok satılanlar, alınanlar, giyilenler, okunanlar, izlenenler listesinde en üst sıralarda. Sahip olmak için beklemek doğal, çoğunluk öyle düşündüğü-aldığı-seçtiği için inceleyip soru sormak anlamsız, zaman sınırlı... Kalite kontrolü mü. o da ne? 

Garanti belgesi, kullanım süresi, yıpranma payı, hizmet kalitesi, verimlilik, arızaları giderebilme, geri bildirimler, memnuniyet-şikayet ölçümü, uyum ve bütünleşme çabaları. ödül ya da ceza, yeterlilik belgesi, hatalı üretim kusurları, acil ve gerekli durumlarda bağlantı  kurabilme, sorunu çözmeye yönelik davranışlar, dinleme-anlama, kayıt altına alma. Hak getire. "Kullanım süresi dolmuştur." Cevap sadece bu...

Sağlık sorunlarına hiç değinmeden, günlük yaşamdan örneklerle düşünmek, yargılamak değil-anlamaya-anlamlandırmaya çalışmak daha uygun ve mantıklı geliyor insana. Dünya giderek bencilleşirken, yüksek teknoloji dört bir yandan kişileri yeni icatlara uyum sağlamaya zorlarken; "Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak " çok da kolay olmuyor galiba.

Yavaş şehirlerin (slow cities) bile değiştiği, kuralların, şartların ağırlaşması nedeniyle, oralarda yaşamaya istekli olanların da giderek azaldığı bilinen bir gerçek. Hızlı tempoya ayak uydurmak kolay olmasa da, varlığını ancak öyle kanıtlıyor insanoğlu. Çok-daha çok, hızlı-daha hızlı. Yorulmak yok-yola devam. Bilinçaltı zorlansa da bilinci-egoyu mutlu etmeye yöneliyor kişiler.

Daha çok zaman, daha çok insan, daha çok para, daha çok etkinlik... Sonuçta yorgun, dalgın, mutsuz, depresif bireylerden oluşan toplumlar giderek çoğalıyor. Benzerlikler çok olsa da coğrafi bölgelere göre yöresel ayrılıklar, farklı yaşamlar, farklı beklentiler ve umutlar var haklı olarak. Yaşanan duygular, hissedilen acı-hüzün ya da sevinç-coşku da  bir başka türlü yaşanıyor ya da bastırılıyor.

Yüzyıllardır dünyada yaşayan tüm canlılarda; her şeye rağmen yaşamak, var olmak, gücünü kanıtlamak, bu uğurda ya savaşmak ya kaçmak tepkisi dikkat çekiyor. İçgüdüsel biçimde tepkiler ortaya konuyor. Doğal afetlerde kuşların çığlık çığlığa ötüşleri çok çarpıcıydı. Olağan dışı bir durumda atların, köpeklerin, denizlerdeki balıkların tepkileri incelenmeye değer. 

Orman yangınlarından sonra çok küçük karıncalar, örümcekler, akrepler, salyangozlar çoğaldı. Yangınlar sırasında bazı hayvanların adeta sağduyuyla işbirliği yapmaları, ekip çalışmaları ilginçti. Yuvasını sırtında taşıyarak kaçan kaplumbağa fotoğrafı, ödüllü bir yarışmadan çıkmış gibiydi.

Yüzyıllardır barışın simgesi olan zeytin ağaçları; dalları, sağlam köklerinden güç alarak hemen can vermiyorlar. Canları pahasına kökleriyle sımsıkı toprağa sarılarak insanlara hizmet sunmaya, devam ediyorlar  adeta. Kaybettikleri her dal, onları bir sanat eseri gibi daha görkemli kılıyor, değerleri ve saygınlıkları ölçüsünde korunuyorlar. Göz görgüsü bir model gibi, tükenmeden üretmeye-insanlar için ayakta kalmaya devam ediyorlar. 

Makbule ABALI-Eğitimci

10.07 2025 Türkiye 


                                                                               


  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder